Makale

İNSANIN EMSALSİZ OLARAK YARATILIŞI

Prof. Dr. Alparslan ÖZYAZICI / Hacettepe Üniv. Tıp F. Ûğr. Ü.

İNSANIN EMSALSİZ OLARAK YARATILIŞI

İnsanoğlu canlılar içerisinde maddi olarak dahi en mükemmel bir şekilde yaratılmış ve ona gayet geniş istidat ve kabiliyetler verilmiştir. Her bir insana adeta zemine halife yani sultan olabilme kabiliyeti de verilmiştir.
İnsan nev olarak harikulade bir şekilde yaratılırken, bazı temel özelliklerin bütün insanlarda aynı olduğunu görürüz. Meselâ, normalde her insanda iki el, iki ayak, iki göz, iki kulak, tek burun, tek ağız vardır. Yani yapı itibari ile bütün insanların organları aynıdır, iç organlar için de aynı şey söz konusudur. Herkesin kalbi, akciğerleri, böbrekleri vücutta belli yerlerde ve belli şekillerdedir.
İste insanın bu özelliğinden tıp ilmi ortaya çıkmıştır. Eğer her insanın kalbi veya böbreği ayrı ayrı yerlerde olsa idi, bir cerrahın ameliyatta ne kadar zorluk çekeceği aşikârdı.
Cenab-ı Hak bütün insanları müşterek özelliklerle yarattığı gibi, her bir insanı da sadece kendisine mahsus olan ayrı ayrı özelliklerle de donatmıştır. Mesela her insanın yüz sekli sadece kendisine mahsustur ve kimseye benzemez. Ayrıca her bir insanın parmak izleri ayrıdır, sesleri de ayrı ayrıdır; kimseye tam tamına benzemez. Bütün bunlarda, yani her bir insanın ayrı ayrı özelliklerle yaratılması da, Yaratanın muhtar olduğuna, istediği gibi tasarruf ettiğine, kudretinin nihayetsiz olduğuna delildir.
İnsanların simalarının ayrı ayrı olduğunu belirtmiştik. Bütün dünyayı dolaşsak yüzleri tıpatıp biribirine benzeyen iki kişiyi bulamayız. Aynı yumurta ikizlerinde bile bir takım farklı özellikler mevcuttur. Rum Sûresinin 22. âyeti bu hakikate işaret etmektedir: “O’nun ayetlerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin başka başka olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır.” Bu âyette simaların farklı oluşu ifadesi yanında, lisanlarınız derken seslerin de ayrı ayrı olusuna işaret vardır. Simalar gibi her insanın sesinin de ayrı olacağı bugün anlaşılmıştır. Tanıdığımız bir arkadaşımızı hemen sesinden tanıyabiliyoruz, ilmen de her insanın sesinin tamamen şahsına mahsus özellikler taşıdığı ispatlanmıştır. Bazı adil vakalarda bundan istifade edilmektedir.
İnsanların simalarının farklı yaratıldıklarını belirtmiştik. Bir an insanların simalarının ikiz veya üçüzlerde olduğu gibi benzediğini düşünelim. Bu durumda insanlar arasında hukukun muhafazası çok zor olurdu. Mesela suç isleyip, insanlar arasına karışan bir suçlunun tesbitine imkân kalmazdı. Aile mahremiyeti tehlikeye girerdi. Bazen bir sınıfta ikiz talebeler olur. Öğretmenlerin bunları ayırmakta sıkıntıya düştükleri olur. Bir de bütün insanların birbirine benzediklerini düsünürsek, problemin ne kadar zor olacağı anlaşılır.
Cenab-ı Hak her insana farklı yüz seklini verirken, ta Adem (a.s.) zamanından kıyamete kadar gelmiş ve gelecek bütün insan ferdlerinin yüz şekillerinin gözü önünde olması lazımdır. Aksi takdirde, yani bütün insanların siması gözü önünde olmasa idi, yeni yaratılan insanların yüz şekilleri diğerleri ile karışırdı.
Gelelim insanın bir diğer ayırıcı özelliği olan parmak izlerine. İnsanların simaları ayrı ayrı olduğu gibi parmak izleri de ayrı ayrıdır ve kimsenin parmak izi diğerine benzemez. Kıyamet Sûresi’nin 3. ve 4. âyetleri bu . hakikate işaret etmektedir: “İnsan kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor? Aksine biz onun parmak uçlarını bile iade etmeye kadiriz.” Bir anatomi âliminin ifadesine göre, parmak izleri tıpatıp biribirine benzeyen iki insanın olması için, ihtimaliyet hesaplarına göre 4 trilyon yıl geçmesi icap etmektedir. Bu ise insanoğlunun dünyadaki mevcudiyeti ile kabil-i kıyas olmayan bir rakamdır.
Her bir insanın şahsına mahsus özellikleri bu kadarla da kalmamaktadır. Meselâ bir adlî vak’a olduğunu düşünelim. Suçu isleyen şahıs kaçıp gitmiş, ancak hadise yerinde bir saç teli düşmüş. İşin uzmanları o bir tek saç telini, değişik fizikî ve kimyevî analizlerle inceleyip, değişik mikroskoplarda bakarak, o tek kılın kime ait olduğunu teşhis edebiliyorlar.
Gözde retina denilen tabakadaki göz dibi damarlarının, tamamen her sahsa mahsus özelliklerde dallanma gösterdiği de ispatlanmıştır.
Bütün bunların da üstünde, insanlardan herbirinin dokularını moleküler yapısının da tamamen kendisine mahsus oluşu, hayretimizi daha da arttıracaktır. Her insan bazı özelliklerini annesinden ve bazı özelliklerini de babasından alarak yaratılmıştır. Bu bakımdan her insanın kimyasal kompozisyonu yani proteinlerinin yapısı, annesinden ve babasından gelen maddelerin yepyeni bir kompozisyonu neticesi olarak, tamamen şahsın kendisine mahsus bir şekil alır. Kimya ile biraz alakası olanlar bilirler ki, canlıların temel maddelerinden birisi olan proteinlerin, tamamı 20 adet olan amino asit adı verilen maddelerin değişik şekillerde birbirleri ile bağlanmalarından meydana gelir. Amino asitlerin çok farklı imkânlarda tertiplenişinden dolayı, insanlarda protein yapısı sadece insan nev’ine mahsus değil, her bir sahsa, şahsın herbir organına, hatta insanın her bir hücresine mahsus olarak yaratılmıştır. Yani her bir insan proteinlerinin tertibi bakımından kesinlikle essizdir, emsalsizdir. Hatta bu özellik her bir insanın her bir molekülüne kadar emsalsiz olduğuna delildir.
Her insan için saydığımız bu maddi farklılıklara ilave olarak, maddi farklılıktan belki yüz defa daha harika olan insanların manevi farklılıkları da mevcuttur. Yani her insan manevi özelliklerle de birbirlerinden ayrı ayrı olarak yaratılmışlardır. Meselâ her insan huy, karakter, akıl, zekâ, kabiliyet, istidat vs. gibi manevi özelliklerle de ayrı ayrı yaratılmıştır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: insanlar gerek bedenleri, gerekse huy, karakter gibi manevi özellikleri ile biribirlerine benzeseler bile, bir kitabın farklı nüshaları gibi tıpatıp aynı değillerdir. Her insanın ayrı siması, kendine mahsus ses tonu, parmak izi, bir tek saç teline, hatta hücrelerine, moleküllerine varıncaya kadar şahsına münhasırdır. Bunların yanında huy, karakter, zeka vs. gibi manevi yönden de emsalsiz olarak yaratılmıştır. Netice itibari ile her bir insan apayrı bir kitap gibidir, eşi olmayan yepyeni bir eserdir. Her bir insan için adeta tek tek özenilmiştir. Öyle ise insanlar ahirette de tek tek diriltilecekler, ayrı ayrı hesaba çekilecekler, dünyadaki davranışlarına göre de ya mükafat görecekler veya cezaya layık olacaklardır. Çünkü insan dediğimiz sanat harikasını Cenab-ı Hak, toprakta zayi edip yok olması için yaratmamıştır.