Makale

BALKANLAR’DAN İZLENİMLER-7- Ufkuna Minarelerin, Toprağına Mezarların Hakim olduğu Şehir

BALKANLAR’DAN
İZLENİMLER

Ufkuna Minarelerin, Toprağına Mezarların Hakim olduğu Şehir

HALİT GÜLER / Başkan Yardımcısı

Anadolu’nun bir benzeri olan coğrafyada Üsküp’e doğru ilerliyoruz.
Üsküp, ençok merak ettiğim, görmek istediğim şehirlerden birisi idi.
Rumeli türkülerinin yiğit nağmeleri hiç kulağımızdan eksik olmuyor ve bizi ta Üsküp’e götürüyordu. Vardar Ovası’nda yayılan atların Tuna Nehri’nden su içtiklerini görür gibi oluyorduk. Şardağ’dan esen rüzgar sanki suratımızı serin serin okşuyordu.
Çok şükür Bosna-Hersek’te olduğu gibi buralarda savaş yoktu. Çok şükür buralarda kadınlar öldürülmüyor, çocuklar kaçırılmıyor, minareler kurşunlanmıyor, köprüler bombalanmıyordu.
Nihayet soydaş şehir Üsküp’e geldik. Şehre minareleri seyrederek girdik. Tıpkı Marmara’dan Sarayburnu’na, Uludağ’ın eteklerinden Bursa’ya, Meriç’ten Edirne’ye, Erci- yes’ten Kayseri’ye, Palandöken’den Erzurum’a ve Alaaddin Tepesi’nden Konya’ya bakar gibi.
Üsküp’te ufka minareler, toprağa mezarlar hakim...
Dinî İdare Merkezi’nde heyetimizi Makedonya Islâm Birliği Meşihat Başkanı Süleyman Recep ile arkadaşları karşıladı.
Meşihat makamında ikram edilen çayları yudumlarken Makedonya Cumhuriyeti hakkında şu bilgileri ediniyorduk: "Makedonya, bağımsızlığını ilân etmeden önce altı
Yugoslavya Cumhuriyetinden biri idi. Bağımsızlık hareketinden önce iktidarda komünist partisi vardı. Makedonya bağımsızlığını ilân ettikten sonra, Makedonya İslam Birliği Meşihat Başkanlığı kuruldu. Makedonya Cumhuriyeti, Anayasasının 19. maddesini temel alarak faaliyet gösteriyoruz. Bizim teşkilâtımız içte ve dışta Müslümanların temsilcisidir. Nüfusumuzun yüzde sekseni Arnavut. İkinci sırada Türkler var, sonra Boşnaklar ve Mısırlılar gelir. Sorumluluğumuz alanında 500 cami var. Iki- yüzü ilahiyat fakültesi mezunu olmak üzere 600 din görevlimiz var.
Teşkilâtımıza eleman yetiştirmek amacıyla tarafımızdan İsabey Medresesi açılmıştır. Bu okulda İmam-Hatip Lisesi programı uygulanıyor. Öğrenci mevcudumuz 280.
Kuruluşumuzun bünyesinde Basın Yayın Enformasyon Merkezi de bulunmaktadır. Bu merkez El-Hilâl isimli bir de dergi çıkarmaktadır. El-Hilâl isminde bir de yardımlaşma teşkilatımız var.
Allah kısmet ederse pek yakında Makedonya İlahiyat Fakültesi’nin temelini beraber atacağız.
Makedonya’da Müslümanlar, genel nüfusun yüzde ellisinden fazla. Her nedense nüfus sayımlarında bu gerçeğin ortaya çıkmaması için büyük gayret sarfediliyor. Halbuki bizim hiç kimseye bir zararımız yok. Görünen o ki Müslümanları soykırımına tabi tutmak istiyorlar. Dost düşman herkes şunu açıkça bilsin ki biz yok olmayacağız.
Türkiye bizim moral kaynağımızdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bizim üzerimizde hakkı ve sorumluluğu vardır. Memnuniyetle ifade edelim ki Osmanlı kültürü buralarda tesirini halâ devam ettirmektedir.
Kardeş kuruluş T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bizi daima düşüneceğine ve bize rehberlik yapacağına inanıyoruz."
Bu bilgilendirmeden sonra heyet Başkanımız Mehmet Nuri YILMAZ da şunları söyledi:
"Sizin de belirttiğiniz gibi Osmanlı mirası eserleri yok etmeye çalışanlar var. Bu mirasa hep beraber sahip çıkmalıyız. Buradaki dini hayat Romanya ve Bulgaristan’dan daha canlı görünüyor. Bosna-Hersek dramında da bütün canlılığıyla ortaya çıktı ki, Avrupa’nın bir tek amacı var, o da bütün Müslümanları Balkanlardan kovmaktır. Bunu böylece bilelim ve ona göre tedbirlerimizi alalım."
Bu arada 120 kişilik Makedonya Cumhuriyeti Parlamentosu’nda 23 Müslüman milletvekilinin var olduğunu da öğrendik. Müslüman bir kimsenin milletvekili seçilebilmesi için 19 bin oy alması gerekiyormuş. Halbuki Müslüman olmayan bir adayın milletvekili seçilmiş sayılabilmesi için 6 bin oy yeterli oluyormuş. Bu ayırım demokratik olmasa gerek.
Demek ki zamanla demokrasiye onlar da alışacaklar.
Üsküp sokaklarında soydaşlarımızla selâmlaşarak camilerin çevrelediği meydana doğru yürüyoruz. İlk uğrak yerimiz Yahya Paşa Camii oldu. Yahya Paşa Camii Balkanlar’ın en yüksek minaresine sahip olmanın mutluluğunu yaşıyor. Uzaktan bakıldığı zaman komşu minarelerden daha yüksek olduğu pek farkedilmiyor ama, boyu 61 m. imiş. İkindi namazını cemaatle bu camide kıldık. Rengarenk halılarıyla, aydınlık duvarlarıyla, kurnalarından şırıl şırıl akan şadırvanıyla, güllerin şekillendirdiği yemyeşil bahçesiyle, hele hele cemaatiyle canlı bir mabed.
Şadırvandan kubbelere, kubbelerden şadırvana tekbir sesleriyle uçuşan güvercinler, bu mabedlerde Ce- nab-ı Hakk’a ibadet ve taatta bulunmak isteyen Mü minlerin hiçbir zaman eksik olmadıklarının canlı şahitleridir.
Saat 16.30’da Manastır’a gitmek için Üsküp’ten ayrıldık. Güneşli bir havada Üsküp’ü görmüştük. Şimdi de bol yağmurla Manastır’a gidiyoruz.
Manastır a diye yola çıktık ama, önce Titoleves (Köprülü) kasabasına uğradık. Osmanlılar döneminde Selanik’e bağlı bir kaza olan Köprülü, Vardar Irmağı kıyısında şirin bir yerleşim merkezi.
Köprülü kasabasının bir araba ancak geçebilecek genişlikteki sokaklarında dolaşarak 17. asrın sonunda inşa edilen Fazıl Ahmet Paşa Camii’ni bulduk. Fazıl Ahmet Paşa Camii’nin yerinde dört duvar arasına yığılıp kalmış yanık malzemeler ve küller gördük. Bu manzara karşısında şaşkınlığımızı görenler caminin nasıl ve ne zaman bu hale geldiğini anlatmaya başladılar:
“Bir Ramazan günü. Tarih; 11 Mart 1994. Bu mübarek ayda camileri dolduran, oruç tutan Mü’minlerin varlığından rahatsız olan fanatik Makedonlar gece saat 02.00’de Fazıl Ahmet Paşa Camii’ni yakarlar. Onun için biz, cami yerine bir yangın molozuyla karşılaştık. Yıllarca Allah’ın huzurunda secdeye varan Mü’minleri takdirle koruyan tarihi kubbe, halen yanık kokuları taşıyan duvarların arasına yığılıp kalmış. Bu utanç verici görüntünün çevresindeki hane sahiplerini, inançları ne olursa olsun, üzdüğünü bu mabedi yakan insan görünümlü yaratıkları lanetlediklerini düşünerek rahatlamak istiyoruz.”
Köprülü kasabasındaki 300 hane Müslüman Türk ün tek ibadet yerleri olan bu cami, kısa zamanda eski haline getirilmeli. Caminin perişan halini seyrederken etrafımızı saran soydaşlarımız ızdıraplarını şu cümlelerle ifade ettiler:
"Camimiz yakıldığı geceden itibaren şu mihrabın önünde bir ay geceli gündüzlü nöbet tuttuk. Ne yapalım ki bizim elimizden gelen bu idi. Camiyi yakanları biz yakalayacak değiliz. Kim olduklarını bilsek yakalarız da. Camimizi yaktılar ama içimizdeki Islâm aşkını, Türklük sevgisini daha da çoğalttılar. Türküz, Müslümanız, böyle doğduk, böyle öleceğiz. Camimizi yaktılar ama, bilsinler ki bizi yıkamadılar. İzin verdikleri takdirde Allah’ın yardımıyla eski camimizden daha muhteşemini yapacağız. Camiyi yakanlara tolerans gösteren idareciler aynı toleransı bize de göstersinler. Aslında bu camiyi ayağa kaldırmak onlara düşer. Şimdiye kadar bunu yapacaklarına dair bir işaret görülmüş değil. İş kalıyor zengin Müslümanlara."
Haydi zengin Müslümanlar, dikkatlerinizi Makedonya’ya çevirin, kesenin ağzını açın ve Fazıl Ahmet Paşa Camii’ni kararmış molozların arasında bularak ayağa kaldırın. Benim gücüm yetseydi onu yapardım. Allah biliyor ki benim gücüm bu durumu size haber vermeye yetiyor. Bu iş ihmal edilirse asıl yangın Mü’min soydaşlarımızın gönüllerinde başlayacak.
Fazıl Ahmet Paşa Camii, bir ramazan gecesi ateşe verilince Müslümanların rahmet geceleri cihat gecelerine dönüşmüş. Hemen caminin etrafında gruplar halinde nöbet tutmaya başlamışlar. Ta ki gönülleri rahat oluncaya, vicdanlarında temize çıktıklarına inanıncaya kadar.
Aynı kasabada Kumsal Camii’ni de 1980 yılında yıkmışlar ve yerine kreş yapmışlar. Sanki kreş yapacak başka yer kalmamış gibi. Soydaşlarımız Kumsal Camii’ni yeniden yapmak için izin istemişler, bir cevap çıkmamış. Soydaşlarımız, Kumsal Camii’nin yeniden inşa iznini beklerken, bu seferde Köprülü Camii’nin yakıldığı haberi ile sarsılmışlar. Siz Kumsal Camii’ni yeniden mi yapmak istiyorsunuz, biz öbür camiyi de yakalım da yeniden cami yapmaya kalkışmanın ne demek olduğunu iyice anlayın demişler. Veya biz o camiyi de yakarsak nasıl olsa ikisini birden yapamazlar, güçleri yetmez, bu işten vazgeçerler hesabını yapmışlar.
Bu durum karşısında zengin Müslümanlara yeniden seslenmekten başka birşey gelmiyor elimden.
Köprülü Camii Müslüman Türkleri şaşkına çevirmek ve cesaretlerini kırmak için yakılmıştır. Çok ağır bir hakaret, vahim bir olay. Bununla Balkanlardaki camilerinizi teker teker yakarız denmek istenmektedir. Bu davranışa en güzel cevap o camilerin bir an önce inşa edilerek yeniden ibadete açılmasıdır. Fazıl Ahmet Paşa Camii’nin aslına uygun olarak kısa zamanda ayağa kaldırılması, diğer mabedlerimizi de yakmak, yıkmak isteyenlere gayretlerinin boşa çıkmaya mahkum olduğunu hatırlatmış olacaktır.