HİCRET
İNSANLIĞIN BÜTÜN GELECEĞİNİ KUCAKLAYAN BU KERVAN, MEDİNE’DE DEVLET OLDU, KUVVET OLDU. CEMİYET ŞUURU HÂLİNE GELDİ. KİTLELERİ SÜRÜKLEYEN BÜYÜLEYEN BİR TEFEKKÜR SİSTEMİ KURDU. PEYGAMBERİMİZİN 23 YIL SÜREN PEYGAMBERLİK HAYATINDA ARABİSTAN’DAN PUTPERESTLİĞİN İZLERİ TAMAMEN SİLİNDİ. “HAK GELDİ BÂTIL ZEVALE MAHKÛM OLDU.” TEVHİDİN KESKİN SOLUĞU, TAÇLARI TAHTLARI DEVİRDİ.
Hicret, bir mananın kabuğunu çatlatması ve neşvünema bulması, gün yüzüne çıkmasıdır.
Cihana sığmayan, arşı titreten ses, Mekke müşriklerinin kararttığı havada gönüllere elbette hapsedilemezdi. Dünyanın her yerine yayılacaktı. Bunun için hicret gerekti, bir sefer lazımdı, hem içe doğru ruhun derinliklerine uzanan, hem dışa doğru ufukları kucaklayacak bir büyük güneşin aydınlığı içinde bir sefer, işte hicret, bu batmayan güneşin, sönmeyen mananın zuhur ânı ve mebde hareketidir.
Hicret, imana susayan ruhlara ilâhî ve cavidani bir soluk vermekle kalmadı. Çöle de can verdi, çöle hayat geldi. Sinelere musallat olan küfür ateşi ile birlikte çöldeki yangın da söndü. Kur’an’ın eritici nefesi ile putperestliğin cehennemi eridi. Melekût âleminden kalplere rahmet indi. Vicdanlara çöken zulmet hicretle sıyrıldı. Elemler, ıstıraplar dindi, ağlayan çocuk avundu, kırık gönüller beklediğine kavuştu.
Hicret, başlı başına bir olaydır, bir tarihtir. Asırların biriktirmiş olduğu küfrü ilhadı söndürecek büyük gerçeğin hareket noktasıdır.
Mucizeler yaratacak cihan inkılâbı, tarihin seyrini değiştirecek hareket hicretin manasında düğümlenmektedir. Çaresizliğin çöküntüsünü sineye çeken insanlığın korkunç dramının sonudur. Yokluğun korkunç girdabında insana ilahî sesin son haykırışıdır.
Bundan tam 1399 yıl evvel Mekke’den Yesrib’e doğru yola çıkan madde planındaki bu küçük kervan, tarihin seyrini değiştirecek, mana planında büyük oluşlara vücut verecek nesillerin kavşak noktasıdır.
İşte bu kervan batı kafası ile yoğrulmuş ve batı ruhu ile yetişmiş çeyrek aydının gözünde bir firardır, bir kaçıştır. Hâlbuki hiç bir peygamber görevden kaçmamıştır. Çünkü taşıdıkları ilahî memuriyet buna manidir. İnsanlığın bütün geleceğini kucaklayan bu kervan, Medine’ de devlet oldu, kuvvet oldu. Cemiyet ve cemaat şuuru hâline geldi, kitleleri sürükleyen bir tefekkür sistemi kurdu. Peygamberimizin 23 yıl süren peygamberlik hayatında Arabistan’dan putperestliğin izleri tamamen silindi. «Hak geldi, batıl zevale mahkûm oldu.» Tevhidin keskin soluğu, taçları tahtları devirdi. Taç darlar kılıçla değil, bu ruhla ve bu nefeste eğildi. Mısır, İran, Irak, Horasan, Azer, Batı Hindistan, Suriye, Habeşistan, Kuzey Afrika’nın tamamı, Akdeniz adalarının çoğu, İspanyol ve Gol Diyarı birer birer hilâlin avucuna düşüyordu. Yeni nizamın gölgesinde dağınıklıktan ve perişanlıktan kurtuluyor, tek Allah inancı etrafında İslâm’ın bütünlüğünde bileşiyorlardı.
Peygamberimizin ölümsüz davası ve sağlığında ortaya koyduğu kadrolaşma hareketi, üzerinden bir asır bile geçmeden değişik ırk ve kavimlerden bir dünya imparatorluğu meydana getirdi. İlimde ve teknikte büyük ilerlemeler oldu. Coğrafya fütuhatı devam ederken ilim ve teknik yerinde sayamazdı. İnsanlığın ortak malı olan kültür ve medeniyet, İslâm’ın müsamahakâr havasında yeni bir senteze kavuştu. Tevhit inancının ışığında erenler - evliyalar yetişti. Dış dünyanın fethi ruhun miracına yol açtı. Ancak Haçlı Seferleri, daha çok papalığın tesiriyle Akdeniz havzasında gelişen bu sentezi, bu medeniyet abidesinin inşasını bir müddet durdurduysa da sonra İslâm bunları taze kuvvetlerle bertaraf etti. Koparılan halkaları tekrar bağladı. Selçuklu ve Osmanlı dönemi başladı. Böylece zinde bir güç İslâm’ı eline aldı. Ruhunun bütün sıcaklığı ile onu temsile koyuldu.
Bu zinde güç kendisini onda, onu kendisinde buldu. İstanbul’un ve Balkanların fethi Bizans’ı kendi kıskacında eritti.
Büyük meddücezirlerle Birinci Dünya Harbi’ne dayandı. Bu asrın başında dünyada üç bağımsız Müslüman devlet vardı: Osmanlı İmparatorluğu, İran ve Afganistan. Emperyalist güçlerin elbirliği ile yıktığı Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde şimdi bir düzineden fazla genç devlet vardır. Bu İmparatorluğun maddi ve manevi mirasına sahip genç Türkiye, büyük hamleler peşindedir. Üç düzineye aşan İslâm devleti, bir milyara yaklaşan nüfus, Endonezya’dan başlayarak Kuzey Afrika ile devam eden kesintisiz toprak bütünlüğü, yerüstü ve yeraltı zenginliği medeniyetin hem canı hem kanı olan petrol şimdi Müslümanların etinde...
Kısaca geçmişi ve hâli budur İslâm’ın. Geleceğinin daha parlak olması beklenir. Bu geçmişe lâyık bir gelecek en büyük temennimizdir. Bu tabloda bazı inişler ve çıkışlar, yükselişler ve batışlar olmuştur. Ama her fırtınadan sonra doğrulan taze ekin gibi, Müslümanlar her sosyal depremden ve her büyük kasırgadan sonra yine doğrulmayı bilmişlerdir. Afganistan’da komünizme meyilli idareye karşı direndiler. İran’da kaynaşmalar devam ediyor. Türkiye ve diğer İslâm ülkeleri bu mirasın üzerinde az gelişmişliğin kıskacı içerisinde kıvranıyor. Rusya’da, Kızıl Çin’de serbestçe temsil zeminine kavuşamayan İslâm ve Müslümanlar ateş çemberi içerisinde kıvranıyor. İslâm’ın bu 15. asrı, bu zulüm anıtlarının yıkılışına şahit olacaktır. Milli hudutların ve değişik rejimlerin İslâm’ın bütünlüğüne gölge düşüremeyeceği görülecektir. Emperyalist güçlerin çeşitli entrikalarla bir cadı kazanına çevirdiği İslâm dünyası, on üçüncü hicret asrı boyunca tam bir dağılma ve çözülme asrı olmuştur denilebilirse de bu dağılma ve çözülmelerden İslâm bilâkis daha canlı ve kuvvetli çıkmıştır. Bir yandan tevhide dayalı bir Osmanlı Asrı sona ererken, yine tevhide bağlı daha genç milli devletler doğmuştur. Dış tesirlerle tahrik edilen ve daha çok petrol bölgesinde aşiretler, şeyhlikler ve emirlikler meydana gelmiştir. Bu 15 inci hicret asrı, çözülen ve kopan halkaları yeni ve sağlam manevi unsurlarla yeniden kenetleyecektir. Çeşitli ırklara mensup milletler her şeye rağmen o mihver fikri kaybetmeyeceklerdir. Hazreti İbrahim’in inşa ettiği Kâbe, her geçen gün etrafında yeni cemaatlerin halkalanmasına ve İslâm’ın aşk ve vecdine yeni kavuşan toplumların kıblesi olmaya devam edecektir.
Feza çağı insanının ruh ve madde dünyasını tatmine elverişli olan Hak Din İslâm gelişmeye devam edecektir. Kara Afrika belki bütünüyle İslamlaşacak, Amerika’da Zenci hareketi İslâm’ın büyük zaferi ile neticelenecektir. Hristiyanlığın ve Museviliğin kendi içindeki tutarsızlıkları ve yayılmak için sarf etmiş oldukları gayret ve paralar, vicdanlara daha çok tahakküm edemeyecektir. Papaların ve patriklerin gizli gizli kucaklaşması, İslâm’ın geleceğine engel teşkil etmeyecektir.
Dünya haritası, dinî hayat itibariyle büyük ölçüde değişecek İslâm için fevkalâde gelişme asrı başlayacaktır. Çünkü İslâm 14 üncü asrını kendi lehine çok büyük gelişmelerle kapamıştır. 15 inci asır içinde de bu inkişaf devam edecek ve insanlığın bileğine ve kalbine vurulmak istenen zincirler kırılacaktır. Bu bir kehanet değildir. Çünkü tarihin akışı içinde gerçeklerle efsaneler daima yan yana yürümüştür. Fakat efsane karışmayan bir tarih ve bir gerçek vardır ki; o da hicretle başlayan yeni bir oluştur. 15 inci hicret asrının eşiğine girerken bütün Müslümanlara esenlikler dilerim.