Makale

SEVGİ, BİRLİĞİ SAĞLIYAN YEGÂNE AMİLDİR

SEVGİ, BİRLİĞİ SAĞLIYAN YEGÂNE AMİLDİR

  1. H. Kasaboğlu

Resûlu’llah Efendimiz buyuruyor:

Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz îmân etme­dikçe Cennet’e giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmaz­sınız.»

İnsanların birbirlerini sevmeleri, ferdî hayât bakımından da içtimâi hayât bakımından da çok önemlidir. Esasen bu, insan fıtratında mevcuddur. İnsanların kalblerine Allah tarafından ilkâ olunmuştur. Bu sevgi iledir kir insanlar dertlerine devâ, hastalıklarına şifa bulmuşlardır. Eğer insanlar, bu sevgiden mahrum olsalardı; nefret, haset, kin, düşmanlık, intikam... gibi çeşitli kötü duygu ve düşünceleri kalblerinden söküp atamazlardı. Bu duygu­nun kalblerde pekişmesini isteyen Resûl-i Ekrem Efendimiz bîr hadîs-i şe­riflerinde şöyle buyururlar:

«Birbiririze haset etmeyin, birbirinizden soğumayın, birbirinizden ayrılmayın, sizi birbirinize bağlayan sevgi Bağını koparmayın; ey Allah’ım kullan kardeş olun!»

Sevgi, cemiyet hayatında tesânüdü, ülfeti, birliği, kardeşliği sağlayan, adaleti kökleştiren, milleti bir vücud haline getiren, her türlü kalkınma, yük­selme ve ilerlemeye imkân veren âmillerin başında gelir. İşte bunun içindir ki Resûl-i Ekrem sevgiyi hayrın ve bütün iyiliklerin kaynağı, faziletin teme­li, îmânın alâmeti saymıştır ve bunun te’yîdi olmak üzere bir hadîs-i şerif­lerinde:

«Beğenip kendine lâyık gördüğünü, kardeşine de lâyık görmedikçe bir müminin îmânı olgunlaşmaz.» buyurmuşlardır. Bunun üzerine, Resûlü’llah’ın kardeş ettiği Mekkelilerle Medîneliler arasındaki sevgi, muhabbet daha da artmış, Medîneliler, Mekkeli muhacirlere sevdikleri mallarından vermiş­ler, birbirleriyle kaynaşmışlar, kütlelermişler, tek bir vücud hâline gelmiş­lerdir.

Cemiyetin temelini teşkil eden âile de sevginin semeresidir. Karı koca­yı biribirine bağlayan, onları pek çok fedakârlıklara, feragatkârlıklara seve seve katlandıran; anayı, henüz kanunda teşekkül ettiği andan itibaren ço­cuğunun bütün zahmetlerine göğüs gerdiren; babayı, çocuğunun ardı ar­kası kesilmez isteklerini bütün gücü ve gayretiyle yerine getirmeye sevk eden; âile huzur ve saadetini ve dolayısiyle cemiyet Hayatının dirlik ve dü­zenini sağlayan hep sevgidir.

Fakat kalbde bulunan sevginin, dışarıya aksetmesi lâzımdır. Sâdece kalbde kalan, dışarıya aksetmeyen sevgiden, beklenen fayda elde edilemez. Bunun yolunu da Kur’ân-ı Kerîm apaçık göstermiştir. Âl-i İmrân Sûresi’ninı 92 nci âyet-i kerîmesinde Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur:

«Sevdiğiniz şeylerden başkalarını da faydalandırmadıkça iyiliğe, hay­ra nail olamazsınız.»

Bu, şüphesiz bir külfettir; fakat külfetsiz nîmet olmaz. Nimete erebilmek için onun yükleyeceği külfetlere katlanmak gerektir. Hele bu nîmet, âile huzûru, cemiyetin dirlik ve düzeni gibi herkesi yakından ilgilendiren, umûmî saadet ve refahı sağlayan bir nimet olursa, onun külfetlerine cömertçe katlanmak selim aklın bir icâbı olur.

Sevgi tezâhürünün bir şekli de selâmlaşmak, çeşitli vesilelerle hısım ve akrabanın konu-komşunun birbirlerini ziyâret etmeleridir. Selâmlaşmak tanışmaya sebeb olur. Selâm, Müslümanların birlik, berâberlik, parolasıdır; cemiyet hayatında fertlerin biribirleriyle kaynaşmalarını, granit gibi bir bünyeye sâhib olmalarını sağlar, korku ve şüphe yerine emniyeti, huzuru getirir. Selâmlaşanlar, birbirlerine asla kötülükte bulunmayacaklarını, kardeş olduklarını ifâde etmiş olurlar. Bunun gibi ziyâretlerin de içtimâi hayat bakımından önemi büyüktür. Karşılıklı zıyâretlerde bulunanlar birbirlerinin hallerine vukuf peyda ederler, mâlî durumları düzgün olanlar, mâlî du­rumları bozuk olanlara gereken yardımda bulunma imkânı elde ederler; hediyeleşmek suretiyle aralarında mevcûd sevgi ve bağlılığın daha da kuvvetlenmesine sebep olurlar. Ferdleri birbirlerine böyle sevgi ve kardeş­lik bağlarıyla bağlı olan bir milletin arasına tefrika, fesad giremez. Böyle bir millet, Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulduğu Üzere birbirine kurşunla kenetlen­miş binalar gibi dâimâ dimdik ayakta durur; değil fırtınalara, kasırgalara "bile kılını kıpırdatmadan karşı koyar ve ebediyete kadar varlığını muhâfaza eder.

Hülâsa: Sevginin tezahürü sevişmektir. Sevişmek, fertlerin selâmlaşmalariyle, ziyaretleşmeleriyle, küçüklerin büyüklere saygı göstermesi, bü­yüklerin de küçükleri esirgemesiyle, açların doyurulması, çıplakların giydi­rilmesi muhtaçlara yardım edilmesi, hediyeleşilmesi, ırz ve nâmusun korun­ması, verilen sözün yerine getirilmesi, her türlü emânete riâyet edilmesi, vazifelerin hakkıyle yapılması, hukuka riâyet edilmesiyle mümkün olur. Aralarında sevgi bulunan ferdlerden meydana gelen toplumda îtimadsızlık olmaz, ırza, nâmusa, hukuka tecâvüz olunmaz, noksan terâzi çekilmez, nok­ran metre ölçülmez, müşteri aldatılmaz, süte su karıştırılmaz, harman yakıl­maz, kan dökülmez, vergi kaçakçılığı yapılmaz. Ferâğ harcından kaçınıl­maz, kaçakçılık yapılmaz, gümrükten mal kaçırılmaz. Hırsızlık olmaz, dedi­kodu, koğuculuk bulunmaz, başkasının şeref ve Haysiyeti incitilmez, yalan söylenmez, yalan yere yemin edilmez, akraba arasında mîras dâvâları, "karı-koca arasında nafaka dâvâları olmaz, mahkemeler pazar yeri gibi in­sanlarla dolup taşmaz, öyle ise sevgi insanların refah, huzur ve saadetini temin eden, cemiyet nizam ve ahengini sağlayan en büyük âmildir. Sevgi sebebiyle zayıf kuvvetliden hakkını alır, fakir zenginden, câhil âlimden, kadın - erkek yek diğerinden her sûretle faydalanır. Yeryüzü hayır ve bereketle do­lar. Millet ve memleket refah ve saâdete kavuşur.

Allah sevenleri sever, ve sevenlerden râzı olur. Seven imân eder, îmân, •eden Cennet’e gider.