Makale

KEFFÂRETİN MÂHİYETİ VE NEVİLERİ

KEFFÂRETİN MÂHİYETİ VE NEVİLERİ[3]

Keffâret, lügatte mahv ve izâle manasınadır. Allâhu Teâlâ Hazret­leri bâzı kusurları, günâhları, birtakım vesilelerle afv ve setr buyurduğu cihetle bu vesilelerden her birine keffâret denilmiştir. Nitekim günâhları affetmeğe de tekfîr-i zünûb denilmiştir.

Keffâretler memnu olan şeyleri yapmaktan insanlan men’ ve zecre hizmet eder. Yapılan bir mâsıyete ve ukûbet mâhiyetinde bulunur, aynı zamanda ibâdet mâhiyetinde de bulunduğundan günâhların bağışlanma­sına vesîle olur.

Keffâret-i Savm — Oruç keffâreti. Ramazân-ı Şerifte bir özrü bu­lunmaksızın muayyen şartlar dâhilinde orucunu bozan bir mükellefin bu gün köle olmadığına göre, iki ay muttasıl oruç tutmasından, buna kâdir değilse, altmış fakire yemek yedirmesinden ibârettir. Bu yemeğin buğday ekmeği olması da kâfidir. Fakat katıksız arpa ekmeği kâfî de­ğildir.

Yüz yirmi fakire yalnız bir öğün yemek yedirilecek olsa bu, ancak altmış fakire yedirilmiş sayılır. Bunlardan aynı altmış fakire tekrar sabahleyin veya akşamleyin yemek yedirmek lâzım gelir.

Keffâret-i savm temlik sûretiyle de olur. Meselâ altmış fakirden her birine yarım sâ’, yâni 520 dirhem — 1664 gram buğday veya bir sâ’, yâni 1040 dirhem - 3328 gram arpa veya hurma veya kuru üzüm verilir ki, bu da tam bir sadaka-i fıtır miktarıdır, bunların kıymetlerini para olarak da vermek câizdir.

Keffâret-i savmda bir fakire altmış gün sabah ve akşam veya yüz yirmi gün sabah veya akşam yemek yedirmek de kâfidir.

Bir fakire iki ayda her gün ya aynen veya bedeli olarak birerden altmış sadaka-i fıtır verilmesi de kâfidir. Fakat bir fakire bir günde, birden veya altmış defada verilecek altmış fitre miktârı, yalnız bir gün­lük fitre miktârı yerine sahih olur.

Keffâret-i savm sadakasının salâh-ı hâl sâhibi olan fakirlere veril­mesi efdaldir. İmâm-ı Ebû Yusuf a göre bu, gayri müslim fakirlere ve­rilemez. Fetvâ da bu veçhiledir.

Keffâreti savm, oruç tutmak sûretiyle olunca bunda tevâli — ara vermemek şarttır. Binâenaleyh bu oruca başlamış olan kimse muttasıl iki ay oruç tutar, şâyet daha iki ay tamam olmadan ya özürsüz yere v6- ya yolculuk ve hastalık gibi bir özüre mebnî bu oruca velev bir gün fâsıla verecek olursa, bu keffâret orucuna yeniden bağlaması lâzım gelir. Bun­dan kadınların lohusalık halleri değilse de âdet halleri müstesnâdır. Bundan dolayı vuku bulacak fâsıla keffâretin devâmına mâni olmaz. Çünkü bu halden kurtulmak müşküldür.

Ramazan orucunun veya muayyen bayram günlerinin araya girmesi de keffâretin tevalisi ne mâni’dir.

Keffâret husûsunda üzerine keffâret lâzım gelen şahsın keffâret zamanındaki hâline İtibar olunur. Binâenaleyh keffâret yapacak kimse keffâretin lüzûmu zamanında zengin iken keffâreti yerine getireceği za­man fakir düşmüş biri bulunsa keffâretini oruç ile yapar. Fakat daha orucunu bitirmeden tekrar zengin olsa yeniden taam yedirmek veya tem­lik etmek sûretiyle keffârette bulunması icap eder.

Keffâret orucuna kamerî aylardan birinin iptidasında başlanırsa gurreye itibâr olunur, tam iki ayın oruçlu geçmesiyle keffâret de tamam olmuş olur. Fakat ayın iptidâsında başlanmazsa ilk ay, üçüncü aydan ikmal edilmek üzere otuz gün hesap edilir, ikinci ayda ise gurreye iti­bar olunur. Bu, İmâmeyn’e göredir. İmâm-ı A’zam’a göre bu takdirde tam altmış gün oruç tutulmak icap eder, gurreye bakılmaz.

Bir kimse, bir Ramazan’da veya iki üç Ramazân-ı Şerîf’te özürsüz yere bir kaç defa orucunu kasden bozmuş bulunsa bunlardan dolayı yal­nız bir keffâret lâzım gelir. Sahih olan kavil budur. Çünkü keffârette ukûbet ciheti galiptir. Sebeb-i müttehit olan ukûbetlerde İse tedâhül câ­ridir. Bu bir ukûbet, hepsine kifâyet eder. Fakat keffâret yapıldıktan sonra tekrar orucunu bu veçhile bozacak olursa, bundan dolayı da ayrı­ca bir keffâret lâzım gelir ve birinci keffâret ile tam bir intibah hâsıl olmadığı anlaşılmış olur.

Keffâret-i yemin: yaptığı bir yemîne riâyet etmeyip hânis olan yâni andını bozan bir müslümana lâzım gelen keffârettir ki, —bugün böyle olmadığına göre— on fakîri akşamlı sabahlı doyurmaktan veya on faki­re orta halde birer parça libas giydirmekten, bu üç şeyden birine kâdir olmayınca da üç gün birbiri ardınca oruç tutmaktan ibârettir. Bu oru­cun arasına velev hayız sebebiyle bir fâsıla girerse, yemden tutulması icap eder.

Keffâret-i yemin için on fakire on sadaka-i fıtır miktarı bir şey ve­rilmesi de kifâyet eder. Bir fakire on gün birer fitre verilmesi veya on gün sabahlı ve akşamlı yemek yedirilmesi de yetişir. Çünkü bir fakir, müteferrik günlerde müteaddit fakir mesabesindedir. Bir vakit yemek verip bir vakid de yemek bedeli vermek dahi câizdir.

Keffâret-i yemin için bir fakîre on gün birer libas verilmesi de ca­izdir. Fakat on libas bir fakîre bir günde verilse yalnız bir libas veril­miş olur. Nitekim bu keffâret için on fitre miktarı bir fakîre bir günde verilse yalnız bir fitre verilmiş sayılır.

Keffâret için her fakîre verilecek libas, onun biç olmazsa vücûdu­nun tamâmını veya kısm-ı ekserisini örtecek bir halde bulunmalıdır. Boylu bir entari gibi. Binâenaleyh yalnız kısa bir gömlek veya yalnız bir don verilse kifâyet etmez. Çünkü bunlardan yalnız birini giyen kimse, örfen çıplak sayılır. Esah olan kavil budur. Bu libâsın iki üç parçadan ibaret olması ise daha iyidir. Mâmafih bir libas, kısa da olsa taam yeri­ne bir bedel olarak da verilir.

Bir kimse yemininde daha hânis olmadan keffârette bulunamaz. Çünkü keffâret, bir tövbe demektir. Tövbe ise günâhtan sonra yapılır.

Binâenaleyh keffâret yemin bozulduktan sonra yapılır.

Mal ile yapılan keffâretler, ölülerin kefenlerine, borçlarına veya mescitlerin binâlarına sarfedilemez. Çünkü bunların fakirlere tahsîsi şarttır.



[1] Hicr Sûresi, âyet: 9.

[2] Necm Sûresi, âyet: 3-4.

[3] Bu yazı Başkanlığımız yayınlarından "Ramazan ve Oruç" adlı eserden İktibas edilmiştir.