Makale

1. DİN ŞÛRASI ANKARA’DA TOPLANDI

1. DİN ŞÛRASI ANKARA’DA TOPLANDI

Yurtiçi ve yurtdışından 200’ün üzerinde üye ve temsilcinin katılımı ile gerçekleşen Şûra’da önemli kararlar alındı.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen 1. Din Şûrası Toplantısı,
1-5 Kasım 1993 tarihleri arasında Ankara’da Sheraton Oteli’nde yapıldı.

1965 yılında çıkartılan 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Kanunu gereğince yapılması öngörülen Din Şûrası toplantısı için önceki yıllarda da çalışmalar yapılmış; ama şûra toplanamamıştı. Kanunun çıkışından 28 yıl sonra da olsa, böyle bir Şûra’nın toplanmış olması, Türkiye ve bütün İslâm alemi için iyi bir gelişmedir.
I. Din Şûrasının açılışına Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL, Başbakan Tansu ÇİLLER, Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör ÖZDEN, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ, MHP Genel Başkanı Aparslan TÜRKEŞ, RP Temsilcisi Lütfi DOĞAN, Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanı Dr. Mahmut Muhammed SEFER, Devlet Bakanları Necmettin CEVHERİ, Bekir Sami DA- ÇE, Türk-iş Genel Başkanı Bayram MERAL, Hak İş Başkanı Necati ÇELİK ile çok sayıda davetli katıldı.
1 .Din Şûrası, Kuran-ı Kerim okunmasının ardından İstiklal Marşının söylenmesi ile başladı.
Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL, Başbakan Tansu ÇİLLER, Devlet Bakanı Necmettin CEVHERİ, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ, RP Temsilcisi Lütfi DOĞAN, MHP Genel Başkanı Alparslan TÜRKEŞ ve Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanı Dr. Muhammed SEFER açılışta birer konuşma yaptılar.

CUMHURBAŞKANI SÜLEYMAN DEMİREL’İN KONUŞMASI

"1. Din Şûrası’nın değerli üyelerini, değerli misafirlerimizi, basınımızın değerli mensuplarını sevgiyle selâmlıyorum.
5 Milyar insanın yaşadığı dünya huzur arıyor, daha doğrusu huzursuzluktan fevkalade şikayetçidir. Dünya kurulduğundan beri insanlar zaman zaman huzursuz olmuşlardır. Hep huzuru araya gelmişlerdir. Toplum zaman zaman öylesine bozulmuştur ki; âlemlerin Rabbi Cenab-ı Allah, insanlara Semavî Kitaplar ve Peygamberler göndermiştir. Bugün dünyadaki 5 milyar insanın, çeşitli dinlerin saliki olduğunu biliyoruz ve dinsizlik teorilerini yürüten rejimlerin de günümüzde çöktüğü, bir varlık ispatlayamadıkları, ortadan kaktığı da yine herkesin malumudur. Öyle bir noktada bulunuyoruz. İnsanlık bir yere gelmiştir ki burada manevî değerler, moral değerler, millî ve âhlâkî değerler olmadıkça, materyal değerlerle ayakta durmak mümkün değildir. Maddî zenginlik yetmiyor. Hatta maddî zenginlik tek başına huzursuzluğun kaynağı bile olabiliyor. Manevî zenginliği terk eden toplumlar büyük sıkıntılar ve ızdıraplar içerisine sürükleniyorlar. Hep öyle de olagelmiştir. 1 milyardan fazla mensubu bulunan İslam Dininin beş kıtada yayılmış taraftarları yani müslümanlar, daha çok dayanışma içerisinde olmalıdırlar. Birbirlerini daha çok bilmelidirler, tanımalıdırlar ve müslümanlığı daha iyi öğrenmelidirler. Daha çok uygulamalıdırlar. Bu ihtiyaç, bugündünyanın geldiği bu noktada, bütün müslümanlarında geldiği bir yerdir.
Türkiye’de böyle bir toplantının tertiplenmiş olmasını takdirle karşılıyorum ve Diyanet İşleri Teşkilatı’mızı başta Sayın Başkan olmak üzere tebrik ediyorum. Dış ülkelerden bu toplantıya zahmet edip gelen kardeşlerimize de hoş geldiniz diyorum. Türkiye’nin din bilginlerinin de bu toplantıda dışarıdan gelen din âlimleriyle beraber değerli katkılarda bulunacağını, bu toplantıdan iyi neticeler çıkmasını sağlıyacağına inanıyorum.
Bizim ülkemizde 60 milyon nüfusun % 99,9 u müslümandır ve milletimiz müslümanlığı kabul ettiği günden beri Islâ- ma çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. 55.000 camide 5 vakit ezan okunur. Müslümanlığın eğitimi ve irşat görevlerinin yapılması, ibadetlerin tanzimi, dinî vazifelerin görülmesi, fevkalâde düzgün bir şekilde yürütülmektedir. T.C. Devleti laik bir devlet olmakla birlikte, dine hizmeti Anayasa ve kanunlarla tanzim etmiştir. Diyanet hizmetleri ülkemizde devletin desteği ile yürütülmektedir ve laisizm dinsizlik olarak anlaşılmamış, aksine dinin şemsiyesi olarak anlaşılmıştır. Din ve vicdan hürriyeti dediğimiz olay herkesin kendisiyle, vicdanıyla Allah arasındaki münasebetleri kendisinin tanzim etmesine amildir. Gayet tabiiki Diyanet hizmetlerinin iyi bir şekilde yürütülmesi devletin kurulduğu günden beri baş görevlerinden biri olmuştur. Burada devletin din hizmetlerine dine karışması değil, olay, hizmetlerin iyi ve düzgün yürütülmesidir. Hizmetlerin iyi ve düzgün yürütülmesi, bilgili din adamı yetiştirilmesini gerekli kılmıştır. "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?" ayeti celîlesi ile, "ilim müslümanın yitiğidir." "Eğer ilim Çin’de ise Çin’e kadar gidin." diyen Hadis-i Şerifler eğer iyi dikkate alınırsa, bilenin arandığı ve bilenin bilmeyenden daha çok lazım olduğu, daha doğrusu bilenin lazım olduğu, bilmeyenin lazım olmadığı açıklıkla ortaya çıkar.
Bizim dinimiz; müslüman dini, barış, esenlik, kardeşlik, sevgi, adalet demektir. Kur’an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde; İnsanlar arasında adaletle hükmediniz, eğer insanlar arasında adaletle hükmetmezseniz, gazabıma uğrarsınız." sözleri fevkalâde veciz bir şekilde Allah’ın kelâmı olarak yer almıştır. "Size verilen emaneti ehline teslim ediniz." Yâni, yine insanlar arasında yapılacak her şeyin iyi yapılması lâzım geldiğine dair olan fevkalâde önemli, her zaman için Cenab-ı Allah’ın insanlara gönderdiği, hep değerini muhafaza edecek olan Kelâm’ın kudretine hep beraber şahit olagelmişiz- dir. Ve nihayet, "Zalime yaklaşmayınız, zalimi alkışlamayınız, zalime meyletmeyiniz" ayet-i kerimesini de Ce- nab-ı Allah şayet "Zalime yaklaşırsanız, meylederseniz, nâra, ateşe yaklaşırsınız, cehennemlik olursunuz" şeklindeki buyruğu ile insanların, adalete vermesi lâzım gelen değeri ortaya koymuştur.
Din ve vicdan hürriyeti, bütün insanlığın en çok değer vermesi lâzım gelen dört temel hürriyetten birisidir. Düşünce hürriyeti, kelâm hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, korkusuz yaşama hürriyetidir. Bunlar, bugün çağdaş dünyanın temel hürriyetler olarak kabul ettiği ve üzerinde titrediği hususlardır.
Türkiye’de Anayasa’mızın 24. maddesi din ve vicdan hürriyetine olan değeri fevkalâde iyi tanzim etmiştir. Ayrıca din eğitimi, din kültürü ve ahlâk eğitimini de ilk ve ortaokullarda zorunlu kılmıştır. Binaenaleyh T.C. Devletinin lâik bir devlet olarak dine ne kadar önem verdiğini ve dine verilen önemin lâisizm ile karıştırılmaması lâzım geldiği gayet açıklıkla ortaya çıkar.
Diyanet İşleri Teşkilatımız, cumhuriyetin kurulduğundan beri, 1924 tarihli yasasından beri ve nihayet 1965 tarihli yasasında da yer aldığı şekilde, din hizmetlerinin iyi bir şekilde görülmesi için vardır. Yoksa, devletin camilere girip, devletin vicdanları üzerinde tesir hasıl edip, bir takım siyasî neticeler elde etmek için var değildir. Ve bunun altını çizerek
söylüyorum. Bu zamana kadar da T.C. Devleti geçen 10 sene zarfında siyasetle dini birbirine karıştırmamak için azami gayreti göstermiştir. Türkiye’de barışın, huzurun ve Türkiye’deki rahatlığın en önemli sebeplerinden birisi, vatandaşın bu ülkede dinini istediği gibi öğrenebilmesi ve ibadetini istediği gibi yapabilmesi ve bir vicdan rahatlığı içerisinde olmasıdır. Binaenaley T.C. Devleti bunu koruyacaktır. Böylece bir kardeşlik ve rahmet dini olan Islâm’ın, kişilere, topluluğa, milletimize ve insanlığa yararlı olması sağlanacaktır.
T.C. Devleti Islâm’ın daha iyi anlaşılması ve irşadın daha iyi yapılmasında pek çok yararlar gördüğü için bunun zeminlerini hep açık tutmuştur. Bu Din Şûrası da aslında Diyanet İşleri Reisliğimizin Türkiye’deki hizmetlerini daha iyi yapabilmesi için Türkiye’nin içindeki din âlimlerimizden, Türkiye’nin dışındaki müslüman âlimlerden düşüncelerini, fikirlerini öğrenmek için hazırlanmıştır. Daha iyiyi arıyoruz. Çünkü Hz. Peygamberimiz, "Bir günü diğerinin aynı olan zarardadır." buyuruyor. Ve Hz. Peygamberimiz bize daima ilerlemeyi, daima gelişmeyi emrediyor. İlerlemenin ve gelişmenin istikameti şanlı Kur’an içerisinde mevcuttur. "Emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münker." (İyiliği emret, kötülükten men et.) İnsanların aradığı, doğruyu bulmaktır, yanlıştan kaçmaktır. Cenab-ı Allah’ın kelâmı içerisinde mevcuttur. Hz. Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinde ve Islâm ulemasının içtihatları içerisinde de mevcuttur. Binaenaleyh müslümanın elinde çok büyük bir hazine vardır. Aslında dostluk, kardeşlik dini olan müslümanlığın daha iyi öğrenilmesi ve müslümanların her anlamda daha iyi işbirliği içerisinde olması, kimseyi rahatsız eden bir durum değildir. Çünkü herkes-müslümanlar gibi hareket ederse, dünyada barış daha güçlü bir şekilde olur.
Bu toplantıyı çok değerli sayıyoruz. Ve bu toplantıdan çıkacak neticelerin mutlaka Islâm’a hizmet edeceği kanaatindeyiz. Değerli ilim adamları! Türkiye’nin içinden ve dışından irşadlarınızı serbestçe yapınız. Bunlardan, Türkiye’de devlet hizmetlerini götürenlerin yararlanacağından emin olmanızı rica ediyorum.
Başarılar diliyorum. Cenab-ı Allah, Âlem-i Islâm’a ve bütün insanlığa hayırlar İhsan etsin. Bu kadar sıkıntılı bir dünyada Cenab-ı Allah’ın gerçekten dualarımızı kabul etmesini tekrar tekrar niyaz ediyorum.
Hepinize sevgiler sunuyorum."

BAŞBAKAN TANSU ÇİLLER’İN KONUŞMASI

"Türkiye müslüman bir ülkedir ve öyle kalacaktır."

"Değerli davetliler,
Ülkemizde ilk defa toplanan I.Dİn Şurası’nın açılış töreni vesilesiyle biraraya gelen değerli topluluğunuzu en derin saygı ve sevgilerle selamlıyorum.
Böyle anlamlı va büyük değer ‘aşıyan bir toplantının icraatımız döneminde gerçekleşiyor olmasından duyduğum mutluluğu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Bu vesile ile, Yüce Allah’tan Islâm alemi ve tüm insanlık için huzur, barış, birlik, kardeşlik, bolluk, bereket, refah ve iki cihanda saadet diliyorum.
Kıymetli misafirler,
Ne mutlu bizlere ki, Allah’ın kendi katında kabul görecek tek din olduğunu beyan ettiği bir dinin mensuplarıyız.
O din ki, getirdiği tevhid akidesi ile insan oğlunun birlik ve beraberliğini, vicdani hürriyetini, toplumsal adalet ve huzurunu başlangıçtan beri temin etmiş ve bu gün de bunu temin etme gücünü muhafaza etmektedir.
O din ki, insanlara, merhameti sınırsız ve sadece müslümanların değil, "Âlemlerin Rabbi olan bir tek ilaha, Yüce Allah’a kulluk etmelerini" emretmiştir. Bunun içindir ki biz, "sizin dininiz size, benimki bana" ilahi düsturu gereğince, değişik dinlere mensup her sınıf ve cinsten, her renk ve ırktan insanı Allahın yarattığı bir varlık olarak saygı ile karşılamış, vicdanlara ve imanlara saygısızlık ve müdahaleyi kendi imanımıza hakaret olarak görmüşüzdür. Aynı anlayış ile sevgi, adalet, merhamet ve insafı ibadet ölçüsünde aziz tutmuşuzdur.
İnanmakla şeref duyduğumuz, Islâm, tesis ettiği medeniyeti, hak, hukuk, ilim, irfan, yardımlaşma, dayanışma, adalet, merhamet, sevgi, barış, hoşgörü gibi manevî değerlerin ve evrensel umdelerin üzerine bina etmiştir.
Islâm’a inananlar, bu evrensel değerleri sözde değil, özde benimseyerek gerçek huzurun, barış ve adaletin sembolleri olmuşlardır. Üç kıtada geniş bir coğrafi alanda alabildiğine yayılış göstermişlerdir.
Böyle bir yayılış sadece askeri üstünlükle elde edilemezdi. Öyle olsaydı Islâm’ın, çeşitli geniş çaplı istila hadiselerinde olduğu gibi, kısa sürede öteki dinlerin arasında eriyip yokolması gerekirdi. Oysa İslamiyet, tarih boyunca bulunduğu bölgelerde diğer büyük dinlerin aleyhine kalıcı ve haşmetli bir yayılış göstermiştir. Bu yayılışta, İslam’ın hamleci dinamizminin oynamış olduğu rolü inkar etmemiz de mümkün olmayacaktır.
Sahip olduğumuz bu hasletler, dünyanın değişik bölgelerinde zulüm gören, çile çeken, baskı ve kıyıma maruz kalan kardeşlerimiz için de aynı tavrın sergilenmesini istemek ve beklemek hakkını da bizlere vermektedir. Hür dünyaya sesleniyor ve gerçek barış için bize düşen görevi yapmaya hazır olduğumuzu bir kere daha ilan ediyorum.
Günümüzde, bilimsel ve teknolojik gelişmeler başdöndürücü bir hızla birbirini takip etmekte, ekonomik endişe ve menfaatler, manevî değerleri gittikçe zayıflatmaktadır. Dünya savaşları yerini psikolojik, siyasî ve ekonomik savaşlara bırakmış, yeni yeni siyasî ve ekonomik güç odakları teşekkül sürecine girmişlerdir. Böyle durmadan ve hızla değişen günümüz dünyasında, farklı İslâmî anlayışlara bir son vererek, birlik ve beraberlik içinde hareket etmek durumundayız. Bu hepimizce kutsal bir görev telakki edilmelidir.
Türkiye, tarihte olduğu gibi bugün de İslâmî mirasa vargücü ile sahip çıkma gayreti içerisindedir. Bu gayretin en güzel örneğini de, bir devlet organı olan Diyanet İşleri Başkanlığının sunmuş olduğu din hizmetlerinin eksi ve artı yönlerini değerlendirmek amacıyla toplanan bu şûra meydana getirmektedir.
Türkiye müslüman bir ülkedir ve öyle kalacaktır. Biz, laikliği dinsizlik olarak yorumlayan anlayışların hep karşısında olmuşuzdur. Bizim laiklik anlayışımız Islâmda da varolan ve doruk noktasına ulaşan mutlak din ve vicdan hürriyeti şeklinde değerlendirilmeli ve yorum- lanmalıdır. Bu çerçevede, vatandaşlarımızı dinî konularda aydınlatma ve onların dinî ihtiyaçlarını karşılama görevinin bizatihi devletin kutsal ve yüce bir görevi olduğu kanaatini taşımaktayız.
Bu sebeple; I.Din Şûrasında ortaya çıkacak görüşler ve alınacak kararlar, bu görevi en iyi şekilde yerine getirmemizde bizlere yol gösterecek ve ışık tutacaktır.
Bu duygular içerisinde, I.Din Şûrasında tüm emeği geçenleri yürekten kutluyorum. "Allah’ın rahmetinden asla ümidinizi kesmeyiniz" ilahi bitabıyla sözlerimi bitiriyor, hepinize saygı ve sevgilerimizi sunuyorum."

DEVLET BAKANI NECMETTİN CEVHERİ’NİN KONUŞMASI

"Saygıdeğer davetliler,

Çok değerli bilim adamları, Kardeş ülkelerin çok kıymetli misafirleri,

Diyanet İşleri Başkanlığımızca yürütülmekte olan hizmetlerin daha ileriye götürülmesi, niteliğinin artırılması konusunda çok değerli görüş, fikir ve düşünceler ortaya koymak için biraraya gelen mümtaz topluluğunuzu en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Böyle önemli bir toplantıda aranızda bulunmaktan, bu kadar mütehassıs huzurunda konuşmaktan çok büyük zevk ve mutluluk duyduğumu ifade etmek istiyorum.
Kıymetli ilim adamları, İnsanlık tarihi incelendiği zaman; din fikrinin insanla beraber doğduğu, tarihin her çağına damgasını vuran büyük dinlerin ve onların önderlerinin olduğu, dinsiz bir cemiyet ve dini yok sayan bir devletin yaşayamadığı açıkça görülür. Çünkü, inanmak, insanın fıtratında mevcuttur ve onu yok sayanların başarıya ulaşması ve varlığını idame ettirmesi mümkün değildir. Her medeniyetin temelinde bir iman parlaması vardır. İman heyecanı devam ettiği sürece kalkınma hamleleri, huzur, saadet, düzen ve intizam devam eder.
Günümüzde de dinle çatışarak, dini yok sayarak yeryüzü cenneti vaad eden ideolojilerin insanlığa mutluluk getirmediğine, iflas ettiğine, yok olduğuna hep birlikte şahit olmaktayız. Çünkü insanın yaratılışına ters düşen hiçbir sistemin ayakta durması mümkün değildir. Demek ki din, toplumların bekâ- sında, huzurunda, birlik ve beraberliğinde vazgeçilmez bir yer işgal etmektedir.
Tarihin dinler bölümü, Islâm’a ulaşır ve orada biter. Islâm’dan önce ve sonra tüm insanlığı kucaklayan evrensel bir din gelmemiş ve gelmeyecektir. Dinlerin en sonuncusu ama kıyamete kadar hükmü devam edecek İlâhî mesajların bir bütünü olan İslam; madde ve manada dünyanın gidişatını ve çehresini değiştiren bir dindir. Çünkü Islâm; insanın bilimsel araştırmasına set çekmemiş, ferdin ve toplumun yararına olan hiç bir şeyi engellememiş, bilakis teşvik etmiştir. Zaten Islâm’ın gönderiliş gayesi insanlığın mutluluğunu temindir.
Bütün Islâm âlemi için olduğu gibi, milletimiz için de Islâm; tarih boyunca güç kaynağı olmuş, müslüman- lar bu kaynaktan faydalanarak insanlığa gerçek adâleti, fazileti, ilmi, tekniği öğretmişler ve muazzam bir medeniyet vücuda getirmişlerdir. Matematikten tıbba, fizikten astronomiye, hukuktan sosyolojiye... çeşitli alanlarda müslümanların medeniyete yaptığı katkılar, müslim ve gayri müslim pek çok araştırmacı tarafından muhtelif çalışmalarda ortaya konmuştur.
Yüce Dinimiz İslâmiyet tarih boyunca birleştirici ve bütünleştirici olmuştur. Islâm âlemini geçmişte ve gelecekte bir arada tutan ve tutacak olan en kuvvetli bağ Islâm dinidir. Bizim gururumuz, varlık sebebimiz ve kimliğimiz olan Islâm’ın, tarih boyunca gerçekleştirdiği birliğe beraberliğe bu gün daha çok muhtaç olduğumuz aşikardır. Bu ilahi mesajın, Akif’in deyimiyle bizzat Kur’an’dan ilham alınarak ehliyetli ilim adamlarımız tarafından; günümüz ihtiyaçları ve şartları doğrultusunda insanlığa anlatılması, Islâm dünyasına yönelen fitne ve nifak teşebbüslerinin bu mesajla etkisiz hâle getirilmesi şarttır. Bu, hem dinimizin emri, hem de günümüzün icabıdır. Bu yapıldığı takdirde İslam âlemi, üzerine çökmüş olan tenbel- liği, geri kalmışlığı, bölünmüşlüğü aşabilir. Bu hedefe hizmet etmesi açısından ülkemizde ilk defa toplanan I.Din Şûrası’nın ehemmiyeti elbette çok büyüktür.
Değerli misafirler,
Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla birbirini takip ettiği, ekonomik endişe ve menfaatlerin ön plana çıkmasıyla manevi ve ahlaki değerlerin aşınmaya yüz tuttuğu, bunun tabii sonucu olarak çıkar çatışmalarının ve acımasız savaş ve katliamların olduğu bir devirde yaşamaktayız. İşte böyle bir dünyada yaşayan ve bunalan insanlık aleminde hızla bir dine dönüş hareketi görülmektedir. Bu yönüyle meseleye baktığımızda müslümanlar geçtiğimiz asra göre daha müsait şartlar içinde bulunmaktadırlar. Böyle bir ortamda ve zamanda toplanan I.Din Şûrasına katılan değerli ilim adamlarımızın bu durumu göz önünde bulundurarak, değerli görüş, düşünce ve fikirlerini ortaya koymaları; sunulmakta olan din hizmetlerinin niteliğinin artırılması, kapsamının geliştirilmesi, Is- lamın ölümsüz mesajının halkımıza ve tüm insanlığa daha etkili bir yaklaşımla anlatılma imkanlarını araştırmaları son derece yararlı ve isabetli olacaktır.
Din değişmez; ama insanların onu idraki, anlaması zaman ve mekan şartlarına göre bazı değişimlere uğrar. Mecelle’nin; "Zamanların değişmesiyle hükümlerin değişeceği inkar edilemez." kaidesi, bu gerçeği ifade etmektedir. İşte bu gerçekten hareketle, dünyadaki hızlı değişim sürecinde tefrikaya düşmeden; sevgi, saygı ve barış dini olan İslam’ın ölmez prensiplerinden şaşmadan yeni bir ufukla, yeni bir anlayış ve yaklaşımla, çağımızın modern teknik ve metodlarından da yararlanarak, bid’at ve hurafelerden arınmış olarak dinimizi anlatmak ve insanlığa yeniden sunmak, İslam’a olan ilgiyi daha da artıracaktır.
Dinin ve dinî tefekkürün cami duvarları ile sınırlı olduğunu düşünmek oldukça yanlıştır. Artık cami duvarlarını aşmalı ve İslam’ın, tarihte olduğu gibi, günümüzde de insanlığı aydınlatmasının yollarını ve çarelerini aramalıyız.
İşte toplanan bu şûra ve şûraya iştirak eden siz değerli ilim adamlarımızın ortaya koyacakları düşünce, fikir ve tavsiyelerle bu maksadın gerçekleşmesine katkıda bulunulacağına, ilim ve kültür hayatımıza canlılık kazandırılacağına, Islâm inancına yeni fikir hamleleri, şevk ve heyecan geleceğine yürekten inanıyorum. Bu Şûra gibi hayırlı teşebbüs ve hamlelerin bütün Islâm dünyasında yoğunlaşarak devâm etmesini temenni ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerimle, halkımızın yakın alaka ve desteğini alarak yıllardır dinimiz ve milletimiz için son derece hayırlı hizmetler ve çalışmalarda bulunan, ülkemizde ilk defa böyle bir Din Şûrasının toplanmasını sağlayan başta Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Nuri YILMAZ olmak üzere, Diyanet İşleri Başkanlığı’mn bütün ilgili ve yetkili personelini candan tebrik ediyor, huzurlarınızda kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Hükümet olarak her konuda olduğu gibi, bu konuda da her türlü yardım ve desteğe hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sözlerimi burada bitirirken, I.Din Şûrası’nın amacına ulaşmasını, değerli ilim ve fikir adamlarımızın sunacakları tebliğlerin, yapacakları konuşmaların, serdedecekleri kıymetli düşünce ve fikirlerinin Yüce Dinimiz’in daha iyi anlaşılmasına, din hizmetlerinin daha iyiye götürülmesine vesile olmasını niyaz ediyor, hepinize selâm, saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI
MEHMET NURİ YILMAZ’IN
KONUŞMASI

Birinci Din Şûrası’m "Onlar ki Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar, işleri, aralarında müşavere iledir. Kendilerine verdiğimiz rı- zıktan (hayır için) harcarlar." Ayet-i celile’sinin bereketinden hissedar olmamız niyazı ile açıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanım;
Sayın Başbakanım ve Hükümetimizin Değerli Bakanları;
Yurt içinden ve yurt dışından gelerek şûramızı şereflendiren kıymetli misafirlerimiz;
Değerli Basın Mensupları;
Birinci Din Şûrası’nın Muhterem Üyeleri;
Özü, bir barış ve esenlik mesajı olan ve âlemlerin Rabbi tarafından insanlığa gönderilen "İslâm Dini"; sadece sayısı bir milyara yaklaşan büyük müslüman kitlesi için değil; barışı, şefkat ve merhameti; adalet ve ihsanı; hakkı ve hakikati arayan tarih ve insanlık önünde de, bir ümit ve kurtuluş kapısı olarak durmaktadır. Göz kamaştırıcı teknolojik buluşların birbirini takip ettiği, buna karşılık sevgisizlik ve bencillik üzerine kurulu bir insanlık anlayışının hakim olduğu 20. Yüzyıl’ı geride bırakıyoruz. İnsanlığın yaşadığı bu son asrın muhasebesini Müslümanlar da yapmak zorundadır.
İnsanoğlu, yeni bir yüzyılın eşiğindedir. Günahı ve sevabıyla 20. Yüzyıl’ın mimarı olan Batı Medeniyeti şimdi insanlığa, "Küreselleşen Bir Dünya" yı teklif ediyor.
Batı medeniyetinin temel değerleri üzerinde şekillenen bu yeni dünyanın, 20. Yüzyılın uzantısı olacağından hiç şüphe yoktur.
Ancak, burada hemen hatırlamak gerekir ki, Batı değerlerinin bir bölümünü oluşturan Hristiyanlık ve Musevilik, 20. Yüzyıl’ın oldukça geri planda kalan hazırlayıcılarıdır. Bu dönemde sosyal ilimlere hakim olan materyalist anlayış, dinin dışlanmasına sebep olmuş, teknoloji gelişirken insanlık anlayışı gerilemiştir.
Tabiatın pek çok sırrının çözüldüğü, teknolojik devrimlerin birbirini izlediği 20. Yüzyıl ne yazık ki, aynı zamanda dinleri, insan ve toplum hayatından uzak tutma çabalarının da doruk noktasına ulaştığı bir çağ olarak tarihe geçecektir.
Özellikle Asya’da ve dünyanın geri kalmış bölgelerinde kurulan diktatörlükler, toplum- ları din düşmanlığı esasına göre uzun yıllar yönetmiş, Müslüman, Hristiyan ve Musevi’ler başta olmak üzere, Allah’a inanan insanların büyük acılar çekmesine sebep olmuştur.
Demokrasi ile yönetilen ülkeler dahi, Yirminci Yüzyılın özellikle ilk yarısını kasıp kavuran ateizm fırtınasından nasibini almış, ancak, fikir ve inanç özgürlüğüne olan temel inancın korunduğu ülkelerde ateizmin saldırgan tutumlarından milyonlarca insan koru- nabilmiştir.
Allah’a şükürler olsun ki "Ateizm"i devlet ideolojisi haline getiren siyasî rejimler,
20. Yüzyıl tamamlanmadan birer birer çöktü. Dinin değil, inkarcı ideolojilerin birer afyon olduğu anlaşıldı. İnsanlar dinî hürriyetlerini yeniden elde ettiler.
Müslümanlar cami ve cemaatlerine, Hıristiyanlar kiliselerine, Museviler havralarına kavuştu. Birinci din şûramızın davetlileri arasında Allah’ı ve dini inkarın karanlık dönemini yaşamış din adamlarının da bulunması, bu toplantımıza ayrı bir mana kazandırmaktadır.
Şunu da ifade edeyim ki, ateizm siyasî rejim olarak çökmüştür ama, bireyler düzeyinde, yeni aşamalardan geçerek ve daha çok nihilizme kayarak hâlâ taraftarları bulunan bir ideolojidir. Laiklik prensibini "dine düşmanlık" olarak yorumlamaya çalışanlar da bu düşünce çevresinde kümelenenlerden çıkmaktadır.
Bu ideoloji, ilim ve dinin birbiri ile bağdaşamayacağı varsayımından güç almaktadır.
Çok değerli misafirler;
Birinci Din Şûrasının Muhterem Üyeleri;
İlim ve dinin, özellikle Islâm Dini ile İlmî düşüncenin ilişkisi, üzerinde ısrarla durulması gereken bir husustur.
Allah’ın (C.C.) hakkını Allah’a, Kayserin hakkını Kay- ser’e verir gibi bilimi de, "dünyevî" ve "uhrevî" diye ikiye ayırmak, yaradılışı kavrama çabamızın önüne kurulan en büyük tuzaktır.
Bu tuzağa, Islâmiyete yabancı olan insanların yanısı- ra, kendisini samimi bir müslüman olarak niteleyen kardeşlerimiz de zaman zaman düşmektedir.
Islâmiyetin günümüzdeki durumuna göz atacak olursak, bu konunun önemi daha iyi anlaşılır.
Günümüz müslümanları, yüce kitap Kur’an-ı Kerim’e, ebedî risalet sahibi Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.S)’e, yani karşılarında okunmak üzere bekleyen kâinat kitabına rağmen farklı anlayışlara sahiptir.
Bu farklılık, İslâmî düşünce tarihindeki amelî ve itikadı mezhepleri doğuran içtihadî bir ayrılık olmaktan ziyade, kültürel, siyasî, ekonomik ve etnik nitelikteki, Islâm dışı se- beblerle ortaya çıkmaktadır.
Kanaatimiz odur ki; İslâmî vahdeti tehdit eden sebeplerin kaynağında "günümüze hitap edecek İslâmî bilgi" ye, müslümanların yeterince sahip olmayışı yatmaktadır.
Bilgi çağını yaşayan günümüz dünyasında, büyük bir "İslâmî bilgi açığı"ndan sö- zetmek mümkündür.
Bu bilgi açığını, ya geride bıraktığımız asırlardaki müslüman bilginlerin bilgilerine sığınarak ya da, Batılı bilim adamları, yani oryantalistlerin görüşlerine baş vurarak kapatmak istiyoruz.
Oryantalizm, dine şüphe, hatta zaman zaman düşmanca bakan aydın hareketini beslemekte, bütün Islâm ülkelerinde görülen halk- aydın çatışmasını körüklemektedir. Laisizmi din düşmanlığı ile bir tutan çarpık yorumların neşet ettiği alan da işte buradadır.
İslâm’ın geçmiş asırlarında öğretilen bilgilerle, günümüzdeki İslâmî bilgi açığını doldurmaya çalışanlarımız ise, bugüne kadar olumlu bir mesafe kaydedemedikleri gibi, bir yığın problemin de ortaya çıkmasına sebep oldular. Bu gruptaki müslümanların bir bölümü, çizmiş olduğu görünümlerle İslâm’ı sevimsizleştirirken, müslümanları da haksız saldırıların hedefi haline getirdiler.
İslâm, barışın ve esenliğin dinidir. O, Rahman ve Rahim olan yüce Rabbimizin inanmış kulları için seçtiği bir yoldur. İslâm, bu yola girmesi için ne kimseyi zorlamakta, ne de diğer dinlere ve bu dinlerin mensuplarına karşı bir düşmanlık gütmektedir.
Kutsal kitabımız’ın Hz. Peygamberin şahsında bütün müslümanlara vermiş olduğu vazife, sadece aşikâr bir biçimde İslâm’ı tebliğdir.
İslâm’ı uzlaşılmayan, sadece şiddeti temsil eden bir din olarak görmek ve göstermek isteyenler bulunabilir. Ama müslümanlar böyle düşünenleri haklı kılacak durumlara asla düşmemelidir. Yüce dinimiz İslâm’da ruhban sınıfı yoktur. Ama ulema vardır. Dinî konuların uzman âlimler tarafından tartışılarak, "âlimlerin çoğunluğu" anlamına gelen "cumhur-i ulema"nın mutabakatı ile varılacak sonuçlar esas alınmaktadır. Bu nedenle, insanların ihtisas sahaları dışındaki konularda hüküm vermeye kalkışmamaları gerekir. Bu durumu Yüce Allah "haddi aşmak" olarak nitelendirmekte ve "haddini aşanları sevmediğini" bildirmektedir.
Maalesef bizler, İslâm’ı lâyıkı vechiyle bir hayat düsturu olarak günümüze uyarlaya- madık.
Bu günkü donuk, aciz, geri kalmış halimizin, İslâmî bilgi ve kavrayışlarımızdaki noksanlıklardan kaynaklandığını anlayamadık.
Müslüman olmayanlar yer küreyi ve uzayı didik didik edip kainat kitabının sırlarını çözmeye çalışırken biz müslümanlar, bu vazife sanki biz- lere ait değilmişçesine, değişen dünyaya gözlerimizi kapadık. Şimdi kainat hakkında insanlığın elinde pek çok bilgi var. Ancak bu bilgiler İslâmî yoruma muhtaç.
Yüce Allah Necm Sure- si’nin 28. ayetinde;
"Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez" buyurmaktadır.
Zan ile gerçeğe ulaşılamı- yacağını söyleyen bir dinin mensupları olarak İslâmî bilgi açığını kapatacak İlmî metotlara biran önce sarılmamız gerekiyor. Bu peşinde koşacağımız bilgi "dünya" ve "ukba" diye bölünmemiş, tevhidî bir bilgi olacaktır.
Dünyayı bildiğini iddia edip, öteki dünya hakkında bir dizi zan ile amel etmeye çalışanlarla, öteki âlem hakkındaki bildiklerine güvenip bu dünya hakkında derin bir bilgisizliğe gömülenleri kurtaracak olan da işte bu "tevhidî bilgi"dir.
Biz inanıyoruz ki, bu yolda çalışmalar başlayınca; ilmi, Islâm ve vahyin nurundan ayırmaya çalışan Islâm karşıtı komplolar ile; İslâmî, ilimden ayırmaya çabalayan gafil tutumlar son bulacak, kainat kitabının sırlarını çözecek ilmin doğuşu er-geç tahakkuk edecektir.
Birinci Din Şûrasının Aziz Misafirleri,
Değerli Şûra Üyeleri;
21. Yüzyılın eşiğindeki insanlık âlemi, teknolojinin birbirinden cazip buluşları ile renklendirilmiş bir dünya hayatı ile avutulmasına rağmen yine de muzdariptir.
Özellikle maddî doyuma ulaşmış bulunan batı cemiyetleri için, dinî ve mistik arayışlar çığ gibi büyümektedir.
Islâm âlemi, bir yanda sahibi olduğu coğrafya ve kültür mirası üzerinde var olma mücadelesi verirken, öte yanda yitirdiği eski değerlerini ve müesseselerini yenilemeye çalışıyor. Bu kolay bir iş değildir.
Günümüzde, bir milyara ulaşan müslüman nüfus dünyanın dört bucağında, bağımsız veya otonom topluluklar, yahut azınlık olarak yaşıyor.
Müslüman devletlerin siyasî, ekonomik, kültürel, dinî- ilmî dayanışmasını sağlayan birçok uluslararası İslâmî teşkilat var. Bütün bunlara rağmen, kutsal kitabımızın öğütlediği Islâm kardeşliğinin, İslâmî yardımlaşma ve dayanışmanın ideal ölçülerinden henüz uzaktayız.
Hepimiz biliyoruz ki teknolojik gelişmeler insanları birbirine yaklaştırdı, dünyamız adeta büyükçe bir köy halini aldı. Evet, insanlık tarihi boyunca oluşmuş bütün İnsanî değerler birbirine yaklaşıyor. Bir başka deyişle İnsanlık küreselleşiyor.
Ancak hemen ifade edeyim ki; Islâmın evrensel değerlerini bünyesinde taşımayan hiç bir küreselleşme gayreti, insanlığı kucaklayamaz ve başarılı olamaz.
Bu itibarla Islâm âlemi, insanlığın bu yeni döneminde yerkürede işgal edeceği yeri ve misyonu başkalarının takdirine bırakarak değil, kendi elleri ile hazırlamalıdır.
Irklar, kültürler, dinler birbirine yaklaşırken, birer inanç kardeşi olan müslümanların ortak program ve projelerle birbirine yardımcı olmaları elbette yadırganamaz.
Bu şûramızın önemli meyvelerinden birinin Islâm kardeşliğini ele almak, geleceğe dönük ortak programlar üretmek olduğuna inanıyorum. Evet, yüce dinimiz Islâm insanlığa dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Bu ışıktan tüm insanlık yararlanabilir. Müslü- manlar, dünyada süper güç iken gayri müslimlere gösterdikleri bu insani davranış biçimlerinin aynısını Bosna- Hersek, Karabağ, Keşmir, Filistin ve daha pek çok yerlerde yaşayanlara da gösterilmesini haklı olarak istemekte ve beklemektedirler. Ama uygar dünya bu sınavı maalesef kaybetmek üzeredir.
Milli sınırlarımız dışında yaşayan müslüman soydaşlarımızın konumu ise daha farklıdır. Onlar 70 yıllık bir inkar döneminin karanlığından henüz kurtulmuşlardır. Dinî önderleri öldürülmüş, öldürül- meyenleri sindirilmiş, dinî müesseseleri ortadan kaldırılmıştır.
Türk-lslâm medeniyetinin beşiği olan Orta Asya Müslümanlığı yeniden doğuşa hazırlanırken, "I.Din Şûramız"ın da toplanması mutlu bir tevafuk olmuştur.
Değerli Dinleyenlerim,
1. Din Şûrası, gündemindeki meseleleri görüşürken, konular ne kadar çeşitli olursa olsun, temelde Islâm’ın ve müslümanların günümüzdeki meseleleri etrafında cereyan edecektir.
Demek oluyor ki beş gün boyunca şûramız, büyük bir ilgi ve fikir alışverişine sahne olmaya adaydır. Bu tür toplantıların geniş Islâm coğrafyasında az sayıda da olsa yapıldığını bilmekteyiz. İslâmî bilginin ortaya konması kadar, bu bilgilerin kitlelere taşınması, onların da istifadelerine sunulmaları önemlidir.
İslâmî bilginin müslümanla- ra ulaştırıldığı en önemli merkez olan cami ve mescitlerimize, çağın teknik buluşları yeni bilgi merkezleri ilave etmiştir.
Milyonlarca insana bir anda hitab edebilme imkanı veren Radyo-Televizyon haberleşmesini biz müslümanlar çok dikkatli bir biçimde değerlendirmek zorundayız.
Marufu emredip mün- ker’den sakındıracak olan tebliğ ve irşad teşkilatlarımızın, artık sahibi olacakları radyo ve televizyonlar aracılığı ile Hakk’ın mesajını ve İslâmî bilgiyi insanlığa ulaştırmaya başlamalıdır.
İslâmî tebliğ ve irşad için kullanılacak Radyo-Televiz- yonların, Islâm dünyasının birbirinden haberdar olmasına, İslâmî sosyal dayanışmaya, islâmi bilginin mübadelesine hizmet edeceği, bunlardan da önemlisi, lla-î Kelime- tullah aşkına kullanılacak en etkili bir tebliğ vasıtası olacağı hiç hatırdan çıkarılmamalıdır.
İslâmî bilgiyi, ilmi seviyede, dünyanın değişik bölgelerin de yaşayan müslümanlara ulaştıracak "İslâmî Bilgi Ağfnı kurmak da, çağımız müslümanlarının önündeki önemli bir görevdir.
Hiç şüphe yok ki, İslâmî bilgi açığını kapatacak çalışmaları müslüman ilim adamları ve onların vücut vereceği Is- lâmi raştırma kurumlan gerçekleştirecektir. Uzun bir fasıladan sonra yeniden bir "İslâmî İlim" geleneğini tesis etmenin zorluğu bizleri umutsuzluğa düşürmemelidir.
Çok Değerli Misafirlerimiz
Şûramızın Seçkin Üyeleri;
1. Din Şûrası, nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’de yapılıyor.
Hicri üçüncü asırdan itibaren Islâmın bayraktarlığını yapan bir milletin, Islâm üzerine konuşacak, müzakere ve müşaverede bulunacak pek çok meselesinin olması tabiidir.
Şûra’ya yurt içinden ve yurt dışından katılan çok kıymetli bilim adamının iştiraki, bu toplantıya bağlanan ümitleri daha da artırmıştır.
Bu mukaddes beraberlik sonucu yapılacak ilmi müzakerelerin milletimize, Islâm âlemine ve insanlığa hayırlar getirmesini Cenab’ı Haktan niyaz ediyorum.
Temennim odur ki, bu şûra çalışmaları sonucunda âlemlerin Rabbinin indirdiği, Mu- hammed Mustafa (S.A.S.)’in tebliğ ettiği din-i mübin’e ulaşacak etkili metodlar geliştirilir; ve yine temenni ediyorum ki yeryüzünün dört bucağına dağılmış ve büyük kısmı da dinî ve dünyevî problemlerle karşı karşıya olan müslüman toplulukların hayatına bir ışık tutar.
Yüce Yaratan bizleri muvaffak kılsın.
Muhterem Heyetinizi saygı ile selamlıyorum."


ANAP GENEL BAŞKANI
MESUT YILMAZ’IN KONUŞMASI

"Tarih boyunca insanlar her devirde din ve maneviyat gücüne muhtaç olmuşlardır. Bu ihtiyaç özellikle günümüz insanının karmaşık hayatında vazgeçilmez bir zorunluluk olmuştur.
Islâm Dini bin yılı aşan bir zamandan beri Türk kimliğinin en önemli unsurlarından birisini, hatta birincisini teşkil etmiştir. Türk kimliği içinde din bağı temel ve belirli çok önemli bir unsurdur. Tarih boyunca Türklerin Islâmiyeti kavrayışları ve yaşayışları diğer kavimlerden farklı olmuştur. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen Türk dinî kültürü aynı tarihi seyri takip etmiştir.
Bugün Türkiye’de ve dünyada din konusu ve kimlik meselesi daha da önemli hale gelmiştir. 70 yıllık ömrü bulunan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, din konusunu toplu- mumuzun Müslüman Türk kimliğini bir toplum gerçeği kabul etmiş ve temel hukuki yapısını oluşturan Anayasasında din konusunun yerini açık şekilde belirlemiştir. Türk Devleti demokratik ve lâik bir devlettir. Demokratik devletin Islâm Dini ilkeleri ile çatışmadığı bugün herkes tarafından kabul edilmektedir. Laik devlet, dinsiz devlet, dine karşı olan devlet değildir. Aksine vatandaşlarına din ve vicdan hürriyetini tanıyan bir devlettir.
Islâm dini ferdin ve toplumun manevi ihtiyaçlarını üst düzeyde karşılayabilecek ilke ve değerlere sahiptir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e Yüce Yaratanın ilk mesajnın "okıı" emriyim haşlamış olması, okumanın yöntemi olarak ilmin öngörülmüş olması, ilmin kadın erkek her müslümana farz kılınmış olması, beşikten mezara kadar ilim öğrenmenin istenmesi, çağımızın ulaştığı medeniyeti gerçekleştiren rönesansa Islâm medeniyetinin ışık tutmuş olması, Islâm dininin sevgi, adalet, insan kişiliğine saygı, geniş bir hoşgörü dini olması ve buna benzer diğer ilke ve değerlere sahip olmasını hatırlamak bunu anmak için yeterlidir... Bu Şûranın 28 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen, ancak bugün toplanmış olmasını büyük bir eksiklik olarak görmekteyiz. Şûranın geç olarak da olsa toplanmış olmasını genelde memnunlukla karşılıyoruz.
Bu Şûrada ülkemizin birlik ve bütünlüğünün korunmasına yardımcı olabilecek kararlar alınmasını bekliyoruz.
I. Din Şûrasının çağımız insanının dini ve manevi problemlerine Islâm dini açısından gerekli mesajların verilebilmesi için hayırlı kararlara ulaşılmasını temenni ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. "

MHP GENEL BAŞKANI
ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN KONUŞMASI

"Böyle bir Şûranın toplanmasını hayırlı bir adım olarak gördüğümü belirterek sözlerime başlıyorum.
Parlak Avrupa medeniyetinin büyük ölçüde İslâm Medeniyetinden yararlandığını, canlandığını, geliştiğini tarih bize gösteriyor.
insanların mutlu yaşayabilmeleri için köle olmamaları ve bilgili olmaları gerekir. Bir toplumu, ülkeyi yönetenlerin en önemli görevleri başta o toplumu mutlu olarak yaşamaya ulaştırmaktır. Toplumda en önemli sosyal kurum olan "din"i dikkate alarak insanların vicdanına, gönlüne Allah sevgisini yerleştirmek gereklidir. Bunu yapmadan insanları mutluluğa eriştirmek mümkün değildir. İşte İslâmiyet de toplu yaşayış esaslarını en güzel şekilde insanlığa sunmuştur.
"Devlet adamlarının hayırlısı, ilim adamlarının kapısında bulunur" sözü, yolumuzu aydınlatan düsturdur, inşallah I. Din Şûrası da bu çizgide aydınlıklara vesile olacak, müslüman alemine ışık tutacaktır. Düşünce aşamasından, tatbikine kadar emeği geçenlere sayın Başkan Mehmet Nuri YILMAZ’ın şahsindi şükranlarımı sunuyorum."

RP TEMSİLCİSİ
LÜTFİ DOĞAN’IN KONUŞMASI

"Diyanet İşleri Başkanlığımızın Türki- yemizde icra ettiği I. Din Şûrasını yapmaktan mutluluk duyuyoruz. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatı Kanu- nu’nun en önemli özelliklerinden birisi de, Din Şûrasının her iki yılda bir toplanması idi. Ancak bazı sebeplerden dolayı Din Şûrasının toplanması ancak 28 yıl sonra bugün gerçekleşebilmiştir. Bu şûranın toplanmasında emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Islâm Dini insanlık için bir kurtarıcıdır. Adem (A.S)’dan Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S)’e gelinceye kadar, bütün peygamberler birer yıldız mesabesinde idiler. Onlar bulundukları çevreyi ve muhitleri aydınlatıyorlardı. Fakat güneş doğunca güneşin ziyası karşısında nasıl yıldızların ışıkları olduğu yerde kaldı, güneşin nuru âlemi aydınlatmaya yetti, bugün de Islâm güneşi öyledir. Islâm güneşi insanın maddi yönünü de, manevi yönünü de aydınlatmıştır. Islâm Dininin insanlık için sunduğu prensipleri bırakıp, onun dışında başka prensipler aramaya kalkışmak, güneşin ziyasını terkedip yıldızların ışığından faydalanmaya benzer. Islâm’ın büyüklüğünü bugün her ilim sahibi artık takdir etmektedir. Islâm, insanlara dünya ve ahirette ebediyen mutlu olma yollarını gösterir, tercihi de kendilerine bırakır. Islâmiyette en önemli nokta insana hak ve hakikati telkin etmektir. Bu konuda Peygamberimiz her insana örnektir. İslâmiyet özet olarak Allah’ın buyruklarına tazim, Allah’ın yarattıklarına şefkatli ve merhametli davranmaktır. Eğer Islâm şerefine eren bizler bu gerçekleri en güzel şekilde sunabilirsek, öyle zannediyorum ki batı medeniyeti saplandığı felaketlerden kurtulacak, batı insanının da yüzü gülecektir.
Şûranın milletimize, Islâm âlemine ve bütün insanlığa en hayırlı hizmetleri sunmasını temenni ediyorum. ‘

SUUDİ ARABİSTAN HAC VE UMRE BAKANI
Dr. MAHMUT MUHAMMED SEFER’İN KONUŞMASI

‘Bu toplantının Allah katında hayırlı olmasını diliyorum. Heyetinize teşekkür ve saygılarımı sunuyorum. I. Din Şûrası toplantısında Islâm âlemi için hayırlı kararlar alınması yönünde muvaffakiyetler dilerim. Bu toplantıyı düzenleyen Türk Hükümetine ve Diyanet İşleri Başkanlığına teşekkür ederim.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mukaddes beldelere yaptığı hizmet
lerden dolayı Islâm tarihinde şerefli bir sayfası vardır. Bu toplantı geçmişte vuku bulan bu hizmetleri hatırlamamıza sebep olmuştur. Suudi Arabistan Kralı Fahd Bin Abdulaziz Islâm Dini ve müslümanların yükselmesi için, Islâm ülkeleri ile iyi ilişkileri geliştirmeyi arzu etmektedir. Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki kardeşlik bağları bugün en üst noktadadır. Suudi Arabistan Hükümeti hacıların rahat ve huzuru için Mekke ve Medine’deki mukaddes makamlar için milyonlarca riyal harcamaktadır. Bu iki mescidin bütün masraflarını karşılamakla birlikte, hac ibadetine gelen müslümanların emniyet, huzur ve güvenliklerini de sağlamaktadır. Şunu kesinlikle ifade edeyim ki, Beytullah ve Mescid-i Nebevi’nin hizmetlerinin yürütülmesi çalışmalarına Kral Fahd bizzat katılmakta ve denetlemektedir.
Şüphe yok ki burada Şûrada alınacak olan hac ve umre ile ilgili kararlar, bize çalışmalarımızda ışık tutacaktır. Burada yapılacak çalışmaların ve alınacak kararların, biz- lere verdiğimiz hizmetlerde yol gösterici olmasını Allah’tan diliyorum.’

SONUÇ BİLDİRİSİ

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ I. Din Şûrası kapanış konuşmasında, şûrada alınan kararların Başkanlığın hizmetlerine yeni bir güç katacağını belirterek şöyle dedi: *1. Din Şûrası Yurtiçi ve yurtdışında büyük yankılar uyandırmıştır. Dileğimiz o dur kİ, I. Din Şûrasında açıklanan görüşler, yapılan müzakereler biz müslümanları ortak anlayış ve fikirlere ulaştırır.
Bunların sonucu olarak da, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak hizmetlerimize yeni bir güç katar. Şûramızın almış olduğu kararları zaman, zemin ve İmkanlar dahilinde uygulamaya gayret edeceğiz"
Başkan YILMAZ konuşmasında Islâm’ın unutulmaya yüz tutmuş olan müşavere geleneğinin böyle örnek bir çalışma ile yeniden canlandığını kaydederek, şûrada alınan kararları şöyle açıkladı:
"4 Kasım 1993 Perşembe günü saat 09.30’da 1. Din Şûrası Genel Kurulu: Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri YILMAZ başkanlığında toplanmış, Başkan Yardımcılıklarına Prof. Dr. Necati ÖNER ve Prof. Dr. Abdülkadir ŞENER, Raportörlüklere Doç. Dr. M.Faruk BAYRAKTAR, Doç. Dr. Ahmet Önkal, Doç. Dr. Abdullah ÖZBEK ve Yrd. Doç. Dr. Akif KÖTEN getirilmişlerdir.
Komisyon raporları, sırasıyla müzakere edilmiş, üyelerden gelen ve onaylanarak kabul edilen öneriler doğrultusunda aşağıdaki kararlar alınmıştır:
A. DİNİ KONULARDA TOPLUMUN AYDINLATILMASI:
1. Irşad çok geniş topluluk ve alanlara sunulan manevi bir hizmettir. Bu sebeple irşadın çoğrafi bölge, ekonomik kalkın
mışlık veya geri kalmışlık, eğitim ve kültür seviyesi, okullaşma oranı, yaş ve cinsiyet unsurları vs. ile yakın ilgisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu açılardan bir irşad metodu belirlenmelidir.
2. Bunun temini için, irşad konularının bütünlük içinde düşünülerek ele alınması icap eder. Bu sebeple en kısa sürede, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çeşitli uzmanlık dallarının sağladığı bilgi ve belgeleri toplayacak bir dokümantasyon merkezi kurulmalıdır. Bu merkez, ülkenin sosyal, psikolojik, etnolojik, etnografik, antropolojik özelliklerine, Islâm Ülkelerindeki ve Batı’daki islâmiyetie ilgili araştırmalara kolayca ulaşabilecek geniş çaplı bilgiler, belgeler ve dokümanlar hâzinesi olacaktır.
3. Bilgi açığının kapatılabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı, İlahiyat Fakülteleri ve Milli Eğitim Bakanlığının ilgili daireleri arasında işbirliği sağlayacak "Ortak Çalışma Grupları" oluşturulmalıdır. Bunun için sürekli bilgi alış-verişi toplantılarının yapılması ve yıllık veya 3-5 yıllık faaliyetlerin değerlendirilmesi için gerekli tedbirler alınmalıdır.
4. 657 Sayılı Devlet Memulları Kanunu’na göre “Memur" sayılan; ama Danıştay ve Yargıtay içtihadlarına göre "Memur" sayılmayan Din görevlilerinin sağlıklı bir irşad hizmeti yapabilecekleri düşünülemez. Bu sebeple, irşad hizmetlerinde çalışan din görevlilerinin, Memurin Muhakematı Hakkında Kanunun hükümleri çerçevesinde hukuki statülerinin en kısa sürede açıklığa kavuşturulması şarttr.
5. Toplumu aydınlatma, dikkat ve hassasiyet isteyen bir görevdir. Yetişmiş ve yetenekli görevliler gerektirir. Bu sebeple irşada memur edilen kimseler özel bir eğitime tabi tutulmalı; Diyanet İşleri Başkanlığı görevli tayininde daha hassas davranmalı ve zaman zaman düzenleyeceği Hizmetiçi Eğitim seminerleri ve kursları ile görevlilerini yetiştirme cihetine gitmelidir. Bir yıldan uzun süreli hizmetiçi kurslarını bitirenlere maaş veya kıdem gibi haklar sağlanması konusunda çalışmalar yapılmalıdır.



Irşadla görevlendirilen bu kişiler, işlerini hakkıyla yerine getirebilmek için Islâmi bilimlerin yanında, sosyoloji, psildoji, pedagoji, hitabet, dinler ve mezhepler tarihi gibi ilimleri de iyi bilmelidir. Bu bilgilerin açıklanmasında şiir, edebiyat ve diğer sanatlardan geniş ölçüde faydalanmalıdır.
6. Va’z, hutbe ve diğer irşad görevlerini yerine getiren kişiler, işleyecekleri konuları en isabetli bir şekilde belirlemeli, konu seçiminde, hitap edilen kitlenin ihtiyaçları, bilgi seviyesi ve toplumu etkileyen günlük olaylar gözönünde bulundurulmalıdır. İrşad görevi, Kur’an ve Sünnette ifadesini bulan metodlarla, usulüne uygun bir şekilde ve en güzel üslup ile yapılmalıdır.
İrşad sırasında geçmişten intikal eden kültür mirasından elbette istifade edilecektir. Ancak, din görevlisi geniş bir görüşle rivayetleri Kur’an ve sahih sünnet çerçevesinde değerlendirerek tahkik etmeli ve topluma açık ve berrak bir Islâm bilgisi halinde sunmalıdır.
7. Diyanet İşleri Başkanlığı irşad hizmetlerinde öncelikle Ku- ran-ı Kerimi ve sünneti anlamaya ve anlatmaya yönelik çalışmalar yapmalıdır. Bunun yanısıra tarihi birikimlerle tercübeler- den istifade etmelidir.
İslâmî, asrın idrakine söyletebilmek için günümüz ihtiyaçlarına cevap verecek yeni yorum ve çözümler üretmeli ve bu maksatla modem ilmi araştırmalardan istifade edilmelidir.
8. Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdiye kadar olduğu gibi, il ve ilçelerimizde ilmi konferans sohbet ve tartışmalar düzenlemeli; bu hizmetin yürütülmesinde tanınmış din, ilim ve sanat adamlarından istifade etmelidir.
9. Diyanet İşleri Başkanlığı, irşad hizmetlerinde merkeziyetçi bir uygulama yerine mahallin ihtiyaçları ve şartlarına uygun bir irşad politikasını benimsemelidir.
10. Din görevliliğinin cazip hale getirilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Bunun için din görevlilerinin maddi durumları düzeltilmeli, hizmetleri kanuni güvence altına alınmalı, kendilerine denk diğer devlet memurları ile maddi ve hukuki yönden eşitlik sağlanmalıdır.
1994 mali yılından başlamak üzere yeteri kadar "İhtisas vaizliği" kadrolarının ihdası için gerekli girişimde bulunulmalıdır.
11. Din görevlilerinin yetiştirilmesinde yüksek lisans ve doktora çalışmaları için imkanlar sağlanmalıdır. Batı’ya ve Islâm Ülkeleri’ne araştırma yapmak üzere gönderilecek kişilere gerekli imkanlar hazırlanmalıdır.
İrşad görevini yapan kimseler ve bu görevi organize eden Diyanet İşleri Başkanlığı, daha aktif ve yapıya sahip olmalı; dış çevreye açılmalı, farklı hizmet gruplan mezhep ve dinlerle temas ve diyalog kurulmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, diğer Islâm Ülkelerinin muadil kuruluşları ile işbirliği içinde bulunmalı, toplumu aydınlatma konusunda imkanlar ve tecrübelerden karşılıklı istifade etmeli ve yeni bir arayış içinde bulunan dünyaya Islâm’ın yüceliklerini anlatmalıdır.
12. Islâmi bilgilerin topluma sunulmasında çağımızın her türlü teknik imkanlarından istifade edilmelidir. Bunu sağlama hususunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile resmi ve özel yayın kuruluşlarının işbirliği yapabilmeleri için gerekli kanuni düzenlemeler (heriki tarafta) yapılmalıdır.
13. Cezaevi, ıslahevi, hastane vb. yerlerde yapılan irşad hizmetlerinin kanuni bir dayanağa kavuşturulması ve daha etkili bir şekilde yerine getirilebilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı, bu tür müesseselerin bağlı olduğu Bakanlıklarla temas kurmalı ve söz konusu irşadın ifasına imkan sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
14. Bağımsız ve muhtar Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye dışındaki müslüman topluluklara irşad hizmetlerinin daha etkili yapılabilmesi için çok sayıda kurslar, okullar ve İlahiyat Fakülteleri açılmalı, ayrıca türlü yaş ve seviyelerdeki insanlara hitap eden yazılı, işitsel ve görsel yayınlar yapılmalıdır.
15. Yurtdışında bulunan vatandaşlarımıza dini hizmetler verilmesinde ısrarlı olunmalıdır. Vatandaşlarımızın bulunduğu ülkelerin kanuni şartları araştırılarak ana okullarından üniversitelere kadar türlü kademelerde okullar açılmasına çalışılmalıdır. Ayrıca o ülkelerin şartlarını ve dilini bilen din görevlileri gönderilmelidir. Orada oturan toplumumuzun fertleri arasında din görevlileri yetiştirilmesine de çalışılmalıdır.
16. Diyanet İşleri Bakşanlığı, müslümanların azınlık halinde yaşadığı ülkelerde maruz kaldıkları baskılar altında ezilmemeleri için gerekli olan her türlü yardım ve girişimlerde bulunmalıdır.
17. Islâm dünyasının dini problemlerini görüşmeli, fikir alışverişinde bulunmalı ve Islâm kardeşliğini pekiştirmek amacıyla Islâm Ülkeleri arası bir "İslâm İlim Adamları Konseyi" kurulmalıdır.
B. DİNİ YAYINLAR:
18. Halen Başkanlıkça yürütülmekte olan yazılı, sesli ve görüntülü yayın çalışmaları daha da geliştirilip yeterli hale getirilmelidir. Bu cümleden olarak;
Halkımızın İsrarlı taleplerini karşılamak üzere yeni bir Kur’an-ı Kerim meâl ve tefsiri hazırlanmalıdır.
Bu meâl ve tefsir:
a) İslam ilimlerinde uzman bilim adamlarından oluşacak bir heyet tarafından hazırlanmalıdır.
b) Heyet, gerekli bütün yazılı kaynaklardan ve bilgisine ihtiyaç duyduğu ilim adamlarından yararlanma imkanına sahip kılınmalıdır.
c) Kur’an-ı Kerim meali, metnin aslına uygun ve ilavesiz olarak yazılmalı, ihtiyaç duyulan açıklamalar dipnotlarda verilmelidir;
d) Mealde, ayetlerin taşıdığı edebî hususiyet aksettirilmeye çalışılmalıdır;
e) Tefsir kısmında ayetlerin açıklanmasında geçmiş ve günümüz müfessirlerinin yaptığı bütün önemli yorumlara işarette bulunulmalı, Kur’an-ı Kerimin ruhun aykırı görülen rivayet ve görüşlerin tenkidi yapılmalı ve sonunda heyetin uygun bulduğu görüş belirtilmelidir;
I) Gerek meâl, gerekse tefsire, okuyucunun ihtiyaç duyacağı ilmi endeksler ve metinlerde geçen yer isimleriyle ilgili haritalar eklenmelidir.
g) Her iki çalışmada da anlaşılır bir Türkçe kullanılmalıdır;
h) Bu tefsir çalışmaları belli başlı yabancı dillerde de yayımlanmalıdır.
19. Başkanlığın dergi ve kitap dalındaki yayınları daha da faydalı hale getirilmelidir; Bunun için:
a) Yayın Dairesine yurt içinden ve yurt dışından Başkanlığı ilgilendiren her türlü yayını temin edecek elemanlar alınmalı; araştırma merkezleri kurulmalıdır.
b) Yabancı dildeki yayınlan zamanında türkçeye çevirecek mütercim kadroları oluşturulmalı;
c) Özellikle kitap yayınlan, çocuklara gençlere ve yetişkinlere ayrı ayn hitap eden vasıf taşımalı, yurtiçinde ve dışındaki okuyucularının psikososyolojik özelliklerini dikkate alacak ve dini soru ve problemlerine çözüm getirecek mahiyette olmalı, aynca dergi ve kitaplarda Islama yönelik yıkıcı fikir ve yayınlara cevaplar da verilmeli, uygun görülen yayınlar bilgisayar proğ- ramlarına da aktarılmalı, bedensel ve zihinsel özürlülerin de faydalanacağı şekilde takdim edilmelidir.
20. Günümüzde sesli ve görüntülü yayınların kamuoyuna aydınlatmadaki mühim tesiri karşısında Başkanlığın özel rad- yo-televizyon yayınlarına başlaması bir zaruret halini almış bulunmaktadır. Yayınlara geçilebilmesi için gerekli kanuni düzenlemeler yapılıncaya kadar bu yayınlanda ihtiyaç duyulacak yeterli teknik eleman ve proğram uzmanlarının yetiştirilmelerine başlanmalı, bu arada halkımıza Başkanlıktan beklediği radyo televizyon hizmetlerini mevcut kanallarla karşılama cihetine gidilmeli ve eldeki paket proğramlar zenginleştirilmelidir.
21. Yayın yapılacak kanallarda, diğer basılı ve görüntülü dini yayınların ilmi tenkitlerini yapacak proğramlara da yer verilmelidir.
22. Başkanlığın Türk Cumhuriyetlerine yönelik basılı yayın hizmetleri onların kendi lehçelerinde olmak üzere görüntülü yayınlara da teşmil edilmelidir.
C. DİN HİZMETLERİ:
23. Anayasanın âmir hükmü gereğince, Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu bir an önce çıkartılmalı, bu çalışmalar çerçevesinde özellikle,
a) Diyanet işleri Başkanlığına, YÖK, TRT vb. kurumlarda olduğu gibi özerklik verilmesi,
b) Diyanet işleri Başkanlığının seçim esasına göre belirlenmesi,
c) Diyanet İşleri Başkanlığının Cumhurbaşkanlığı makamına bağlı hale getirilmesi için gerekli hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.
24. Çağımız branşlaşma ve ihtisas çağı olduğundan, İlahiyat Fakültelerinde branşlara yönelik eğitimin verilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve özellikle din görevlisi yetiştirme amacına yönelik bir “din hizmetleri programı" açılmalıdır.
25. Gerekli şartlar oluşturulduğu takdirde İlahiyat Meslek Yüksek Okullarının sayısı ve mevcudunu artırmak, ders proğramlarında istihdam alanları gözönünde bulundurularak değişiklikler yapmak için teşebbüste bulunulmalıdır. Bu okullara girişte mesleğinde iki yıl çalışma şartı kaldırılmalı; Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatındaki İmam Hatip Lisesi mezunu görevlilerin bilgi düzeylerini artırmak ve bunlara yüksek öğrenim imkanı sağlamak üzere sözkonusu yüksek okullarda sadece bu görevlilerin yararlanabileceği "Ekstem öğretim" kontenjanları ayrılmalıdır. Ekstem öğretime kayıtlı personele uygulamaya yönelik derslerin okutulabilmesi için Başkanlığın eğitim merkezlerinde yaz aylarında yoğunlaştırılmış kurslar düzenlenmeli, bu konuda daha fazla verim alınbilmesi için de İlahiyat Fakülteleri ve İlahiyat Meslek Yüksek Okulları ile işbirliği yapılarak bu kurumların öğretim kadrolarından yararlanılmalıdır.
26. Diyanet İşleri Başkanlığı görevlilerinin de devam ettiği Açık Öğretim ’Sosyal Bilimler’ proğramının geliştirilmesi yönünde YÖK nezdinde girişimlerde bulunulmalıdır.
27. Dini öğretim veren Orta ve Yükseköğretim kurumlarında uygulamaya ağırlık verilmeli, staj ile ilgili özel düzenlemeler yapılmalıdır.
28. Din bilimleri araştırmalarını, din hizmetlerini ve din öğretimini İlgilendiren meselelerin sağlıklı çözümlere ulaştırılabilmesi için, İlahiyat Fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din Öğretimi Genel Müdürlüğünce, sürekli, plânlı ve koordineli olarak müşterek çalışmalar yapılmalı; gerekli koordinasyon ve müşterek çalışmanın sağlanabilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığında bir birim oluşturulmalıdır.
29. Haccın farz bir ibadet olduğu dikkate alınarak, hac organizasyonunun Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tek elden yapılması sağlanmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, hac esnasında karşılaşılan aksaklıkların giderilmesi için gerekli önlemleri almaya özen göstermelidir.
Türkiye’ye tanınan hac kontenjanının artırılması yönünde Suudi Arabistan Hükümeti nezdinde gerekli teşebbüslere geçilmelidir.
30. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hizmetiçi eğitim imkanları artırılmalı, özellikle hizmetiçi eğitim ödeneklerinin, hizmetiçi eğitim merkezlerinin sayı ve kapasite yönünden artırılmasına gidilmeli ve ihtisasa yönelik kurslara daha fazla önem verilmelidir.
31. Din hizmetlerinin ifasında, Kur’an-ı Kerimin öğretilmesinde, ezberlenmesinde, milli birlik ve bütünlüğümüzün sağlanmasında önemli fonksiyonları olan Kur’an Kurslarının statüleri, müfredatları, eğitim öğretim metodları günümüzün gelişen ve değişen şart ve ihtiyaçları gözönünde bulundurularak yeniden ele alınmalı ve geliştirilmelidir.
Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması halinde Kur’an Kurslarının zarar görmemesi için özellikle 22 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair Kanun tasarısında "Beş yıllık ilkokul üzerine en az üç yıl süreli Diyanet Kur’an Eğitim Merkezlerinde verilen eğitim zorunlu eğitimden sayılır” hükmünün yer alması sağlanmalıdır.
32. Camisi olmayan köy ve mahallelere ilgili devlet kuruluşları, belediyeler ve Türkiye Diyanet Vakfı gibi gönüllü kuruluşların yardımı ile cami yapılması sağlanmalı, ayrıca imar planlarında da bu ihtiyacın gözönüne alınmasının temini için gerekli mevzuat değişikliği yapılmalıdır. Camilerin yapımında, mimari planında ve iç düzenlemesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı’nın işbirliği ile hazırlanacak proje ve teklifler esas alınmalı, bu arada bedensel özürlüler de gözönünde bulundurulmalıdır.
33. Nikah konusunda toplumumuzda yaşayan rahatsızlıkların giderilebilmesi için, isteyenlerin resmi nikahlarının, müftüler veya müftülerin yetkili kılacağı görevliler tarafından kıyılmasına imkan verecek mevzuat değişikliği yapılmalıdır.
34. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, Türkiye dışındaki Türklerin ve Müslümanların dini yayın, mabet ve dini eğitim-öğretim alanlarındaki taleplerini karşılama konusunda çalışmalarını geliştirerek sürdürmelidir.
35. Çalışanların Cuma namazını kılabilmelerini sağlamak için mesai saatlerinde düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
36. Halkımızın, devletimizin eğitim seferberliği çağrısına uyarak gönüllü olarak yaptırmış bulunduğu İmam Hatip Lisesi binaları da bir an önce eğitime açılmalıdır.
37. Şûranın sonuç bildirisinde, dünyanın değişik yerlerinde ve özellikle Bosna-Hersekte müslümanlara ve mukaddes mekanlara yapılan saldırıları kınayan bir açıklama yapılmalı ve bu meseleye acil çözüm getirilmesi için tüm dünyaya özellikle İslam ülkelerine çağrıda bulunulmalıdır.
Şûra İle ilgili haberleri derleyenler:
A. ARSLAN -İ. AYRANCI - S. YAPRAK