Makale

YESEVİ'den YUNUS'a...

YESEVİ’den YUNUS’a...

Doç. Dr. Mehmet Demirci
Dokuz Eylül Üniv. İlahiyat Fak. Öğr. Üyesi


Ahmet Yesevî (Ö. 562/ 1166) bir tebliğci, bir rehber ve mürşid, bir mutasavvıf, nihâyet kendi adıyla anılan bir tarikatin kurucusudur. Yusuf Hemedânî (535/1140), Farmedî (477/ 1084), Kuşeyrî (465/1072), Sülemî (412/1021). silsilesinin bir halkasıdır.(l) Zamanında hemen bütün Orta Asya bölgesinde tesirleri büyük oldu, Pîr-i Türkistan diye anıldı ve hikmetleri dilden dile dolaştı. Onunla başlayan "Hikmet" türü, dinî-tasavvufî edebiyatın anonim ve rağbet gören bir malzemesi oldu. Böylece Yesevî gelenekli hikmetler bütün o bölge halkları için birleştirici kaynaştırıcı bir unsur hâlini aldı.(2)
Ahmet Yesevî ve takipçilerinin Anadolu’daki tesirleri de önemlidir. Çeşitli vesîlelerle Orta Asya’dan batıya doğru göç eden zümreler içerisinde dinamik, cevval ve muhtevâlı bir topluluk vardır ki bunlara Horasan Erenleri, Alperenler gibi genel isimler takılır. Bu yapıcı ve enerjik insanların umû- miyetle "Yesevî" ocağından feyz aldıkları kabul edilir.
Yesevî dervişleri ile bütün Türk dünyasına yayılan Ahmed Yesevî tesiri ve hikmet tarzı, en güzel ve olgun meyvelerini Anadolu’da Yûnus İlâhileri ile vermiştir denebilir. Acaba Yûnus Emre (720/1320), Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet’ini görmüş veya işitmiş miydi? Bunu muhtemel bulanlar vardır.(3) Hattâ Köprülü Bursevî’ye dayanarak şu ihtimal üzerinde durur: Yûnus’un şeyhi olan Taptuk Emre, Cengiz istilâsı üzerine Buhâra taraflarından Anadolu’ya gelmiş bir Yesevî mensubu olan Sinan Ata tarafından irşâd edilmiştir. Böyle bir kabul "Yûnus üzerindeki Ahmed Yesevî etkilerini de pek iyi izah etmektedir. "(4)
Bütün bunları ihtimal olmaktan çıkarıp kstf’î vesikalara dayandırmak belki daha epey zaman isteyecek, belki de hiç mümkün olmayacaktır. Fakat şurası bir gerçektir ki, Hoca Ahmed Yesevî’den başlayarak Şeyyad Hamza gibi halk mutasavvıfları ile devam eden tasavvuf şiirleri kuvvetle yaşayarak nihâyet Yûnus Emre’de en büyük temsilcisini bulmuştur. Bütün Türk edebiyatında Ahmed Yesevî’den sonra Yûnus kadar tesir icrâ etmiş bir diğer mutasavvıf şâire daha rastlanmaz.^)
Yesevî ile Yûnus’un başlıca benzer noktaları şunlardır.
Her ikisi de çok geniş kütlelere ulaşma başarısını göstermiştir. Ahmed Yesevî Arapça ve Farsça’yı iyi bilmesine rağmen, İslâmiyet’i henüz kabul etmiş Türk boylarına onların anlayacağı dille, sâde bir üslûpla Türkçe olarak hitab etmiş, bu tavrı onun daha çok tanınmasına ve kabul görmesine yaramıştır. Yûnus da en girift mânâları ve düşünceleri Ana dolu Türklüğünün kolaylıkla anlayacağı sâde ve basit bir dille ifâde etme dehâsını göstermiş, böylece en ücrâ bölgelere kadar yayılmıştır.
Ahmed Yesevî’nin hikmetleri ve Yûnus’un manzûmeleri tekkelerde makamlı ve besteli olarak İlâhî şeklinde okunmuş ve çok alâka görmüştür. Böylece her ikisi de, herhangi bir edebî eser olmanın ötesinde kutsal bir hüviyet kazanmıştır.
Ahmed Yesevî’den sonra bir "Hikmet" geleneği oluşmuş ve Yesevî dervişleri, sırasında şeyhlerinin mahlâsını kullanarak aynı tarz ve ruhta hikmetler söylemeye devam etmişlerdir. Bu yüzden sâdece Ahmed Yesevî’nin ağzından çıkmış hikmetleri ihtivâ eden sağlıklı bir "Divan" ortaya konama- maktadır. Aynı şey Yûnus için de geçerli sayılır. Bunun sonucu olarak bir "Yûnus tarzı" veya "Yûnus Emre Mektebi"nden bahsetmek gerekmiştir. (6)
Bu durum salt bilim açısından bir sıkıntı doğuruyorsa da, ortak inanç ve tasavvuf kültürünün daha geniş kütlelere kolaylıkla yayılması gibi bir faydalı sonucu da berâberinde getirmiştir.
Bu benzerlikleri ve muhtevâ- daki berâberlikleri yanında, Ahmed Yesevî ile Yûnus Em- re’nin ifâde ve üslûplarında bir takım farklılıklar da vardır. Edebî bakımdan Yûnus çok daha lirik, daha şâir ve sanatkârdır. Ahmed Yesevî bir öğretici mutasavvıf, Yûnus ise, bütün tevâzuuna rağmen bir şâir ve sanatkâr mutasavvıftır.
Ayrıca Ahmed Yesevî’nin yetiştiği devir ve çevreyle Yûnus’un yetiştiği Anadolu muhiti, tasavvuf düşüncesinin ulaştığı nokta bakımından mukayese edilirse şunu görürüz: Onüçüncü ve ondördüncü yüzyıl Anadolu’sunda tasavvu- fî düşünce oldukça derin, ince ve yüksek bir seviyeye çıkmıştı. Bir yandan Yesevî dervişleri ve Mevlânâ (672/1273)’ile Orta Asya bereketi, öte yandan Ibn Arabî (638/1240) ile Endülüs ve diğer Islâm ülkelerinin birikimi Anadolu’da birleşmiş, hal hamur olmuş ve yüksek bir tefekkür seviyesine ulaşmıştır.
Yûnus’un ve Anadolu’da yetişen seleflerinin, Ahmed Yesevî ve tâkipçilerinin tesirinde oldukları üzerinde durulur. Öyle ki Yesevî ile Yûnus’un sanat unsurları bile birbirinin aynıdır denir.(7) (Gölpınarlı bu görüşe katılmaz ve Yesevî ile Yûnus arasında bir benzerlik ve etkilenmeyi mümkün gör- mez.)(8) Meselenin bu yönünü ehline bırakarak, tasavvufî görüş bakımından Ahmed Yesevî ile Yûnus Emre arasındaki yakınlık ve benzerliklere dikkati çekmek için çeşitli örnekler vermek istiyoruz:
ÖLÜM VE FANİLİK
Bu konularda Ahmed Yesevî ve Yûnus Emre’nin oldukça yakın, hattâ benzer şeyler söyledikleri görülür:
A. Yesevî:
ömrüm sona erende ne yapanm Allah’ım Can alıcı gelende ne yaparım
Allah’ım Aciz olup yatanda melekler hem girende "Men rabbük" diye soranda ne
yaparım Allah’ım. (KE, 307)
Y.Emre:
Can alıcı hod geliser emâneti ver deyiser
Ben emâneti ıssına vereyim ondan varayım
Münkir ü Nekir geliser yer ü gök ünle dolusar Ben bunlara cevâbını vereyim
ondan varayım. (MT, 160) MÜRŞİDİN ÖNEMİ Bilindiği gibi tasavvuf eğitiminde mürid-mürşid münâsebeti önemlidir. Bu manevî yolculukta, yol gösterici bir rehbere, bir mürşide bağlanmak gerektiği ısrarla belirtilir.(9)
A. Yesevî:
0 makamı bildirmeğe rehber gerek Tarîkatin ön safında safder gerek İşbu yolu zabt eyleyen server gerek
Öyle mürşid cennet mülkünü tayran kılar
(KE, 205)
Y.Emre:
Tutgıl bir Tanrı hâsını gel ikrar et erenlere Şileler gönlün pasını gel ikrar et erenlere.
(MT, 216)
Miskin Yûnus aç gözünü hazrete vurgıl yüzünü Mürşid-i kâmil yolunda kurban
olayım bir zaman.
(MT, 183)
GERÇEK DERVİŞ
A. Yesevî:
Dervişim deyip tâat kılar halk
içinde
Riyâ kılıp koşup yürür orda burda Allah için tâat kılan derviş nerde Gerçek derviş dağ ve çölü mekân kılar. (KE, 215)
Y.Emre:
Dervişliği sanma hemen süret
düzmek ile olur Dilde senin işin aşk neylesin senin
ile.
(MT, 233)
İLAHÎ AŞK
Tasavvuf şiirinde en çok işlenen tema İlâhî aşktır. (Dî- vân-ı Hikmet ve Yûnus Emre Divanı’nda da en fazla şiir İlâhî aşk konusundadır.(IO)
Her ikisi de aşka övgüler döşerler.
A.Yesevî:
Aşk yâdını yere salsan yer
kaldırmaz
Defter kılsan tâ dirisin bitmek
olmaz
Hakk’ı bilen beyi hanı halkı bilmez 0 kulumu öz yolumda iki kat
kıldım.
(KE, 135)
Y.Emre:
Işidin ey yârenler kıymetli nesnedir aşk
Değemelere bitimez hürmetli
nesnedir aşk.
(FK, 71)
Aşkın gücünü kudretle dile getirirler.
A.Yesevî:
Aşk defteri sığmaz dostlar
dergâhına
Cümle âşık yığılıp varır bargâhına Yedi cehennem tâkat kılmaz bir
âhına
Her ne kılsan âşık kıl sen
perverdigâr.
(KE, 161)
Y. Emre:
Aşıkları Tamu’su yandırmaya Uçmağına bunlar baş indirmeye Yedi Tamû bir âh’a katlanmaya Yedi deniz bir aşk odın
sindirmeye. (BT, 121)
Aşıkın ahvâlini sanki birlikte anlatırlar:
A. Yesevî:
Aşk cevheri dipsiz deniz içinde
pinhan
Candan geçip cevher alan oldu
cânan
Hevesliler âşıkım der yolda kalan Dinlerini değersiz pula satar
dostlar.
(KE, 169)
Y.Emre:
Deryâ vü ummân olmuşum gevherlere kân olmuşum Hüsnünde hayrân olmuşum kendüzüme gelemezem.
(BT, 102)
SONUÇ
Bu türlü örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür. Gerek
Ahmed Yesevî gerekse Yûnus Emre, tasavvuf kültür ve inancının temsilcileri olarak elbette ortak fikir ve söyleşilere sâhip olacaklardır. Bunun ötesinde yer yer oldukça yakın, hattâ aynı dil ve mazmunları kullanmış olmaları, Anadolu’daki ve Yûnus’taki Yesevî tesirlerine bağlanabilir. Başka bir ifâdeyle tasavvufi duyuş ve düşünüş, Yesevî ocağında "Hikmet" olmuş, bilâhare daha da gelişerek Yûnus şiirleri şeklinde karşımıza çıkmıştır.
1. Bk. Câmî, Nefehâtü’l-Üns, çev. Lâmiî Çelebi, s. 104, İstanbul 1289; Hüseyin Vaiz Kâşifi, Reşehâtü Ayni l-Hayât tere. s. 12, 14, İstanbul 1279.
2 Kemal Eraslan, Divan-ı Hikmetten Seçmeler, 21, Ankara 1983.
3 Gibb’den naklen Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.
256 no 18, Ankara 1966.
4. Köprülü, a.g.e., 227.
5. A.g.e., 279.
6NihadSâmiBanarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi I, 335, İstanbul 1972.
7. Köprülü, a.g.e., 287.
8. Bk. Abdülbaki Gölpınarlı, Yûnus Emre ve Tasavvuf, III, İstanbul 1961.
9. Bu hususta bk. Mehmet Demirci, a. g. makale
10. Bu konudaki şiirlerin yorumu ve’değerlendirmesi için bk. Mehmet Demirci, Yûnus Emre’de İlâhi Aşk ve İnsan Sevgisi, Selçuk Yayınları, İstanbul 1991.