Makale

Verem Hastalığı

Verem
Hastalığı

Dr. T. Server ALTAN

Verem hastalığında iştahsızlık, çabuk yorulma, zayıflama, akşamları yükselen ve terleme ile düşen ateş gibi genel belirtiler belirgindir. En önemli iki belirti ise, öksürük ve balgam çıkarmadır. Fakat bu belirtiler içilen sigaraya bağlandığı için ihmal edilir. Ancak kanlı balgam işin içine girerse, konuya ciddi eğilinir.
Verem hastalığı, tıpta çoğunlukla, tüberküloz olarak adlandırılmaktadır. Hastalığın etkeni genellikle mycobacterium tuberculosis isimli mikroorganizmadır. Akciğerlerinde verem hastalığını taşıyan kişiler öksürme, aksırma ve konuşma hareketleri sırasında akciğerlerindeki hastalıklı odaklardan kopup gelen verem mikroplarını ortam havasına dağıtırlar. Bu havaya dağılan parçacıkların büyük çaplıları yere çökerken , daha küçük çaplıları havada asılı kalırlar. Bu asılı parçacıklar sağlıklı kişilerin ,solunum yoluyla, akciğerlerine iner ve uygun şartlarda hastalığı sağlam bireyde de oluşturur. Bulaşma solunum yoluyla olduğu için çatal, kaşık, havlu, çarşaf gibi hastaya ait eşyalardan bulaşma söz konusu değildir. Yine yapılan çalışmalar göstermiştir ki bu hastalar ev içinde temasla % 20, iş yerinde temasla % 0.3 lük oranda bulaştırma ihtimali olduğunu göstermiştir. Yani; hastalığın temas süresi ve sıklığı en önemli bulaşma faktörlerinin başında gelmektedir. 0-14 yaş aralığı hastalığa karşı en hassas grubu oluşturmaktadır. Kortikosteroid tedavisi alanlar, şeker hastaları, immünsüpresif tedavi alanlar ve sağlık alanlarında çalışanlarda bu hastalığın risk grubu içersindedirler.
Verem hastalığında iştahsızlık, çabuk yorulma, zayıflama, akşamları yükselen ve terleme ile düşen ateş gibi genel belirtiler belirgindir. En önemli iki belirti ise, öksürük ve balgam çıkarmadır. Fakat bu belirtiler içilen sigaraya bağlandığı için ihmal edilir. Ancak kanlı balgam işin içine girerse, konuya ciddi eğilinir. Hastalığın fizik muayene bulguları tanı koydurucu değildir. Verem tanısı temel olarak bakteriyolojik olarak konulur.
Elimizdeki tedavi imkanlarıyla uygun şekilde tedavi edilme koşuluyla, artık günümüzde verem yüzde yüze yakın tedavi edilebilir bir hastalık haline gelmiştir. Günlük uygulamalarda maalesef bir çok hastanın tedavisi yetersiz kalmakta ve hastalık kronikleşmektedir. Bunun nedeni yanlış ve eksik tedavidir. Tedavi süresinde ilaçlar mutlaka uygun doz ve sürelerde, tedaviye ara vermeden kullanılmalıdır. Günümüzde en kısa süreli verem tedavisi 6 ay devam etmek zorundadır. Bundan daha kısa tedavisi olmaz . Hastanın durumuna göre bu süre ilgili hekim tarafından 24 aya kadar uzatılabilir. Tedavi süresi ve dozuna dikkat edilmezse, zamanla verem mikrobu tedaviye direnç kazanır ve tedavi edilemez bir hastalık haline gelir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü, “veremi yanlış tedavi etmenin, hiç tedavi etmemekten daha kötü olduğunu" duyurmuştur. Bu tür hastalığın tedavisi güçleşmiş, tedavinin başarılı olma olasılığı çok azalmıştır. Üstelik bu hastalar ilaçlara dirençli mikropları etraflarına yaydıkları için, bunlardan mikrop kaparak hastalanan yeni kişilerin de tedavisi güçleş- miştir. Bu şekilde toplumda verem tedavi ve kontrolü giderek daha da zorlaşır.
Bu hastalıktan korunabilmek için, öncelikle hasta kişilerin teşhis edilip tedavi edilmesi gerekir. Çünkü kaynak onlardır. İkinci olarak hasta kişiden sağlam kişiye geçişin önlenmesi gerekir. Bunun için hastanın yaşadığı mekanın havalandırılması, havanın temizlenmesi, hastanın maske kullanarak mikrop saçmasının önlenmesi faydalı olabilir. Üçüncü olarak sağlam kişilerin direncinin arttırılması için aşılama yapılmalıdır. Aşılama doğumu takiben ikinci ay sonunda ve ilkokula başlayan her çocuğa BCG de denen verem aşısı yapılmalıdır. Aşı hastalığı yüzde yüz önlemese de, sıklığını azaltır ve ağır türlerinin ortaya çıkmasını önler
Dünya üzerinde yaşayan her üç kişiden birisi verem mikrobuyla karşılaşmış durumdadır. Halen yılda 3 milyon kişi verem nedeniyle ölmektedir. Her yıl yaklaşık 8 milyon yeni verem hastası teşhis edilmektedir. Özellikle Asya ve Afrika kıtasında bulunan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde çok sık rastlan- maktadır. Eskiden gelişmiş Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri bu hastalıktan hiç söz etmezlerdi. Oysa AlDS gibi rahatsızlıklar ve küreselleşme sürecine paralel olarak, bu ülkelerde verem hastalarının sayısı artmaya başlamıştır.
Ülkemizde verem savaşı gönüllü kuruluşların teşebbüsü ile başlamıştır. İlk gönüllü kuruluş, 1918 yılında Prof. Dr. Besim Ömer PAŞA’ nın kurduğu" Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti’ "dir. İlk dispanser İstanbul Eyüp’de 1923 yılında kurulmuştur. Aynı yıl Heybeli Ada’da 50 yataklı verem hastanesi kurulmuştur. 1930 yılında çıkarılan Umumi Hıfzıssıhha Kanun’un da verem hastalığına geniş yer ayrılmıştır. Günümüzde Sağlık Bakanlığı, bu hastalıkla mücadele etmek üzere Verem Savaş Daire Başkanlığı adı altında bir örgütlenme geliştirmiştir. Verem Savaş Grup Başkanlıkları, yataklı kurumlar, dispanserler hemen her bölgede, il ve ilçelerde mevcuttur. Verem teşhis, tedavi, takibi ve aşılamalar buralarda ücretsiz olarak yapılmaktadır.
Bu önemli hastalıkla mücadele için, ocak ayının ilk haftası Veremle Savaş Haftası olarak belirlenmiştir. Bu haftada yapılan tüm etkinlikler yıl boyunca sürmektedir.