Makale

Hz. Muhammed ve Toplumsal Değişme

Doç. Dr. Ejder Okumuş
Dicle Üniv. İlahiyat Fak.

Hz. Muhammed
ve Toplumsal Değişme

İslâm, ulaştığı her yerde köklü değişimlerin gerçekleşmesine sebep olmuş ve olmaya devam etmektedir. Müslümanların gittikleri yerlerde ciddi zihinsel, sosyal, kültürel, ahlâkî, eğitimsel, ailevî, ekonomik vd. değişimler gerçekleşmektedir. Bu önemli bir konudur. Fakat Müslümanlar açısından bundan daha önemlisi, bulundukları yer ve zamanda değişimle ilişkilerinin nasıl olduğu, yeniliklere açık olup olmadıkları hususudur. Bu husus, günümüzde İslam’la ilgili en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Müslümanların zamana ayak uydurma, modernleşme, yenileşme gibi süreçlerle ilişkileri söz konusu olduğunda İslam ve değişim konusu hemen gündeme alınmaktadır: Acaba Müslümanlar atavizmin peşinden mi gidiyorlar yoksa kendilerini yenileyebilme özelliğine sahip midirler? Özellikle İslâm’ı bilmeyen ve Müslümanları tanımayan Avrupa ve Amerikan halkları, bazı politikacıların, medyanın, Hollywood’un ve akademisyenlerin de etkisiyle İslâm’ın değişime kapalı, yeniliklere düşmanca yaklaşımı benimseyen atavist insanlar olarak görebilmektedirler. Bu yaklaşımlarını da İslâm’ın temelden değişime karşı duruşuyla izah etme yoluna gitmektedirler. Onların Islâm’ı bu şekilde anlama ve açıklamaları ne ölçüde doğrudur? Unutulmamalıdır ki, deği- şim-lslâm ilişkisinin doğru anlaşılması için öncelikle Islâm Peygamberi Hz. Muhammed’in değişimle ilişkisini, yeni olana yaklaşımını bilmek gerekmektedir.
Hz. Muhammed, içinden çıktığı toplumda, peygamberi örnek kişiliği, eylem adamlığı ve etkileyici liderliğiyle, insanlık tarihinde mukayese kabul etmez toplumsal, siyasal, kültürel, hukukî, dinî, ekonomik vd. değişimlerin gerçekleşmesinde temel etken olmuştur. Aynı zamanda o, kendinden sonraki dönemlerde Müslümanların kendisini örnek alarak, sünnetini, söz, davranış ve takrirlerini esas kabul ederek takip ettikleri bir "Peygamber insan" olarak İslam toplumlarının dününde ve bugününde meydana gelen değişimlerde belirleyicilik vasfına sahip bulunmaktadır. Elbette Müslümanların Hz. Muhammed’le ilgili anlayışları ne ise onu o şekilde hayatlarının merkezine yerleştirmişlerdir. Son çözümlemede Hz. Peygamber, anlaşıldığı şekliyle İslam toplumlarında meydana gelen toplumsal değişimde etkili olmuştur.
Bu makalede vurgulanmak istenen nokta ise, Hz. Muhammed’in karizmatik bir lider olarak, içinde Peygamber olduğu toplumun yapısında köklü değişimin gerçekleşmesinde baş aktörlük yaptığı ve söz konusu köklü değişimin etkisini günümüze kadar, özellikle Islâm’ın ilk bir kaç asrında çeşitli biçimlerde sürdürdüğü hususudur. Bu çalışmada Peygamberi değişimin, Müslümanlar açısından iyi ve hayatî bir değişim olduğu ve bütün insanlığa yön verici olumlu değişim esasları getirdiği kabulünden hareket edilmektedir.
Toplumsal değişimdin ilişkileri
Dinin, insanlık kadar eski bir geçmişe sahip bulunduğu, sosyal hayatta etkili bir kurum olarak varlık gösterdiği, tarihsel süreç içinde temel etken olarak varlık gösteren bir olgu olduğu söylenebilir. Günümüzde de din fenomeni, birey ve toplumlar üzerinde etkisini sürdürmekte, insanları grup veya topluluklar hâlinde bir arada tutan bir güç olarak kendini göstermekte, sosyal hayatta meşrûlaştırma işleviyle kendini hissettirmekte, din uğruna tartışmalar, anlaşmazlıklar, hatta savaşlar olabilmektedir. Denilebilir ki din, günümüz toplumlarının hayatında vazgeçilmez bir fenomen olarak yerini almaktadır. "Dinin tıpkı dinazorlar gibi yok olup gideceği biçimindeki bazı öngörülere rağmen dinî inanç, dünyamızda her zaman var olduğu gibi canlı" (Chalfant vd. 1987, 3) bir biçimde varlığını devam ettirmektedir. (Okumuş, 2003,12) Gerçekten tarihte olduğu gibi günümüzde de din, toplumları etkilemekte, yönlendirmekte, toplumların değişim süreçlerinde görece olumlu veya olumsuz roller oynamakta, toplumsal şartlar içinde değişen ve değiştiren bir güç olarak varolmaktadır. Tabiî ki, din bir yandan bu özellikleriyle toplum üzerinde etkili iken bir yandan da toplum onun üzerinde etkili olmaktadır. Bu bağlamda denilebilir ki, dinin toplumsal değişme ile ilişkileri de karşılıklılık arz etmektedir. Öyle ki, gerek toplumsal değişimi, gerekse dini tam olarak anlayabilmenin yolu, din ile toplumsal değişim arasındaki karşılıklı ilişkileri anlamaktan geçmektedir. O hâlde denilebilir ki, din ve sosyal değişim ilişkileri karşılıklılık esasına dayanmaktadır.
Toplumsal değişim ve peygamberler
Toplumsal değişimin temel faktörü olarak din, toplumların hem lehine hem de aleyhine etkili ve işlevsel olabilir. Din, bazen meşrûlaştırma işlevi görerek sosyal düzeni sağlar, sapma ve anomi durumlarına engel olursa da bazen böyle bir işlev görmek yerine mevcut toplumsal düzeni değiştirmeye yönelik bir hareket oluşturabilir. (Okumuş 2002, 29) Nitekim peygamberlere bakıldığında mevcut toplumsal düzenler için büyük "tehdit"ler oluşturdukları görülür. Hz. Muhammed çok somut adımlar atarak Arabistan’da yeni bir toplumsal düzen inşa etmiş, mevcut toplumsal yapıyı köklü değişimlere uğratmıştır.
Weber (1964: 46), dinin sosyal değişimdeki olumlu veya olumsuz ya da muhafazakâr veya yaratıcı rollerini aydınlatmak üzere din önderlerinin bir tipo- lojisini yapmakta ve bu çerçevede peygamber ve rahip tipleri üzerinde önemle durmaktadır. Bu iki tipten rahip, yerleşik sistemin veya toplumsal düzenin bir parçası olarak, onun üzerinde yaratıcı bir işlev icra etmeksizin yalnızca geleneksel düzenin idamesini sağladığı halde, peygamber, bir değişimci portresiyle ortaya çıkar ve orijinal deneyimi ile yerleşik kalıplara meydan okur ve başarılı olması durumunda da yeni mesajının yaratıcılığı sayesinde, taraftarlarının sosyal hayatı üzerinde köklü değişiklikler gerçekleştirir. Weber’in sosyolojik terminolojisinde tam bir karizma yüklü fert demek olan peygamber, karizmatik liderliğin dinî bir tezahürü olarak varlık sahnesinde yerini alır. Peygamber, orijinal deneyimi ile yerleşik modellere meydan okur ve şayet başarılı olursa, yeni mesajının yaratıcılığı sayesinde taraftarlarının sosyal hayatı üzerinde köklü değişiklikler gerçekleştirir. Karizma terimi, liderin alelâde insanlar üzerinde icra ettiği cazibe gücünü ifade etmektedir. Böyle bir güçle dinî lider, insanlar, özelikle taraftarları katında oluşturucu, yaratıcı bir zihniyeti devreye sokar. Böylece geleneksel sosyal çevrede, dinî liderin karizmatik etkisi en güçlü değişimi gerçekleştirecek bir işlev görür. (Okumuş, 2003, 126-127) Belirtilmelidir ki, peygamberlerin toplumsal değişimi iradî, plânlı ve programlıdır. Peygamberler, sosyolojik anlamda belli bir toplumsal projeyle ortaya çıkar ve o proje kapsamında değişimini plânlayarak uygulamaya koyarlar.
Hz. Muhammed ve toplumsal değişim
Hz. Muhammed’in toplumsal değişme yönü, dinin etkili olduğu din-toplumsal değişim ilişkisinde toplumsal değişimin temel faktörü olarak din (Okumuş, 2003) kapsamında ele alınabilir. İslam, büyük karizmatik önder olarak Hz. Muhammed’in 23 yıllık peygamberlik yıllarında giriştiği hareket ve bunun sonucunda özellikle Medine’de ashabı ile birlikte inşa ettiği sosyal yapıda değişimin teme! faktörüdür. Medine’de İslâm toplumunun inşa edildiği dönem, sadece bir tebliğ dönemi değil, aynı zamanda İslâm ümmetinin ana dokusunun oluşturulduğu bir ilk kuruluş dönemi olmuştur. Ataların geleneksel dini ve dünya görüşüne, inançları, değerleri, kültürleri ve hayat tarzına karşı bir tür dinî ve toplumsal protesto şeklinde ortaya çıkan ve dolayısıyla da onlara nispetle çok önemli ve değişik unsurları ve yepyeni bir ruhu temsil eden yeni ve evrensel İslâmî İlâhî mesaj, ani- mist ve putperest inançların ve uygulamaların yer aldığı geleneksel Mekke toplumu içerisinde, çok şiddetli reaksiyonlarla karşılaşmış olmakla birlikte, taraftarlar bulmakta da gecikmemiştir. Üstelik bu yeni dinî cemaatin giderek gelişme göstermekte oluşu ve bu çerçevede onun geleneksel Mekke toplumu açısından arz ettiği tehdidin, Mekkeli putperestler ve özellikle de onların ileri gelenlerince bu yeni dine ve onların taraftarlarına karşı önce baskı, sonra abluka ve daha sonra da şiddetle karşılık bulduğu bir ortamda yeni din, Mekke’nin kuzeyindeki bir vaha kenti olan Medine’de kök salmaya başlamış ve bu gelişme, hicreti müteakip on yıllık bir mücadele döneminin sonunda sadece Hicaz yöresinin değil, hemen hemen bütün Arabistan’ın, Hz. Peygamber’in önderliğinde, Medine merkez olmak üzere gelişen yeni dinî, sosyo-kültürel ve politik oluşumun nüfuz dairesine girmesi ile sonuçlanmıştır. Bu noktada hicretin, sosyal değişimdeki önemine işaret etmek gerekmektedir. Hz. Peygamber ve ashabının Medine’ye hicret etmeleriyle birlikte Medine’nin sosyal hayatı çok büyük bir değişim yaşamıştır. (Sezer, 1981, 157, 158) Hicret, İslâm’ın sosyal değişimde temel faktör oluşuna en iyi örneklerden biridir. Böylece yeni dinin getirdiği değişim bir bakıma, is- lâmiyetin cahiliyye dönemi diye adlandırdığı bir devirden medeniyet dönemine bir geçişi ifade etmekteydi. Bununla birlikte İslâm’ın getirdiği değişimi, bir başka bakımdan sözlü kültüre dayalı kabile düzeninden kitabî kültüre dayalı ümmet yapısındaki şehir medeniyetine bir geçiş biçiminde tanımlamak da mümkün olmaktadır. Çünkü her şeyden önce bir şehir ortamında ortaya çıkan İslâm dini, gittiği her yerde bir şekilde şehirleşmeyi de hızlandırmıştır. Her ne kadar kültürel bakımdan İslâmiyet, Arap kültür atmosferinde ortaya çıkmışsa da, orada önemli değişiklikler ve reformlar da gerçekleştirmiş ve en önemlisi topluma tevhit esasına dayalı yepyeni bir ruh üflemiş ve âdeta kutsal bir anlam kazandırmıştır. Özet olarak denilebilir ki İslâm, Arap toplumunun ve daha sonra pek çok toplumun dinî, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, edebî, ahlâkî vs. yönlerinin yapısal değişiminde temel bir faktör olarak rol oynamıştır. (Haşan, 1985, 228263) İslâm dininin, karizmatik bir lider olarak Hz. Muhammed’in vefatını müteakip ortaya çıkan Raşid Halifeler döneminde de İslâm toplumunda toplumsal değişimin temel faktörü olmaya devam ettiği görülmektedir. Bu dönemde birtakım önemli iç mücadele ve çatışmalar olmakla birlikte, İslâm toplumunun sınırları çok hızlı bir şekilde genişlemeye ve İslâm toplumları başka toplumlarla, Müslüman olan ve olmayan yeni çevrelerin kültürleriyle karşılaşmaya başlamışlardır. Bu süreçte de İslâm, farklı Müslüman toplumlar için önemli sosyal değişim etkeni olarak kendini göstermiştir.
Hz. Peygamber konusuna dönersek, son tahlilde diyebiliriz ki, Hz. Muhammed, bütün temel sosyal kurumlarda köklü değişimler gerçekleştirmiş; aile, din, eğitim, ekonomi, siyaset, ahlâk, hukuk gibi sosyal kurumlarda köklü değişimlerin liderliğini yapmıştır. Belirtmek gerekir ki Hz. Muhammed, toplumsal değişim modelinde temel bazı ilkeler belirleyicidir. Bu ilkeler, örneklik, orta yolu takip etme, vasat ümmet olma, ifrat ve tefritten uzak durma, güzel ahlâkî esaslara riayet, tedricilik, istikrar, kaderci yaklaşımı reddetmek, zulüm yapmamak, plânlı değişim modelini izlemek, toplumsal şartları dikkate almak, kolaylaştırmak, sabır, kendine güven ve bütünleştirme olarak tespit edilebilir.
Hz. Muhammed, değişim ve süreklilik
Kur’an’a ve Hz. Peygamber’in hayatına bakıldığında gerçekten de en dikkate değer hususlardan birinin, insanların değişmesinin istenmesidir. Değişim istenirken belki yapılan en önemli vurgu ise, doğru yanlış demeden ataları ölçü almanın iyi bir şey olmadığıdır. İslâm, bu anlamda, atavizmi reddetmekte, doğru bir hayat uğruna değişmeyi istemektedir.
Hz. Muhammed’e ilk inen ayetlerde de köklü değişimler istenir ve öngörülür. Bu köklü değişimlerin zihniyet ve imandan başlaması düşündürücüdür. Hz. Peygamber’in putperest bir toplumdan tevhidi kabul etmelerini istemesi ve Müslüman olanların hayatlarının görece hızlı bir dönüşüme uğraması, İslam’ın toplumda köklü değişim getirdiğini ve yeni bir sosyal ilişki biçimi inşa ettiğini göstermektedir. Fakat bu demek değildir ki Hz. Peygamber, değişim adına toplumun şartlarını dikkate almamış, istikrarsızlığı hedeflemiş, kriz politikası gütmüştür. Tersine tedricilik ilkesiyle toplumun yapay bir krize düşmemesine özel bir önem vermiştir.
Değişenler ve değişmeyenler
Hz. Muhammed’in hayatına, sünnetine egemen olan toplumsal değişme yaklaşımının sürekliliği de içeren bir değişim olduğu söylenebilir. Hz. Muhammed’in kendi zamanında kendisi ve ashabı değişim geçirirken İslâm öncesi bazı davranış kalıplarını, âdet ve geleneklerini devam ettirmişlerdir. O hâlde Hz. Muhammed’in değişim modelinde değişenler var, değişmeyenler var.
Hz. Peygamber, değiştirilmesini veya neshedilmesini gerekli gördüğünün dışında müminlerin uygulayageldikleri eski âdet ve geleneklerin devamına müsaade etmiştir. "Bu müsaade sadece dinî olmayan konularda -ticaret vesaire gibi- değil, aynı zamanda ceza kanunları ve hatta hac gibi tamamen dinî olan şeyler için de söz konusudur. (...) İslâm’dan önceki tatbikattan putperestlikle ilgili olmayan veya adalet dışı bir yönü bulunmayanların devamına Rasûlüllah müsaade etti. Böylece bir eski tatbikat, "Islâm Şeriatı"na dahil oldu. Rasûlüllah’ın bu musâma- hası, belki aynı usûlün sonraki devirler için de muteber olmasını tazammun eder: Bütün gelenek ve âdetler, müminler için her zaman bir mihenk taşı olan Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler ile çatışmıyorsa mahiyeti itibariyle iyidir, hiç olmazsa müsamaha ile karşılanır." (Hamidullah, 1990, 898) Özetle Hz. Peygamber, elbette köklü değişimler gerçekleştirmiştir, ancak bu demek değildir ki o, toplumunun kurumları- nı, yaşam biçimini, zihniyetini vs. tamamen değiştirmiştir. Hukukta, ailede, ticarî hayatta, siyasette vs. Islâm’a aykırı kabul edilmeyen hususlar değiştirilmemiş ve onlara Islâm’ın kendi evreni içinde yeni anlamlar da yüklenerek devam etmeleri sağlanmıştır.
Hz. Muhammed, "Yeni" ve bid’at
Hz. Peygamber’in sünneti söz konusu olduğunda en çok karşımıza çıkan konulardan biri bid’attir.
Şunu vurgulamak gerek: Hz. Peygamber’in davetinin muhtevası, o günkü Arap toplumunun ve dünyanın süper güçleri de dahil pek çok toplumun hayat tarzına göre çok büyük yeniliklerle yüklüydü. Denilebilir ki, onun peygamberlik dönemi, yeniliklerle, yeni olanlarla dolu bir zaman dilimini oluşturmaktadır. Elbette bir gelenek vardı, maruf geleneği. Bu gelenek, Hz. Muhammed tarafından tabi ki devam ettirilmiştir. Ama getirdiği şeyler, o toplum için yeni olduğu gibi, yeni olan, yeni gördüğü şeylere de önyargılı bakmamış, üzerinde düşündükten sonra kabul veya reddetmiş, iyi ise kabulde tereddüt etmemiştir. Bu bağlamda Mescid-i Nebevi’de kandil yakma olayına, Hendek kazmaya vs. yaklaşımı zikre değerdir.
Hz. Peygamber’in yeniye bakışı esas alınırsa, günümüzde bid’at konusunun yeniden ele alınması ve insanların İslâm’a aykırı olmayan yeni şeyleri kabul etmelerinin "bid’attir" diyerek önüne geçilmemesi gerektiği düşüncesinden hareketle yeni olan fikir, görüş ve yaklaşımlara bakmanın daha isabetli olduğunu düşünüyorum. Bid’at yaklaşımı yeniliklerin önünü kapatmamalıdır. Peygamber, yenilikçidir. Sahabe’nin Hz. Peygamber’in Sünnetine yaklaşımında da yenilikçilik esastır.
Sonuç
İslâm’ın değişimden yana olmayan, gelişimi engelleyen, kalkınmayı takviye etmeyen bir din olduğu, tersine söz gelimi Hristi- yanlığın dinamik bir din olduğu ve nitekim Islâm’ın fakir ve gelişmemiş toplumların dini olmasına karşılık Hristiyanlığın kalkınmış, zengin ülkelerin dini olduğu biçiminde görüşler olmakla birlikte, tarafsız bir tarihsel ve sosyolojik din okumasıyla bunun doğru olmadığı, gerçekte Islâm’ın değişimi takviye eden bir etken olduğu, hatta çeşitli sosyal zemin ve bağlamlarda değişimin temel faktörü olduğu görülür.
Müslümanların da buna dikkat ederek özellikle Hz. Muhammed’in değişimle ilişkilerini örnek almalarıyla "değişim ve süreklilik" ilkesi doğrultusunda, toplumların huzur ve mutluluklarının sağlanmasına yönelik plânlı değişimleri gerçekleştirmeleri mümkündür.
Peygamberin hedefi, bir toplumun değişimine önderlik etmekti. Nitekim değişim konusunda başarılı oldu ve gönderildiği toplumun değişimini gerçekleştirdi.
Peygamberi değişim modelinde pozitivizmin "ilerlemeci" yaklaşımının tersine toplumun ahlâkî temelde mutluluğu esas olmaktadır. Bu şekilde anlaşıldığında, Kur’an’da ele alındığı biçimiyle değişim modelini Hz. Peygamber’in bize kendi hayatında göstermiş olduğu görülür.
Son peygamber olarak Hz. Peygamber’in hayatından çıkarılacak en önemli hususlardan biri de zaman içinde gerektiğinde değişimin yapılmasıdır. Hz. Peygamber’in kendinden önceki şeriatlarda yaptığı bazı değişiklikler de bunu açıkça göstermektedir.
İslâm dini, hemen her devirde yaratıcı birtakım unsurları bünyesinde bulundurmuştur ve esasen o, bugün de bulundurmaya devam etmektedir. Bu bakımdan da bir din ve bu çerçevede özellikle İslâm dini ne kadar muhafazakâr ve gelişmeye engel teşkil edici işlevi altında algılanırsa algılansın, o esasen yaratıcı bir dinamik ruh ve zihniyeti daima kendinde bulundurmaktadır. Bu bakımdan durağanlığın İslâm’ın özünde yer aldığı iddiası temelinde tutarsızdır. Değişmezliğin, gelişmemenin Müslümanların önemli bir özelliği olduğu savı, tarihsel ve sosyal gerçekliklerle uyuşmamaktadır. Ayrıca dinin toplumdaki muhafazakar ve değişimci özellik ve işlevleri, ilk bakışta birbiriyle çelişki içinde görünseler bile, aslında onların her ikisi de toplumsal hayatı dinamik bir biçimde sürdürme işlev ve amacını kendi içinde barındırırlar; dolayısıyla İslâm’ın tabir caizse muhafazakâr yönüyle değişimci yönü bu anlamda birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar.
Sonuç olarak kesin olan bir şey vardır ki, İslâm peygamberi, sosyolojik anlamda kendi toplumunda çok köklü değişimlerin gerçekleşmesinde esas rolü oynamış ve değişimci örnekliğiyle tüm Müslümanlara değişimciliği sâlık vermiştir. Denilebilir ki, Hz. Peygamber, bir bakıma sünneti ucu açık bir sistem olarak Müslümanlara bırakmış ve Müslümanların, İslâm’ın temel esasları çerçevesinde, gelişmeleri, yenilenmeleri, değişimleri dikkate almalarını, hatta toplumun yenilenmesinde, olumlu anlamda değişiminde baş rolü oynamalarını istemiştir.
***
"Peygamberlerin toplumsal değişimi iradı plânlı ve programlıdır. Peygamberler, sosyolojik anlamda belli bir toplumsal projeyle ortaya çıkar ve o proje kapsamında değişimini plânlayarak uygulamaya koyarlar."