Makale

Çocuk Eğitiminde Ailenin Sorumluluğu

Çocuk Eğitiminde Ailenin Sorumluluğu

ŞÜKRÜ ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Çocuk, insanın çiçeği ve meyvesidir. Evlenmenin ve yuva kurmanın bir hikmeti de çocuk yetiştirmektir. Ekmek ve su kadar sevgi ve şefkate, bakıma ve ilgiye muhtaç olan çocuk, kendisine ihtimam gösteren anne ve babasının yanında yetiştiği gibi mükemmel bir biçimde hiç bir yerde yetişemez. İnsan fidanı olan çocuğun yetişmesi için en elverişli iklim ve en güzel ortam mutlu ve huzurlu aile yuvasıdır. Çocuğun en mükemmel bir şekilde yetişmesi için var olması gereken haller ve şartlar aile yuvasında tabii olarak mevcuttur. Evlenme ve aile sahibi olmanın en büyük gayelerinden biri nesli ziyandan korumak, sağlıklı, sağlam, dengeli ve gürbüz olarak yetiştirmektir. Yeni nesil ihtiyaç duyduğu bütün İnsanî faziletleri, beşeri hasletleri, ahlâkî değerleri, dinî inançları ve sosyal hayatta uyulan kuralları ilk önce ve en iyi şekilde aile yuvasında öğrendiğinden, bu müessese aynı zamanda en mükemmel bir eğitim ve öğretim yuvasıdır. Yavrularına bilgi veren, edep ve terbiye öğreten anne ve baba da gerçek manada öğretmen ve eğitmendir. Ebeveyn çocuklarını, hem beden hem ruh sağlığı bakımından en iyi şekilde yetiştirmekle tabii olarak görevlidirler. Bunun müeyyidesi de yüreklerindeki sevgi, şefkat ve içgüdü ile zihinlerindeki çoluk-çocuk sahibi olma şuur ve idrakidir. Evlilik ve aile, hıfz-ı nesil dediğimiz bu amaç için zaruridir.
Bir ağacın, bitkinin veya havanın bile iyi ve sağlıklı yetişmesi, kendinden bekleneni en iyi şekilde vermesi için bakıma, ihtimama, itinâya, uygun ortama ve elverişli iklime ihtiyacı varken, bunlardan çok daha önemli olan insan yavrusunun aynı şeye cok daha fazla ihtiyacı olmaz mı? İnsan nâzik ve hassas bir varlıktır, iyi-kötü her türlü tesire açıktır. Başlangıçta iyi huy ve alışkanlıklar edinirse, kötü olması imkânsız olmasa bile güç olur. Bunun aksi de böyledir. İyi yetişen insan melekler kadar ulvidir. Kötüler ise hayvandan bile kötü olma derecesine kadar düşebilir. İnsan bir yönüyle ruh ve melekler âlemine, öbür yönüyle madde ve hayvanlar âlemine bağlıdır. Bu iki âlemden hangisine kayarsa öbür âlemden uzaklaşmış olur. En güzel biçimde yaratılan insanın aşağıların aşağısına itilmesinin, hayvanlardan daha çok alçalmasının sebebi, hayvanların sahip olmadıkları manen yücelme ve rûhen yükselme imkânını ve fırsatını bile bile hebâ etmesidir (1).
İslam, çocukların eğitiminden birinci derecede ana-babayı sorumlu tutmuş, onların iyi insan olarak yetişmeleri için elden gelen gayreti sarfetmelerini onlardan istemiş, insanın çocuğunu eğitme faaliyetlerini bir ibâdet, bir cennete girme vesilesi kılmıştır.
Lokman Sûresi’nde, Hz. Lokman ile oğlunun şahsında, eğitimci bir baba ile oğlu arasındaki örnek diyalog sergilenmiş, eğitimde takip edilecek usûl ve amaçlar konusunda önemli ipuçları verilmiştir (2).
İman edenlere hitaben ",…kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun" (3) buyurulmuştur. İnsanları İlâhi cezadan korumanın belki de tek yolu, iyi bir din ve ahlâk eğitimi vermektir. Bir hadiste "Kişinin çocuğunu eğitmesi, sadaka vermesinden daha üstün bir ibâdettir." (4) buyurulmuştur.
İyiye yönlendirme, kötü olan davranıştan alıkoyma, eğitme yalnızca dar manâda aile fertleri arasında değil, bütün akrabayı içine alan geniş aile içinde söz konusudur; aile büyükleri her fırsatta küçüklerin eğitimi ile meşgul olacaklardır (5). Böylece ailenin eğitim sorumluluğu çok boyutludur.
Ailede eğitim sorumluluğunun en geçerli metodu "sürekli örneklik" etmektir. Çocuk ve genç, nasihatten etkilenir. Ancak, bu kuşağın en çok etkilendiği eğitim yöntemi "doğruları görmek ve bunlarla sürekli olarak iç içe yaşamaktır." Bu bakımdan çocuk ve gencin eğitiminde aile büyüklerinin yapacağı küçük hatalar, belki de farkına varılamayan büyük olumsuzluklar doğurabilir. Ana-baba olarak çocuğumuz, aile üyesi olarak akrabalarımız ve aile olarak da yakın çevremiz için eğitim önderi olma sorumluluğumuz, her adımımızı düşünerek atmamızı gerektirir.
Ailede eğitim sorumluluğunun önemli bir boyutu da, aile üyelerimize kötü örnek olacak kişi ve çevrelerden uzak durmaktır. Atalarımızın "Ev alma komşu al" tarzındaki tavsiyesi bu bakımdan son derece önemlidir. Bu bakımdan aile üyeleri, akrabalar, yakın komşular ve küçük yerleşim yerlerinde mahalle, hatta köy sâkinleri, doğrular, yanlışlar konusunda ortak bir tavır alarak ailede etkili, kalıcı ve iyiye, güzele doğruya yönelten bir eğitimi gerçekleştirmelidirler (6).
Anne, baba ve diğer aile bireyleri yaşantı ve davranışlarıyla çocuğa örnek olmalıdır. Çocuklar, sözden çok, hareketlerin etkisi altında kalırlar. Büyüklerin yanlış hareketlerini gören çocuklardan başka türlü hareket istenmesi, onları şaşırtır ve onlarda iyi ve kötü hareketler hakkında sağlam bir fikir uyanmasına engel olur. Ayrıca gençlerin büyüklere karşı güvenini sarsar. Bunun için çocuklardan istenilen her hareketin büyükler tarafından yapılması şarttır. Nitekim Kuran-ı Kerim, söyleyeni tarafından tatbik edilmeyen nasihatin bir şey ifade etmeyeceğini şöyle ifade etmektedir. "Ey inananlar! Niçin yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi söylemek, Allah yanında en sevilmeyen bir şeydir." (7)
Anne-babanın yalan söylemesi, ikiyüzlü olması, başkalarının haklarına saygı göstermemesi, içki kullanması, sigara içmesi, kumar oynaması vb. davranışlar göstermesi, çocuğun da bunları yapmasının en büyük etkeni olabilir. "Biz bunları yapıyoruz, ama bunlar kötüdür, sen yapma" demek problemi çözmez. Çocuk da aynı şekilde bunları yapmaya özenir.
Ashabını terbiye ederken bir eğitimci özelliğini sergileyen Hz. Peygamber (S.A.S.) de: “Yedi yaşına geldiği zaman çocuğa namaz kılmasını, on yaşıma geldiği zaman da oruç tutmasını emredin" (8) buyurarak, eğitimcilerin üzerinde durdukları bir noktaya parmak basmıştır. Çünkü bu yaşlar, kalıcı alışkanlıkların kazanıldığı en önemli devredir. Onun için Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah, Hz. Peygamberin şahsında babalara, kendileri namaz kıldıkları gibi, aile ve çocuklarını da namaza alıştırmalarını şöyle tavsiye etmektedir: "Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol..." (9)
Din eğitimi için okul çağını beklemek, okulun başarısını tehlikeye atmak demektir. Okul duygularını davranışlar şeklinde somutlaşmakta olduğu bir dönemde onları bilgi ile bağdaştıracak, bu yolla yararlı olacaktır. Eğer okul öncesinde, ailede duygular geliştirilmemiş ve doğru yönlendirilmemişse okulun verdiği bilgiler büyük çapta eğreti kalacak, çocuk onları ezberleyecek, fakat kendisine maledemeyecektir. İyiyi - kötüyü, doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini teorik olarak öğrenip, kaideleri, kuralları, kanunları ezberlediği halde, yalan söylemeyi, rüşvet almayı, çalmayı, şahsi çıkarını her şeyden üstün tutmayı sürdüren kimselerin varlığı, onların öğrendiklerini benimseyememiş olduklarını göstermektedir (10).
Çocuklar ve gençler, bir milletin ümidi istikbalidir. Yarınları kendine emânet edeceğimiz bu zinde güç, ne kadar iyi yetiştirilir, dinine, vatanına, geleneklerine bağlı kılınırsa, istikbalden o derece emin olunabilir. Bir ölçüde bütün milletlerin ortak problemi olan bu konu, yalnız resmî bazı kuruluşlarımızın değil, aile ve millet olarak hepimizi ilgilendirecek kadar önemlidir. Belli dönemlerde çocuğunu, gencini manevî ve millî değerleri istikametinde terbiye etmeyen, eğitimden geçirmeyen bir millet, bunun doğuracağı problemleri çözmekte birçok sıkıntılara katlanmak zorunda kalacaktır.
Satırlarımı M.Akif’in şu dörtlüğü ile noktalamak istiyorum:
Ma’rifetfarzedelim, varda
fazilet mefkut
Bir felâket ki, milletler için nâ mahdûd
Beşerin ruhunu tesmim edecek karha budur;
Ne musibettir o, tâûnlara
rahmet okutur! (11)

(1) Furkan Sûresi; Âyet: 34-44; Tin Suresi; Âyet: 4-5; Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ, İslam’da Emir ve Yasakların Hikmeti,
T.D.V. Yayınları Ankara 1989 S: 160-161.
(2) Lokman Sûresi, Âyet: 16-19.
(3) Tahrim Sûresi, Âyet: 6.
(4) Tirmizi; Birr, 33.
(5) Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN; Islâmın Işığında Günün Meseleleri, 1st. 1992 C: 3, S: 339.
(6) Dr. Hüseyin AĞCA; Ailede Eğitim, T.D.V. Yayınları, Ankara 1993, S: 28-33.
(7) Saf Sûresi; Âyet: 2-3.
(8) Ebû Davûd; Salât; 494-495.
(9) Tâhâ Sûresi; Âyet: 132.
(10) Prof. Dr. Beyza BİLGİN; Islâm ve Çocuk, D.I.B. Yayınları, Ankara 1991, S : 131.
(11) M. Âkit ERSOY; Safahat; 1st.
1975, S:442.