Makale

Sosyal İlişkilerde Uyulması Gereken İki Kural

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Diyanet İşleri Başkanlığı İç Denetçisi

Sosyal İlişkilerde
Uyulması
Gereken İki Kural

İslam; bireysel, ailevî, toplumsal ve uluslararası düzeyde sosyal ilişkilere; mal, can, onur, kişilik, namus ve konut dokunulmazlığına ve temel insan haklarına son derece önem veren bir dindir. Bu hususta, pek çok ayet ve hadis mevcuttur. Zaten Islâm’ın asıl amacı da insanların güven, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlamaktır.
Güven ve huzur içinde sosyal ilişkilerin devam edebilmesi için aile içinde ve toplumda bireylerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri, sevgi, saygı ve kardeşliği sürdürecek davranışları sergilemeleri, özel ve aile hayatına saygı göstermeleri gerekir, insanlar, başkalarının söz, davranış ve tavırlarından etkilenir özelliktedir. Dolayısıyla yapılan iyilik, güler yüzlü davranış, selâmlaşma, yardımlaşma ve hal-hatır sorma gibi sosyal ilişkiler insanlara olumlu yönde etki yapar. Bu itibarla Kur’an’da fertler ve aileler arası ilişkileri konu alan pek çok ayet vardır. Bu yazımızda bu ayetlerden üçünü tahlil etmeye çalışacağız. Nur suresinin 27, 28 ve 29. ayetlerinde müminlere şöyle seslenilmektedir:
"Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki, düşünüp anlarsınız. Eğer o evlerde bir kimse bulamazsanız - size izin verilmedikçe- oralara girmeyin. Size "Kabul edemiyoruz, dönün" denirse hemen dönün; bu sizin için daha nezih bir davranıştır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir, içinde kimsenin oturmadığı ve kendinize ait eşya bulunan evlere girmenizde sizin için bir günah yoktur. Allah açıkladığınızı da bilir, gizlediğinizi de!"
Ayetlerde müminlerin sosyal ilişkilerinde uymaları gereken iki ilke dile getirilmektedir:
1. Başkalarının evlerine izin almadan girilmemesi
Mesken dokunulmazlığı temel insan haklarından biridir. Ayette izin alınmadan kimsenin evine girilmemesi emredil- mektedir. Bu itibarla başkasının konutuna izinsiz girilemez, (bk. Tirmizî, Salât, 174; Dârimî, Salât, 88)
Ayette başkalarının evlerine izin ile girmek "istiynâs" kelimesi ile ifade edilmiştir. "istiynâs", girilmek istenen evin sahibini haberdar etmek, baskın yapar gibi birdenbire girivermeyip insanlık onuruna ve haysiyetine yakışır bir şekilde, izin alarak edep ve görgü kullarına uyarak girmektir. (Taberî, X, 18/112)
Kur’an’ın indiği dönemde Hicaz böl gesinde evlerin bugünkü gibi kapıları yoktu. Evlere izin almadan girenler oluyor, bu davranış bazı sıkıntılara sebep oluyordu. Ensardan bir kadın Peygamberimize, "Ey Allah’ın Elçisi! Ben evimde yalnız kalmak istiyorum. Babam ve çocuklarım dâhil kimsenin beni evimde izinsiz görmesini istemiyorum. Babam evime izinsiz giriyor. Aile fertlerinden başka erkekler de evime izinsiz giriyor. Ne yapayım, nasıl davranayım" şeklinde yakınması üzerine yukarıdaki ayetler inmiştir. (Kurtubî, XII, 21 3)
Bu ayetlerle bir başkasının evine izinsiz girilmesi yasaklanmış, aile mahremiyetine ve özel hayatın gizliliğine son derece dikkat edilmesi gerektiği vurgulanmış oldu. Bu ayetlerde müminlerin bir başkasının evine izin almadan girmeleri yasaklandığı gibi çocukların bile anne babalarının yatak odalarına izin alarak girmeleri istendi. "Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar ve sizden henüz bulûğ çağına gelmemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme
konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, ayetlerini size işte böylece açıklıyor. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çocuklarınız da erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi izin istesinler. işte Allah ayetlerini size böyle açıklıyor. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nur, 58-59)
Anne-baba, kardeşler ve diğer yakınlar da birbirlerinin evlerine ve odalarına girmek istedikleri zaman izin alacaklardır. Bir adam Peygamberimize "Annemin evine girmek için de izin isteyecek miyim?" diye sorar. Peygamberimiz de "evet" buyurur. Adam, "Onun benden başka hizmet edeni yok, her girişimde izin mi isteyeceğim?" der. Peygamberimiz de "Anneni giyinik olmadığı halde görmeyi arzu eder misin" buyurur. Adam, "hayır" cevabını verir. Bunun üzerine Peygamberimiz "Öyleyse izin iste" karşılığını verir. (Taberî, X, 18/112)
Bir başkasının evine girmek için izin almak eskiden seslenmek veya kapıya vurmak / kapıyı tıklamak şeklinde oluyordu. Günümüzde ise bu yönteme ilâve olarak kapı zilini çalmak veya telefon etmek veya mesaj çekmek suretiyle izin alınmaktadır. Çağımızda teknolojinin kullanıldığı binalarda ikamet edenler, gelenlerle konuşmak, kim olduklarını sormak, hatta onları görmek, buna göre kapıyı açıp açmamak imkânına sahiptir.
Eve girerken izin almaktan maksat; evin içine ve aile mahremiyetine muttali olmamaktır. Bu itibarla kapı tıklandıktan veya zil çalındıktan sonra hemen eve girilmez, izin verilmesi beklenir. İzin verilmemesi veya biraz beklenilmesi doğal karşılanmalı, alınganlık edilmemelidir.
Ayette eve girilmesine izin verilmediği, müsait olunmadığının bildirilmesi durumunda dönüp gidilmesi tavsiye edilmekte ve bunun daha iyi bir davranış olduğu bildirilmektedir. Birinin evine girmek için izin alma sürecinde kapı aralığından, anahtar deliğinden veya camdan içeri bakılması kesinlikle uygun değildir. Peygamberimiz, "Eve girmek için izin istemenin, evin içine bakmamak için meşru kılındığını" (Buhârî, Isti’zân, n) bildirmiştir. Evin içine bakmak, izin alma gerçeği ile bağdaşmaz, izinsiz başkasının evine girenlerin kötü zanna kapılmalarına veya tecessüs duygularının tahrik olmasına sebep olabilir, izinsiz eve giren bir insanın o aile sırlarına vâkıf olması, ailenin görülmesini istemediği bazı şeyleri görmesi, o anda veya ileride bazı olumsuz ve yasak duyguların oluşması gibi kötü sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Kural olarak sahibince veya yetkili kişi ve makamlarca söz, işaret, yazılı belge, tabela vb. yollarla girilmesine izin verilen yerler dışındaki yerlere, özel ve mahrem mekânlara izin alınmadan girilmez.
Bir başkasının evine girmek için üç defa izin istenir, üçüncü defasında cevap verilmezse dönülür. (Buhârî, Isti’zân, 13; Müslim, Âdâb, 32)
Kapı tokmağını kullanma, zil çalma veya megafonla seslenme gibi imkânlardan yararlanırken kişinin, kendini açıkça tanıtması, kimsiniz sorusu "benim" şeklinde değil ismini söyleyerek cevap vermesi gerekir, (bk. Buhârî, Edeb, 94)
Hz. Ebu Bekir, içinde ikâmet eden insanların bulunmadığı mekânlar, hanlar, kervansaraylar ve benzeri yerlere girmek için de izin alınıp alınmayacağını sorması üzerine, "İçinde kimsenin oturmadığı ve kendinize ait eşya bulunan evlere girmenizde sizin için bir günah yoktur" (Nur, 29) ayeti inmiştir. (Kurtubî, XII, 213) Bu ayet gereğince kahvehane, abdesthane, market, mağaza ve dükkân gibi her kesin girip çıkmasına ve alışveriş yapmasına açık bulunan yerlere girmek için izin alınması gerekli değildir. Buna mukabil mesken olmamakla birlikte resmi dairelere veya özel bürolara izin alınarak girilmesi gerekir.
2. Evlere selâm verilmeden girilmemesi
Selâmlaşma, insanların birbirlerine iyi dilekte bulunmaları, hayır dua etmeleri, sevgi ve saygılarını iletmeleridir. Her toplumun ve milletin kendine özgü selâmlaşma biçimleri vardır. İslâm’ın ilk yıllarında insanlar "iyi sabahlar, iyi akşamlar, hayırlı günler, merhaba" gibi ifadelerle selâmlaşırlardı.
Selâmlaşma cadde ve sokaklarda karşılaşıldığında söz konusu olduğu gibi evlere ve iş yerlerine girildiğinde de söz konusudur. Yüce Allah, "Ey iman edenler! Kendinizi tanıtıp izin almadan ve içinde oturanlara selâm vermeden kendi evlerinizden başka evlere girmeyin." (Nur, 27) ayetiyle müminlerin bir başkasının evine girmek için izin almalarını ve selâm vermelerini şart koşmuştur.
Müminlerin sadece başkalarının evlerine girdiklerinde değil, kendi evlerine girdiklerinde de aile fertlerine selâm vermeleri gerektiği; "Evlere girdiğiniz zaman kendinize, Allah katından mübarek ve hoş bir esenlik dileği olarak selâm verin." (Nur, 61) ayetiyle emredilmiştir. Peygamberimiz (s.a.s.) de, "Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun" (Tirmizî, ls- ti’zân, 10) sözüyle ev halkına selâm vermenin gerekçesini beyan etmiştir.
"Selâm" kelimesi sözlükte, ayıp, afet, noksanlık, acizlik, hastalık vb. şeylerden beri olmak anlamına gelir. Kur’an’da, "Size selâm verildiği zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin yahut verilen selâma aynıyla mukabele edin." (Nisa, 86) buyrulmaktadır. Daha güzel ile selâm "ve rahmetüllahi ve berekâtühû" (Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun) ilâvesi ile selâmı almaktır. (Ebû Dâvûd, Isti’zân, 146)
Selâmlaşan müminler, birbirlerine "Allah sizi esenliğe kavuştursun" şeklinde hayır dua etmiş olurlar. Allah’ın güzel isimlerinden biri de "es-Selâm" ismidir.
(Haşr, 23)
"Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız." (Müslim, İman, 93) ve "Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin" (Ebû Dâvûd, Edeb 143) hadisleriyle Peygamberimiz selâmlaşmayı teşvik etmiştir. Bir sahabînin; "Hangi İslâm daha hayırlıdır? Diye sorması üzerine Peygamberimiz; "Yemek yedirirsin, tanıdığın tanımadığın herkese selâm verirsin" cevabını vermiştir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 142)
Selâm vermek sünnet, verilen selâmı almak farzdır. Peygamberimiz selâmı almayı Müslümanın Müslümana karşı görevleri arasında saymıştır. (Müslim, Selâm, 5; ibn Mâce, Cenâiz, i) Ezan, hutbe ve Kur’an okunurken, kamet getirilirken selâm verilmez ve alınmaz. Tuvalet ve banyo gibi yerlerde bulunan kimselerle içki ve kumar gibi bir günahı işlemekte olan kimseye bu günahı işlediği esnada selâm verilmesi uygun değildir.
Sünnete uygun olan; Müslümanların karşılaştıklarında veya bir mekâna girdiklerinde ilk iş olarak selâm vermeleri, (Tirmizi, İstizan, 11) yürüyenin oturana, küçüğün büyüğe, az sayıda olan grubun kalabalık olan gruba (Buhârî, İstizan, 5-6) selâm vermeleridir. "İnsanların Allah’a en evlâ olanları ilk selâm verenlerdir." (Ebû Dâvûd, Isti’zân, 144)
Peygamberimiz kadınlara ve çocuklara da selâm vermiştir. (Ebû Dâvûd, Isti’zân, 147-148)
Müslümanların karşılaştıkları veya bir mekâna girdikleri zaman selâm vermeleri sünnet olduğu gibi ayrıldıklarında da selâm verilmesi sünnettir. (Tirmizi, İstizan, 15)
Sonuç olarak tahlil ettiğimiz ayetlerde müminlerin başkasının evine izin alıp selâm vermeden girmemeleri, kendi evlerine girerken de selâm vererek girmeleri emredilmekte, otel, kahvehane ve ticarethaneler gibi umuma açık olan yerlere izinsiz girilebileceği bildirilmektedir.
Ayetlerde evlere izin ve selâm vererek girmenin daha iyi ve nezih bir davranış olduğu beyan edilmektedir. Ayetlerin sonunda Allah’ın insanların yaptıklarını, açık veya gizli düşüncelerim bildiği vurgulanarak müminler uyarılmaktadır. Allah’ın insanların yaptıklarını ve düşüncelerini bildiğinin beyan edilmesi, bu davranışları uygulayanların Allah’ın rızasını ve sevabını kazanmış olacaklarını, aksi davrananların ise isyankâr olacaklarını ve cezayı hak edeceklerini bildirmeye yöneliktir.
Ayetlerde dile getirilen hususlar, İslâm’ın temel insan haklarına ve özel hayatın gizliliğine ve dokunulmazlığına ne kadar önem verildiğinin açık delilidir. İslâm, aile ve toplumda insanların güven ve huzur içinde yaşamalarını istemektedir. Selâmlaşmanın amacı da bu güven ve huzurun sağlanmasına, toplumsal barış ve kardeşliğin tesisine yöneliktir.
Dünyanın neresine gitseniz Müslümanlar sizi, "selâmün aleyküm" diye selâmlamakta ve size hayır dua etmektedir. Ne muhteşem bir şey değil mi? Öyle ise selâmı yayalım. Rabbimizin emrine (Âl-i İmran, 103) uyup, hep birlikte Allah’ın ipi- ne/Kur’an’a sarılalım, birlik ve beraberlik içinde olalım.