İSLÂM DİNİNDE YARDIM
İhsan OLGUN
İslâm dini yardıma ve yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. İslâmın ulu kitabı Tanrı Buyruğu (KUR’ÂN), Müslümanların birbirine yardım etmesini emreden hükümlerle, doludur. Büyük Peygamber Hazret-i Muhammed ise, Müslümanların birbirine yardım etmesini ve yardımlaşmanın hayırlı, ışıklı, nurlu yollarını gösteren sayısız örnekler vermiştir. Bu örneklerin bir kısmını bizzat yaparak, bir kısmım yaptırarak, bir kısmının da yapılmasının hayırlı olduğunu söyliyerek İslâm varlığını nurlandırmıştır.
Mü’minleri birbirinin kardeşi sayan, insana büyük değer veren, her konuda akla yer veren, mükellefiyetleri sağlığa, çalışma, kazanma, yapma ve varlık imkânlarına göre ayarlayan İslâm dini, yardımlaşmaya, içtimâi adâlete, topluluk tesanüdüne o kadar önem vermiştir ki, varlıklı bir müslümanm doğru yolda kazandığı malının muayyen bir kısmını yoksul, kimsesiz, hasta, sakat ve çalışamıyan insanlara ayırmasını Tanrı Buyruklariyle buyruklamıştır.
Varlıklı bir müslümana emrolunan zekât, sadaka, kurban gibi dînî emirler bu yardımlaşma rûhunun güzel birer misâlidir.
İslâm dininde yardım, dar bir sahaya inhisar etmiş değildir. Yardımın ve yardımlaşmanın hudutları çok geniş tutulmuştur.
İslâm—Türk târîhi yardımın ve yardımlaşmanın meydana getirdiği hayır âbideleriyle doludur.
Bütün İslâm memleketlerinde, hele bizim yurdumuzda ayakta duran Vakıf Müessesesi İslâmî tesanüd ve dayanışmanın birer canlı örneğidir. Dedelerimizin kurduğu ve yurdun dört bucağını süsleyen, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, çeşmeler ve köprüler, şifâ evleri kokunu ve kuvvetim dinden alan içtimai tesanüd müesseselerimizdir.
İslâm dîni tek tek yardıma önem verdiği gibi, topluca yardıma ve topluluğa yardıma da büyük değer vermiştir.
Gerek teke (ferdlere) yapılacak yardımı ve gerekse topluluğa yapılacak yardımları İslâm dîni en ince teferruatına kadar kaidelere ve esaslara bağlamıştır. Bütün yardımların hangi şartlar altında kimlere ve ne suretle yapılacağını bildiren hükümler mevcuttur.
İslâm dîni, yardımda ve yardımlaşmada insan haysiyetine ve insanın nefis izzetine dâima hürmet etmeyi ve yardıma muhtaç olan ve yardım gören müslümanın dahî insanlık duygularını ve insanlık şerefini aziz ve yüce tutmayı gaye olarak belirtmiştir.
1300 küsur sene evvel Garp dünyası, karanlıklar içinde kara duygularla mücâdele ederken Şark âlemi, din kitâbımız Kur’ân ve Peygamberimiz’in ışıklı kılavuzluğu sayesinde insaniyet yolunda, medeniyet yolunda büyük mesâfeler almış, insana ve insanlığa kıymet vermiş, insan haklarına hürmette, zayıfa, yoksula, hastaya, garibe, misafire yardım etmeyi telkin etmiş ve bu güzel duyguların gelenek halinde nesillere mal olmasına hizmet etmiştir. Bu sâyede İslâm âleminde içtimâi adâlet ve içtimâi emniyet ve kardeşlik duyguları belirmiş, bugünün sosyal dâvâları daha o zamandan hallolunarak esaslı kaidelere bağlanmıştır. Bunun içindir ki, iyi bir mü’minin vicdanına kötü duygular kolay kolay işleyemez.