Makale

EN MÜKEMMEL ÖĞRETMEN PEYGAMBERİMİZİN EĞİTİM METODU

EN MÜKEMMEL ÖĞRETMEN

PEYGAMBERİMİZİN EĞİTİM METODU

DOÇ. DR.
ABDURRAHMAN ÇETİN
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi

Peygamberimiz (S.A.S.), bir hadislerinde: "Ben muallim/öğretmen olarak gönderildim." Buyurmuştur (l). Gerçekten O’nun hayatı, bütünüyle tâlim ve terbiye ile, yani eğitim ve öğretimle geçmiştir. O, bütün insanların öğretmeni olmuştur. Cehalet ve sefalet içinde gayesiz, başıboş ve günübirlik yaşayıp giden insanları, bâtıl itikatlardan, hurafelerden ve her türlü olumsuzluktan kurtarıp, tertemiz bir yaşayışa, güzel bir ahlâka ve anlamlı bir hayata kavuşturmuştur. Kısa bir zaman içinde ulaştığı bu başarı, onun iyi bir mürşid ve öğretmen olduğunun delilidir.
Peygamberimiz, bugün çağdaş eğitimcilerin aradığı, bir mürşid ve öğretmende bulunması gereken bütün özelliklere fazlasıyla sahipti. Emrettiklerini önce kendisi yapan, yasakladıklarından da daima uzak duran bir kişilikle; yani söz ve davranış uygunluğu ile, insanlara etkili bir örnek olmuştu. Ayrıca O, muhatabını çok iyi tanırdı; herkese anlayışı ve kaabiliyeti ölçüsünde hitab ederdi. Onun metodunun en önemli özelliklerinden birisi de, daima kolaylığı esas alması; sabırlı, hoşgörülü ve bağışlayıcı olmasıydı. O, dâvasına son derecede vâkıf, görevine samimiyetle inanan ve insanlardan hiçbir şey beklemeden, sadece Allah rızasını gözeten bir önderdi. Kıyafetiyle, temizliğiy-le, güzel konuşmasıyla, içtenliğiy-le, güleryüzlülüğüyle, alçakgönüllülüğü ile sevilen, sayılan, bir dediği iki edilmeyen etkili bir muallimdi. Anahatlarıyla özetlediğimiz bu özellikler hakkında, onun hayatında yüzlerce örnek bulmak mümkündür.
Sufle ve Diğer Okullar
Peygamberimiz, belli bir yer ve zaman gözetmeden, fırsat bulduğu her ortamda muallimlik görevini yapmıştır. Evde, yolda, sokakta, meydanda... uygun olan her yer ve zamanda, insanları irşada çalışmıştır.
Hicretten sonra da, Mescidü’n-Nebî ismiyle anılan Mescid, İslamiyet’in en önemli eğitim-öğretim merkezi olmuştur. Mes-cid’in Suffe denilen ayrı bir bölümü, yatılı okul haline getirilmiştir. Barınacak yeri olmayan, yahut evi olsa bile kendisini ilme adamış olan müslümanlar burada kalarak, ilim ve ibâdetle meşgul olmuşlardır. Zamanlarının çoğunu, Peygamberimizin yanında geçirmişler, ondan ilim ve feyz almışlardır. Buradan yetişenler, Islâmiyeti kabul eden toplumlara mürşid-öğretmen olarak gönderilmişlerdir.
Suffe Mektebi’nde kalan öğrencilerin sayısı, birkaç yüz arasında değişirdi. Peygamber Efen-İndimiz, Suffe ashâbıyla yakından ilgilenir, onların eğitim ve öğretimleriyle meşgul olduğu gibi, geçimlerini de sağlamaya çalışırdı. Öyle ki, kendi evinin ihtiyaçlarını bile ikinci plâna alır, önceliği suffe-lilere verirdi. Bir defasında, kızı Hz. Fâtıma, ev işlerinden çok yorgun düştüğünü, el değirmeni ile buğday öğütmekten ellerinin şiştiğini bildirerek, babasından, kendisine yardımcı bir hanım tutmasını istediğinde Rasûlüllah: "Kızım, henüz Suffe ehlinin geçimini yoluna koyamadım; bu durumda sana nasıl yardımcı olabilirim?" buyurmuştu (2).
Bir süre sonra Suffe yetersiz kalmaya başlayınca Peygamberimiz, sıkışıklığı önlemek için, Medine’nin çeşitli mahallelerinde yeni okullar açtırmıştır(3). Buhârî’nin naklettiği bir rivayetten, çocuklar için ayrı okullar açıldığı da anlaşılmaktadır(4). Ayrıca Medine’de, Peygamber Mescidi’nden başka, dokuz mescid daha açıldığı, bunların hem ibâdet yeri, hem de okul olarak kullanıldığı kaydedilmektedir(5). Bundan başka, Medine dışındaki diğer beldelerde de okulların bulunduğu muhakkaktır. Nitekim, ashabtan Muâz b. Cebel, Peygamberimiz tarafından Yemen’e gönderilmiş; Muâz, oradaki köyleri de dolaşarak, yeni mektepler tesis edip, onların idaresini de üstlenmiştir(6). Ayrıca Hz. Peygamberin, birçok merkeze, mürşid öğretmenler tayin ettiği de bilinmektedir(7).
İlme Verdiği Değer
Peygamberimiz, başta Kur’an öğretimi olmak üzere, okuma yazma öğretilmesine ve insanlara faydası olacak her türlü ilme büyük önem vermiştir(8). Bedir zaferinden sonra, savaş esiri olarak, karşı taraftan ele geçen her bir kimse için 4 bin dirhem kurtuluş fidyesi takdir edilmişti. Uzun yıllardan beri sıkıntı içinde olan müslümanların bu paraya ihtiyacı vardı. Fakat Peygamberimizin emri üzerine, bunlardan okuma yazma bilenlerden her birinin, on müslümana stokuma yazma öğretmesine karşılık, fidye vermeden serbest kalacakları bildirildi ve öyle yapıldı (9).
Abdullah b. Ömer’in anlattığına göre, Peygamberimiz bir gün, Mescid’e girince iki topluluk gördü. Bunlardan bir grup, Allah’ı zikrediyor, O’ndan dilekte bulunuyorlardı. Diğer grup ise ilimle meşgul idi. Rasûlüllah: "Her iki toplulukta da hayır vardır. Fakat biri, diğerinden üstündür. Birinci grup, Allah’a dua ediyor, O’ndan dilekte bulunuyorlar; Allah isterse onlara verir, isterse vermez. Fakat ikinci grup hem öğreniyorlar, hem bilmeyenlere öğretiyorlar. Ben de esasen muallim olarak gönderildim" buyurduktan sonra, gidip onların yanına oturdu(10). Bazı hadislerinde de 0: "İlim öğrenmek her müslümana farzdır"(11), "İlim öğrenmek için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır"^). "Yüce Allah, ilim öğrenmek için yola çıkan kimseye cennet yolunu kolaylaştırır"(13). "Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaat eder: Peygamberler, âlimler ve şehidler"(14), buyurmuştur. Başka hiçbir dinde bu anlayışı bulmak mümkün değildir.
Faydalı İlim
Burada şunu da ifade edelim ki, ilimden kastedilen, sadece dinî ilimleri öğrenmek değildir. Allah rızası gözetilerek, insanlara faydalı olacak her türlü ilim, bu müjdelerin ve ilim öğrenmekle ilgili buyrukların kapsamı içindedir ve hatta farz-ı kifâyedir; yani müslümanlar arasında, ilimlerin her bir dalıyla meşgul olacak toplulukların bulunması gerekir. Aksi halde bütün müslümanlar sorumlu olurlar. Yabancı dil öğrenimini bile buna dâhil edebiliriz. Nitekim Peygamberimiz bunun örneğini de vermiş; görülen lüzum üzerine, Zeyd b. Sâbit’e, Ibrâniceyi öğrenmesini emretmiş; Zeyd de yoğun bir çalışma ile, kısa sürede bu dili öğrenerek, Peygamberimizin yazışmalarına yardımcı olmuştur(15).
Peygamberimizin eğitim-öğretim faaliyetleri arasında, onun,
Kur’an ve dinî ilimleri bizzat öğretmesinin yanında; müslümanlara, ziraat, tıp, matematik, edebiyat, savaş teknikleri, yüzme, neseb ilmi ve sanat öğrenme gibi birçok konuda da yönlendirmeleri olmuş-tur(16). Esasen Kur’an-ı Kerim’de, mutlak olarak, her türlü faydalı ilmin teşvik edilmesi yanında, birçok ilimlere işaret eden âyetlerin bulunması da, dinimizin bu konuya verdiği önemi açık bir şekilde ortaya koymaktadır.(17).
Şiir
Rasûlüllah, ahlâkî, edebî güzel şiirlere ve bunları yazan şâirlere de değer verirdi. Buhârî’nin naklettiği bir hadislerinde 0: "Şiirden bir kısmı, şüphesiz ki hikmettir" bu-yurmuştur(18). Aşağıda kaydedeceğimiz misâller de Sahîh-i Buhârî’de mevcuttur: Islâmiyetin aleyhine şiir söyleyen müşrik şâirlere karşı Peygamberimiz, ünlü şâir Hassan b. Sâbit’e: "Ey Hassan, sen de onlara cevap ver" buyurmuş ve ilâve olarak: "Yâ Rabbî, Cebrail ile onu güçlendir", diye dua etmiştir(19). Şâir Abdullah b. Revâha, bir gün Peygamberimize güzel bir şiirini okumuş; O da bu şâiri takdir ederek, "Kardeşiniz bâtıl şey söylemez" buyurmuş-tur(20). Kur’an-ı Kerim’deki "Şâirlere ancak azgınlar uyar" (Şuarâ: 224) anlamındaki âyet nazil olunca, İslâm şâirleri Hassan b. Sabit, Abdullah b. Revâha, Kâ’b b. Mâlik ağlayarak Peygamberimize gelmişler ve: "Ey Allah’ın Elçisi: Cenab-ı Hakk bu âyeti gönderdi. Allah bilir ki biz şâiriz" diye duydukları üzüntüyü beyan etmişlerdi. Peygamberimiz üzülmemelerini söyleyerek: "Âyetin alt tarafını okuyunuz" buyurdu(21). Bu âyette: "Ancak inanıp yararlı iş yapanlar, Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa uğradıklarında haklarını alanlar, bunun dışındadır."(Şuarâ: 227) buyruluyordu. Dinimizin tasvip etmediği şiir, insanları kötülüğe sevkeden, gerçeklere ters düşen, ahlâksızlığa ve dalkavukluğa dair şiirlerdi.
Kadınların Öğretimi
Peygamber Efendimiz, kadınların eğitim ve öğretimlerine de büyük önem vermiştir. O, kendisine gelen ilâhî buyrukları, erkeklere bildirdiği gibi, kadınlara da tebliğ ederdi. Kadınlar da Mescide gelirler, namaz kılarlar ve Peygamberimizin konuşmalarını dinlerlerdi. Ancak, hanımların her zaman Mescide gelmeleri ve Rasûlüllah’ın meclislerinde bulunmaları mümkün olmadığı için, Sahih-i Buhârî de nakledildiğine göre; Peygamberimize gelip, kendilerine özel bir zaman ayırmasını istediler. O da bu isteği kabul ederek, her hafta belli bir günde, kadınların öğretimleriyle meşgul oldu, onların sorularını cevaplandırdı^). Böylece, onların arasında da bilginler yetişti. Hz. Âişe (R.A.) bunlardan birisiydi. Bir Peygamber eşi olarak din bilimlerine son derece vâkıftı. En fazla hadis rivayet edenlerden olması yanında edebiyat, tarih, tıb gibi konularda da bilgi sahibiydi. Peygamberimizin kızı Hz. Fâtıma (R.A.) da bir bilgin ve şâire idi(23). Aynı şekilde Ümmü Seleme (R.A.), Haf-sa (R.A.), Ümmü Habîbe (R.A.), Esma (R.A.), Safiyye (R.A.), Ümmü Eymen (R.A.), Zeyneb binti Cahş (R.A.) ve Ümmü’d-Derdâ (R.A.)... gibi sahâbiyeler de birer hadis ve hukuk bilginleriydiler (24).
Öte yandan Peygamberimiz, bütün bu eğitim ve öğretim faaliyetlerinin yanında, anne ve babaları da ısrarla uyarmış ve çocukların; bilhassa kız çocuklarına özen gösterilmesine dikkat çekerek onların iyi yetiştirilmelerini buyurmuştur.
Birkaç Müjde
Yazımızı Peygamber Efendimizin, konumuzla ilgili bazı hadislerini sunarak tamamlayalım. Rasûlüllah şöyle buyuruyor: "Her kim, ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler de, öğrencilerden hoşlandıklarından dolayı, onlara rahmet kanatlarını gererker. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hattâ sudaki balıklara varıncaya kadar hepsi ilim adamları için Allah’tan af ve mağfiret dilerler... Bir âlimin âbid üzerine üstünlüğü, ay’ın, diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler ne bir altın, ne de bir gümüş bırakmışlardır; sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte o mirasa konan, sonsuz bir haz ve nasib almış demektir" (25).

(1) İbn Mace, Mukaddime, 17.
(2)Tecrid Tercemesi, VII, 46-47.
(3)Prof. Dr. Muhammed Hamiduİlah, İslâm Peygamberi II, 77.
(4) Buhârî, Diyât, 27.
(5) Hamidullah, age, II, 77.
(6) Hamidullah, Hadis Tarihi, s.23.
(7) Abdurrahman Çetin, Kur’an İlimleri, s.112-113.
(8) Ibn Mâce, Mukaddime, 23.
(9) IbnSad, Tabakat, II, 22.
(10) Ibn Abdilberr’den, Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 78.
(2) (3)
(11) Ibn Mâce, Mukaddime, 17.
(12) Tlrmizf, İlim, 2.
(13) Tirmizî, aynı yer.
(14) Buhârî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 302.
(15) Hâkim, el-Müstedrek, III, 549.
(16) Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, 81.
(17) A. Çetin, Kur’an-ı Kerim ve Müsbet İlimler, U.Û. İlahiyat Fak. dergisi, sayı:2, s. 187-194.
(18) Buhârî, Edeb, 90.
(19) Buhârî, Salât, 68.
(20) Buhârî, Teheccüd, 21.
(21) Tecrid Trc. XII, 155.
(22) Buhârî, İlim, 36.
(23) Prof. Tayyib Okiç, Islâmiyette Kadın Öğretimi, s.22.
(24) Nevzat Âşık, Sahabe Devrinde Eğitim, Nesil Der. IV, 39.
(25) Ebû Davud ve Tirmizî’den, Rlyâzû’s-Salihîn trc. III, 7-8.