Makale

MİSYONERLERİN GAYRETİ BOŞUNA

MİSYONERLERİN GAYRETİ BOŞUNA

HALİT GÜLER / Başkan Yardımcısı

Dünyamızda çeşitli dinlere ve ırklara mensup 5 milyar civarında insan yaşamaktadır. Bu insanların dinleri ve ırkları farklı olduğu gibi; dilleri, coğrafyaları, fiziki ve siyasi yapılan da farklıdır.
Beş milyar civarındaki dünya nüfusunun birbuçuk milyara yakını müslüman. Geri kalanı çoğunluğu hristiyan olmak üzere musevi, budist, putperest ve ateist...
Görülüyor ki müslümanların adedi, diğer dinlere mensup kimselerin toplamına göre az. Müslümanların az olmaları inanç sistemlerindeki bir eksikliğin veya yanlışlığın işareti olmadığı gibi, diğer dinlere mensup olanların çok olmaları da inanç sistemlerindeki bir yeterliliğin ve doğruluğun işareti değildir. Kaldı ki diğer dinlere mensup olanlar teker teker dikkate alındıkları takdirde her birinin ayrı ayrı müslümanlardan hiçte fazla olmadıkları anlaşılacaktır.
Hak ve batılın taraflar azlığıyla veya çokluğuyla ilgisi yoktur. Bir dinin veya düşüncenin tarafları çoksa hak, tarafları az ise batıl olacağına dair bir görüş ileri sürmek de mümkün değildir. Esas olan insanların inançlarındaki isabet, Hakk’a yakınlık ve doğruluk derecesidir.
Birtakım kuruluşlar, her vesile ile faaliyetlerini sürdürerek hristi-yanlık propagandası yapıyorlar. Dini propagandaya dayalı kurulan teşkilatlar içerisinde en yaygın olanı ve dikkat çekeni misyonerlik teşkilatıdır. Misyonerler, dünyanın her tarafında kendilerine sağlanan maddi imkanlarla, hizmetlerine verilen vasıtalarla hristiyanlık propagandası yapmakta, özellikle müslüman gençleri hristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar. 8u neticeyi elde etmek için her türlü vasıtayı meşru kabul etmektedirler.
Çeşitli müslüman ülkelere yaptığım seyahatlerde karşılaştığım bazı örnekleri, bu çalışmanın vüs’atini ortaya koyması bakımından, dikkatinize sunmak istiyorum:
Bundan beş altı yıl önce bir cami açılışında bulunmak üzere Nijerya’ya gitmiştim. Yüzde altmışı müslüman olan Nijerya’nın en büyük camiini başkent Lagos’ta ibadete açacaktık. Gerçekten muhteşem bir merasimle Lagos Merkez Camii ibadete açıldı.
Bu vesile ile Lagos’ta birkaç gün kaldık ve şehri gezme imkanını bulduk. Ülkenin yüzde altmışı müslüman olmasına rağmen müslümanların hali perişandı. Bunu fırsat bilen ve şartları uygun bulan misyonerler, amiyane tabiri ile sokaklarda cirit atıyorlardı. Misyonerlere ait üzeri koca koca haç işareti ile damgalı hizmet arabalarına ve sağlık servislerine her yerde rastlamak mümkündü. Şehrin en merkezi yerinde misyonerlere ait olduğu söylenen bir gökdelen, nereden baksanız görülecek şekilde yükselmişti. Bu merkez binasının heybetinden ve caddelerdeki hizmet arabalarından bu teşkilatın Afrikanın genelinde propagandaya yönelik çalıştığı anlaşılıyordu.
Müslümanların böyle bir teşkilatı yoktu. Buna rağmen müslümanların her türlü cazip teklife rağmen hristiyanlığa iltifat etmemeleri memnuniyet verici idi.
Bundan iki yıl önce Ortaasya Türk Cumhuriyetlerinden Kırgızistan’ın başşehri Bişkek’in dillere destan Osh pazarında dolaşıyoruz. Pazarda satılık mallardan çok, insan var. Ayak basacak yer bulmakta güçlük çekiyoruz. Kalabalığa kendinizi kaptırdınız mı sürüklenip gidiyorsunuz. Geri dönmek veya yön değiştirmek bile mümkün değil.
Misyonerler böyle bir kalabalığı hiç boş bırakırlar mı? Burada da karşımıza çıktılar. Özel kıyafetler içerisinde ve müzik eşliğinde başta İncil olmak üzere hristiyanlık propagandası yapan kitaplar dağıtıyorlar. Ayrıca dinleme’eğilimi gösterenlere usanmadan yumuşak bir üslupla hristiyanlığı anlatıyorlar. Pazarın değişik noktalarında bu hristiyanlık tebliği sürüp gidiyor.
Komünizmden kurtulan insanları hristiyan yapmaya çalışanlar, gayretlerinin boşuna olduğunu bakalım ne zaman anlayacaklar?
1994 yılında Balkanlara yaptığımız bir seyahatin uzantısı olarak Arnavutluk’un Işkodra şehrindeyiz. Işkodra, eski bir Osmanlı liman şehri. Çocukluğumda köyümün büyüklerinden bu şehrin ismini sık sık duyardım.
Işkodra Kalesi şehrin en hakim noktasında tarihi görevini yapmaya devam ediyor.
Arnavutluk’un yüzde doksanı müslüman. Avrupanın bu kıtanın ortasında tek müslüman ülkesi. Bu açıdan da Arnavutluk’un konumu önemli.
Vaktiyle Arnavutluk’un yüzde yüzü müslümanmış. Komünizmin fiziki tahribatı büyük olmuş. Diğer Türk Cumhuriyetlerinde de görüldüğü gibi maneviyatlarını çok şükür tamamen kaybetmemişler.
Bizden bir müddet önce Papa, büyük bir alayişle Işkodra’ya gelmiş ve burasını ikinci Vatikan yapacağım demiş. Papa, hristiyanlı-ğın yayılma üssü olarak bu şehri kullanmak ve teşkilatlandırmak istiyormuş.
Şehirdeki kısa gezimizde yolumuz büyük bir binanın önüne düştü. Burası kilise ve misyonerlerin karargahı dediler.
Misyonerler şu anda Arnavutluk’taki açlığı, işsizliği, hastalığı, mutsuzluğu istismar ederek Arnavutları, özellikle gençleri hristiyan yapmaya çalışıyorlar.
Bu çalışmaların neticesinde yukarda verdiğim nisbet, hristiyanla-rın lehine değişirse hiç şaşmayalım.
Bir gün bir arkadaşımla Ankara’nın şöhreti büyük üniversitelerinden birine gitmiştik. İşimizi bitirip dönerken arabamızın önüne "Bizi de alır mısınız?" diyerek üç genç çıktı. Kendilerini arabamıza aldık. Biraz gittikten sonra galiba bizim üniversitede hoca olduğumuzu zannederek seslendiler:
"Hocam, bizim anfide İncil dağıttılar" dediler ve dağıtılan İncil’i bize gösterdiler. "Çok mu dağıttılar?" sorumuza "evet" cevabı aldık. Şaşırmadık desek yalan olur. Halbuki biz üniversiteye üzerimiz ve arabamız sıkıca aranmadan girememiştik. "Bu kadar İncili dağıtanlar nasıl girdiler? Haydi girdiler diyelim, nasıl dağıttılar? İlgililer neden mani olmadılar?" sorularının cevabını arayarak gençlerden ayrıldık.
Bu yerli yabancı örnekleri daha da çoğaltmak mümkün. Çoğaltsak ne olacak? Maksadımız onların propagandalarını yapmak değil. Çalışmalarına dikkat çekerek ibret ve tedbir alınmasını sağlamak.
Türkiye nere Nijerya nere? Arnavutluk nere Kırgızistan nere? Aralarındaki mesafeyi düşünecek olursak işin kesafeti daha iyi anlaşılmış olur. Hristiyanlık propagandası ülkeleri değil, kıtaları hedef alıyor.
Müslümanlara yönelik bu yıkıcı ve bölücü propagandalar, müslümanlığın Hak Dini olduğunu tekrar doğrulamaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Aynı çalışmayı Müslüman Ülkeler İslâm Birliği gibi bir teşkilat yapabilmiş olsaydı, dünya nüfusunun müslüman olanlar olmayanlar nisbeti herhalde müslümanların lehine değişirdi.