Makale

TEFSİRE GÖRE ORUÇ

BİSMİ’LLAHİR-RAHMANİ’R-RAHİM

TEFSİRE GÖRE ORUÇ

Osman KESKİOGLU

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ-1

اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ-2

مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْراً فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ-3

«Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de oruç farz kılındı, böylece kötülükten korunursunuz. Oruç sayılı günlerdir. İçinizde hasta olan veya yolculukta bulunan kimse, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutar. Oruca dayanamıyanlar, bir yoksula doyurma fidyesi verir. Bir kimse, gönlünden gelerek fazla iyilik yaparsa, kendisi için daha hayırlı olur. Oruç tutmanız - şayet bilirseniz - sizin için daha hayırlıdır.» «Ramazan ayı ki, hak ile batılı ayıran, doğru yola götüren, açık delilleri havi olan, insanlara hidayet veren Kur’an, bu ayda indirilmiştir. Sizden bu aya yetişen kimse orucunu tutsun. Hasta olan veya yolculukta bulunan kimse, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun.

Allah sizin için kolaylık diler, güçlük dilemez. Sayıyı tamamlamanız ve size başarı ve hidayet verdiği için Allah’ı tekbir ile ululamanız gerekir.
Umulur ki, artık şükredersiniz» ( Bakara suresi: 183-185).

Sıyam = Savm: İmsak manasına olup, bir şeyden kendini tutmak, demektir.
Oruç tutan kimse, orucu bozan şeylerden, yani yemekten, içmekten ve cinsi münasebette bulunmaktan kendini tutmaktadır.

Birinci ayet-i kerimede: Sizden önce geçmiş milletlere olduğu gibi size de oruç farz kılındı, deniyor. Bu kaydın avam için manası şudur:

Oruç, yalnız bize değilmiş, zevklerden mahrum bırakma suretiyle sınama, geçmiş ümmetlerde de varmış, derler. Nefse ağır gelen bir şeyin, umumi olduğu anlaşılınca ona tahammül kolaylaşır. Allah’ın has kulları için ise, bunun uyandırdığı mülahaza şudur. Geçen ümmetlerdeki kardeşlerimiz de oruç nimetinden faydalanmışlar, diye Allah’a başkaca şükreder ler. İlahi dinlerin hepsinde oruç vardır. Oruç, nefsi terbiye, ruhu tezhib eder, insanın kötü arzularını firenliyerek, onu fenalıktan alıkor. Günah yollarını kapar. Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, «Oruç Cehenneme karşı bir kalkandır». Böylece oruç, insanı takva zirvesine çıkaran bir merdivendir

Bu ayetlerde insanlar, oruç bakımından üç gruba ayrılıyor:
1 - Önce oruç tutmanın bütün mü’minlere farz olduğu bildiriliyor:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ

2 - Sonra hastalık ve yolculuk gibi özürler sayılıyor:

فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ

Bu gibi özür sahipleri bıraktıkları günler sayısınca sonra gün yerine gün olarak oruç tutarlar.

3 - Daha sonra, tutamadığı oruçları kaza etmesine - yaşı ilerlemiş olmak, veya zayıf düşmek sebebiyle - imkan bulunmayan ihtiyarların ve hastalığı devam edip gidenlerin durumu açıklanıyor ki, bunlar,
her gün için bir fidye verirler.

وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ

Bu taksim, çok tabii bir sınıflama iken, bunu karıştıranlar olmuştur. Hatta; وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ ayetinin mensuh olduğuna kail olanlar vardır. Bir kısım ulema bunun asla mensuh olmadığını, ihtiyarlarla
zayıf düşmüş kimseler hakkında olduğunu beyan etmişlerdir. İbn Abbas’ın kıraati de bunu gösterir. Burada bazılarının dediği gibi bir (la) takdirine de lüzum yoktur. Ragıb Isfahani’nin Müfredat’ında, Lisan’ul Arab gibi geniş lugat kitaplarında (takat ve itdka) kelimelerinin: zor .. güç dayandırma, şiddet ve meşakkatle güç yetirme, son gücünü sarfetme, takat tüketme anlamlarına geldiği görülür ki, böyle zor takat getirme, takat tüketici bir hal olduğundan zor dayanmak, hatta dayanamamak manasını da taşır (1). Mevlana Şahabeddin, Beyzavi Haşiyesinde diyor ki: «Oruca zor takat getirenler, son gücünü sarfederek zor oruç tutanlar» demektir. Zemahşeri, bunların oruca zor dayanan ihtiyarlar, acizler olduğunu ve ayetin mensuh olmadığını, söyler (2). Sadeddin Teftazani de, Keşşaf Haşiyesinde buradaki (itakanın) son gayretlerini, bütün güçlerini harcayarak, oruç tutmağa çalışanlar, demek olduğunu ifade eder. Takatı, Osmanlıcada kullandığımız manaya alarak, oruca takat getirenlerin fidye vermesini caiz görmek çok yanlıştır. İbn-i Cerir Taberi, Hz. Ali’den rivayet ediyor:
وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ ayeti oruç tutmağa gücü yetmeyen ihtiyarlar hakkındadır. Bu gibiler oruç tutmazlar; her gün için, birer fidye verirler. İbn-i Ebi Şeybe, Darakutni ve Beyhaki rivayet ederler ki : Enes İbn-i Malik, ölümünden bir yıl önce çok zayıf düştüğünden oruç tutmadı, 30 yoksulu yemeğe çağırıp doyurdu. Yine İbn-i Cerir Taberi’nin ve Darakutni’nin rivayetlerine göre, İbn-i Abbas, gebe veya emzikli olan bir cariyeye: sen oruç tutmağa takat getiremeyenlerden sayılırsın, demiştir (3).
فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا İbn-i Şihab’a göre bu, oruç tutmakla beraber yoksulu da doyurmaktır. Mücahid’e göre ise, fidyeyi fazla vermektir.
وَأَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ Seferde iken oruş tutmamak bir ruhsattır, tutmak ise azimettir. Burada azimetle amel etmek, daha hayırlıdır.

Ramazan-ı şerif’in faziletli bir ay olması, Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmesiyledir. Kur’an-ı Kerim’in Peygamberimiz’e nazil olmağa başlaması bu aydadır.

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ ayeti bunun Kadir gecesi olduğunu açıklar. Kur’an-ı Kerim’in Levh-i Mahfuz’dan inişi, Peygamberimiz’e vahyin başlaması muazzam bir hadise olduğundan, Ramazan-ı Şerif’e şeref vermiştir.

فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ Ramazan ayına erişenlerin oruç tutması farzdır. Misafirler ve hastalar için ruhsat vardır. Ayın başında mukim olup da oruç tutmağa başlayanlar, sefere çıktıklarında veya hasta olduklarında iftar edebilirler. Oruç gibi bir teklifin sonunda: Allah u Teala’nın kullarına kolaylık . dilediğinin açıklanmasında, bu i badeti ifaya teşvik vardır. Dini teklifler, insan gücünü yıpratıcı ve tüketici mahiyette değildirler. Seve. seve yapılınca, insana gönül ferahlığı, iç huzuru, neşe ve itıni’nan verir. Kur’an-ı Kerim’de açıklandığı üzere «Dinde hiç bir güçlük yoktur» ( 4). Peygamber Efendimiz de: «Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, korkutup nefret ettirmeyin» buyurmuşlardır. İftar ve sahurlariyle, va’z ve mukabeleleriyle, Teravih · ve tesbihleriyle Müslümanlar için rahmet ve gufran ayı olan Ramazan-ı Şerifte, Allah’ına kulluk borcunu ödeyen mü’minler, O’nun bu lutfuna erdiklerinden, başarılarından dolayı tekbir getirerek bayram yaparlar. Birilerini tebrik ederler, Allah’a şükranda bulunurlar. Vazifeyi yerine getirmenin neş’esini duyarlar.
(1) M. Harndi Yazır, Hak Dini, Kur’an Dili, c. ı, s. 632.
(2) Mahmud Zemahşerf, Keşşaf, c. ı, s. 226, Kahire tab’ı, 1946.
(3) Muhammed Şevkanı, Fethu’l-Kladir, c. ı, s. ı58.
(4) Maide: 6, Hac: 78.