KÜTÜPHANELER
M. Nuri GENCOSMAN
İslâmiyet’in bilhassa beşinci ve müteakip asırlarında kütüphane kurma ve ilmi eserler toplama gayreti çok hızlanmıştı. Esasen bu çağlarda İslâm ilmi, İslâm felsefesi büyük bir inkişafa mazhar olmuştu. Ümmet topluluğu içinde öyle kudretli bilginler yetişti ki, her birinin meydana getirdiği seçkin eserler bir kütüphane kuracak kadar bereketli oldu.
Irak, Mısır, Yemen, İran, Endülüs devletlerinde öyle kütüphaneler meydana geldi ki, her birinde mevcut İlmî kitapların sayısı yüz binleri aştı.
Eğer şarkta büyük Moğol istilâsı, garpta Müslüman Endülüs Devletinin çöküntüye uğraması gibi haller meydana gelmeseydi, bugün İslâm âlemi en yüksek bir cihan kütüphanesi şeklini alacaktı.
O zamanlarda medeniyet cihanının en ileri gitmiş bir parçası da El-Cezîre, Diyarbakır ve çevreleriydi. İslâm dünyasının en değerli kütüphanelerinden biri de Âmid (Diyarbakır şehrinde) idi.
Bu kütüphane, Âmid şehrinin şimdi mevcut bulunan Ulu Câmi’i yanında idi. Hicretin altıncı asrında, mikdan bir milyon kırk bin cild nefîs ve nâdir kitabı içine alan bir büyüklükte idi.
Ünlü sultanlardan meşhur Salâhaddin Eyyûbî, meşhur edıblerden Kâdî Abdürrahîm El-Fâdıl ve İmâdüddin Kâtib El-İsfehânî ile bu büyük kütüphaneyi ziyâret ettikleri zaman içinde bulunan nâdir kitapların bolluğunu takdir ve hayretle karşılamıştı.
Bu kadar çok kitabın nasıl toplandığına gelince: Âmid şehrinin Müslümanlar eline geçişinden sonra, Câmi’i Kebîr’de bası dinî kitaplar için bir kitap deposu hazırlanmış ve bu depo o tarihlerden beşinci hicret asrına kadar geçen hükümdarlar tarafından dâima genişletilerek içindeki nefîs kitapların sayısı çoğaltılmış ve başkaca müellifler ve hayır sahipleri tarafından da bir hayli çeşitli kitaplar vakfedilmişti.
Beşinci hicret asrı başlarından itibâren yarım asırdan fazla bir müddetle Diyarbakır Meliki bulunan Ebü’n-Nasır Ahmed’in ünlü veziri olup 437 yılında vefat eden meşhur hakim ve edıblerden Abü’n-Nasır Ahmed b. Yusuf El-Menâzî, fazl u kemâl ve serveti sayesinde her taraftan birçok kitaplar toplamağa gayret etmiş ve hattâ bizzat sefâretlerde bulunarak birçok defa Bağdad, Kostantaniyye, Mısır taraflarına gitmiş, oralardaki hakîm ve fâzıl kişiler ve meşhur müelliflerle sohbet ve münâsebette bulunarak oralardan dahi felsefe, hey’et, nücûm (astroloji) edebiyat ve şâir ilim ve fen şubelerine âit kitaplar araştırmak ve satın almak hususunda himmet ve paralar harcayarak mükerrer nüshaları ikiye ayırmış ve mükerrer olmıyanları nefîs yazılarla istinsah ettirerek gayet maharetli mücellid ve tezhibcilere cildlettirmiş ve tezhîb ettirmiştir. Bu nefîs kitapları Âmid ve Meyyâfârikîn’deki ulu camilerin kitaplıklarına vakfetmek suretiyle yerleştirmiş ve bu yüzden kitap hazînelerimiz zenginleştikçe zenginleşmiştir. Meşhur âlim Kâdî Ahmed b. Hallikân, Vefeyâtü’l-A’yân adlı kitabında Ahmed b. Yusuf El-Menâzî’nin Âmid ve Meyyâfârikîn (Silvan) kütüphanelerine vakfettiği kitaplardan şöylece bahseder:
“Şâir, faziletli, kifâyetli bir zat idi. Birçok defa İstanbul’a gönderildi. Pek çok kitaplar topladı, sonra bunları Meyyâfârikîn ve Âmid camilerine vakfetti. Bunlar hâlen her iki câmiin kütüphanelerinde mevcut ve Menâzî kitapları denmekle maruftur... 437 yılında vefat eden Ahmed b. Yusuf El-Menâzî’den sonraki hükümdarlarla büyük emîrler tarafından genişletilerek tezyininde himmet olunan bu kütüphanelere zamanın edîb ve fâdılları da eserlerini armağan ettiklerinden bunların himmetleriyle kitap sayısı akıllara hayret verecek derecede artmıştı.
Yusuf, Salâhaddin Eyyûbı’nin 579 hicret yılındaki Âmid seferi sırasında bu kütüphânenin mevcut kitapları, sayısı yukarıda söylediğimiz gibi bir milyon kırk bin cilde varmakla gerek kitap bolluğu, gerekse değerli eser ve nüshaları ihtiva etmesi bakımından dünyanın en meşhur ve en muazzam kütüphanelerinin birincilerinden sayılırdı.
Bugünkü günde böyle milyonluk kütüphane şöyle dursun birkaç yüz bin cildlik bir İslâm Kütüphanesi bile dünya üzerinde mevcut olmadığına göre, bundan altı yedi yüzyıl önce yalnız bir Âmid kütüphanesinde bu kadar nefîs eserlerin bulunmuş olması hayretle karşılanmaktadır. Bunun doğruluğunu ve hattâ kitapların sayısını Allâme Abdürrahman Şahâbüddin Ebî Şâme, Kitabü’r-Ravzateyn fî Ahbâri’d-Devleteyn (İki devlet haberlerini bildiren iki bahçenin kitabı) adlı meşhur eserinde bu kütüphaneyi bizzat ziyaret eden Yusuf, Salâhaddin Eyyûbî’nin yanında hazır bulunan meşhur edîb ve eşsiz kâtip İsfehanlı İmâdüddin’den ve büyük tarihçi İbn-i Tay’dan naklen ve aynen şöyle yazıyor :
“Orada bir kitap hazînesi vardı ki içinde bir milyon kırk bin cild kitap bulunuyordu”. Müverrih Ebû Şâme, kitaplıktaki eserlerrin sayısını bu suretle bildirdikten sonra aynen: “Sultan Kâdî Fâdıl’a kitaplar bağışladı. Oradan yetmiş hicâze dolusu kitap intihab etti...” ibâresini yazmaktadır ki o vakit Mısır, Şam, Haleb gibi ilim ve medeniyet merkezi meşhur beldelerin Şeyhü’l-İslâm’ı olan Kâdî Fâdıl gibi bir zâtın bu kütüphaneden eserler almaya ihtiyaç göstermesi içindeki nefîs ve nâdir kitapların ehemmiyet ve kıymetlerini göstermektedir. Bununla beraber Yusuf Salâhaddîn Eyyûbî’nin müsaadesiyle Kâdî Fadıl’ın, bu kütüphaneden yetmiş hicâze kitap seçip çıkarmasına ve bir hicâze âzami had olarak beş yüz cildden fazla alamıyacağına göre yetmiş hicâze nihayet otuz beş bin cild kitap tutar. Bu hesaba göre geride daha bir milyondan fazla kitap kalmış oluyor. Sultan Yusuf Salâhaddin’in Âmid’den ayrılması tarihi olan 579 yılından 629 yılına kadar bu şehir Artukî melikleri ve bu tarihten 658 senesine kadar da Eyyûbiye Devleti şubelerine hükümet merkezi olmuş, bunların her ikisi de ilim ve ulema muhibbi olmaları dolayısiyle bu müddet içinde de bu kütüphanelerin mevcutları azalmayıp bilâkis arttığı şüphesizdir.
Bu büyük kütüphanenin kimler tarafından ne suretle mahvedildiği bahsine gelince, 654 yılında “Vefeyâtü’l-A’yân” ı ikmal etmiş olan İbn Hallikân bu kitaplar için : “Bunlar bu âna kadar iki camiin kitaplığında mevcut bulunmaktadır” diyerek sarâhaten kaydetmekte ve 672 yılında doğarak 732 yılında ölmüş olan müverrih Prens Ebü’l-Fida ise Kitâbü’l-Muhtasar fî Ahbari’l-Beşer adındaki tarihinde aynen: “Bu kitaplar yakın zamana kadar her iki câmiin kitaplığında mevcut idi’’ demesine göre bunların yukarıda işaret olunan tarihler arasında zuhur eden Moğol akmları sırasında birçok medenî eserlerle birlikte böyle altı yedi asrın yadigârı olan eşsiz bir kütüphanenin de mahvedildiği anlaşılmaktadır.
Bu kütüphânenin mevkii, Ulu Câmi’in sağ kanadında ve tûlânî şekildeki mukaddes mâbedin son kısmında idi. Kütüphane binası, bazı üst kemerlerle Ulu Câmi’in sağ kısmındaki sokağın üzerinden kargı tarafa geçilerek güneyden Sipâhî Pazarı hizasına ve sağdan Zenciriye Medresesine kadar uzayarak büyük ve bediî bir daire meydana getirmişti. O zamanın inkılâpları bu cesim dairenin enkazını bile yok etmiş ise de, câmiin sağ cihetinde şimdiye kadar mevcut olan Sarı Abdurrahman Paşa Kütüphanesi yanında, sokak üstünden karşı tarafa atlamış taş bir kemer ile kemerin altındaki caddeden Sıpâhi Pazarı’na doğru uzayan mesafede bazı sütun ve kemerlerin enkazı mevcut bulunmaktadır. Zenciriye Medresesiyle Câmi’i Kebîr arasında hâlen kereste ve sair eşya için depo vazifesi gören bazı kârgir ve metin binalar kalmıştır ki, bunlar dikkat ve basiret ehli kimseler nazarlarında o azametli kütüphanenin hâtıralarını canlandırabilir.
Bu cesâmetli kütüphaneden başka Âmid şehrinde ve mülhakatında daha başka kıymetli kütüphaneler de vardı. Bu cümleden olarak Âmid şehrinde Âl-i İnal (İnal-oğulları) kütüphanesi, Mardin, Hısn Keyfâ, Meyyâfârikîn şehirlerindeki kütüphanelerin de dünyada eşleri pek azdı. Meşhur tabib ve müverrih İbn Ebî Usaybia, Uyûnü’l-Enba’ fî Tabakat’l - Etibba adlı eserinde Diyarbakır meliki Ebü’n-Nasr Ahmed tarafından Âmid civarında vâki Meyyâfârikîn şehrinde gayet cesîm bir hastahane ile tıbbî kitaplara mahsus kıymettar bir kütüphanenin inşa ve ihya edildiğini yazıyor.
İşte îslâmiyetin ilk devirlerinde gerek medeniyetin yükselişi, gerekse ulûm ve maârifin gelişmesi böylece ümmet birliği ve iyi niyetlerin birleşmesi sâyesinde mümkün olmuştur.