Makale

AĞAÇ BAYRAMI MÜNASEBETİYLE AĞAÇ VE ORMAN

AĞAÇ BAYRAMI MÜNASEBETİYLE AĞAÇ VE ORMAN

Mustafa GÜNER

Ankara Müftülüğünde Murakıp

Dînimiz bizleri ziraat ve zıraatin önemli bir kolu olan ağaç, orman, bağ, bahçe yetiştirmeğe de teşvik etmektedir.

Zira, ağaç, orman, bağ, bahçe, yurdun hem süsü ve hem de gücüdür. Orman, yurdun estetik güzelliğini, toplumun servetini, sıhhat ve saade­tini artırır. Orman bin bir çeşit ihtiyaçlarımızı karşılar. Yeraltı ve yer­üstü sularımızı besler, kuraklığı önler, bataklığı kurutur, selleri zararsız hâle getirir.

Etrafımızda gördüklerimiz ve evlerimizde kullandığımız her şey, hep ormandan meydana gelen nimetlerdir. Orman, yurdun kalbidir. Ha­yat toprağa bağlıdır. Toprakları faydalı, verimli kılan ziraattir. Ziraatin gelişmesini orman sağlar. Orman bütün canlıların ve bitkilerin meydana gelmesini ve korumasını temin eden kıymetli varlıktır. Orman, insanlığa sonsuz kıymet ve nimetler bahşeder; toplumun iş ve ekmeğini hâsıl eden cömert bir kaynaktır. Dağları ve tepeleri ormanla örtülü yerlerde yaşa­ma gücü yüksektir. Ormansız bölgelerde yaşama imkânı azdır.

Orman havayı temizler, insanları hastalıklardan korur. Yapraklar, karbondioksiti alır. Kendi yapısındaki şekeri hazırlar. Karbondioksitte­ki oksijeni havaya bırakarak, pis havayı temizler. Bir insanın 24 saatte çıkardığı zehirli hava, ortalama olarak 300-350 metrekarelik bir saha ağaçlandırmakla temizlenmiş olur. Parklar, mezarlıklar, bahçeler ve yol kenarlarındaki ağaçlar şehirlerin ciğeri durumundadır.

Ormanlarda karbondioksit azdır. Ağaçsız bir şehirde karbondioksit, ağaçlandırılmış bir şehre nazaran üç misli fazladır. Orman havasında mikroplar da azdır. Ormansız ve ağaçsız bir şehirde bulunan mikrop, ağaç, bağ, bahçeli bir şehre nazaran yüzlerce misli fazladır. Ağaçlı yer­lerin havası güzel, her mevsimde temiz ve yumuşaktır. Gece ile gündüz arasında ısı farkı azdır. Dağ köylerinde, orman içerisinde yaşayanlarda hastalık nâdirdir. Onların ömürleri uzun olur.

Ağaçlar, sıtma yatağı bataklıkları kurutur, sivrisinekleri yok eder. Ağaçlar, hastalara temiz hava, huzur ve sükûnet vererek sağlık ve sıh­hat kazandırır. Yorgunları dinlendirir, gönülleri neş’e ile doldurur. Tar­lalardaki ağaçlar, toprağı verimli yapar, serin gölgesiyle çiftçiye neş’e ve sürür saçar.

Söğüt, kavak, karaağaç, akasya gibi ağaçlar, bal arılarının üreme­sine ve ballarının çoğalmasına yardım ederler. Bilhassa arılar, yavruları için ilk gıdayı söğüt ve kavak ağaçlarından alır. Meyvecilik yapılan böl­gelerde bol meyve alabilmek için arılara ihtiyaç vardır. Anlar, döllenmeği sağlar. Ormanlarda ve tarla kenarlarındaki ağaçlarda bir çok kuşlar barınır. Bunlar, mahsule musallat olan böcekleri ve kurtları ve zararlı yabanî tohumlan yerler.

Ağaçlar, ekinleri şiddetli rüzgârdan korur. Toprak neminin ve su­yunun birden kaçmasını Önler. Havalar kurak gitse bile çiftçi müteessir olmaz ve böylece tabiat canlı, insanlar kanlı, kalır. Orman, ziraatın si­gortası gibidir. Zira, ormansız bölgelerde yapılan ziraat dâima don ve kuraklıkla kargı kargıyadır. Orman, don ve sıcaklık tehlikesinden mah­sulü muhafaza eder. Soğuk rüzgârları içeriye pek salmaz. İlk ve sonba­har sıcaklarını içerisinde tutar. Ormanlar, suların kaynağı, ziraatin da­yanağı, yurdun sağlık ve servetidir. Ormanlık mıntakalarda ziraat ve­rimlidir. Gündüzleri güleryüzlü güneşin tatlı sıcaklığı, geceleri ılık esen rüzgârlar, ekinleri yavaş yavaş olgunlaştırır.

Ormansız bölgelerde gündüzleri yakıcı sıcak geceleri de ayaz olur. Halbuki, ormanlı sahalarda ormanlar hava cereyanı hâsıl ettiğinden sı­cak ve soğuk ısı farkı dengelidir. Böylece gece gündüz havası mutedil olur. Ormanlar rutubeti tutar. Tarlalar üzerindeki kuru hava ormandan geçer, su buharı hâlinde dışarı çıkar. Bu da ekin tarlalarına rutubet ge­tirir.

Ormanlar, yağmur sularının hızını keser, karların erken erimesine vesile olup suların hızla akıp gitmesine engel olur.

Ağaç ve orman yetiştirmenin fayda ve faziletleri Kur’ân’ın bir çok âyetlerinde ve yüce Peygamberimizin şerefli hadîslerinde de belirtilmiş ve açıklanmıştır. Kur’ân’da billûr gibi sulardan, zümrüt gibi ormanlar­dan cennet gibi bahçelerden, güzel kokulu çiçeklerden, altın başaklı tar­lalardan bahsedilmektedir. Sebe’ sûresinin 15 ve 16 ncı âyetlerinde bin­lerce yıl önce Arabistan çöllerinde cennet gibi bahçeler yetiştirildiği bil­dirilmekte ve bizim de böyle yapmamız, ağaç, orman yetiştirmemiz is­tenmektedir.

Peygamber Efendimiz; “Kıyamet kopsa o zaman elinizde bir hur­ma fidanı bulunsa onu dikebilecek kadar bir vakit bulabilirseniz onu dikmeden kalkmayınız. Bir kimsenin dikmiş olduğu ağacın meyvesinden gerek insan, gerek kurt, kuş, arı, herhangi bir canlı yese, bunun hepsin­den dolayı ağacı dikenin hesabına sevap yazılır. Onun meyvesi, dikenin sadakasıdır. O ağacın lisân-ı hâl ile ettiği zikirden, ibadetlerden onu di­ken de faydalanır, onun sevap defteri kapanmaz. Umumun faydasına hiz­met eden bir ağacı kesen kimseyi Cenâb-ı Hak, tepesi aşağı Cehennem’e yuvarlar” buyurmuştur.

Cennet yurdumuzun sinesinde yetişen her biri semalara kadar yük­selen güzelim zümrüt gibi ormanlarımızı telef etmekten sakınmamız, va­tandaşlık ve insanlık vazifemizdir. Evlerimizin önlerini, yol boylarını, topraklarımızın boş sahalarını ağaçla canladırmak, topyekûn millî ve dinî borcumuzdur.