Makale

Kalkınmış bir ülke olmanın altın anahtarı Verimlilik

Kalkınmış Bir Ülke Olmanın Altın Anahtarı
Verimlilik

İlhami AYRANCI

İhtiyaçların sonsuz, kaynakların kıt I olduğu dünyamızda, kalkınmak isteyen her toplum ve ülkenin temel görevi, mevcut kaynaklarını tam, doğru ve etkin bir şekilde kullanmaktır. Kaynakların doğru biçimde kullanılması, üretimin en az maliyetle, en fazla bir şekilde gerçekleştirilmesinin en emin ve gerekli yoludur.
Günümüzde her alanda yaşanan küreselleşme süreci, üretimde yüksek kalite, standardizasyon ve verimlilik kavramlarını ön plana çıkarmaktadır. Ülkelerin dünyanın saygın bir üyesi durumuna gelmelerinde belirleyici bir rol oynayan verimlilik, ekonomik kalkınma ve büyüme sürecinde çok önemli bir öğe, bu çabaların değerlendirilmesinde temel bir göstergedir. Bireylerden kurumlara ve karar mekanizmalarına kadar herkesin verimlilik bilincine sahip olması hedeflenen amaçlara ulaşılmasını kolaylaştıracaktır.
Küçük bir araştırma yapıldığı takdirde görülecektir ki, yüzyılımızı ekonomik olarak şekillendiren ülkelerin başarılarının temelinde verimlilik kavramı yatmaktadır. Çünkü, çağdaş iş anlayışında geçerli olan, verimsiz tekrarların ve benzerlerin çoğalması değil. toplumsal yenilenme hızının artışıdır. Bunu gerçekleştirmenin yolu da, sürekli verimlilik ve yeni iş çeşitlerinin ortaya çıkarılabilmesi ile mümkün olabilir. Bir ülkeyi, uluslararası düzeyde başarılı bir yere ancak yeni düşünceler ve yeni iş çeşitleri üretmek ulaştırabilir. Bütün bu sebeplerden dolayı, çalışan, üreten ve tüketen herkes, verimli olmayı, başarıya ulaşmada en önemli bir yol olarak görmeli, daha çok üretmeyi, üretimde sürekli kalite arayışını, sağlıklı kaynak kullanımını ve her alanda tasarrufu vazgeçilmez ilkeler olarak benimsemelidir.
Milli Prodüktivite Merkezi (MPM), 37 yıldır ülke ekonomisinin verimlilik ilkelerine göre yönlendirilmesi amacıyla çeşitli araştırma, danışmanlık, eğitim ve yayın hizmetleri yapan ve bu konudaki gelişmeleri desteklemek ve izlemekle görevli olan bir kuruluştur.’11 Bu kuruluşun en önemli rolü, yıllan bulan deneyimi ve yetişmiş insan gücü ile ulusal düzeyde verimlilik hareketinin uygulanmasını planlamak ve yürütmektir.121 Şüphesiz ki. bir Verimlilik Merkezinin varlığı, ülkedeki tüm verimlilik sorunlarını çözmede tek başına yeterli değildir. Çünkü, verimlilik merkezleri, verimlilik sorunlarına dikkat çeken, yol gösteren, eşgüdüm sağlayan katalizör kuruluşlardır.
Durum Tespiti
Son otuz yıldır yüksek oranlı enflasyondan kurtulamayan Türkiye, geçtiğimiz on yıl içinde büyük ekonomik krizler ve iki deprem felaketi yaşamış, ayrıca kaynakların önemli bir bölümü terörle mücadeleye ayrılmış, tabii olarak ekonominin gelişimi bunlardan olumsuz yönde etkilenmiştir. Türkiye’nin dış borç stoku, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’dan çok daha hızlı artmaktadır. Bu böyle devam ettiği takdirde, belirsiz aralıklarda yeni krizlerin patlak vermesinin kaçınılmaz olacağını söylemek yanlış olmayacaktır.’31
Satınalma Gücü Paritesi (SGP)* esas alınarak hesaplanan kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYİH)’nın ABD’de 33 920, AB (15)’de 22 144, Türkiye’de ise yalnızca 6 202 Dolardır. Kişi başına düşen GSYİH, Türkiye’ye oranla, ABD’de 5,5, AB’de 4,6 misli daha fazladır. Ekonomik refah açısından Türkiye’ye en yakın ülke olarak dikkati çeken Yunanistan’da bile, bu değerin Türkiye’nin 2,4 katı olduğu görülmektedir. Öte yandan, 1990-1999 döneminde aynı ülkelerde ekonomik refah göstergelerinin incelenmesi, aradaki farkın Türkiye aleyhine daha da açıldığını ortaya koymaktadır.4
Ekonomik sorunların temelinde kaynakların verimli kullanılmayışının büyük payı bulunmaktadır. Bu konudaki temel çözüm, kaynakların verimli kullanılmasından geçmektedir. Kıt kaynakların tam ve etkin kullanılamaması, tüm ekonomilerin çözmek zorunda olduğu bir sorundur. Gelişmiş ülkelerle aralarındaki gelir farkını kapatma çabası içindeki gelişmekte olan ülkeler açısından bu sorun, daha da büyük önem kazanmaktadır. Ancak günümüzde, çoğu ülkenin "yetersiz gelir-» yetersiz tasarruf-» yetersiz yatırım-» yetersiz üretim-» yetersiz rekabet gücü-» yetersiz gelir" şeklinde formüle edilen "yoksulluk çemberi "ni kırmakta başarısız olduğu bilinmektedir. Bu durumdaki birçok ülke, yurttaşlarına yeterli istihdam imkanı sağlayamamakta, iç dinamiklerini kalkınma yönünde harekete geçirememekte böylece, giderek ithalata ve dış borçlanmaya bağımlı hale gelmekte ve tabii daha da yoksullaşmaktadır.5 Türkiye’nin bu türden ülkeler arasında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Şimdi dilerseniz verimliliğe (olumlu-olumsuz) etki eden faktörleri ele alalım:
Gelişmede İnsan Faktörü insan, verimliliğin hem en etkili aracı, hem de amacıdır. İnsan olmasaydı ne üretime gerek olurdu, ne de üretim yapmak mümkün olurdu. Çağdaş yönetim yaklaşım ve uygulamaları, insan faktörünü işletmenin en önemli yaratıcı gücü olarak tanımlamaktadır. Başarılı işletmeler, çalışanlarının emeğine değer veren ve bunu geliştirmek için çaba sarfeden yönetici ve işverenlerle birlikte, kendi sorumluluk ve görevlerinin bilincinde olan çalışanların kolektif zeka ve çalışmasının ürünü olmaktadır.’6
Eğitim-Gelişme İlişkisi Ülkemizde gelişmiş ülkelere göre verimliliğin çok düşük olmasının birçok sebebi bulunmaktadır. Bunların başta gelenleri, teknolojik gelişmenin yavaşlığı, nitelikli eğitimin yetersizliği, makro ekonomik istikrarsızlık, gerçek rekabet ortamının bulunmayışı ve rant ekonomisidir.’7’ Yapılan araştırmalar, eğitim durumunun da verimlilikte önemli etkisinin olduğunu göstermektedir. Bir araştırmaya göre, ABD’de 1950-62 yılları arasında eğitim. Amerikan işgücünün ortalama kalitesini %9 artırmıştır.1*’ Çünkü eğitim, verimlilik için bir numaralı unsurdur.
İşletmelerde, nitelikli insan gücü istihdamı, işletmenin verimlilik düzeyini belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Bu alanda yaşanan sorunlardan biri, istenen nitelikte elemanların istihdamıdır. Çünkü nitelikli elemanların istihdamı her zaman mümkün olamamaktadır.’91 Kalifiye olmayan elemanlar, sadece emir ve talimatları yerine getiren, yaratıcılıklarını kullanmayan, beceri ve yeteneklerini ortaya çıkarmadıkları için de çoğunlukla "niteliksiz" tanımlamasına maruz kalan çalışanlar durumunda kalacaklardır.
Verimlilikte iletişimin önemi
Bir kuruluşta etken ve iki yönlü işleyen bir iletişim sisteminin olmaması, çalışanlar ve yöneticiler açısından hem işlerin yürütülmesi ve koordinasyonuna, hem de iş tatminine ilişkin çeşitli sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. İletişim, yöneticiler ve çalışanlar arasında iyi ilişkiler kurulmasında büyük rol oynamaktadır. Bu nedenle de çift yönlü işlemesi gerekir. Çalışanlarını motive edebilen, çalışanlarının nasıl bir ortamda, ne zaman ve hangi özendirme araçlarıyla daha başarılı olabileceği konusunda yeterli bilgi ve deneyimi olan bir yöneticinin başarı şansını yakalayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Merkezi Yönetim
Merkezi yönetim anlayışının sonucunda, üst düzey yöneticiler günlük sorunlar içinde boğulmakta, işletmeyi ilgilendiren stratejik konularda kararlar ertelenmekte ve işletmelerde bu alanda boşluklar ve yetersizlikler ortaya çıkmaktadır. Merkezi yönetim anlayışının bir sonucu olarak, çalışanlar karar sürecinin dışında tutulmakta, yetki devri olmadığından alt düzeyde çalışanların inisiyatif kullanmaları mümkün olmamaktadır. Özellikle üst düzey yöneticilere ve bölüm sorumlularına üstlendikleri sorumlulukla orantılı yetki devredilmemiş olması, çalışanları, alman kararların her an değiştirilmesi ihtimaliyle yüz yüze bırakmaktadır. Bu durum, hem iş yükü artan üst yönetimin gerçek uğraşısı olması gereken yönetimle ilgili faaliyetlere yeterince zaman ayıramama- sına, hem de zaman zaman işlerin aksamasına ya da gecikmesine yol açmaktadır.’10’ Bu bakımdan her düzeydeki çalışanın iş tanımlarının yapılması ve yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi, işletme içinde uyumlu ve etkili bir çalışma düzeninin sağlanması açısından zorunludur.
Kalite
Kalite ve verimlilik, performansı belirleyen iki temel boyuttur. Kaynaklar ne kadar verimli kullanılırsa kullanılsın, kaliteli çıktıya ulaşılmazsa, verimliliğin bir anlamının kalmadığı, kaliteyi geliştirerek verimliliği artırmanın en iyi yol olduğu kabul edilmiştir. Makro açıdan bakıldığında, kalite bilinci gelişmemiş toplum- larda kalitesiz üretimin doğuracağı zarar tahmin edilenin çok daha üzerindedir. Kalitesiz üretimin zararına yalnızca onu üreten işletmeler değil, daha fazlasına ülke ekonomisi katlanmak zorundadır.,
Kalitenin ve onun meydana getirdiği değerin bilincinde olan kuruluşların elde ettiği başarıların altında yatan temel faktör; insanı ve çalışanı ön plana çıkaran, iletişim, eğitim, sürekli iyileştirme ve katılımcılığa önem veren bir yönetim anlayışı olup, günümüzde yaygın tanımı ile; "Toplam Kalite Yönetimi" (TKY) olarak isimlen- dirilmektedir. Kalite odaklı yönetim anlayışının esası ise "sürekli mükemmellik arayışı"dır.12
Milli Prodüktivite Merkezi (MPM) tarafından işletme düzeyinde yapılan çeşitli sorun tespiti, inceleme, araştırma ve danışmanlık çalışmalarından edinilen bulgular ülkemizde Toplam Kalite Yönetimi (TKY) uygulamalarını başlatma ve sürdürme konusunda üst yönetimlerin bilgi noksanlığı, organizasyon bozuklukları, ulaşılması zor hedeflerin konulması ve böylece kısa zamanda çok şey elde etme beklentisi, girişimciliğin ve yaratıcılığın ortaya çıkarılama- ması, liderliğin sadece belirli kişilere özgü bir kavram olduğunun düşünülmesi, iletişimde başarısızlık vb. sorunların yaşandığım ortaya koymuştur.
ISO 9000 Kalite Yönetimi Sistem Standartları, MPM’nin kalite alanında vermekte olduğu hizmetler arasında danışmanlık, eğitim ve araştırma çalışmaları olarak önemli bir yere sahiptir.11” Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalite sistemlerini ISO 9000 Standartlarına uyumlandırmış ve bunu belgelendirmiş kuruluşların sayıları hızla artmaktadır.
Bilişim teknolojileri
Günümüzde bilişim teknolojilerinin verimliliğe katkısı tartışılmaz bir faktör olarak ortaya çıkmış ve insanların bu teknolojiyi kullanmalarını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bilgisayar ağları ve İnternet dünyayı küçültmüş, zaman kavramını ortadan kaldırmıştır. Bu gelişmeler sonucunda hemen hemen her alandaki verimlilik tartışmalarında teknolojinin önemi üst sıralarda yer almaya başlamıştır. Bugün her alanda olduğu gibi araştırma-geliştirme- de bilişim teknolojileri, bilginin hem üretilmesinde, hem ulaşımı ve yayılmasında, hem de üretime uygulanarak insan hayatına yararlı sonuçların alınmasında en hızlı ve güvenilir bir rol oynamaktadır.
Ne yapmalı?
İpek Kışlalı’nın çok güzel tespitiyle, her tür toprağın içinde verimlilik saklı ama her toprak türünde her çeşit ürünü yetiştirmek mümkün olamıyor."4’ Çünkü her toprağın karakteri farklı, içeriği farklı, içinde sakladığı zenginliği farklı. Bu farklılıklara ek olarak, toprak parçalarının bulunduğu dış ortam etkileri de başka başka. Mevsimden mevsime yağmur oranları, güneşin geldiği açı, toprağın diğer canlılarla etkileşimi, rüzgar, erozyon bu etkiler içinde sadece bir kaçı. Doğru bir incelemeyle o toprakta en verimli olarak yetişebilecek ürünü tespit etmek gerekiyor. Bu ürünün tespiti için çok ince bir çalışma gerekli. Kimi zaman belli bir ürün yetiştirmek amaç olunca, toprağın içeriğini zenginleştirme ve çevre şartlarını iyileştirme yollarına başvurulmakta.
Her toprağın verimli olabileceği bir ürün olduğu gibi, insanın da bulunduğu ortamın gereksinimine cevap veren yetenek, deneyim, ilgi ve bilgi birikimlerini en faydalı ve verimli bir biçimde kullanabileceği bir alan var. Öyleyse, insanımızın en verimli olacağı alanlara yönelmek üzere araştırma yapmalıyız. Bireyler olarak, her birimiz, içinde bulunduğumuz topluma ve ülkemize daha faydalı olabilmek için, kendi alanımızla ilgili dünyada yaşanan gelişmeleri izlemeli ve bunları kendimize ve kuruluşumuza yansıtmalı, gelişmeye, sürekli olarak yeni şeyler öğrenmeye istekli ve açık olmalı, işimizi ve kendimizi sürekli olarak geliştirme çabası içinde olmalıyız. Verilen görevlere, "yapılması gereken bir iş" anlayışıyla değil; "bu benim işim ve sorumluluğum" anlayışıyla yaklaşmalı, bilgi paylaşımına ve iletişime açık olmalı, kalitesizliğe göz yummamalı, kaynakları savurgan bir şekilde kullanmamalı ve verimliliği bir yaşam tarzı olarak benimsemeliyiz.
Öte yandan, her birimizin geleceğe ait bir planı ve bu planı ile ilgili bir umudu olmalı. Burada söz ettiğimiz, boş hayaller taşıyan, ütopyalarla bezenmiş bir umut değildir. Aksine, geçmişin deneyimlerine, bilgi birikimlerine, adım adım geliştirilecek yeni yapılanmalara, teknolojiye, kısaca üretim sürecindeki her alanın yeniden sorgulanarak yönlendirilmesine paralel olarak geliştirilecek bir umuttan bahsediyoruz. Bakınız, Clinton, ABD Başkam olduğu dönemde bir konuşmasında; "Biz Amerikalıların önemli bir farklılığı bir gelecek düşümüzün olmasıdır. Bizi farklı kılan budur" demiş.051 Bilirsiniz, bir amaç uğruna koşanların yollan ne kadar zor da olsa, önlerine türlü engeller de çıksa ve bu sebeple zaman zaman duraklasalar da, tökezleseler de, yollarına devam ederler.
Bilginin egemen olduğu çağımızdaki anlayış, gücümüzü geçmişi yargılayarak geçirmek yerine, hataları doğrulukla tespit edip ders almayı ve hızla yenilenmeyi öngörmektedir. Bunu gerçekleştirebilmemiz için de toplumsal bir bilince ve bu bilinci taze ve diri tutacak bir umuda ihtiyacımız vardır. Ülkemizde ekonomik krizin nedenleri, krizden çıkış yolları ve krizlerin tekrarlanmaması için yapılması gerekenler konusunda çok farklı görüşler ortaya atılmakta ve tartışılmaktadır. Bu tartışmaların çoğunda da karşılıklı olarak birbirlerini suçlayan taraflar yer almaktadır. Oysa olumsuz gelişmeler yaşanmışsa, bunda herkesin bir parça sorumluluğu bulunmaktadır. Olumlu yönde sağlanacak gelişme de, herkesin ortak çabasıyla gerçekleştirilebilecektir. Önemli olan bu ortak çaba için sağlam bir zemin oluşturabilmektir.
Hepimiz biliyoruz ki, Türkiye bugünkü üretim düzeyi ile potansiyeline uygun yerde değildir. Çünkü verimliliğin kurallarına uygun hareket edilmemektedir. Taha Akyol’un "Biz medeniyet kavramıyla öncelikle "çağdaş yaşamı" anlamışız, çağdaş üretimi değil. Japonlar’dan temel farkımız bu tespitine katılmamak mümkün mü? Oysa her şeyin bir bedeli var bu dünyada. Öyleyse, verimlilik konusunda herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Önce, devlet bir kurum olarak birimlerinde verimli çalışma koşullarını oluşturmak ve özel sektör için iyi bir örnek olmak durumundadır. Hükümet politikaları da strateji, program ve uygulamalan ile verimliliği büyük ölçüde etkilemektedir. Kamu kuruluşlarını, yalnızca hukuki ve mali açıdan değil, performans açısından da denetleyecek mekanizmalar geliştirilmelidir. Bunun için tüm kamu kurumlarında verimlilik izleme birimleri oluşturulmalı, bunların sistemli bir şekilde çalışması sağlanmalıdır. Çalışanların daha verimli bir ortamda faaliyetlerini sürdürebilmeleri için, yasal, ekonomik çevrenin uyumlu olması ve sürekli geliştirilmesi gerekir.’17 Böylece mevcut kaynaklar daha iyi kullanılarak hem büyüme gerçekleşecek, verimlilik artarken yeni yatırım ve istihdam imkanları doğacak, yeni kapasiteler yaratılacaktır.
Sonuç olarak sevgili okuyucularım, ülke olarak şimdiye kadar verimliliğe yeterince önem verdiğimizi söylemek pek kolay değildir. Çalışmalarımızda verimliliği dikkate almadık, ikinci plana bıraktık. Dolayısıyla verimlilik bizim vazgeçtiğimiz en önemli maliyetlerden biridir. Oysa buna acil olarak ihtiyacımızın olduğu ortada. Çünkü, yapılanlar kadar şu veya bu nedenle gereği gibi yapılmayanların da bir maliyeti vardır. İşte bu ağır maliyeti yine biz yüklenmek durumundayız. Bu durumda kabul edilmelidir ki, içinde bulunulan darboğazdan tek çıkış yolu verimlilikten geçmektedir. Çünkü verimlilik, kalkınmış bir ülke olmanın altın anahtarıdır.

1- Verimlilik Raporu, Milli Prodüktivite Mer
kezi, Ank., 14 Mayıs 2002, s., 3.
2- Verimlilik, Milli Prodüktivite Merkezi, Ye
rel Basın Haber Bülteni, Nisan, 2002, s., 1.
3- A.g.e., s., 12.
*SGP= Farklı ülkelerde Dolar’ın satın alma gücünü ölçen, ülkelerde fiyat düzeyi farklılıklarını elimine eden ve miktar karşılaştırmasını sağlayan farklı paralar arasındaki bir dönüşüm oranıdır.
4- A.g.e., s., 15.
5- A.g.e., s., 4.
6- A.g.e., s., 76.
7- A.g.e., s., 5.
8- A.g.e., s., 66.
9- A.g.e., s., 53.
10- A.g.e., s., 28.
11-A.g.e., s., 34-35.
12- A.g.e., s., 36.
13- A.g.e., s., 38.
14- Kışlalı, /., Anahtar, MPM, Temmuz, 2002, s, 14.
15- Arolat, O. S., Dünya, 18-19 Mayıs 2002.
16- Milliyet, 24.05.2002.
17- Verimlilik Raporu, s., 75.