Makale

BU GÜNLERE NASIL GELİNDİ?

BU GÜNLERE NASIL GELİNDİ?

SEYFETTİN YAZICI / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Kurtuluş savaşı; milletimizin genç- ihtiyar, kadın-erkek düşmanlara karşı yürüttüğü bir ölüm- kalım mücadelesidir. Bu savaş, daima hür ve bağımsız olarak yaşamış, tarihi şan ve şerefle dolu olan Türk milletinin asla esir edilemeyeceğini bir kere daha yüksek sesle cihana haykırışının ifadesidir.
Bu mücadele; emperyalistlerin milletimiz için bir ölüm fermanı olarak imzaladıkları Sevr Antlaşmasını, milletimizin geçersiz hale getirdiği ve bir paçavra gibi yüzlerine çarparak tarihin çöplüğüne attığı bir kahramanlık destanıdır.
Bu ölüm-kalım mücadelesi, Anadolu’yu yakıp yıkarak, katliamlar yaparak kana boyayan zalim düşmanları Eğenin sularına gömen, en zor şartlarda bile dünyayı dize getiren milli bir şahlanışın göstergesidir.
Allah’ın yardımı ve milletimizin maddi ve manevi güçlerini birleştirerek zaferle taçlandırdığı bu savaş, çok zor şartlar altında ve büyük fedakârlıklar gösterilerek kazanılmıştır. Bu savaşta erkeklerin yanında kadınlarımız da büyük gayret göstermişler, zafere ulaşılmasında gerek cephede, gerek cephe gerisinde büyük katkıda bulunmuşlardır.
Yeni nesillere fikir vermesi bakımından İstiklâl harbinin kadın kahramanlarından söz etmeyi bir vefakârlık ve kadir şinaslık olarak görüyoruz. Bu konuda rahmetli Fevziye Abdullah TANSEL’in inceleme ve araştırma mahsulü "İstiklâl Harbinde Mücahit Kadınlarımız" adlı değerli eserinden yararlanarak kadınlarımızın Kurtuluş Savaşında gösterdiği fedakârlıklardan bazı sahneleri okuyucularımızın bilgisine sunmaya çalışacağız. Bu, hem kendilerine çok şey borçlu olduğumuz İstiklâl kahramanı analarımız ve bacılarımızın, hem de bu kahramanların fedakârlıklarını gün ışığına çıkaran kitabın yazarının rahmetle anılmasına vesile olacaktır.
Yazımızın hacmi müsait olmadığından binlerce kahramandan sadece bir kaçını kısaca anlatmakla yetineceğiz.
Kara Fatma (Fatma Seher)
Belindeki fişekleri, ayağındaki çizmeleri ve elindeki kamçısıyla tam bir İstiklâl harbi akıncısı olan Erzurumlu bir ailenin kızı olan Kara Fatma, önce doğu cephesinde Ermenile- re karşı yapılan savaşlara katılmış, daha sonra batıya geçerek İzmit’in Yunanlılar tarafından işgal edilmesi üzerine arkadaşları ile 15 kişilik bir çete kurmuş, hepsi köylü kıyafetine girerek Haydarpaşada trene binip İzmit’e inmişler, Erzurum muhaciri olarak iş bulmak için geldiklerini söyleyerek gizlice çalışmaya başlamışlar ve çete sayısı doksan altıya çıkmıştır.
Üsküdarlı Albay Neşet Bey’in emrinde savaşarak askeri bakımdan mühim olan Fındıktepe’yi düşmandan temizleyerek buraya Türk bayrağını dikmiş- lerdir.(1)
Anadolu’nun bu kahraman evlâdı, Sakarya savaşında bulunmuş, müfrezesi ile büyük taarruza katılmış, Bursa’nın düşman işgalinden kurtulmasında büyük hizmetleri geçmiştir.
Doğu ve batı cephelerindeki savaşların çoğuna katılan, dört defa yaralanan, düşmana esir düşerek esaretin acılarını çeken ve yaptıklarının karşılığı olarak üsteğmen rütbesi ile mükafatlandırılan bu İstiklâl kahramanı, hizmetlerini bir menfaat karşılığı yapmadığını söylemiş ve aylığını Kızılay’a bırakmıştır.
Ancak hayatının son yıllarında büyük maddî sıkıntılar çekmiştir. Kendisine vatanî hizmet tertibinden 17 Şubat 1954 de aylık bağlanmış, 1955 yılında Erzurum’da bu fani hayata veda etmiştir.(2)
Tayyar Rahmiye
Adana’nın Osmaniye ilçesi Kaypak Bucağının Raziyeler Köyünden olan Rahmiye hanım, bu bölge düşman işgaline uğrayınca Hüseyin ağanın millî kuvvetlerine katıldı.
“Bacım bu er işidir, sen cephe gerisinde belki daha yararlı olursun" diyen Hüseyin ağaya Rahmiye hanım şu cevabı verdi:
"Vatanın savunmasında hepimiz eriz, düşman toprağımıza basmış, elim silah tutuyor, ben nasıl savaşmam."
Hasanbeyli civarındaki Fransız kuvvetleri ile yapılan savaşa Rahmiye hanım da katılmış ve bu çarpışmada Fransızlardan 80 tüfek ile iki makineli tüfek alınmıştır.
Bu arada şehit düşen ve düşmanın hakim olduğu yerde kalan şehitlerin düşmanlar tarafından çiğnenmemesi için siperden uçar gibi fırlayan Rahmiye hanım, şehitlerin birini sırtına alıp geri getirdi. Onun bu cesareti silâh arkadaşlarını coşturdu, onlar da siperden fırlayıp öteki şehidi aldılar. Bu olaydan sonra Rahmiye hanıma Uçan Rahmiye anlamına gelen Tayyar Rahmiye dediler. Daha sonra 1920 Temmuzunda Osmaniyedeki Fransız karargahına düzenlenen saldırıda arkadaşlarının tereddüt ettiğini gören Rahmiye:
"Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?" diye bağırarak arkadaşlarını hücuma teşvik etmiş, Fransız karargâhı önünde alnından vurularak şehit düşmüştür. Sayıları az, cephanesi tükenmek üzere olan Haşan Ağa’nın birliği "Bacımızın öcünü kor muyuz?" diye saldırmış ve düşmanı sürüp çıkarmıştır.(3)
Mudurnulu Fatma Kadın
Askerdeki birliğinden firar ederek kar fırtınalarının şiddetle devam ettiği soğuk bir gecede (3 Şubat 1921) dönen oğlu İsmail’i, asker kaçağı olduğu için evine kabul etmemiş, oğlunun bütün yalvarmalarına karşı, onu aile ocağına kabul etmekle din ve vatanına ihanet edemiyeceğini ve memleketin hizmet beklediği bir zamandan askerden kaçtığı için kendisini evlât tanımayacağını söylemiş ve hükümete teslim etmiştir.(4)
Bu olay, Anadolu kadınının İstiklâl mücadelesinin önemini nasıl kavradığını ve askerliğe ne büyük bir değer verdiğini gösterir.
Adsız Bir Kahraman
Cepheye kağnılarla savaş malzemeleri ve silâhları taşıyanların çoğu kadınlar idi.
Mustafa Necati anlatıyor:
Çerkeş önlerinde kağnılarla cephane taşıyan bir kadın kafilesine rastladık.
Bu kafileye yaklaşınca bazen sessizliği yırtan bir çocuk sesi yükseliyordu. Kafileye yaklaşıp selâmlaştık. Biz soğuktan yamçılar altında bile titrerken, tek yorganını da arabaya örten bir ninenin çıplak ayaklarla karları çiğnediğini görünce, içimde takdirle karışık bir merhamet sızladı. Arkasına sardığı peştemali içinde ara sıra hıçkıran bir çocuğun üzerine bile örtmeden yorganını niçin arabaya serdiğini sormak fikrini duydum.
"Üşümez misin sen, nine?.. Bak çocuk donacak, yorganı örtsene!" diye arabanın üstünü işaret ettim. O, bu sözü garip bir tarzda karşıladı; mukaddes bir şeye yönelir gibi kağnıya doğru koştu ve:
"Kar sepeliyor, millet malıdır, nem kapmasın evlâdım!" dedi. O zaman anladım ki cephaneleri ıslatmamak için bu fedakârlığı yapıyor. O vakit deminki merhametimden utandım bile."(5) Bu olay bir şiir halinde şöyle anlatılmıştır:
Bir zâbit (subay):
Ey hemşire sarsana Şu çocuğu yorgana... Mosmor olmuş yavrıcık;
Vâh zavallı, vâh yazık!
Köylü Kadını:
Doğru emme, ey kardaş görme misin boranı? Fişeklerin üstüne
örtmüşüdüm yorganı. Varsın çocuk ıslansın...
O, bunlara alışgın... Biliyorsun bir silâh bugün bize bir asker, Kadar lâzım... onun’çün
bozulmasın fişekler! Bugün benden babası silâh ister ötede, Islanmasın fişekler; yanmam çocuk ölse de!{6)
Üstün bir vatanseverlik timsali...
Bu kahramanların içinde Ineboludan Kastamonuya kağnısıyla cephane taşırken cephane ıslanmasın diye yorganını bunların üzerine serip kendisi açıkta kalan ve 1921 yılı Aralık ayının karlı soğuk bir gecesi sabaha karşı yolda donarak ölen bir Şerife bacı var ki burada onu anmadan geçemeyeceğiz.(7)
Vatanseverliğin üstün timsali olan Kastamonulu bu Türk anasının gösterdiği fedakârlık; Kurtuluş savaşının hangi zor şartlar altında ve ne büyük fedakârlıklara malolduğunu göstermekte ve bugünlere nasıl geldiğimizi anlatan önemli mesajlar taşımaktadır.
İstiklâl savaşının kazanılmasında canla başla çalışan, hem cephede hem de cephe gerisinde büyük zorluklara katlanarak bizlere bu günleri hazırlayan binlerce kadın kahramandan sadece birkaçının gösterdiği fedakârlık ve vatanseverlik tablosunu sergilemeye çalıştık. Kadın, erkek İstiklâl kahramanlarından hayatta olanları şükran ve minnetle, ebedi aleme göçenleri de bir kere daha rahmetle anıyoruz.
Konu ile ilgili yazımızı, Osman ATİLLÂ’nın, "Dumlupınar’da Şehit Askerin mezarı Başında" başlıklı şiiri ile tamamlıyorum.

(1) Fevziye Abdullah TANSEL, İstiklâl Harbinde Mücahit Kadınlarımız, s.28 ,
(2) A.g.e. s. 39.
(3) Sıddıka GÜRER, Büyük Türk Zaferleri, S.240.
(4) Fevziye Abdullah TANSEL, İstiklâl Harbinde Mücahit Kadınlarımız, s.50.
(5) A.g.e. s.67
(6) A.g.e. s.68
(7) A.g.e. S.71