Makale

Bir Vicdan Muhasebesi Duygu ve Kurşun

Bir Vicdan Muhasebesi
Duygu ve Kurşun

Abdulbaki İŞcan

Artık her gece Bosna-Hersek canlanır oldu rüyalarımda. Mostar’ın parçalanarak etrafa savrulan gülle misali taşları, kabus olur her gece rüyalarımdan fırlar, başıma vurur da vurur.
Sıcak odamda yağan kar tanelerini seyrederken soğuktan donan insanlar aklıma gelmez; biraz daha sokulurum sobanın sıcaklığına. Açlıktan kırılan çocuklar düşüncelerimi meşgul etmez; yine de tıkınıncaya kadar doyururum karnımı.
Açlığı, yokluğu, fakiri, yoksulu fazlaca düşünmemiştim kabuslarımın başladığı ana kadar. Onlar soğukta donar, rüyalarıma girer. Onlar açlıktan ölür, benim boğazım düğümlenir. Onlar çoluk - çocuk demeden katledilirken, kabuslar da beni yargılar, binbir soru yöneltir bana ve benim gibi acizlere:
Eğer bir alıcı çıksaydı neyin karşılığında verirdiniz canınızı, ne karşılığında dünyanın nimetlerinden bir anda kopmaya razı olurdunuz?
Eğer bir alıcı çıksaydı neyin karşılığında sevdiklerinizden ayrılmaya katlanarak, geçmişi ve geleceği unutarak, her şeyinizi feda ederek verirdiniz canınızı?
Günün yirmidört saatinde insanları öldüren, ırz ve namuslarına tecavüz eden, çocukları boğazlıyan kazıklı voyvodaların karşısında tirtir titrediği, onları yargılayıp cezalandıracak bir komutan olma karşılığında vazgeçer miydiniz canınızdan?
Yoksa canınızı hiçbir bedel karşılığında feda etmez miydiniz? Hiçbir acı, sızı ve ızdırap çekmeden, sakin bedeninizdeki sakin ruhunuzla, hiçbir değiş- tokuşa razı olmadan; gözleriniz kapalı, kulaklarınız tıkalı, kendi dünyanızda rahat bir şekilde geçirmek mi isterdiniz ömrünüzü?
Dondurucu soğukların ayazında, binbir tuzakla dolu gecelerin karanlığında, üzerine doğrulan namlunun korkusuyla sığınacak bir yer arayan yavrucağın, Allah yolunda savaşan bir Boşnağın yerinde olmak hiç aklınıza gelmez miydi?
Vurulmuş, ya da kaybolmuş ailesini yana yakıla arayan, mırıldanarak dolaşan, yanaklarından billur gözyaşları dökülen bir çocuk gördünüz mü hiç? Gözleri önünde yavrusuna kıyılan bir annenin ya da babanın çaresizce haykırışları çınladı mı kulaklarınızda? Herşeyden habersiz, oyuncakları ile oynayan çocuğun hayatını karartan o canilerin silahının namlusunu hissettiniz mi alnınızda? Namusuna uzanan eli görme bahtsızlığına uğramış insanın kıvrım kıvrım kıvranışı, hiç gözlerinizde canlandı mı? Gözleriniz nemlenip boğazınız hiç düğümlendi mi?
Canınızı hiçbir bedelle ölçülmeyecek kadar kıymetli mi bulursunuz? Yoksa canınızı vermeye razısınız da dünyanın gelip geçici heveslerinden mahrum kalmak mı sizi korkutuyor?
Eğer bir alıcı çıksaydı, neyin karşılığında verirdiniz malınızı, ne karşılığında servetinizi harcayıp zenginliktense fakirliğe razı olurdunuz? Malınıza biçtiğiniz bedel ne?
Zalimin zulmüne karşı mı, mazlumun ahım dindirmek için mi? Yoksa daha fazla paraya, mala karşı mı feda ederdiniz, elinizdeki herşeyi?
Yıkılmış harabe binaların köşelerinde, buz kesmiş el ve ayak parmakları ile oradan oraya koşarak ısınmaya çalışan çocukların; açlıktan fersiz düşmüş bedenleri ile her türlü yardıma muhtaç insanların, garip ve mahzun halleriyle hallenip, göz- yaşlarınızdan ne kadarını feda edebilirsiniz?
Hangi duygu sağnağı ruhunuzda sızılar başlatır, gönlünüzde sevgi tomurcukları yeşertir, diriliş muştusunun habercisi olur?
Hangi olay göz pınarlarınızı açar, yanaklarınızdan damlaların akmasına neden olur? Yediğiniz ekmeğin, içtiğiniz çorbanın boğazınızdan geçmemesine sebep olacak şey nedir?
Beş vakit namazınızda secdede birkaç damla yaş bırakabildiniz mi? Ellerinizi açıp gönülden yalvararak, yüreğiniz burkularak Bosna’yı, Somali’yi, Kırım’ı, Keşmir’i, Azerbaycan’ı... hatırlayarak, dualarınıza onları ortak ettiniz mi? Uykularınız kaçtı mı? İştahınız kesildi mi? Ayaklarınızın bağı çözüldü mü yüzbinlerce insanın katledildiğini duyarken? Acı ve kederle dağlandı mı kalbiniz? Yanık kokusunu alabildiniz mi?
Hayır! Komşun aç iken sen ne kadar tok olabilir ve ne zamana kadar öyle kalabilirsin? Müslüman kardeşin ağlarken sen ne zamana kadar ondan habersiz gülebilirsin?
Bir alıcı çıksaydı neyin karşılığında verirdiniz gülücüklerinizi, kahkahalarınızı? Acıya ve gözyaşına neyin karşılığında talip olurdunuz?
Yağmur yağar, sağnak halinde; Sırılsıklam olmuş bedenlerin kurumasına fırsat vermez gözyaşları.
Kurşun yağar, sağnak halinde; Delik deşik olmuş cesetlerin gömülmesine dahi izin vermez şarapnel parçaları.
Bosna Hersek canlanır her gece rüyalarımda. Mostar yıkıldı ya; aklıma geldikçe her gün, her an düşerim ben ayaklarım kırılmışçasına.
Vurdumduymazlığın, aczin, çaresizliğin verdiği ızdırapdan kurtar bizi Allah’ım! Tut elimizden kaldır ayağa! Sana inananları, senin uğrunda canını, malını, varını yoğunu feda edenleri zalimlerin ayakları altında çiğnetme! Gözü yaşlı yetimler aşkına, bağrı yanık analar aşkına, sana inanıyor diye vücutları lime lime edilmiş şehitler aşkına, sana açılan eller ve gönüller aşkına, yardım et!

Gece gündüze, ay güneşe,
kış bahara gebe.
Bir tohum bir fidana, bir
fidan bir ağaca gebe.
Bir doğum bir ölüme, bir
ölüm bin doğuma gebe.
Her son bir başlangıca, her
başlangıç bir dirilişe gebe.