Makale

HAYATI ANLAMAK VE ÖLÜME HAZIRLANMAK

HAYATI
ANLAMAK VE ÖLÜME
HAZIRLANMAK

Yüksel SALMAN
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Yüce Allah, yarattığı bütün canlılara bir ömür tayin etmiştir. Buna göre yaşayan her canlı, kendisi için takdir edilen zaman dilimini tamamladıktan sonra ölecektir. Kur"an-ı Kerim’de bütün canlıların ölümü tadacağı’1, herkesin öleceği2, hiçbir beşere ebedîlik verilmediği’3 ve yeryüzünde bulunan bütün canlıların yok olacağı’4 ifade edilmektedir. Yine dünya hayatının geçiciliği, bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğu ve dünyanın sadece aldatıcı bir geçinmeden ibaret bulunduğu sıklıkla vurgulanmaktadır.5’ Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, insanoğlu yapısı gereği sonsuzluğu arzulasa da. "ölümsüzlük" hiç bir canlı için mümkün değildir. Bâkî, ölümsüz olan yalnızca Yüce Allah’tır.6
Kuşkusuz, canlılar arasında müstesna bir yeri olan ve yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan, gayesiz ve başıboş olarak yaratılmamıştır.’ 7 İnsan, kendisine bahşedilen hayatı gelişi güzel yaşayıp sonra da yok olacak bir varlık değildir. Çevremize şöyle bir göz attığımızda, dünyadaki her şeyin, doğrudan veya dolaylı olarak insanın faydasına sunulmuş olduğunu görürüz. Başka bir ifadeyle, Yüce Allah kâinattaki her şeyi insanın hizmetine ver- miştir.’8’ Buna mukabil, insanoğlundan kendisini tanımasını, gösterdiği çizgide bir hayat sürmesini ve kendisine kulluk etmesini istemiştir. "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım,"9 "O, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.10 İlâhî buyrukları bu gerçeğin ifadesidir.
Hayat anlamsız bir var oluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiç olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faâliyetler alanı, ölüm ise bu faâliyetlerin karşılığını bulacağımız, ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktasıdır. Buna göre, müslüman hayat sermayesinin kıymetini iyi bilmek ve kendisine verilen ömrü en iyi şekilde değerlendirmek durumundadır. Zira ne zaman ve nerede geleceği belli olmayan ölümün"11 gelip çatmasından sonra yapılacak bir şey kalmayacaktır. Yüce Allah kullarını uyararak bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: "Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır. Birinize ölüm gelip de; ‘Rabbim beni yakın bir süreye kadar ertelesen de, sadaka versem, iyilerden olsam’ diyeceği zaman gelmeden önce, size verdiğimiz r ızıklardan sarfedin. Bir canın eceli gelip çatınca, Allah onu asla geri bırakmaz; Allah işlediklerinizden haberdardır."12
Evet, hayat çizgisi her zaman aynı doğrultuda devam etmez. Ancak, hayatın zikzaklarına ve yoğun meşguliyetlerine rağmen, kulluk bilincini kaybetmeyen mü’minlerden Yüce Allah övgüyle bahseder: "Allah’ın, yü- celtilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde, insanlar sabah akşam O’nu teşbih ederler. Bunları, ne ticaret ve ne de alışveriş, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoyar. Bunlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.""13 Ümmetini her vesileyle faydalı işlere yönlendiren ve ahirete hazırlık yapmalarını teşvik ve tavsiye eden Hz. Peygamber’in "Meşgul edilmeden önce sâlih amellere koşun."14 hadisi bu bağlamda önemli bir uyan niteliği taşımaktadır. Unutmamak gerekir ki, kişi bu dünyada yapmış olduğu en küçük bir iyiliğin mükafatını da, en küçük bir kötülüğün cezasını da görecektir."15 Buna göre, hayatın verimli kılınması, ibadetler ve yararlı hizmetlerle dolu bir hale getirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk arzetmektedir. Nitekim, Yüce Allah insanlığı bu konuda uyarmış ve şöyle buyurmuştur: "Asra yemin olsun ki, insan hiç şüphesiz hüsran içindedir. Ancak iman edenler, yararlı iş işleyenler, birbirlerine gerçeği tavsiye edenler ve sabırlı olmayı tavsiye edenler bunun dışındadır."16 Buna göre, kurtuluşa ermenin ilk şartı, iman etmektir. Ardından da sâlih ameller, hakkı ve sabrı tavsiye gibi bireysel ve toplumsal dayanışmayı sağlayan diğer temel görevler gelmektedir.
Sâlih ameller, başta Allah’ın farz kıldığı ibadetler olmak üzere, dinimizin tavsiye ettiği bütün güzel söz ve iyi davranışlardır. Buna göre namaz, oruç, hac, zekat gibi farzların yanında; yetimleri, yoksulları görüp gözetmek, insanları affetmek, toplum için yararlı olan şeyleri yapmak, komşularla iyi ilişkiler içinde bulunmak, hatta insanlara karşı güler yüzlü olmak da sâlih amellerdendir. Yine bu doğrultudaki bir ayette şöyle buyurulur: "Rabbinizin mağfiretine ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun. Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever. Yine onlar, çirkin bir şey yaptıkları, yahut nefislerine zulmettiklerinde Allah’ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlar? Ve onlar, bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerin- den bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükafatı ne güzeldir."171
Hz. Peygamber de; "Yarım hurma (tasadduk etmek sureti) ile de olsa, cehennemden korunmaya çalışınız. "<l8) buyurmuşlar, bu sözleriyle çoğumuzun küçümseyeceği en küçük bir iyiliğin bile mü’minin kurtuluşuna vesile olabileceğini ifade etmişlerdir.
Ümmetine her konuda olduğu gibi, ibadet hayatında da örnek olan Hz. Peygamber, günah işlemekten korunmuş olduğu halde, bazen ayaklan şişinceye kadar ibadet ederdi. Bir defasında, Hz. Aişe "Ey Allah’ın Resulü! Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını bağışladığı halde yine bunu yapıyor musun?" diye sormuş, O da şöyle cevap vermiştir: "Ey Aişe! şükreden bir kul olmayayım mı?""19 Ancak. O’nun ibadet hayatındaki önemli bir nokta, ibadetlerinde fıtratı zorlamamasıdır. O hem düzenli olarak ibadet etmiş, hem de ferdî, ailevî ve İçtimaî sorumluluklarını yerine getirmiştir. Kendilerini ibadete verip ailelerini ve topluma karşı olan görevlerini ihmal edenleri de uyarmıştır. Mü’minlerin de ibadet hayatında ve sosyal ilişkilerinde Hz. peygamberi örnek almaları gerekir.
Allah Resûlü’nün hayatındaki önemli bir ilke de bütün sıkıntı ve zorluklara rağmen, güzel ahlâk ve âhiret şuurunu ön planda tutmasıdır. O daima Rabbinin emir ve yasaklarım gözetmiş ve "Beni, Hûd ve Vakıa sureleri ihtiyarlattı.”20 buyurmuştur. Kendisine gelerek: "Ey Allah’ın Resûlü! İslam’a dair bana bir söz söyle ki, o hususta sizden başka hiç kimseye sorma ihtiyacım kalmasın" deyince, "Allah’a inandım de sonra da dosdoğru ol!"’21" buyurmuşlardır.
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyoruz: İnsan bu dünyaya Allah’ı tanımak ve O’na ibadet etmek için gönderilmiştir. Dünyada iken yaptıklarının karşılığım mutlaka görecektir. Buna göre insan, hayatı boyunca istikâmet (Allah’ın emir ve yasaklarına uyma) üzere olmak, ölmeden önce ahiret hazırlığını en iyi şekilde yapmak ve eli boş olarak Rabbinin huzuruna çıkmamanın yollarım bulmak zorundadır. Gerçek şu ki, "Ey inananlar! Allah’tan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın. Allah’tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır"22" âyetini kendisine rehber edinenler, âhirette kazançlı çıkacaklardır.

1- Âl-i İmran, 185; Ankebût, 57; Enbiya, 3.
2- Mİİ ’minûn, 15.
3- Enbiyâ, 34.
4- Rahman, /26.
5- Âl-i lmrûn, 185; En’am, 32; Atıkebûl, 64; Muhammed, 36; Hadîd, 20.
6- Kasas, 88.
7- İbrahim, 32-33.
8- Hac, 36, 37, 65; Câsiye, 12; Lokmân,20.
9- Zâriyat, 56.
10- Mülk, 2.
11- Lokmân, 34.
12- Miinâfıkûn, 9-11.
13- Nur. 36-37.
14- lbn Mâce, "İkame", 78.
15- Zilzâl, 7-8.
16- Asr, 1-3.
17- Âl-i Imrân, 133-136.
18- Buhaıi, Zekat, 10; Edeb, 34; Müslim.. Zekat, 67.
19- Buharı, "Teheceüd", 6; Müslim, "Muna- fıkûn ", 79-81.
20- Tirmizî, "Tefsir", 6.
21- Riyâzu’s-Sâlihîn, 1, 122.
22- Haşr, 18.