Makale

BALKANLARDAN İZLENİMLER-5-

BALKANLARDAN
İZLENİMLER

HALİT GÜLER / Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı
-5-

Rahat bir yolculuk yaparak Filibe’ye vardık.
Çok şükür şimdiye kadar yaptığımız yolculukların tamamı kolay ve rahat geçti. Bir Osmanlı şehrinden diğer bir Osmanlı şehrine, bir soydaş topluluğundan diğer bir soydaş topluluğuna Tuna Nehriyle birlikte koşmak bizlere hiç zor gelmedi. İnanın zor gelmedi.
Şu anda Filibe, Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri. Merkez nüfusu 580 bin. Bu nüfusun 35 bini müslüman.
Filibe, İstanbul’la kardeş şehir. Hakkı da var. Çünkü, İstanbul Osmanlının başşehri iken Filibe de Rumelinin başşehri imiş. Filibe de İstanbul gibi camileriyle, medreseleriyle tepeleri tutmuş.
Merkezdeki camilerden ikisi ibadete acıkmış. Bu iki mabedden birisi olan Muradiye Camii 1909’dan beri hiç restore edilmemiş. Bir asra yakın bir zamandır o da diğer tarihi eserler gibi sanat ve yardım sever insanların hamiyetli ellerinin kubbesine, minaresine uzanmasını bekliyor.
Filibe İmaret Camii ise uzun süre müze olarak kullanılmış.
Muradiye Camii Allah’ın bir lütfü olarak ibadete hiç kapatılmamış. İmaret Camii de bu sene ibadete açılmış.
Cuma namazlarında cemaat kalabalık oluyormuş. Vakit namazları cemaati, Cuma cemaati miktarına ulaştığı zaman pek çok şeyin kendiliğinden düzeldiği görülecektir.
Bu şehirde camilerin dışında kubbeli ve kemerli daha pek çok tarihi bina görülüyor. Edirne, Bursa ve İstanbul’da görüldüğü gibi. Bu binalar şu anda yapılış maksadı dışında kullanılan medreseler, hanlar ve bedestenlerdir. Bize söylendiğine göre tarihi Mevlevihane şu anda güya turizme yönelik kirli işler için kullanılıyormuş. Vaktiyle Mevlevi dervişlerinin Allah!., diyerek aşkla döndükleri mekânlarda şimdi sarhoş naraları, alkol kokan kadın çığlıkları yükseliyormuş. Mevlevihane ve Taşköprü camileri maalesef ibadete kapalı. Eski Zara’daki Hamza Bey Camii de ibadete kapalı. Hamza Bey Camii’ni tamire aldık diyerek içine iskele kurmuşlar. Kurmuşlar ama o gündür bu gündür tamirat da yokmuş. Herhalde cami tamir edilemeyecek hale gelinceye kadar iskele orada duracak.
Mabedleri bu hale getirenler neler kaybettiklerinin bir farkına varabilse-ler, hiç bunlara tevessül ederler miydi?
Ne yapalım ki bu mabedler uzun süre camiye yakışacak işler yapmayı düşünmeyenlerin idaresinde kalmış.
İnşaallah çok yakın bir zamanda camileriyle, medreseleriyle, türbeleriyle, çeşmeleriyle ve insanlarıyla yüzü gülen şirin bir Balkanlar tablosu bulacağız. Gördüklerimizden ümitvarız. Soydaşlarımızın gayreti Balkanlardaki Osmanlı eserlerini yeniden inşa edecektir.
Kalabalık halinde arabalarımızı park ettiğimiz yere doğru giderken Filibe Müftülüğü katibi yanıma yaklaşarak benim duyacağım bir sesle; "Asıl Taşköprü Camii’ni görmelisin" dedi. "Camiyi görerek heyete yetişebilir miyiz?" dedim. "Elbette yetişiriz. 0 kadar uzak değil, yürüyerek gideceğiz." dedi. "Peki öyleyse gidelim" dedim.
Benim gibi yazıp, çizmeye meraklı olduğu için değerli arkadaşım Yakup ÜSTÜN bey de bize katıldı. Yolumuzu değiştirerek Taşköprü Camii’ne doğru yöneldik. Arkadaşlarımızı bekletmemek için de acele ediyorduk. Program dışı ve onlardan habersiz bir iş yapacaktık. Hem vasıta trafiğinin ve hem de yaya trafiğinin yoğun olduğu bir caddede ilerliyoruz. Cami hizasına kadar geldik. Vaktimiz az olduğu için uygunsuz bir yerden dikkatle karşı kaldırıma geçtik. Meraklı bakışlarla caminin etrafında şöyle bir dolaştık. Binanın şu anda minaresi olmasa da dıştan bakıldığı zaman cami olduğu her yönüyle anlaşılıyordu. Boynu bükük, gönlü yaralı güzel bir Osmanlı eseri.
1928 depreminde Taşköprü Camii’nin minaresi yarıya kadar yıkılmış. Mabedlere gösterilen ilgisizliğin belgesi olmasın diye minarenin tamamını yıkmışlar. Tamamlamaktansa yıkmak daha kolay gelmiş. ’Tamamlanmak istense de tamirine izin vermezlerdi" diyor bizimle beraber olan müftülük katibi. Hiç olmazsa öyle kalsaydı.
Binanın içine girdiğimiz zaman dışardakinden daha iğrenç ve daha vahim bir manzara ile karşılaştık. Camiye reva görülen bu korkunç muameleden gözlerimiz karardığı için karşımızdaki mihrabı bile göremedik. Bir de camaat yerine gazinonun garsonlarını, mihrapta imam yerine akşamları bangır bangır bağırtılan enstrümanları görünce yerli şaşırdık. Minareyi deprem, camiyi de Bulgarlar yıkmış. Böyle bir muameleye maruz kalmaktansa keşke minaresi gibi cami de tamamen yok olup gitseydi. Bir zamanlar mü’minlerin saf saf ibadet yaptıkları ve dua ettikleri camide şimdi sarhoş Bulgarlar veya turistler nara atıyorlar. Camiye yapılan bu çirkin hareket Bulgarlara da hayır getirmez. Onlar bu davranışlarının cezasını daha ahirete kalmadan bu dünyada şöyle veya böyle ödeyeceklerdir.
Filibe Müftüsü camiyi bu durumdan kurtarmak için çırpınıyor ama gücü yetmiyor ve elinden birşey gelmiyor. Bu ve benzeri konularda dış temsilciliklerimizin de mutlaka devreye girmesi gerekiyor.
Müftülük herhalde üzülmesinler diye veya utandığından Taşköprü Camii’ni ziyaret programına almamış. Esas utanması gerekenler, mabedi bu hale getiren Bulgarlar olmalıdır.
Acaba bir Bulgar kilisesine dünyanın herhangi bir yerinde böyle davranılsa Bulgarlar bu davranışı hoş karşılar mı? Onlar hoş karşılamıyacakları gibi müslümanlar da bu durumu hoş karşılamıyorlar. O halde bu vahim hata çabucak düzeltilmeli ve Taşköprü Camii bir an önce asıl sahiplerine teslim edilmeli.
Kafamızda oluşan bu düşüncelerle şaşkın şaşkın caminin şurasına burasına bakıp duruyoruz. Türkiye’ye göç eden Türklerin de camilerimizin bu hale getirilmesinde acaba veballeri var mı, diye düşünüyoruz. O anda gözlerimiz kubbeye silinmeyecek veya bozulmayacak nitelikte işlenmiş müstehcen resimlere tiksinerek bakarken, çalışanlar da utanarak yere bakıyorlardı.
Bu mabede reva görülen bu çirkin muamele, bu topraklarda üç çeyrek asır uygulanan Komünizmin, din ve mabed düşmanlığı konusunda insanları ne hale getirdiğinin acıklı bir örneğidir. Bu camiye yapılan kötülükten kiliseler ve havralar da utanır.
Şehrin şirin bir köşesinde kaderini yaşayan Taşköprü Camii varlığını bu çileli hayattan kurtaracak insaflı anlayışı ve demokratik yaklaşımı bekliyor. Bakalım daha ne kadar bekleyecek! Bu bekleyişin kısa sürmesini, bütün ma-bedlerin sonsuz kudretine ibadet için inşa edildiği esprisinden hareketle, rahmetine sığınarak Allah’dan niyaz etmekten başka da çare görülmüyor.
Taşköprü Camii’ni bu perişan halde görmenin acısıyla, gelişimizden daha durgun dönüş adımlarıyla heyetimize yetiştik. Bekletmiş olsaydık da fazla üzülmeyecektik. Çünkü, biraz beklemiş olmaları gördüklerimize değerdi.
KIRCAALİ MEDRESESİ
Bu üzücü manzaradan sonra belki iç açıcı bir-şeyler görürüz düşüncesiyle Kırcaali’ye doğru yolumuza devam ettik. Filibe’den ayrıldığımız zaman saat; 13.00 dü.
Öğle namazını Kırcaali Müftülüğünün yanındaki camide kıldık. Namazdan sonra Anadolu insanına çok benzeyen, halinden memnun görünen cemaatin, caminin bahçesinden emin adımlarla teker teker ayrılışlarını sevgi ile seyrettik. Bizi yabancı bilip hoş geldiniz diyenlerle sevgi ve saygı dolu hislerle kucaklaştık. Hasret giderdik. Cemaatin azlığına bakmadan gönül dünyalarında hakkımızda beslediklerine lâyık olmak gayretiyle kendilerinden izin alarak meşhur Kırcaali Medresesi’ne gittik.
Kırcaali Medresesi, vaktiyle ünlü İslâm alimlerinin yetişmesine vesile olmuş, ilmin ilerlemesine kaynaklık etmiş, Balkan kültür dünyasının önemli pencerelerinden birisi. İlim için inşa edilen bu bina, bir müddet askeri kışla olarak kullanılmış. Kalemin yerine kılıçlar, müderrislerin yerine komutanlar, talebelerin yerine askerler oturmuş. Şu anda müze olarak kullanılıyor.
Kendisiyle görüşmemiz kısmet olmayan Kırcaali Müftüsü medresenin vakfiyesine uygun olarak yeniden açılması ve binanın kendilerine teslim edilmesi için ilgililere müracaat etmiş. Resmi makamlar; "Bu binanın Türklere ait olduğunu gösteren belgeyi getirin size verelim" demişler. Onlar biliyorlar ki belge ibraz edilmesi mümkün değil. Belge getirilemiyeceğinden emin oldukları için böyle söylüyorlar. Tarihi binaları yıkan onlar, bu binalara ait tarihi belgeleri yok eden yine onlar.
Buranın Türklere ait olduğunu gösteren, şu anda dimdik ayakta duran, Osmanlı eseri olduğunu durmadan haykıran medrese binasından daha sağlam bir belge olur mu? Bakalım bu gerçek ne zaman kabul edilecek? Soydaşlarımızın bu çetin problemi de soğukkanlılıkla halledeceklerine inanıyoruz. Tabiiki devletimizin yardımı ve milletimizin desteğiyle...