Makale

DİNLEDİĞİM BİR HUTBENİN ARDINDAN

Şükrü ÖZBUĞDAY/ Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

DİNLEDİĞİM BİR HUTBENİN ARDINDAN

Merkezi camilerimizden birinde, bayram hutbesinde hatibin anlattığı, dinin ve ilmin kabul edemiyeceği bir kıssa beni çok düşündürdü. Bunun üzerine irsad hizmetinde halk üzerinde etkili olabilmek için diğer bilgiler yanında kıssalara da yer verilmesinde hangi ölçüler esas alınmalıdır, konusu aklıma geldi. Bu yazımızda kısaca bu konu üzerinde durmak istiyorum.
İnsanlar fıtratları icâbı her zaman irşada, öğüt ve nasihata muhtaçtırlar.
Nitekim su mealdeki âyetler de bu hususa işaret etmektedir:
“Ama yine de öğüt ver, çünkü öğüt mü’minlere fayda verir” (1)
“ O halde eğer fayda verirse öğüt ver. (Allah’tan) korkan kimse, öğütten yararlanacak." (2)
Dün insanlık nasıl peygamberlere muhtaç idiyse, bugün de son Peygamberden sonra onların varisleri olan alimlere ve mürşidlere muhtaçtır.
Ferdin sadece kendisini ıslah etmesi ve nefsiyle meşgul olması yeterli değildir. Kişi aynı zamanda toplumun ıslahı ile de mükelleftir.
İslam, müslüman olmayanların İslâm’ı kabul etmeleri, müslümanların da kamil bir mü’min olabilmeleri için ta’lim, terbiye, tahsil, tebliğ, irsad ve va’z gibi faaliyetlere çok büyük önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ile Rasülüllah (s.a.s.)’in hadislerine baktığımız da tebliğ ve irşad faaliyet ve metodlarıyla alakalı çok detaylı bilgi bulmamız mümkündür.
İnsanlığı hakka, doğruya, güzele davet için gönderilen Kur’an-ı Kerim’in her ayetinde ibret alınacak öğütler vardır. Bir başka ifade ile Kur’an-ı Kerim’in Hz. Peygamber vasıtasıyla gönderiliş gayesi, insanların bazan akıl ve kalplerine, kimi zaman da gönülleri ve duygularına hitap ederek yumuşak bir dil ve hikmet dolu tatlı sözlerle bütün insanlığı Hakka davetten başka bir şey değildir.
Rasülüllah (s.a.s.)’in bir taraftan başta Kureyş olmak üzere müslüman olmayan kişileri İslam’a davet ederken, diğer taraftan müslüman olan kişilere İslam’ı öğretmek, kalplerini dine ısındırmak ve dolayısıyle imanlarını muhkem hale getirmek için zaman zaman va’zetti- ği bilinen bir gerçektir. Hz. Peygamber va’zı eğitim öğretimin bir vasıtası olarak kabul etmiş ve zaman zaman müslüman erkek ve kadınlara va’zetmistir. Genelde namazları kıldıktan sonra müslümanlara dünya ve ahiret ile alakalı hususlarda va’zeder; onların karşılaştıkları problemleri ile ilgili sorularına cevap verirdi. Hz. Peygamber, “Din nasihattan ibarettir.” (3) buyurarak va’zın önemini en veciz şekilde belirtmiştir.
Bilindiği üzere toplumların aydınlatılmasında va’z ve hutbe Hz. Peygamber’den günümüze kadar her dönemde çok önemli bir rol oynamıştır. İrşad hizmetinde ayet ve hadisin yanında kıssa ve hikaye anlatma da her dönemde devam edegelmiştir.
Her milletin tarihinde efsanevi şahsiyetli hikaye kahramanları ile ibret alacak vak’alar bulunmaktadır, insanoğlunun yapısında geçmiş milletlere ait bu hikayeleri dinleme meyli vardır. Geçmiş milletlerin başlarından geçen olayların anlatılması, ibret alma bakımından İslam’ı tebliğde faydalı olacağı için Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de bu konuya dikkat çekmiştir. Cenabı Hak bir ayette: “İşte o memleketler [in hali Habibim!], Sana onların haberlerinden bir kısmını naklediyoruz. Andolsun ki, onlara peygamberleri belgeler getirdi. Önceleri yalanladıklarından ötürü inanmadılar. Allah kafirlerin kalplerini böylece kapatıp mühürler” (4) buyurarak, geçmiş milletlerin yaşadıkları bölgelerde yasayan insanların ders alacakları birçok ibretlerin bulunduğunu belirtmiştir. Bir başka ayette de: “Andolsun, onların kıssalarında aklı olanlar için ibret vardır...” (5) buyurularak tarihi kıssaların tabliğdeki önemi belirtilmiştir.
Yüce Allah, Hz. Peygambere hitaben “Ey Muhammed! Biz bu Kur’an’ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin.” [Yusuf, 12/3.) buyurmuştur. Bu ayette geçmiş milletlerin başlarından geçen olaylardan güzellerinin bulunduğu ve bunların Kur’an-ı Kerim’de anlatılacağı açıklanmıştır. Gerçekten de Kur’an-ı Kerim baştan sona iyi incelendiğinde Ad, Semûd, Hûd kavimleri başta olmak üzere birçok milletin başından geçen olaylar çok özlü olarak anlatıldığı gibi, peygamberlerin başlarından geçen hadiselere de yer yer temas edilmiştir.
Hz. Peygamber’in, müslüman olmayanlara İslâm’ı tebliğ, müslümanların da kalplerini İslam’a ısındırmak, bir başka ifadeyle eğitim, öğretim gayesiyle zaman zaman kıssa anlattığı olmuştur. O’nun anlattığı kıssalardan bazıları şunlardır:
1- Geçmiş milletlerden birisine mensup üç kişinin geceyi geçirmek için bir mağaraya sığındıklarında büyük bir kayanın mağaranın kapısını kapatması üzerine bu üç arkadasın mağaradan kurtuluşlarının ancak daha önce yaptıkları iyilik sayesinde olabileceğini düşünmeleri. Her birinin yaptıkları iyilikleri anlatmaları neticesinde mağaradan kurtulduklarını konu alan kıssa.(6)
2- Geçmiş milletlere mensup bir padişah, kâhin, rahip, rahibin eğittiği bir çocuk ve çocuğun yaptıkları hakkında kıssa.(7)
3- Hz. Musa ile Hızır arasında geçen kıssa. (8)
4- Geçmiş milletlere ait birinin rahiple birlikte yüz insanı öldürdükten sonra tevbesinin nasıl kabul edildiğini konu edinen kıssa. (9)
Hz. Peygamberin anlattığı bu ve benzeri kıssalar ile anlatılmasına izin verdiği kıssalar, incelendiğinde; bunların ilahi vahye ve tevhid inancına ters düşmeyen, bir başka ifadeyle İslâm’ın genel prensiplerine uygun olan, Kitap ve Sünnetin daha iyi anlaşılıp yaşanmasına yardımcı olan kıssalar olduğu görülür. Hz. Peygamber tevhid inancına ters düsen, israiliyyat, mesîhiyyat ve batıl inançları konu alan kıssaları anlatmadığı gibi, O’nun bu tür kıssaları değil teşvik etmesi, hatta anlatılmasına göz yumması bile düşünülemez.
Celâleddin es-Suyuti’nin “Tahzirül-Eykaz min Ekâzibi’l- vu’az” adlı eserini tahkik eden Prof. Dr. Ali Toksan, sözkonusu eserin mukaddimesinde bu konuda söyle demektedir. "Anlatıldığında bir takım dersler çıkarılabilen; İslâm’ın temel prensiplerine ters düşmeyen amaç değil, araç kabul edilen kıssaların Hz. Peygamber tarafından yasaklanmadığı kanaatindeyiz. Bilindiği üzere Hz. Peygamber,
İnsanları İslam’a davet ederken, Kur’an-ı Kerim’in tebliğ ve irşad metodunu takip etmiştir. Kur’an-ı Kerim’ de ibret alınması gayesiyle çeşitli kıssalar anlatıldığına göre, bu kutsal kitabı ümmetine tanıtıp öğretmekle görevli Hz. Peygamber’in geçmiş milletlerle alakalı ibret alınacak bazı konular anlatmasının yadırganacak bir yanı olmasa gerekir. Muhammed b. Lütfi es-Sabbağ’ın da işaret ettiği gibi, kıssa; işleyen bir silah gibidir. İnsanlar tabiatları icabı kıssa dinlemekten hoşlandıklarından kıssalar yerli yerince anlatılırsa, birçok hayır ve güzel işlerin yapılmasına vesile olabilir.” (10)
Günümüzde nüfus artışı, teknolojik ve sosyal alandaki hızlı gelişmeler, değişmeler kişileri ve toplum hayatını büyük ölçüde etkilemiştir. Gelişme hızlanmış, karmaşık hale gelmiş, hemen hemen hiç bir topluluk sosyal değişmelerin dışında kalama- mıştır. Değişme ve gelişme beraberinde problemleri de getirmiştir. Sık sık çağımızda yaşanan problemlerden söz edilmektedir. Ailelerde çöküntü, yalnızlık, kargaşa, yabancılaşma, kusaklararası kopukluk, kuşak çatışması, sosyal ilişkilerin zayıflaması, zararlı madde kullanma alışkanlığının artması, geleneklere karşı çıkma vb. Burada sorun fırtınalı bir dönem yaşayan günümüz insanına dinin nasıl anlatılacağını ve inanılan değerlerin nasıl yardım edeceğidir. 1111
1-5 Kasım 1993 tarihlerinde Ankara’da toplanan I. Din Şûrası’nda bu konu gündeme alınarak dini konularda toplumun aydınlatılmasında takip edilecek metod, etraflıca tartışılmış ve özet olarak şu sonuca varılmıştır: “irşad çok geniş topluluk ve alanlara sunulan manevi bir hizmettir. Bu sebeple irşadın coğrafi bölge, ekonomik kalkınmışlık, eğitim ve kültür seviyesi, okullaşma oranı, yas ve cinsiyet unsurları vs. ile yakın ilgisi bulunmaktadır
Va’z, hutbe ve diğer irsad görevlerini yerine getiren kişiler isleyecekleri konuları en isabetli bir şekilde belirlemeli, konu seçiminde, hitap edilen kitlenin ihtiyaçları, bilgi seviyesi ve toplumu etkileyen günlük olaylar gözönünde bulundurulmalıdır, irsad görevi, Kur’an ve Sünnette ifadesini bulan metodlarla, usulüne uygun bir şekilde ve en güzel uslup ile yapılmalıdır.”
Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın isabetle ortaya koyduğu; dinin anlatılması ve insanların aydınlatılmasında esas alınacak ölçüleri naklederek yazımı bitirmek istiyorum: “İslam’da nakil gibi akıl da bir ölçü, bir hüküm kaynağı, bir tenkid miyarıdır. Dini nassların ve haberlerin mûteber olup olmadıkları akıl ve nakil miyarı ile sabit olacaktır. Çünkü Allah Teala Kitab-ı Keriminde akıl sahiplerine hitap etmiş, onları tezekkür, tedebbür, tefekkür, nazar ve muhakemeye davet etmiştir. Bir ayette de “Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.” (12)buyurulmuştur.
Bu naslar gayri makul, saçma, mantıksız söz ve haberlere inanmaya, bunları nakledip başkalarına telkin etmeye manidir.
Her şeyin ince ölçüler, büyük ilim ve sanat, değişmez takdir ve kanunlar içinde cereyan ettiğini ifade eden naslar (13) müsbet ilmin neticelerini kabul etmeyi ve buna aykırı nakiller üzerinde düşünmeyi gerektirmektedir.
Bilindiği üzere mûcizeler tabi hadiseler olmayıp, hikmetlere bağlı olarak Allah Teala’nın kudreti ve iradesiyle vücud bulan hadiselerdir. Bunlar da akla aykırı; yani aklen muhal olmayıp, yalnızca adeten muhal hadiseler nev’indendir. Bunların mevsuk olanlarına iman edilir; bunların ötesinde beseri hayat sahasında aklın ve ilmin rehberliğine tabi olunur. Durum böyle olunca zayıf ve mevzû, yani aklen tutarlı ve naklen sahih olmayan haberlerin İslam’a ithali, bunların irşad vasıtası olarak kullanılması İslâm’ın ruh ve talimatına aykırı düşmektedir."(14)

(1) Zâriyat, 51/55.
(2) A’la, 87/9-10.
(3) Müslim, İman, 42; Ebû Dâvud, Edep, 59; Tirmizi, Birr, 17.
(4) A’raf, 7/101.
(5) Yûsuf, 12/111.
(6) Buharı; Büyü, 98; A.b. Hanbel, Müs- ned, 11,116.
(7) Müslim, Zühd, 73; A.b. Hanbel, Müs- ned, IV, 16-18.
(8) Buharı, İlim, 44; Müslim, Fedâil, 46.
(9) Müslim, Tevbe, 46,47.
(10) Celâleddin es-Suyûti; Tahzîru’l-eykâz miri ekâzib-il-Vuâz, Tahkik ve Mukaddime Prof. Dr. Ali TOKSARI, T.D.V. Kayseri Şubesi Yayını, Kayseri 1993, S: 16; Bu konuda diğer bilgiler için bkz. S: 7,8,9,15,17,18.
(11) Doç. Dr. Mualla SELÇUK; Dini Hitabet Uygulamalarımız, Islami Araştırmalar Dergisi, C,5, Sayı 3, Temmuz 1991 S:165.
(12) el-lsra, 17/36.
(13) el-lsra, 17/17; Fatır, 35/43; Gafir, 40/85; En-Neml, 27/88.
(14) Prof. Or. Hayrettin KARAMAN; Islâm’ın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1992, C: 2,S:485.