Makale

Kur'an Kursu ve Anlamlı Öğrenme

Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Kur’an Kursu ve
Anlamlı Öğrenme

Kapalı toplumun bireyi, çok ileri boyutlarda bir toplumsal kontrol altında yetişiyor, ona göre şekilleniyordu. Bu toplumsal kontrol, birey üzerinde âdeta karşı konulamaz bir baskı oluşturuyordu ve bu baskıya karşı durmayı, bu toplumsal ablukayı delip çıkmayı bireyin göze alması genelde pek mümkün değildi. Çünkü böyle bir şeye yeltenmesi, bireyin toplum tarafından dışlanmasına, dolayısıyla hayatının kararmasına yol açabiliyordu. Bu durumda kişinin davranışlarını onun aklı ve kalbinden ziyade bu dış güç yönlendiriyor, biçimlendiriyordu. Bu toplumsal kontrol haliyle bireyin özgür ve bağımsız bir kişilik sahibi olmasını alabildiğine zorlaştıran bir etmendi. Bireyin özgür, bağımsız bir kişilik geliştirmesini engelleyen şey, onun ahlâk gelişimini de önlüyor demektir.
Günümüz çoğulcu/açık toplumunda artık bu tür karşı konulamaz bir baskıya dönüşen toplumsal kontrolden söz edemiyoruz. Bugün birey, çoğulcu toplumun farklı imkân ve seçeneklere sahip olduğundan dolayı, kendisine dayatılacak olan belli bir toplumsal baskıyı öteleme imkânlarına sahip durumdadır. O, artık istediği türden çevreyi bulup ona katılma imkânına sahiptir; önünde alternatifler mevcuttur, istediğini seçebilir. Zira, kapalı toplumun olabildiğince türdeşliğine, yeknesaklığına karşın, bugünün açık toplumu oldukça gayr-i mütecanistir, kozmopolittir.
Çoğulcu toplum yapısı, anne babaların, eğitimcilerin işini zora sokmuştur. Çocuğu, genci takip ederek kontrol altında tutmak ve bu yolla ona istenen davranışları kazandırmak (eğitmek), artık mümkün değildir. Kaldı ki, böyle bir şeyin mümkün kılınacağını var sayalım, o takdirde son derece olumsuz sonuçlar doğar; eğitim adı altında sorunlu kişilikler oluşturulur. İşte bu durum, kapalı toplumun şartlarına göre oluşturulmuş olan eğitim anlayış ve uygulamalarının günümüzde geçerliliğinin olamayacağı gerçeğiyle bizi yüz yüze getirmektedir, iflas etmiş olan o eğitim anlayış ve uygulamalarının yerine bugünün şartlarında geçerli olacak eğitim anlayış ve uygulamalarının üretilip ikame edilmesi gerekmektedir. Genel eğitim için geçerli olan bu yargı, aynen din eğitimi için de geçerlidir.
Çoğulcu toplumun türdeş olmayan yapısı ürkütücü görünse de, gerekli önlemler alındığı takdirde çok olumlu ürünlerin elde edilmesine de fidelik yapabilecek niteliktedir. Bir başka ifadeyle, çoğulcu toplumun avantajlarını azamiye çıkarıp dezavantajlarını asgariye indirmek, insanların elindedir.
Çoğulcu toplumun dindar bireyi
Konumuz açısından meseleye bakınca, hemen belirtmek gerekir ki, açık toplumda anne babaların, eğitimcilerin, özgür/ bağımsız bireyler yetiştirmekten başka çareleri kalmamıştır. Bu toplumda bırakınız yetişkin bireyi, çocuğu ve ergeni bile sürekli kontrol altında tutma, onu izleme, toplumsal baskı altına alma imkânsız olduğuna göre, olumlu sonuç almanın tek yolu bulunmaktadır: Kendi kendini yöneten, kendi kendini denetleyen özgür, bağımsız bireyi yetiştirmeyi bilip becermek. Yani, kendi değerlerini oluşturmuş, o değerlere göre kendini yöneten ahlâklı bireyi yetiştirmek. Bu bireyi dıştan kontrol etmeye ihtiyaç duyulmayacaktır. Çünkü o, dışa bağımlı olmaktan, dışarıdan gelecek ödül veya cezalara göre davranma kaygısından kurtulup özgürleştiği için kendi iç dünyasının kontrolüne girmiştir. O, her yerde emri, kendi aklından, kalbinden, kendi öz değerlerinden/vicdanından almaktadır. Nerede, nasıl davranacağını kendi iç dünyası/öz değerleri belirlemektedir. Kısacası o, ahlâklıdır.
Dışa bağımlılıktan kurtulmuş olan bu birey, dış koşullara göre farklı kişilik özellikleri gösteren ikiyüzlü/çok yüzlü birisi olmaktan kendini koruyabilecektir. O, olduğu gibi görünmeyi karakter edinmiştir; kişilik bütünlüğüne sahiptir. Tanıyanlar onun nerede, neye, nasıl tepki göstereceğini, nerede nasıl davranacağını kestirebilirler. Bu bireyle sağlıklı ilişkiler kurmak, başkaları için kolay olacaktır.
Söz konusu özgür/ahlâklı bireyi yetiştirmek kolay mı? Bu bireyi yetiştirmek, buna elverişli bilgi ve beceri donanımını gerektirmektedir. Bu donanıma sahip olanlar için kolay; bu donanımdan yoksun olanlar için ise zordur, belki imkânsızdır. Yukarıda belirtildiği gibi, her şeyden önce, geleneksel eğitim anlayışımızla böyle bir bireyi yetiştiremeyeceğimiz açıktır. Buna geleneksel din eğitim anlayışımız da dahildir. İşte bugünün özgür/ahlâklı bireyi nasıl yetiştireceğini genel eğitimciler kadar din eğitimcileri de sorun edinmekle yükümlüdürler. İslâm bakış açısından soruna yaklaşacak olursak, din eğitimcilerinin yükümlülüğünün öncelik arz ettiğini bile söyleyebiliriz. Çünkü, bugün açık toplum şartlarının bizi yetiştirmeye mecbur ettiği bu bireyi esasen İslâm istemektedir. Başka bir ifadeyle, bu özgür/ahlaklı birey, Kur’an’ın öngördüğü Müslüman bireydir. Çoğulcu toplum yapısı, gerçekte İslâm’ın istediği bireyi yetiştirmeye insanları mecbur etmektedir.
Günümüz din eğitimcileri, dolayısıyla din eğitimi kurumlan, bu bireyin yetiştirilmesine nasıl katkıda bulunacakları konusunda düşünmek; bu amaçla yeni bilgiler üretmek, yeni eğitim anlayışları geliştirmek ve uygulamayı buna göre gerçekleştirmenin önlemlerini almakla yükümlüdürler. Mevcut din eğitimi anlayış ve uygulamalarının bu açıdan ele alınıp sorgulanması gerekmektedir. Bütün bunlar, tabiî ki, bilimsel bir anlayışla, bilimsel verilerin kılavuzluğunda yapılmalıdır.
Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an kurslarının din eğitimi anlayış ve uygulamalarının da ciddiyetle ele alınıp irdelenmesine ihtiyaç vardır. Hem de bunu özellikle bu kurumun bizzat kendisi, özeleştiri çerçevesinde soğukkanlılıkla yapmalı ve buna süreklilik kazandırmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde bu kurslar, çağının Kur’an kursu olma imkânını kaybeder; dolayısıyla çağın insanının ihtiyaçlarını karşılayamayacağından onun ilgisini çekemez, işlevsiz hale gelirler.
Anlamlı öğrenme
Çoğulcu toplumun dindarını yetiştirecek yeni din eğitim anlayış ve uygulamalarına yön veren temel ilkelerden biri şudur: Bu yeni din eğitimi, ezberci eğitim anlayış ve uygulamalarından uzak durup anlamlı öğrenmeyi amaçlamak durumundadır. Anlamlı öğrenmeyi amaçlayan öğretim, ezbere hiç yer vermeyecek değildir. Anlamlı öğrenmede zaruret miktarınca elbette ezbere yer verilecektir; ama bunlar, analiz etme, sentez yapma, değerlendirme, uygulama gibi daha üst düzeyde öğrenmeleri gerçekleştirmek için ilk adımı teşkil etmektedirler. Yani, ezberci yaklaşımın aksine, bu yaklaşımda, bir takım bilgileri ezberletmek nihaî amaç değildir ve öğretimin başarısı, ezberlerin toplamının fazlalığı olarak görülmemektedir. (Ezberci eğitim için bk.Aydın, Eylül, 2006)
Anlamlı öğrenmede ezber bilgiler, dışardan alınan hazır bilgi kalıpları, birer ham maddedir, girdidir. Ezberci yaklaşım, mekanik sığ dinî bilgi yığınını hafızaya yüklemeyi marifet addederken, anlamlı öğrenmede bunlar, birtakım işlemlerden geçirilerek işlenip bireye özgü rafine ürün haline getirilmesi gereken ham malzemeler olarak görülmektedir. Yani dışardan gelen bilgiler, bireyin ön öğrenmeleriyle ilişkilendirilerek sorgulanıp değerlendirme işlemlerinden geçirilir. Sıkı bir irdeleme ve anlamlandırma sürecinde hem bu yeni bilgilerden hem de önceki bilgilerden atılacaklar atılır, eklenecekler eklenir, bireye ait bilgi bütünü yeniden örgütlenir, bu bireye özgü ürün/bilgi bütünü, yeniden örgütlenmiş olarak hafızaya sitemli biçimde yerleştirilir. İşte bu bilgi, artık bireye emanet edilmiş bir yük değil, onun varlığı içinde yerini almış, ona mal olmuş düzenli, örgütlenmiş bilgidir.
Anlamlı öğrenmeyi amaçlayan bir din öğretimi, konu ve metni merkeze almak yerine öğrencinin hayatı ve sorunları üzerinden, onun ihtiyaçlarına ve kapasitesine göre konuyu, konunun içeriğini belirlemeyi esas alır. Bu öğretim, öğretmen merkezli değil, öğrenci merkezlidir. Önemli olan, öğrencide davranış değişiklikleri sağlamak, onun ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaktır. Bunu sağlamak, din öğretimi adına gerçekleştirilmesi düşünülen bütün iş ve işlemlerin, düzenlemelerin, kullanılacak materyallerin öğrenciye göre olmasını gerektirmektedir. Zaten, öğrencinin hayatı işin içine sokulmadan yapılacak olan bir din öğretimi, dinsel bilgilerin, değerlerin birey tarafından doğru anlamlandırılmasına, uygulanabilir, kullanılabilir bilgiler edinmesine imkân sağlamaz. (Bk.Aydın, Ağustos,2007).
Burada yapılmaya çalışılan şey şudur: Öğrencilerin ihtiyaçları, ilgileri, sosyo-kültürel şartları ile dinsel bilgileri bütünleştirebilmek suretiyle, öğrencinin kendine uygun dünya görüşünü oluşturma; dolayısıyla kişisel ve toplumsal alanda uygun davranışlar sergileyebilme gücünü kazanmasına katkı sağlamaktır.
Böyle bir yaklaşıma sahip din eğitimi, öğrenciyi hep aktif konumda tutmayı öngördüğünden dolayı, monolog esasına dayalı bir öğretim (program) yerine, diyalog esasına dayalı öğretim anlayışını benimsemek durumundadır. O zaman, değerlerin öğretiminde öğretmen, anlatan ve hazır bilgiler sunan değil, aksine öğrencinin öğrenmeyi gerçekleştirme amacıyla araştırma, bilgi ve materyal toplama, sorgulama, anlamlandırma, mevcut bilgileri kullanarak yenilerini üretme, analizler yapıp sentezlere ulaşma, değerleri içselleştirme vb. etkinlikleri gerçekleştirmesine rehberlik eden uzmandır.
Niçin anlamlı öğrenme?
Salt ezber bilgiler, bireyin varlığına katılmayan, onda yerini alamamış, ona eklemlenen eğreti bilgilerdir. Bireye onlar yüktür. Birey onların hamallığını yapar, istendiğinde ortaya döker; ama kendini geliştirip gerçekleştirme yolunda onlardan yararlanamaz. Bu bilgiler, birey için kullanılabilir değildirler. Birey tarafından özümsenerek kendi malı haline getirilmediğinden dolayı, ezber bilgiyi o kendi malı olarak kullanamaz, onun yararını göremez, onu kullanarak davranışlarını belirleyici olamaz. Kur’an’ın analojik anlatımıyla dile getirecek olursak, sırtında taşıdığı kitaplardan bir hayvan nasıl etkilenmez, onlardan yararlanamaz ise (Cuma, 5), ezber bilgilerle hafızasını doldurmuş kişi de böyledir; o bilgilerden istifade edemez.
Empoze edilmiş ezber bilgi kalıpları bireyin davranışlarını belirleyici olabilir. Ancak bu tür bilgiler, bireyin özne olarak kullandığı malzemeler değil, doğrudan bireyi nesneleştiren unsurlardır, adeta birey o bilginin esiri oluverir, onun tarafından kalıplanır. Haliyle birey, değişen şartlara göre uygun düşen doğru davranışı belirleme gücüne sahip değildir. Kalıplanmış olarak ortaya koyacağı belli davranışlar şartlara uygun düşebileceği gibi, hiçbir yönden uygun düşmeyebilir de. Dolayısıyla bu tür ezber bilgi, yararlı olmak bir tarafa, zarar verici olabilir.
Oysa birey tarafından üretilmiş/keşfedilmiş, iyi anlamlandırılmış bilgileri birey özne olarak ihtiyaç duyduğu yerde kullanıp yenilerini üretir, onlardan faydalanarak nerede hangi davranışta bulunacağını kararlaştırır ve öyle davranır. Böylece yeni şartlara göre davranışlarında değişiklikler, rötuşlar yapabilir. Bu da, ona zaman ve zemine uygun davranışlar sergileme gücünü kazandırır. Söz gelimi, anlamlı öğrenme yaklaşımıyla yalanı öğrenen birey için, yalanın günah/kötü olduğun söyleme ilk adımdır. O bununla yetinemez, hangi tutum ve davranışların yalancılık kapsamına gireceğini, yalanın neden günah olduğunu, yalanla insanın varoluşu arasındaki ilişkiyi... vs. mantıksal tutarlılık ve kişisel bütünlük içinde gerekçelendirerek anlamlandırır. Bunun sonunda yalana ilişkin kişisel kararını verir ve her yerde o kararına göre davranışlarını, davranışlarının niteliklerini belirler. Davranışlarından sorumlu olduğunun bilincindedir.
Bu yeterlikleri kazanan birey, özgür ve bağımsız bir kişilik gelişimini gerçekleştirme çabası içinde demektir. Bu kişi, dışa bağımlılıktan kurtulmuş olacağından dolayı, ortam ve koşullar ne kadar değişirse değişsin kendi kendini yönetebilir, denetleyebilir. Birilerinin onu dışardan kontrol etmesi, denetlemesi, yönlendirmesi artık gerekmez. Kaldı ki istense bile bu yapılamaz, o buna onay vermez.
Genel eğitim gibi din eğitimi de, ancak öğrencinin bir bütün olarak (bedensel, ruhsal, toplumsal) gelişimini ve şahsiyetinin sağlıklı biçimde oluşmasını desteklediği sürece bir anlam taşıyacaktır. Bireyin dinsel yönden kendini gerçekleştirmesine, dolayısıyla daha kaliteli bir hayat sürmesine ise, katı bir şekilde bağlanma değil, düşünerek ve anlamaya çalışarak yorumlama, içselleştirme yol açabilir. Bu da, dinî değerlerin birey tarafından doğru anlamlandırılmasın), yorumlanıp özümsenmesini gerektirir. Onun için din eğitiminde değeri ve anlamı öğrenciye hazır olarak sunmak ve ezberletmek değil, aksine öğrencinin değerleri anlaması ve onları kendi değerleri haline getirmesini kılavuzlamak ilke edinilmelidir.
Diyanet işleri Başkanlığı işte böyle bir anlayışla Kur’an Kursları için yeni programlar geliştirdi. Kısaca söylemek gerekirse, bu programlar, Kur’an kursunda;
- insana, yaratıcısı ile ve bütün yaratıklarla anlamlı ve amaçlı bir bütün olduğu bilincini kazandırmayı,
- Bireye kendini tanıtmayı, hürriyetinin ve sorumluluğunun bilincine vardırmayı,
- Bireye kendi davranışlarını yakından izleme ve hatalarını düzeltme alışkanlığı kazandırmayı,
- ihtiyaç duyulan temel dini bilgileri bireyin özümsemesi ve onları davranışa dönüştürmesini kılavuzlamayı,
- Milli Eğitimimizin temel amaçlarının yanı sıra;
• anlayan,
• araştıran,
• sorgulayan,
• yorumlayan,
• haklarını ve sorumluluklarını bilen,
• çevresiyle uyumlu,
• işbirliği yapan,
• millî, manevî, ahlâkî, kültürel ve sanatsal değerlere önem veren bireyi yetiştirmeyi hedefleyen bir din eğitimini öngörmektedir. (Bk. DİB, 2004)

KAYNAKLAR
Aydın, M. Şevki, "Kur’an Kursu ve Ezberci Eğitim", Diyanet Aylık Dergi, Eylül, 2006.
Aydın, M. Şevki, "Kur’an Kurslarındaki Din Eğitiminin Ha- yatîliği", Diyanet Aylık Dergi, Ağustos, 2007.
DİB, Kur’an Kursları Öğretim Programı, Ankara, 2004.