Makale

İSLAM KOMÜNİZMİN PANZEHİRİDİR

İSLAM KOMÜNİZMİN PANZEHİRİDİR

— VI —

Dr. Fethi CUMALIOĞLU

İslâmda Sadaka;

Sadaka, komünist ve yardakçılarının alay Konusu edindikleri, İslâmın içtimâi bir yardm müessesesidir. Son çağın korkunç bir kölelik nizamı olan komünizm, emek karşılığı olmaksızın —velev ki kötürüm ve âciz olsa da— hiç kimseye yar­dım yapılmasını kabul etmez. İnsanlık ve diğergâmlık hislerini körleştiren bu rejim, yardakçısı olmayanlara dünya nimetlerinden zırnık koklatmaz. Komünist ol­mayanlara, rejime köle olarak katılmayanlara hayat hakta tanımaz. Mânevi değerle­ri inkâr eden; İnsanı gücünden faydalanılan bir hayvan telâkki eden bu doktrin, şefkat, sevgi, hasbî fedakârlık mefhumlarına İtibar etmez. Bu kölelik sisteminde İyilik, kominizme hizmet ve komünist şeflere arz-ı ubûdiyet etmekten ibârettir. Maddî emeğin temsilcisi olduğunu İddia eden bu ideoloji, tatbikatta emekçi ve işçiyi boğazı tokluğuna bir robot gibi çalıştıran, fakat komünizmin dalkavuklarına, ki­ralanmış propagandaistlerine, kuyrukçu yazarlarına dünya nimetlerinin hazînelerini dağıtan bir rejimdir.

Çalışanların sırtında saltanat kuran bir avuç zorba aristokratın keyfi emirleri kanun olan, dilediğini asan, kurguna dizen, hak arayanları makinalı tüfeklerle biçen, ateş furunlarında kül eden bu rejim, şimdiye kadar dünya üzerinde hüküm sürmüş olan zulüm ve istibdat idarelerinin en korkuncudur.

Komünizmin felsefesinde İnsan ihtiyacı olarak yalnız (yeme-içme, çiftleşme) vardır. Onun hedefi hayvanla müşterek olan bu iç güdüleri tatmindir. Bunun dışın­da her şey komünizme göre safsatadır. Zira, komünizmin temeli iktisadi materya­lizm ve maddi refahtır. Bu hayvani iştihayı doyurmayı insan saadeti için yegâne gaye bilen, bu hedefe ulaşmak için her türlü vasıtayı meşru telâkki eden bu zihni­yetten mânevi kıymetlere yönelme beklenemez. Bu ölçüler İle yoğurulmuş bir ko­münist vahşi bir egoisttir. Tıpkı bir hayvan gibi kendi nefsinden, menfaatinden baş­ka bir şey düşünemez, başkalarına karşılıksız hayır ve yardım bilmez.

İslâmın tâlim ve takrir ettiği sadaka İse: ana babaya ve âile tercilerine infaktan tutun da umumî olarak muhtaçları İnfâka, her türlü hasbî iyilik, maddî ve manevi yardımlara, güzel sözle gönül almaya, kötülükten sakınmaya kadar bütün faziletleri İçine alan bir hayır müessesesidir.

Sadaka, hesapsız olarak ferdin vicdanına bırakılmış bir iman problemidir. “AL­LAH’IN SANA VERDİĞİ (maldan harcayıp) Ahiret yurdunu ara. Dünyadan nasi­bini de unutma. ALLAH’IN (C.C.) sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara sadaka vererek) ihsanda bulun. Ter ytlzünde fesat arama, çünkü ALLAH (C.C.) fesatçıları sevmez.” (Kasas Sûresi, âyet: 77).

İslâm dini, sadaka mevhümiyle mü’minin vicdânını terbiye ederek onda üstün merhamet, şefkat, bütün yaratıkları sevmek, her canlıya yardım etmek, karşılıksız iyilik yapmak duygularım geliştirerek ideal insanlık şuurunu, diğergâmlık rûhunu olgunlaştırır, İnsan benliğindeki egoizmi körleştirerek ferdi cemiyete faydalı bir unsur hâline getirir.

Sadaka, kişiyi ebedi saâdete ulaştıran, onu kötülüklerden kurtaran bir vâsıta­dır. "Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri iğin hazırlanmış olan Cennete —ki eni göklerle yer (kadardır)— koşuğun. Onlar (o takva sahibleri) bollukta ve darlıkta İnfak edenler, öfkelerini yutanlar insanların kusurlarından af İle geçenlerdir. AL­LAH (C.C.) İyilik edenleri sever." (Al-i İmran Sûresi, âyet: 133-134),

Sadaka, mü’mine mânevi nimetler getiren bir ticarettir. “Hakikat Allah’ın kita­bını okumaya devam edenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine rızk olarak ver­diğimizden gizli ve aşikâr infak edenler katiyen kesat bulmayacak bir kazanç uma­bilirler, (Çünkü) (ALLAH C.C.) onların mükâfatını eksiksiz öder. Onlara fazl ü kereminden ziyadesini verir. Şüphesiz O, çok yaralayıcıdır. Çok in’am edicidir.” (Fâtır Sûresi, âyet: 29-30).

Sadaka ALLAH (C.C.) rızâsı isin Allah yolunda sarf etmektir ki, mânevi mü­kâfatı yine sarf edene âittir.

“İnfak edeceğiniz bir hayır (mal) kendi fâidenizedir. Zâten siz (ey mü’minler) Allâh’ın (C.C.) rızâsını aramaktan başka bir suretle infak da etmezsiniz ya. (Allah (C.C.) yolunda) maldan harç edeceğiniz (in mükâfatı) size fazlasiyle ödenecektir. Siz (bu hususta da) haksızlığa uğratılmayacaksınız.” (Bakara Sûresi, âyet: 272).

Sadaka, selim akıl sâhipleri için bu maddi hayâtı, rûhi hayatla birleştiren, yer yüzünü fesâda veren komünist tahriklerini önleyen, vicdanları Allah ve ebediyyet sevgisiyle zenginleştiren dini bir vecîbedir.

Allah (C.C.) yolunda intaktan kaçanın sonu hüsran ve felâkettir.

‘‘Allah (C.C.) yolunda mallarınızı harcayın. Kendinizi tehlikeye atmayın.” (Ba­kara Sûresi, âyet: 195).

Bu âyet-i kerimede, vicdanlara Allahsızlık, ahlâksızlık, mülk ve servet düşman­lığı, kıskançlık, ihtilâl ve kargaşalık tohumları ekerek zehirleyen komünizm tah­riklerine karşı uyuşuk, hasis bir ruhla paracıklarının üzerine yatan müslüman zen­ginlere açıkça ilâhî bir ihtar vardır. Bu zenginler ki, ne hayır müesseselerine yar­dım ederler, ne imanlı talebe yetiştirenlere, ne de İslâm’ı yayan bir neşriyata itibâr ederler. Allah korusun, bir komünist İhtilâlinde ilk önce evvelâ kelleleri, sonra da paracıkları ve malları alınacak olan bunlardır.

Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Keriminde hayra tevessül etmeyen bu gibilerin kötü âkıbetlerini de bildirmiştir.

“(Ey iki melek hakka karşı) alabildiğine inad eden, hayra bütün hızıyla engel olan zalim, şübheci her nankörü atın Cehenneme.” (Kaf Sûresi, âyet: 24-25).

“Allâh’ın fazl (ü kerem) inden kendilerine verdiği (sarf ve infakda) cimrilik edenler zinhar bunun haklarında bir hayır olduğunu sanmasınlar. Bilâkis bu, kendi­leri için bir şerdir. Onların cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolana­caktır.” (Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 180).

İslâm’ın Yüce Peygamberi ümmetini daima sadakaya teşvik etmişlerdir,

“Yalnız iki şey gıbta edilmeye değer: Biri Allâh’ın kendisine vermiş olduğu Kur’ân-ı gece gündüz okuyan adamdır. Diğeri de Allâh’ın kendisine vermiş olduğu malı gece gündüz infak eden adamdır.” (Buhâri, Müslim)

“Cehennemlikleri size haber vereyim mi? Onlar katı yürekli, malını hayırdan esirgeyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Müslim)

Sadaka, bir gösteriş, halktan maddi veya manevî bir çıkar bekleyiş değildir. Hasbî, Allah rızâsı fçin gönül isteği ile zorlanmaksızın bir teberrûdur.

Ecdâdımız, gelip geçmiş müslüman nesiller dünyânın üç kıtasında sadaka müessesesini insanlık hayrına geliştirmişlerdir.

İslâm rûhunun hâkim olduğu topraklar üzerindeki âmme menfaatına vakfe­dilmiş sayısız câmiler, köprüler, çeşmeler, tımarhâne ve hastahâneler, sebiller, aşhâneler, saraylar, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, müzeler, kütüphâneler, medre­seler, mektepler, meşrûtalar, konaklar, dükkânlar, matbaalar, mer’alar, yurdlar, or­manlar, sergiler, bir çok fabrikalar sadaka müessesesinin insanlık âbideleridir. Va­kıflar Umum Müdürlüğü emrindeki emlâk ve servetler, Vakıflar Bankası, Belediye­lerin sâhip olduğu bir çok emlâk ve arsalar hayır cemiyetlerinin idaresindeki bina­lar ve paralar hep sadakanın eseridir.

Ne idüğü belli kişilerin, komünistlerle onların kuyrukları olan devrimcilerdi sa­daka ile alay etmeleri bu müessesenin komünizmin istilâsı önünde kurulmuş muhkem bir barikat olması yüzündendir.

VI — Halkın her türlü hürriyetini elinden alan komünizm, Yeni Çağın despotik kölelik nizâmıdır:

Patron (İşveren) devlettir. Devlet de Komünist Partisidir. Komünist rejimlerde Komünist Partisinden başka bir parti yoktur. Halk kendisini idare eden hükümetleri ve idarecileri seçme, değiştirme, kontrol ve tenkit etme hakkına sâhip değildir. Toplum zorba bir kliğin emrinde kayıtsız şartsız bir köledir. Hiç kimse istediği yer­de ve İşte çalışamaz, meslek intihap edemez, yurd dışına çıkamaz. İşçi ve emekçi­lerin söz, itiraz, grev hakkı yoktur.

“Sovyet halkının hükümet seçme ve değiştirme güçleri yoktur. Bu gerçeği kimse inkâr edemez... Sovyet memurları özgür oyla seçilmezler, seçenler tarafın­dan geri çekilmezler ve ücretleri İşçi ücretlerinin çok üstündedir,” (bak: John Strachey, Büyük Uyanış ve Demokrasinin Üstünlüğü, Yenilik Matbaası, İstanbul 1965, s. 37) “Şimdiye kadar Rusya’da hiç bir zaman gerçek seçim yapılmamıştır.” (aynı eser s. 38) “Atlee’nin deyimiyle” komünist seçimleri tek atın katıldığı bir at yarışına benzer.” (Aynı eser, s. 39).

İşçi ve emekçilerin hakkım arama, itiraz ve grev hakkı yoktur. (Aynı eser s. 50) “Berlin duvarının korkunçluğu ise bunun içeriye, kendi halkına karşı dikilmiş bir duvar olmasında. Bu, İnsanları içerde tutmak İçin örülmüş bir hapishâne duva­rıdır.” (bak: Aynı eser s. 48).

İslâm, insanlığı kölelikten kurtaran ilk nizamdır:

İslâm’ın doğuşunda, yeryüzünde kölelik umumi örf ve âdet haline gelmiş, kor­kunç ve vahşi bir sistemdir. İran, Mısır, Roma ve Bizans İmparatorluklarında in­sanların bir ticaret malı gibi pazarlarda satıldığını, kölelere her türlü zulüm ve İş­kencelerin mubah sayıldığını, onlara hayvanlardan kötü muâmele yapıldığını dünya târihleri tescil etmiştir. Eski Yunanda Atina aristokrasisinde kölenin bir köpek ka­dar bile kıymeti yoktu. Dünyâ medeniyetinin öncüleri kabul edilen bu Devletlerde köle bir İnsan telakki edilmezdi Çeşitli vahşi muâmelelere mâruz bırakılır, sirk ve stadyumlarda aslanlara parçalattırılır, bunlara mızraklı, hançeri! Ölüm müsabaka­ları yaptırılır, bu zavallılar parçalanıp yerlerde debelenirlerken seyirciler kahkaha ve zevkten kırılırdı. Zincirlere vurulur, anbar ve izabelerde toprak ve taşlar ve taş­lar üstünde çırıl çıplak yatırılan bu bedbaht insanlara, insanlık dışı yapılan işlem­lerden hıristiyan garbın, Roma ve Bizans’ın vicdânı sızlamıyordu. Köleyi efendisi aç bırakır, döğer, en süfli işlerde çalıştırır, keyfi esince öldürür, devlet ve insanlar bu zulümleri tabiî görürdü. Şarkta da durum böyle idi.

Üniversitelerimizde medeniyet nizamının temeli diye okutulan Roma hukuku, İnsan hayatını hiçe sayan, insanlık haysiyet ve vakarını çürüten bu kölelik müessesesini kaldırmak İçin beşeriyete hiç bir müeyyide ve prensip getirmemiştir.

Pavlos’un eseri olan hıristiyanlık da bu işe seyirci kalmış ve hattâ dini taassup­la kilise teşvik edici bir rol oynamıştır. Muharref İsrâil dini kavmi bir din olmakla, Yahudiden başka milletleri köleleştirmeyi dinî bir vecîbe saymıştır. İslâm, dünyayı ve Arabistan yarımadasını bu vahşet ve cahiliyet âdetleri içinde buldu. Bir yaradı­lış dini olan İslâm, bütün insanların tek asıldan geldiğini, her insanın en şerefli mahlûk olduğunu ilân etti:

“Şübhesiz biz âdemoğullarını mükerrem (mutlu ve şerefli) kıldık.” (İsrâ Sûresi, âyet: 70).

“Ey İnsanlar sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabbiniz (e karşı gelmek) den çekinin.” (Nisâ Sûresi, âyet: 1).

“Siz Âdem’in oğullarısınız, Âdem de topraktandır.” (Müslim, Ebû Dâvud).

İslâm köleler de dahil bütün mü’minlerin birbirlerinin kardeşleri olduğunu ilân ve takrir etti:

“Müminler hakikatte birbirlerinin kardeşleridir.” (Hücurât Sûresi, âyet: 10).

Kölelere kardeş veya evlât gibi muamele yapılmasını, onlara güçleri dışında İş buyurulmamasını emretti:

“Köleler hizmetçileriniz olmakla beraber sizin kardeşlerin izdir... Bunlardan biri kimin eli altında bulunursa o, ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onla­ra güçlerinin yetmediği şeyleri teklif etmeyiniz. Şâyet ağır bir İş teklif ederseniz onlara yardım ediniz.” (Buharî, Müslim) —Hadis—

“Köleye, hizmetçiye; kölem, hizmetçim demeyip oğlum, kızım, yavrum, demek lâzımdır.” (Buhâri) —Hadis—

Kölelerin can, ırz ve haysiyetlerini koruyan, onların hür sayılan insanlardan aşağı bir mahlûk olmadığım açıklayan şiddetli hükümler koydu:

“Kim kölesini öldürürse, onu öldürünüz. Kim kölesini hapseder veya gıdasını ke­serse, onu hapseder ve gıdâsını keseriz. Kim kölesini hadım yaparsa onu hadım yaparız.” (Müslim, Ebû Dâvud) —Hadis—

İslâm, kölelere insanca muâmele yapılmasını ve hür insanlardan ayırd edilme­mesini emretti:

“Anaya, babaya, yakınlara, yetimlere, miskinlere, akraba olan ve olmayan kom­şulara, yabancı arkadaşlara, yolcu ve misafirlere ve eliniz altında bulunan kölelere iyilikle muamele ediniz. Daima onların haklarını gözetiniz. Zira Allah kendini be­ğenmiş mütekebbirleri sevmez.” (Nisâ Sûresi, âyet: 36).

İslâm’ın gâyesi bütün insanları hürleştirmek, dünyâ nimetlerinden herkesin na­sibini temin etmek olduğundan, köleliğin ilgâsı problemini zorla değil iman şuuruyla çözdü. Köle âzad etmeyi (gönüllü olarak köleyi serbest bırakmayı) bir çok günâhla­rın keffâreti olarak takrîr etti:

“Kim hatâ, olarak bir mü’mini öldürürse, onun keffâreti bir mü’min kölenin âzâdı ve kölenin ehline vereceği diyet-i müsellemedir.” (Nisâ Sûresi, âyet: 92).

“Bir kimse müslüman bir köle âzâd ederse, ud yerine varıncaya kadar kölenin her uzvuna mukabil Cenab-ı Hak Cehennem’den, âzâd edenin âzâlarını kurtarır.” (Buhâri, Müslim) —Hadîs—

İslâm hukuku, hürriyetine kavuşma hissini duyan köleye mükâtebe hakkı tanır. Mükâtebe, köle ile efendisi arasında belli bir para karşılığı anlaşmadır ki, köle o miktârı ödeyince serbest olur. Bir köle mükâtebe isteyince efendisinin yanındaki çalışması ücretli olur, veya başka bir işte çalışır. Sözleşmedeki ücreti ödediğinde köle hürriyetine kavuşur. Zekât kölelere bu maksatla verilir.

“Zekât ancak fakirlere, miskinlere... köle âzâdına.. verilir.” (Tevbe Sûresi, âyet:60).

İslâm, Beytül-mâl (devlet hazînesi) nden köle âzâd edilmesi için bir fon ayırır. Resûlullâh (S.A.) 63, Hz. Aişe (R.A.) 67, Hz. Abbâs 70, Hz. Hakîm b. Hüzâm 100, Hz. Abdullâh b. Ömer 1.000, Hz. Abdurrahmân b. Avf 30.000 köle âzâd etmiş, Hz. Ebû Bekr bütün servetini köle âzâdına harcamıştır. Bu âzâd nıüessesesi ile İslâm’da köleliğin kökü kurutulmuştur.

Resûl-i Ekrem Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Ali gibi İslâm büyüklerinin içinde bulunduğu İslâm Ordusunun baş kumandanlığına kölesi Zeyd’i tâyin etti. Hz. Zeyd şehid olunca onun yerine oğlu Üsâmeyi getirdi. İslâm ordusu bu kölelerin emri al­tında harp etti. Ve tarihin kaydettiği o büyük zaferleri kazandı. İslâm, köleleri Dev­let Başkanlığına lâyık görülecek bir mertebeye yüceltti. Hz. Ömer şehâdeti esna­sında “Senden sonra kimi tavsiye edersiniz suâline: Eğer Ebû Huzeyfe’nin kölesi Sâlim sağ olsaydı Halifeliğe onu namzet gösterirdim” dedi.

Garp’da kölelik Fransız büyük ihtilâli ile kaldırılmış ise de o ihtilâli yapanla­rın ve (Hukuk-ı Beşer Beyannâmesi) ni dünyâya yayanların torunları, Cezayir’de ve müstemlekelerde hür İnsanları köleleştirmek için 20, asırda bile vahşet metodları kullandılar. Amerika Reisicumhuru Abraham Linkoln (1809-1885) bir asır önce köleliği kaldırdığını ilân etmiş ise de bugün medeni dünyânın önderi sayılan Ame­rika’da zencilere yapılan çirkin muâmele orada da kölelik zihniyetinin ruhlardan silinmediğini gösteriyor. İçtimâi müesseselerin kapılarına (Buraya köpekler ve zen­ciler giremez) levhaları hâlâ asılıdır. Rusya, Komünist Çin ve bütün komünist peyk devletler halklarım baştanbaşa köleleştirmiştir.

Komünizmin insanlık saâdeti üzerine çöken kâbusu önünde beşeriyeti mutlu ay­dınlığa çıkaracak tek kuvvet İslâm’dır. Fakat ne yazık ki, bu gerçeği dünya hâlâ kavrayamamıştır. Hıristiyan Garb ve siyonist âlem, dün olduğu kadar bugün de İslâm’ı boğmak için gayret sarfetmektedir.

(İslâm Mec. Sayı; 12, Cilt: 8 – 1965)