Makale

İslam'da İtikadî ve Amelî Mezhepler

İslam’da
İtikadî ve
Amelî
Mezhepler

Prof. Dr. Abdülkadir Şener
9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Genel Olarak İslam’da Mezhepler

Arapça bir sözcük olan "mezheb" gidilen yol, çığır ve benimsenen görüş anlamlarına gelir. Bilginlerin kendi anlayış, görüş, yorum ve ictihadlarına uygun olarak benimsedikleri yola mezheb adı verilmektedir. Bu terim, genellikle dinî, felsefî ve siyasî anlamlarda kullanılmaktadır. Türkçemizde bugün mezhep anlamında "ekol” sözcüğünün kullanıldığı da görülmektedir.
İslam’ın ilk devirlerinde sa- habîl.erin ve onları izleyen tabiîlerin Kur’ân-ı Kerîmin bazı âyetleri ve Hz. Peygamberin bir kısım sünnetleri üzerindeki anlayış ve yorumlarını benimseyen kimselerin yavaş yavaş zümreleşmeleri, bölge adlarına göre anılan ekollerin oluşmasına yol açmıştır. Hicaz ve Irak ekollerinin diğer bir deyişle Hadis ve Rey ekollerinin böylece oluştuğunu görmekteyiz. Zamanla görüş, yorum ve ictihadlarla bunların dayandıkları metodlar daha da netleşmiş, iyice belirgin hale gelmiş, bir araya toplanmış ve bilginlerin adlarıyla anılan mezheplerin doğmasına ve yayılmasına neden olmuştur. Müslümanlar arasında oldukça kalabalık taraftar bulan Şiîlik, Haricîlik, Mu’tezilîlik, Eş’arîlk ve Ma- türîdîlik gibi itikadî-siyasî mezheplerin yanında; Zeydîlik, Ca- ferîlik, Hanefîlik, Malikîlik, Şafiîlik, Hanbelîlik ve Zâhirîlik gibi amelî-fıkhî mezhepler de, işte bu suretle ortaya çıkmıştır.
İslam’da mezheplerin ortaya çıkış sebeplerini şöylece sıralayabiliriz:
1- Kur’an-ı Kerimde yer alan bazı müteşabih âyetlerin anlamları, kimi hüküm bildiren âyetlerin yorumlarındaki farklılıklar,
2- Bazı sünnet ve hadislerin rivayet bakımından sahih olup olmaması, kimi hadislerin rivayet itibariyle farklı oluşları ve bazı hadislerin anlamları üzerindeki görüş ayrılıkları,
3- Müslümanlarla diğer din mensupları ve felsefî konularla uğraşan kimseler arasındaki tartışmalar, bu tartışmalar sırasında ileri sürülen felsefî-kelâmî görüşler,
4- Müslümanların karşılaştıkları yeni olaylar, hayatın yeni icab ve şartlarıyla ilgili farklı görüş ve ictihadlar,
5- Allah’ın isim ve sıfatları, peygamberlerin sıfat ve ismetleriyle ilgili farklı açıklama ve yorumlar,
6- İnsan iradesinin sınırı ve İlâhî irade karşısındaki durumu, irade-i cüz’iyye ve irade-i külliyye meseleleri üzerindeki tartışmalar,
7- Şer’î hükümleri kavrama ve teklifi hükümler için kaynak olma bakımından insan aklının rolü, yani husn (iyilik) ve kubh (kötülük) konusunda aklın belirleyici olup olmayacağı, İlâhî buyruk ve yasakların husn ve kubh’la ilgisi, şer’î hükümlerin bir kısım sebeplere bağlı olup olmaması etrafındaki değişik görüş ve yaklaşımlar,
8- Devlet başkanlarının bu görüş, yorum ve ictihadlarla ilgili idarî ve siyasî tercihleri,
9- Müslümanlar arasındaki siyasî kavgalar, özellikle imamet (hilafet) makamına gelecek olan kimselerin nitelikleriyle ilgili Sünnî ve Şi’î görüş ayrılıklarının sebebiyet verdiği farklı tutum ve değerlendirmeler.
Itikadî Mezhepler
Islâmda itikad (inanç) esasları ile ilgili anlayış, düşünce ve yorumların meydana getirdiği sisteme itikadî (kelâmî) mezhepler denilmektedir. İtikadı mezheplerin başlıcaları şunlardır:
1- Selefiyye (Eseriyye): Bunlar, selef-i sâlihin, yani geçmiş sa- habî, tâbiî ve teba-i tâbiîlerin yolunu izleyen kimselerdir. Bu mezhep belli bir imam adıyla anılmaz. Selefîler, Allah’ın sıfatlarını nass’larda nasıl geçmişse öylece kabul ederler ve te’vil cihetine gitmezler. Günümüzde de bu mezhebi benimseyen Müslümanlar vardır ve özellikle Han- belîler (Vahhabîler) selefiyecidir- ler.
2- Eş’ariyye: Bu mezhep, Ebu’l-Hasan el-Eş’arî (ö. 324 H t 937 M.) nin adıyla anılmaktadır. el-Eş’arî, Mu’tezile bilginlerinden Ebu Ali el-Cubbaî ö. 303 H./915
M.)nin öğrencisi olup Mu’tezile görüşlerini savunurken 40 yaşlarında hocasıyla bazı meselelerde anlaşmazlığa düşmüş ve kendi kelâmî görüşlerini savunmaya başlamıştır. Eş’arîlik, kısa zamanda daha ziyade Şafiîler arasında yayılmıştır.
3- Matürîdiyye: Bu mezhebin imamı Ebu Mansur Muhammed el-Matürîdî (ö. 333H./984 M.), İmam A’zam Ebu Hanife’nin "el- Fıkhu’l-Ekber” adlı eserindeki kelâmî esaslar üzerinde itikadî sistemini geliştirmiştir. Bu mezhep, Eş’arîlikle Mu’tezilîlik arasında ılımlı bir çizgide yer almış olup Hanefîler tarafından benimsenmiştir.
4- Mu’tezile: Bu mezhebin kurucusu, Vâsıl b. Atâ’ (ö. 131 H./748 M.)dır. Pek çok kolları vardır. İnsan aklına fazla önem veren bu mezhebe mensup bilginlerin felsefî cereyanlara karşı İslâmî savunmada önemli katkıları olmuştur. Mu’tezilîlerin kendilerine özgü bir fıkhî mezhepleri yoktur. Ekserisi Hanefîdir.
5- Şî’a: Hz. Ali ile Muaviye arasındaki siyasî çekişmelerde, Hz. Ali tarafını tutanlar, zamanla bu adla anılmışlardır. Şi’anın pek çok kolları vardır. Bunların bir kısmı ılımlı, bir kısmı da aşırı (gulat)dırlar. Günümüzde taraftarları bulunan başlıca Şiî mezhepler şunlardır: a) Zeydiyye, b) Imamiyye-lsnâaşeriyye, c) Is- mailiyye-Bâtınıyye. Bu fırkaların aynı zamanda kendi adlarıyla anılan fıkıh mezhepleri de vardır.
6- Hâricîler: Bunlar, Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra Hz. Ali’yi destekleyen ve Sıffin savaşında hakem olayından sonra da Hz. Ali’ye karşı çıkan kimselerdir. Hâricîler de pek çok kollara ayrılmıştır. Günümüzde Ibâziye koluna mensup Hârîcîler, küçük cemaatler halinde Libya, Cezayir, Zengibar ve Umman’da mevcuttur. I
7- Cebriyye: Bu mezhep, yaygın olan kanaate göre Cehm b. Safvân (ö. 128 H./745 M.) tarafından kurulmuştur. Cebriyecilere göre kulun elinde hiçbir şey yoktur. İnsanın yaptığı işlerin hepsi Allah’ın fiilleridir. İnsan iradesine hiç yer vermediği için bu mezhep pek çok tenkitlere uğramıştır.
Amelî (Fıkhî) Mezhepler
Bu mezhepleri genel olarak şöylece sıralayabiliriz:
1- Hanefi Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu İmam A’zam Ebu Hanife (ö. 150 H./767 M.)dir. Ebu Hanife’nin asıl adı, Numan b. Sa- bit’tir. 80 H./699 M. yılında Ku- fe’de doğan Ebu Hanife, fıkıh ilmini Hammad b. Ebi Süleyman (ö. 120 H. ) 737 M.) dan tahsil etmiştir. Kufe-lrak ekolünün en büyük temsilcisi Ebu Hanife’dir. Kitap, Sünnet, Icma ve Sahabi sözünden sonra kıyas, istihsan, örf ve âdete çok önem vermiştir. Ebu Hanife’nin görüş ve içtihatlarını, özellikle iki talebesi: Ebu Yusuf (ö. 182 H/789 M.) ve Mu- hammed b. Haşan eş-Şeybanî (ö. 189 H. / 804 M.) , ciltleri bulan çok kıymetli eserleri vâsıtasıyla bize kadar ulaştırmışlardır. Irak, Suriye, Pakistan, Afganistan, Türk Cumhuriyetleri ve Balkan müslümanlarının büyük çoğunluğu Hanefî Mezhebine mensupturlar.
2- Malikî Mezhebi: Malikî Mezhebinin kurucusu İmam Malik b. Enes el-Esbahî (ö. 179 H./795 M.) dir. İmam Malik, 93 H. / 712 M. yılında Medine’de doğmuştur. Hicaz ekolünün en büyük temsilcisi olarak bilinen İmam Malik, hadislerin yanında Re’y ve Medi- nelilerin uygulamalarına da büyük önem vermiştir. Bu mezhep, genellikle Mısır, Sudan, Kuzey Afrika ve Moritanya müslümanları arasında yayılmıştır.
3- Şafiî Mezhebi: Bu mezhebin kurucusu İmam Şafiî (ö. 204 H. 819 M.) dir. Şafiî’nin tam adı Ebu Abdillah Muhammed b. eş- Şafiî’dir. Şafiî, 150 H. / 767 M. yılında Gazze’de doğmuş ve asıl tahsilini Medine’de İmam Ma- lik’in yanında yapmıştır. Bir süre Irak’ta da kalan Şafiî, Hicaz (Hadis) ve Irak (Re’y) ekollerinin ortasında bir yer almış, yani hem hadislere hem de Kıyas’a önem vermiştir. Bazı meselelerde hocası İmam Malik’e karşı çıkmış, özellikle Re’y ve Istihsan’ı eleştirerek, Hanefîlerden ayrılmıştır. Şafiî Mezhebi, genellikle Irak, Suriye, Mısır, Endonezya, Iran, Orta Asya ve Kafkasya’nın bazı bölgelerinde yayılmıştır.
4- Hanbelî Mezhebi: Bu mezhep Ahmed b. Hanbel (ö. 241 H./845 M.) adına nisbet edilmektedir. Ahmed b. Hanbel 169 H. / 781 M. yılında Bağdat’da doğmuştur. Ahmed b. Hanbel, bir fıkıh bilgini olmaktan ziyade, hadisçi olarak tanınır. Hadisin zayıfını bile Re’y ve Kıyas’tan üstün tutar. Hanbelî Mezhebi, daha çok Suriye ve Hicaz’da yayılmıştır. Bugün Suudî Arabistan’da hakim olan mezhep Hanbelîliktir.
5- Zâhirî Ekolü: Bu ekol, âyet ve hadislerin zâhirî (dış ve lafzî) mânâlarına bağlı kalan ve kıyas’ı reddeden Davud b. Ali el-lsfahanî (ö. 270 H. / 883 M.) nin başını çektiği fıkıh akımıdır. Bu ekol mensupları, zamanla çok azalmıştır. Hindistan’ın Bhopal eyaletinde az sayıda Müslüman, Zâhirî mezhebine bağlı kalarak varlığını sürdürmektedir.
6- Hârîciler: Pek çok kollara ayrılan Hâricîlerin Ibaziye (Ibadi- ye) koluna mensup olan Müslümanların oldukça geliştirilmiş fıkhî mezhep ve kitapları günümüze kadar ulaşmıştır. Ibazîlerin nerelerde yaşadıklarına, itikadî mezheplerden söz ederken değindik.
7- Şiîler (Şîa): Bu ekol mensupları, fıkhî mezhepleri itibariyle genellikle üçe ayrılmaktadır:
a) Zeydîler: Hz. Hüseyin’in torunu Zeyd b. Ali Zeynelâbidin (ö. 122 H./740 M.) tarafından temsil edilen bu mezhep, zamanla bir kaç kola ayrılmış olup günümüzde çoğunlukla Yemen’de yaşamaktadır. Hanefî mezhebine benzer tarafları çoktur.
b) İmamîler (Ca’ferîler): Bu mezhebe mensup olan Müslümanlar, fıkıhlarını İmam Ca’fer es-Sadık (ö. 148 H. / 765 M.)’a nisbet ederler. Ca’ferîlerin çoğunluğu İran’da olup önemli bir kısmı da Irak’ta, Lübnan’da, Pakistan ve Hindistan’da bulunmaktadır.
c) İsmailîler (Bâtınîler): Ca’fer es-Sadık’ın oğlu İsmail (ö. 145 H./762 M. veya 158 H./774 M.) ve oğullarını imam olarak kabul edenlere bu ad verilmiştir, ismailîlerin günümüze intikal eden fıkıh kitapları, Ca’ferî fıkıh kitaplarına yakın olmakla birlikte ayrıldıkları hususlar da çoktur. İsmailîler, genellikle Hindistan, Pakistan ve bazı Afrika ülkelerinde varlıklarını sürdürmektedirler. İsmailîlerin muhtelif kolları vardır.
Burada dergimizin hacmi gö- zönüne alınarak, taraftarları tamamıyle yok olmuş veya pek az kalmış mezhepler üzerinde durulmadığı gibi, mezheplerin görüş ve prensipleriyle ilgili ayrıntılara da girilmemiştir. Geniş bilgi edinmek isteyenler şu eserlerden yararlanabilirler:
1) Muhammed Ebu Zehra, İslam Siyasiyasî İtikadî ve Fıkhî Mezhepler Tarihi, (Çev. Abdülka- dir Şener - Haşan Karakaya - Kerim Aytekin), Hisar Yayınevi, İstanbul, 1983).
2) Hüseyin Atay, Ehl-i Sünnet ve Şia, A.Ü. Basımevi, Ankara, 1983.
3) Neşet Çağatay -1. Agâh Çubukçu, İslam Mezhepleri Tarihi, A. Ü. Basımevi, Ankara, 1980.
4) Yaşar Kutluay, Tarihte ve Günümüzde İslam Mezhepleri, Selçuk Yayınları, Konya, 1968.
5) E. Ruhi Fığlalı, Çağımızda Itikadî Islâm Mezhepleri, Selçuk Yayınları, İstanbul, 1980.
6) E. Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevîlik-Bektaşîlik, Selçuk Yayınları, İstanbul, 1990.
Sonuç
İlk devirlerde sahabî, tâbiî ve müctehidlerin bazı âyetleri farklı şekilde anlamaları ve bir kısım hadisleri sıhhat ve içerik yönünden değerlendirirken farklı yaklaşımları, Müslümanların yabancı fikirlerle karşılaşmaları, yeni olaylar ve problemler için yeni çözüm yollarının aranması ve kimlerin devlet başkanı olacağı konusu, Islâmda itikadî, fıkhî ve siyasî farklı görüş ve mezheplerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ancak bilimsel ölçülerin dışına çıkmamak şartıyla inanç, ibadet ve uygulama alanlarında samîmî düşünce ve iyi niyetle yapılan yorum ve ictihadların oluşturduğu mezhep ve görüş ayrılıkları, Müslümanlar için kolaylık sağlamıştır. Gerek duyulunca bütün mezheplerin ictihadlarından yararlanmak, gayet tabiîdir. Hatta yeni ictihadlar yapmak gerekirse, bu yola da başvurulabilir.
Ayrıca bir toplumda herkesin aynı görüşte ve bütün Müslümanların tek mezhebe bağlı olması şart değildir. Üstelik buna imkân da yoktur. Yeter ki Müslümanlar, Kur’an ve sahih sünnetin dışına çıkan zorlamalara gitmesinler, akıl, bilim ve mantık sınırlarını aşmasınlar. Aynı Allah’a, aynı Peygamber ve Kitab’a inanan; kıblesi, mihrap ve minberi bir olan Müslümanlar, elbette Hanefisi, Malikîsi, Şafîsi, Hanbelîsi, Ca’ferîsi, Zeydîsi, kısaca Sünnîsi, Şiîsi, Alevîsi, Bektaşîsiyle kardeştirler. Kur an da, "Mü’minler ancak kardeştirler." (Hucurat, 10) buyurulmuştur.