Makale

ÇOCUĞUN AİLE EĞİTİMİNDE HOŞGÖRÜ

ÇOCUĞUN AİLE EĞİTİMİNDE HOŞGÖRÜ

Şuayip ÖZDEMİR / İnönü Univ. Darende İlahiyat Fak. Araştırma Görevlisi

Yüce Allah insanı her açıdan güzel bir şekilde, üstün kabiliyet ve yetenek­lere sahip olarak yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden biri, bir arada yaşama özelliğidir. Kişilerin bir arada yaşayışla­rına örnek olarak en başta aileyi göstere­biliriz. Aile, en az evli iki yetişkin insan­dan (karı-koca) ve çocuklardan meydana gelen kurumlaşmış bir biyolojik-toplumsal gruptur. (1)

Aile, çocukların yetişmesi ve eğitimi açısından en önemli müesseselerden bi­ridir. (2) Çocuğun şahsiyeti, okul öncesi ve aile ocağında şekillenir. Çocuk, anne-babanın bütün hareket ve davranışlarını taklit yoluyla aklı başına gelip her şeyi anladığı zaman onların inanç ve hüküm­lerine bağlanacağından, aile sağlam te­mellere dayanmalıdır. (3) Başta ebeveyn olmak üzere bütün büyüklerin küçükler­le olan münasebetlerinde en mühim esas onlara gösterilecek sevgi ve şefkattir. (4)

Aile, çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran kurumdur. Çocuğun şahsiyeti bir nevi ai­le eğitimi vasıtasıyla oluşmaktadır. Bu sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arzeder. (5)

Dolayısıyla anne ve babalar çocukla­rını eğitirken onlara karşı hoşgörülü olup, hatalarını bizzat kendilerinin gör­melerini sağlamaları lazımdır. Ancak bu sayede ailedeki eğitim son derece sağlık­lı, çocuğun şahsiyetini geliştirici ve geli­şim özelliklerine uygun olacaktır.

Ailenin mahiyeti ve çocuğun eğiti­mindeki rolü açıklığa kavuştuktan sonra hoşgörünün sınırları daha iyi tespit edile­bilecektir. Bundan hareketle konuyu iki ana başlık altında ele alacağız.

1- AİLENİN MAHİYETİ VE ÇOCUĞUN EĞİTİMİNDEKİ ROLÜ

a) Ailenin Mahiyeti:

Aile, karı-koca ve çocukların meyda­na getirdiği (6); nesep ve evlilikte bir ara­ya gelmiş, bir çatı altında bulunan toplu­luktur. (7)

Aile, en küçük bir toplumsal kurum­dur. Anne-baba ve çocuklardan oluşan bu kuruluşun, yasalarla belirlenen görev­leri yanında, geleneklerle tespit edilen birçok başka işlevi vardır. Aile, toplu­mun değer yargılarını, gelenek ve göre­neklerini, beğenilerini, inançlarını, ön­yargılarını, kültürünü yansıtır. (8)

Aile, çocukların ruh hâlleri ve hare­ketlerinin izlendiği, kabiliyetlerinin ge­liştirildiği ve olumsuz tavırlarının değiş­tirilmeye çalışıldığı bir eğitim müessesesidir.

Sağlam bir öz kimlik duygusu an­cak; dengeli, sıcak, anlamlı bir saygı gösterilen, sorumluluk verilen, yeterince bağımsızlık tanınan aile içinde yetişen çocuklarda gelişebilir. (9)

b) Ailenin Çocuğun Eğitimindeki Rolü:

İnsan yavrusu bakılmaya ve korun­maya muhtaçtır. (10) Ona bu bakım ve ko­ruma ile şefkat sunacak olan yegâne mü­essese aile ocağıdır. (11)

Okul öncesi dönemde çocuk, kendini özdeş tutacağı model olarak anne-baba­sını alır. Onların özellikleriyle değer yar­gılarını örnek olarak benimser. Hareket, tutum, konuşma gibi davranışlarını taklit etmeye çalışır. (12) Anne ve babanın fıtra­tın korunması, kabiliyetlerin gelişimi, ço­cuğun belli bir istikamete yönlendirilme­si ve iyi alışkanlıkların edinilmesinde önemli bir payı vardır. (13)

Aile hayatının temeli; sevgiye, emni­yete, sadakate ve karşılıklı anlayışa da­yanır. Bu itibarla aile yuvası, çocuk din eğitiminin en uygun bir yeridir. Ailede verilen terbiye çocuk üzerinde kalıcıdır.

Zira çocuk, güvendiği ve etkisinde kaldı­ğı anne ve babasını kopya etmeye çalışır. (14) Bu sayede anne ve babanın hare­ketleri, yaşayış tarzı, çocukta davranış özelliği hâline gelir.

Aile terbiyesinin değeri ve önemi; an­ne ile babanın ve aileyi teşkil eden diğer fertlerin yaşayış tarzları, ahlak telakkile­ri ve terbiyevî uygulama şekilleriyle sıkı sıkıya ilgilidir. (15) Böylece anne ve ba­banın, çocuğun eğitiminde ve hayata ha­zırlanmasında önemli bir yere sahip ol­duğu ortaya çıkmaktadır.

a) Ailenin Çocuğa Karşı Vazifeleri:

Çocukla iletişim, ona yaklaşma, ter­biyenin asıl ve ilk aşamasıdır. Aile, çocuk ile olan diyaloğu sayesinde, ‘terbiye’ müessesesinin temelini atar, inşasına giri­şir. (16)

Anne ve babanın, “iyiliği emretmek, kötülüklerden menetmek ve bilme­diklerini öğretmekle” çocuklarını terbi­ye etmeleri, onların en önemli vazifeleri­dir. (17)

Ailede yaşananlar çocukların davra­nışlarını etkileyeceğiden, anne ve baba­lar davranışlarında dikkatli olmak ve iyi örnekler teşkil etmek (18), yüksek ahlak ile süslenip, esaslı bir şefkat, zarif bir davranış ve merhametli bir muamele işi­ne girmelidir. (19) Böylece çocuklar, iyi ve kötü olanı birbirinden ayırt edebile­cek ve güzel davranış örnekleri göstere­bilecektir.

İslâm’da, anne ve babanın en önemli vazifelerinden biri çocuklarını en güzel bir şekilde terbiye etmeleridir. Zira Pey­gamberimiz bir hadiste, “Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.” (20) Diğer bir hadiste de “Çocuklarınıza ikram ediniz ve onları güzel terbiye edi­niz.” (21) buyurmaktadır.

Buna göre anne ve baba, kalbi ‘ter­temiz, bomboş, saf, her şeyi almaya ka­biliyetli ve her şeyi yapmaya meyilli olan’ çocuğu (22); iyi bir şekilde yetiştirip terbiye etmeli, doğuştan gelen iyi hâlinin devamını sağlamaya gayret göstermeli­dir.

Çocuklarına küçük yaştan itibaren di­nini öğreten, onları ahlakî vasıflarla donatan, insanlara karşı saygı ve sevgi düşüncesini çocuklarının zihnine yerleş­tiren anne ve babalar, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmiş sayılırlar.

2. AİLE EĞİTİMİNDE HOŞGÖRÜ

a) Müsamaha ve Hoşgörü:

Müsamaha, kolaylaştırma anlamındadır. (23) Her şeyi anlaşıyla karşılamak demek olan (24) hoşgörüyle eş anlamlıdır. Hoşgörü, terbiyenin en büyük hazinesi­dir. Bu nedenledir ki toplumumuzda hoşgörü, büyüklüğün bir işareti olarak kabul edilmiştir. (25)

Esasen İslâm toplumlarında hoşgörü­nün ahlakî bir temeli vardır. Bununla be­raber, saf dilliğe varan bir davranış biçi­minde olmasına özen gösterilir. Hoşgörü sahibi sadece yanlışa göz yummakla ye­tinmemeli, doğru olanı göstermeli ve ay­nı yanlışın tekrarlanmaması için gayret göstermelidir. (26)

b) Hz. Peygamber ve Hoşgörü:

Allah’ın Rasûlü bütün insanlara, kü­çüklere ve yaşlılara karşı şefkat ve mer­hamet dolu ve son derece hoşgörü sahi­biydi. O, kendisine işkence eden ve yur­dundan uzak kalmasına sebep olan Mekkelilere bile en iyi şekilde davranmış ve onları bağışlamıştır. Çünkü Hz. Peygam­ber insanlığa rahmet olarak gönderil­miştir. (27)

Peygamberimiz bilhassa çocuklara karşı son derece yumuşak davranıyor ve onlarla şakalaşıyordu. Bir gün torunu Hz. Hasan’ı öpüp okşarken bir bedevi huzuruna gelmişti. Bu durumu gören adam, “Benim on çocuğum vardır, on­ların hiçbirini öpmedim.” dedi. Rasû- lullah, “Şayet senin kalbinden, Cenab-ı Hak merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurdu ve ilave etti: “Mer­hamet etmeyene, merhamet edil­mez.” (28)

Yine bir defasında, “Çocuklarınızı öper misiniz?” diye soran bedeviler, Rasûlüllah’tan evet cevabını alınca, “Fakat biz, Allah’a andolsun öpmeyiz.” deme­leri üzerine de Hz. Peygamber, “Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?” buyurur. (29)

Hz. Peygamber başka bir hadisinde de buyurur ki: “Küçüklerine şefkat ve büyüklerine merhamet göstermeyen bizden değildir.” (30) Kur’an-ı Kerim’de de Peygamberimizin; kolaylığı ter­cih etmesi, iyiliği emredip, cahillerden yüz çevirmesi istenmektedir. (31)

Görülüyor ki Peygamber Efendimiz, çocuklara karşı son derece şefkatli ve hoşgörülüdür. Peygamberimizin çocuk­lara karşı merhamet ve şefkatli oluşu, he­men her çağda ve dönemde Müslüman kuşaklara güzel örnek ve rehber olma şu­urunu vermiştir. (32)

c) Aile Eğitiminde Hoşgörünün Gerekliliği:

Anne ve babaların, çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, onları destekle­mek ve çocukların bazı kısıtlamalar dı­şında, arzularını diledikleri biçimde ger­çekleştirmeleri anlamına gelir. (33) Ço­cuklar yeni filizlenen ve yetişen körpe fi­danlar gibidirler. Bu fidanların nasıl su­ya, ışığa ve temiz havaya ihtiyacı varsa, çocukların da sevgi, ilgi, merhamet ve hoşgörüye ihtiyacı vardır. (34)

Araştırıcılara göre, hoşgörülü ve de­mokratik evlerde büyüyen çocuklar, ar­kadaşlarıyla ilişkilerinde daha etkin, da­ha girişken, yaratıcı fikirler öne sürebi­len, fikirlerini serbestçe söyleme eğili­minde görülen çocuklar olmaktadır­lar. (35) Çocukluk yılları çocuğun şahsiye­tinin oluşumunda büyük önem arzeder. Zira bazı psikologlara göre bilhassa ilk çocukluk yıllarında kazanılan davranış ve alışkanlıklar, ömür boyu kazanılanla­rın %30’unu, bazılarına göre ise %90’ını oluşturur. (36)

Çocukların yaptıkları birtakım davra­nışları hoşgörü ile karşılamak gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Çocukların Yaptıkları Hatalarda Hoşgörü: Çocuklar küçükken aile içinde birtakım hatalar yaparlar. İbn Haldun’a göre çocuğun yaptığı hatalar düzeltilir­ken, çocuğa sert davranmak ona zarar verir. Bunların çocuğun gönlünü alarak ve ona yumuşak davranarak düzeltilmesi gerekir. (37) İbrahim Hakkı, öncelikle ai­lede hoşgörü, aşırı koruma ve aşırı baskı­ya varmayan, müsamahakâr bir ortamın varlığını gerekli görmektedir. (38)

Zaten çocuklar küçükken yaptıkları hatalardan sorumlu değildirler. Nitekim hadiste’de ‘ergen oluncaya kadar hare­ketlerinden sorumlu olmadıkları’ (39) ifa­de edilmiştir. Bu itibarla İslâm’ın bu hoşgörüsünü onlara tanımak gereklidir.

Hoşgörülen çocuğun hareketlerinde bir serbestlik, rahatlık olacaktır. Çocuk hata yaparak aradığı doğruyu bulacağın­dan, çocuğun hatalarına karşı toleranslı olabilmek gereklidir. Ebeveyn, çocuğa yanılma payı bırakabilmelidir. (40) Böyle bir esnek ortamda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yeti­şir. (41)

İslâm eğitimcileri de çocuğa öncelik­le sevgi ve şefkatle yaklaşılması, hoşgö­rülü ve güzel örnek olunması noktasında görüş birliği içindedirler. (42)

2- Çocuğun Oyun İsteğinde Hoşgö­rü: Çocuklar oyun oynamayı çok sever­ler. Oyun gıdaya olan ihtiyaç kadar zo­runlu olup, oyun oynamayan çocuk iste­nildiği şekilde gelişemez. (43)

Çocuğun gelişmesinde oyun kadar rol oynayan başka bir terbiye aracı daha düşünülemez. Çocuğun hayatında oyuna düzenli olarak yer verilirse, yapılması gerekenin yarısının yapılmış olduğu söy­lenebilir. (44)

Bazı anne-babalar, çocuklarını oyun­dan mahrum ederler. Bu tür bir davranış çocuğu olumsuz yönde etkiler. Zira ço­cuğu suç işlemeye sevk edecek psikolo­jik ortam, oynamayan çocukta görülen “içe dönüklük” ve “sosyal münasebet­lerden uzak durma temayülü” ile te­şekkül eder. (45) Bu itibarla anne ve baba­lar, çocuklarının oyun isteklerini yerine getirip, bu konuda son derece hoşgörü sahibi olmaları gerekir.

3- Çocuğun Sorduğu Dinî Sorularda Hoşgörü: Çocuklar çoğu defa dinî konu­larda, bilhassa Allah hakkında bazen il­ginç, dine aykırı sorular sorabilir. Örne­ğin, Allah kimdir? Allah nerededir? Her şeyi nasıl görmektedir? Gibi sorular, anne ve babaları zor durumda bırakmaktadır.

Çocuklarının soruları karşısında bu­nalıp, çaresiz kalan bazı anneler ve baba­lar, verecek cevap bulamamak veya an­layabilecekleri şekilde izahlarını yapa­mamaktan dolayı, onları susturma yolu­na gitmektedirler. (46)

Anne ve babalar, çocukların böyle sorularını anlayışla karşılamalı, sorular geciktirilmeden cevaplandırılmalı, veri­len cevaplar çocukların anlayabileceği şekilde olmalıdır. (47)

Aksi takdirde bu tür soruları sormanın günah olduğunu söylemek, onları azarlamak, anlayabile­cekleri tarzda cevaplar vermemek, ço­cukların dinî konularda şüphe içinde kal­malarına neden olacaktır.

Çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü ve­ya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, karşı çıkmadan ön­ce her zaman çocuğun isteklerini dinle­yen anne ve babalar, çocuğun eğitiminde başarılı sayılırlar. (48)

Dolayısıyla, gerek diğer zamanlarda, gerekse iman öğretimi yapılırken; çocuk­lara müsamaha ve anlayışla davranılmalıdır. Dinî ve ahlakî yönden uygun olma­yan kelimeler söyleyen bir çocuk, sert bir biçimde eleştirilip cezalandırılma­malı, bunun yerine ona, bu kelimeleri ko­nuşmanın doğru olmadığı anlayabileceği bir dille ifade edilmelidir. (49) Anne ve baba aynı zamanda bir eğiticidir. Sert konuşması, nefret ve düşmanlık doğurur. İstenilen eğitim hedefine ulaşılamaz.

d) Aile Eğitiminde Hoşgörüsüzlüğün Zararları:

Anne ve babalar bazen çocuklarına karşı son derece sert davranmakta, en ufak hatalarını cezalandırıp bir hoşgörü­süz tavır takınmaktadırlar. Aslında anne ve babaların sık sık cezaya başvurmaları; kızmaktan, kolay iş görmekten ve cezayı gerektiren hareketlerin nedenlerini dü­şünmemek ve araştırmamaktan ileri gelir. Çocuk neden uygunsuz harekette bulunu­yor? Bu hareketin sebepleri nelerdir? Ço­ğu defa bunlar araştırılmadan, kolay bir yol olan ceza tercih edilir. Hâlbuki çocu­ğa ceza yerine önce nasihat verilmeli, ge­rekli hâllerde eleştirilmeli, bazen de mükâfatlandırılmalıdır. (50)

Hoş görülmeyen çocuk ileriki yıllarda; evhamlı, telaşlı, korkak, çekingen, içe ka­palı ve diğer şekillerde istenmeyen vasıf­ları bünyesinde bulundurabilecektir. (51) Çocuklar ne kadar tazyik altında kalırlar­sa, bu tazyikten kurtuldukları zaman da o derece taşkın ve isyankâr olurlar. (52)

Günümüzde birçok çocuk, ailelerinin ilgisizliği, iyi eğitilmemeleri, sev­gi ve şefkatten yoksun bırakılmala­rı dolayısıyla evinden kaçmakta ve toplu­mun uygun görmediği kötü hareketleri yapmaktadır. İşte çocukların toplum ha­yatında tanıdıkları bütün bu olumsuz ta­vırlar, uygun olmayan bir aile ortamında yetişmelerinden kaynaklanmaktadır.

Yavuzer’in İstanbul çocukları üzerin­de gerçekleştirdiği araştırmada, anne ve baba baskısının çocuğun duygusal ve sosyal gelişmesini olumsuz açıdan etkile­diği belirtilmiştir. (53)

Bereket’in yaptığı bir araştırmaya gö­re de çocukların % 40’ını, ev içi problem­ler ve aile baskıları olumsuz açıdan etki­lemektedir. (54)

Hâlbuki çocuklar terbiye edilerek ha­yata hazırlanırken, birtakım yasaklama­lar konulacaksa, buna karşılık çocuklara yasaklananlar kadar cazip gelebilecek serbestlikler tanınmalıdır. (55) Aynı şekil­de çocukların bir yerde veya bir şeyle oy­namaları yasaklanacaksa, oynayabilecek­leri bir başka yer gösterilmeli veya eline yasaklanan kadar cazip bir başka oyun­cak verilmelidir. (56)

Nitekim bir defasında Peygamber Efen­dimiz, Rafi İbnu Amri’l Ğıfarî isimli bir çocuğa, hurma ağacını taşladığında, “Bir daha acıkırsan (hurma ağacını) taşlama, di­bine dökülenlerden al ve ye.” (57) diyerek bir al­ternatif davranış değişikliğini istemiştir.

Görüldüğü gibi çocukların davranış­larını hoş görmemek, onlara karşı sert muamelede bulunmak, kişiliklerine zarar vermek, onları olumsuz yönde etkileyip ilerki yıllarda istenilmeyen ve uygunsuz davranış özellikleri göstermelerine ne­den olacaktır. Bu durum, bu tür kişileri diğer insanlara karşı acımasız yapmaktadır. Bugün toplumumuzda yaşanan hırsızlık olayları, adam öldürmeler ve diğer gayriah­laki davranışlar; büyük ölçüde eğitimsizlik­ten, ailelerin çocuklarıyla gerekli şekilde ilgilenmeyişlerinden ve çocuklarının iyi yetiş­meleri için gayret göstermeyişlerinden kay­naklanmaktadır.

Nitekim günümüzde sıcak aile yuvasından yoksun bir şekilde sokaklar­da, parklarda ve mezbeleliklerde hayatlarını sürdüren çocuklara rastlamaktayız.

Buna göre anne ve babaların, çocukla­rını sevgi ve şefkatten yoksun bırakma­yıp, onlara şefkat ve merhamet ölçüleri içinde davranmaları gerekir. Böylece ço­cuklar iyi ahlakla vasıflanıp, arzu edilen davranışlarda bulunabileceklerdir.

e) Aile Eğitiminde Hoşgörüde Ölçülü Olmak:

Aşırı hoşgörü ve düşkünlük, çocuğu bencil yapar. O, daima diğerlerinin dikkati­ni çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar, ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler. (58)

Ebeveynler, çocuğa karşı olan iyi duyguların ölçüsünü çok iyi ayarlamalıdır. Çocuk ne şımartılmalı ne de ondan şefkat esirgenmelidir. (59) Eğer anne ve babanın hoşgörüsü normal bir düzeyde gerçekleşirse, çocu­ğun kendine güvenen, yaratıcı ve toplum­sal bir birey olmasına yardım eder. (60)

Buna göre çocuğa hoşgörü gösterir­ken ölçülü davranmalı, aşırılığa kaçılmamalıdır. Aşırı hoşgörü, çocuğu şımartan bir etken olabilir. Çocuklarına fazla mü­samaha gösteren aileler, onların yaptık­ları uygun olmayan davranışları da iyi gözle görürler. Bu da çocukların kötü fi­illeri işlemelerine neden olabilir. Bu iti­barla çocuklara müsamaha gösterirken asla ölçüyü kaçırmamak gerekir.

SONUÇ

Aile, küçük bir toplumsal ünitedir. Anne-baba ve çocuklardan meydana gel­mektedir. Mahiyeti itibariyle toplumun temel taşı niteliğindedir.

Ailede çocuğa verilen terbiye büyük önem arz eder. Bu konuda aile büyükle­rine önemli görevler düşmektedir. Her şeyden önce aile üyeleri arasında karşı­lıklı saygı ve sevgi esası hâkim olmalı­dır. Anne ve babalar, çocuklarına şefkat ve merhametle muamele edip, onları hoşgörülü bir ortam içinde yetiştirmelidir.

Çocuklara karşı son derece hoşgörülü olmak gerekir. Yaptıkları bir davranış­tan dolayı cezalandırılmayan, hatasını an­lama fırsatı verilen, müsamahakâr bir or­tamda yetişen çocuklar daha başarılı, atak ve güvenilir bir şahsiyete sahip olur­lar. Hoşgörüden yoksun bir şekilde yeti­şen çocuklarda birtakım sosyal ve psiko­lojik dengesizlikler oluşabilmektedir.

Çocuğa karşı hoşgörü gösterirken öl­çülü olmak gerekir. Aşırı hoşgörüden oluşan şımarıklık hâli çocuk için zararlı­dır. Bu durumda çocuk kendine olan gü­venini yitirebileceği gibi, her istediğini elde etmek için başkalarını bir vasıta ola­rak görmeye başlayacaktır.

Sonuç olarak anne-babalar, çocukları­nı eğitirken ölçülü hareket etmelidirler. İyi bir eğitimden geçen çocuklar, denge­li bir kişiliğe sahip olurlar. Aile ne kadar sağlam temeller üzerine kurulur; saygı, sevgi ve hoşgörü hâkim olursa, böyle ailelerden meydana gelen toplumlar o derece güçlü olurlar.

(1) Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın Yayın, İstanbul, 1990, Aile mad. c. 1, s. 16.

(2) Hüseyin Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik Esasları, Eser Mat­baası, Samsun, 1991, s. 35.

(3) M. Faruk Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, M Ü İ F Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989, s. 114-115.

(4) İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünne­tinde Terbiye, Tuğra Neşriyat, İstanbul, 1977, s. 148.

(5) Orhan Karmış, Türk Ailesinin Temel Ka­rakteristiği, Din Öğretimi Dergisi, sayı 26, Ankara, 1991, s. 19.

(6) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 1982, s. 20.

(7) Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, An­kara, s. 15.

(8) Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Öz­gür Yay. İbst. 1993, s. 125.

(9) Mücevher Tandoğan, “İlkokullarda Anne Tutumunun Akademik Başarıya Etkisi”, Ank. Ü. Eğ. Bil. Fak. (basılmamış yüksek lisans tezi) 1985, s. 1-7.

(10) Feriha Baymur, Yeni Doğmuş Çocuk ve Süt Çağında Eğitim, MEB Yayınları, Ankara, 1952, s. 14.

(11) M. Emin Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, Timaş Yayınları, İstanbul, 1993, s. 91.

(12) Haluk Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, Remzi Kit. İst. 1993, s. 22.

(13) Bakiye Marangoz, Çocuğumuzu Nasıl Eği­telim, Mektup Yayınları, 1993, s. 44.

(14) Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Dü­şüncenin Gelişmesi, DİB Yayınları, Anka­ra, 1993, s. 148.

(15) Ahmet Hamdi Savlu, Müslüman Ailede Ço­cuk Terbiyesi, Hayra Hizmet Vakfı Yayınla­rı, Konya, 1978, s. 43.

(16) Marangoz, Çocuğumuzu Nasıl Eğitelim, s. 133.

(17) M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kit. İst. c. 7, s. 5122-23.

(18) Mustafa Özal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1991, s. 79.

(19) Abdullah Nasıh Ulvan, İslâm’da Aile Eğiti­mi, çev. Celal Yıldırım, Uysal Kitabevi, Konya, 1981, c. I, s. 145.

(20) Tirmizî, Birr, 33.

(21) İbn Mâce, Edeb, 3.

(22) İmam-ı Gazali, İhyâu Ulûmiddin, çev. Ah­med Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1976, c. 3, s.165.

(23) İbn Manzur, Ebul-Fadl Cemaleddin Muhammed, Lisânü’l-Arab, I-XV, Beyrut, c. 2, s. 489.

(24) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, s. 385.

(25) Kemal Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hiz­met, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, İs­tanbul, 1991, s. 98.

(26) Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, c. 2, s. 182.

(27) Enbiya, 107.

(28) Müslim, Fedâil, 65.

(29) İbn Mâce, Edeb, 3.

(30) Tirmizi, Birr, 15; Ebû Davud, Edeb, 66.

(31) Âraf, 199.

(32) Ulvan, İslâm’da Aile Eğitimi, c. 2, s. 94.

(33) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 33.

(34) Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik Esasları, s. 52.

(35) Haluk Yavuzer, Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992.

(36) Doğan Çağlar, Uyumsuz Çocuklar ve Eği­tim, Ankara Ü. Eğ. Fak. Yayınları, 1981, s. 34.

(37) İbn Haldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982, 1, s. 1300.

(38) Ömer Özyılmaz, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya Göre Çocuk Gelişimi ve Eğitimi,

(yayınlanmamış doktora tezi) Bursa, 1990, s. 106.

(39) Tirmizî, Hudud, I; Ebû Davud, Hudud, 16.

(40) Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hizmet, s. 99.

(41) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 70.

(42) M. Emin Ay, Din Eğitimi ve Öğretiminde Mükâfat ve Ceza, Uludağ Ü. Basımevi, Bur­sa, 1993, s. 61.

(43) Mualla Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, TDV Yayınları Ankara, 1990, s. 38.

(44) Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, DİB yayınları, Ankara, 1991, s. 146.

(45) Emine Akyüz, Suçlu Çocukların Eğitimi, Ankara Ü. Eğ. Fak. Yayını Ankara, 1969, s. 163.

(46) Öcal-Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, s. 79.

(47) Peker, a.g.e. 44-45.

(48) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 70.

(49) Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, s. 118.

(50) Peker, a.g.e. s. 46-50.

(51) Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hizmet, s. 99.

(52) J. J. Rousseau, Emil Yahut Terbiyeye Dair, çev. H. Ülken, A. Ülgener, S. Güzey, İstan­bul, 1961, s. 75.

(53) Yavuzer, Çocuk ve Suç, s. 129.

(54) C. Tahir Berktin, Eğitim Amaçları, Çocuk­larımız ve Biz, Ankara - İş Bankası Yayınları, 1969, s. 69.

(55) Mustafa Özal, Çocuk Terbiyesi ve Peygam­berimizin Eğitim Metodu, Diyanet Dergisi, 1989, c. 25, zb, 182.

(56) Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, s. 86.

(57) İbn Mâce, Ticârât, 67.

(58) Yavuzer, Çocuk ve Suç, s. 134.

(59) M. Zeki Duman, Kur’an-ı Kerim’de Adab-ı Muaşeret Kuralları, Tuğra Neşriyat, 1982, s. 153.

(60) Yavuzer, Ana ve Çocuk, s. 33.