ÇOCUĞUN AİLE EĞİTİMİNDE HOŞGÖRÜ
Şuayip ÖZDEMİR / İnönü Univ. Darende İlahiyat Fak. Araştırma Görevlisi
Yüce Allah insanı her açıdan güzel bir şekilde, üstün kabiliyet ve yeteneklere sahip olarak yaratmıştır. Bunların en önemlilerinden biri, bir arada yaşama özelliğidir. Kişilerin bir arada yaşayışlarına örnek olarak en başta aileyi gösterebiliriz. Aile, en az evli iki yetişkin insandan (karı-koca) ve çocuklardan meydana gelen kurumlaşmış bir biyolojik-toplumsal gruptur. (1)
Aile, çocukların yetişmesi ve eğitimi açısından en önemli müesseselerden biridir. (2) Çocuğun şahsiyeti, okul öncesi ve aile ocağında şekillenir. Çocuk, anne-babanın bütün hareket ve davranışlarını taklit yoluyla aklı başına gelip her şeyi anladığı zaman onların inanç ve hükümlerine bağlanacağından, aile sağlam temellere dayanmalıdır. (3) Başta ebeveyn olmak üzere bütün büyüklerin küçüklerle olan münasebetlerinde en mühim esas onlara gösterilecek sevgi ve şefkattir. (4)
Aile, çocuğa hem ferdi hem de sosyal ve kültürel yönden kimlik kazandıran kurumdur. Çocuğun şahsiyeti bir nevi aile eğitimi vasıtasıyla oluşmaktadır. Bu sebepledir ki aile eğitiminin değeri ve sorumluluğu büyük önem arzeder. (5)
Dolayısıyla anne ve babalar çocuklarını eğitirken onlara karşı hoşgörülü olup, hatalarını bizzat kendilerinin görmelerini sağlamaları lazımdır. Ancak bu sayede ailedeki eğitim son derece sağlıklı, çocuğun şahsiyetini geliştirici ve gelişim özelliklerine uygun olacaktır.
Ailenin mahiyeti ve çocuğun eğitimindeki rolü açıklığa kavuştuktan sonra hoşgörünün sınırları daha iyi tespit edilebilecektir. Bundan hareketle konuyu iki ana başlık altında ele alacağız.
1- AİLENİN MAHİYETİ VE ÇOCUĞUN EĞİTİMİNDEKİ ROLÜ
a) Ailenin Mahiyeti:
Aile, karı-koca ve çocukların meydana getirdiği (6); nesep ve evlilikte bir araya gelmiş, bir çatı altında bulunan topluluktur. (7)
Aile, en küçük bir toplumsal kurumdur. Anne-baba ve çocuklardan oluşan bu kuruluşun, yasalarla belirlenen görevleri yanında, geleneklerle tespit edilen birçok başka işlevi vardır. Aile, toplumun değer yargılarını, gelenek ve göreneklerini, beğenilerini, inançlarını, önyargılarını, kültürünü yansıtır. (8)
Aile, çocukların ruh hâlleri ve hareketlerinin izlendiği, kabiliyetlerinin geliştirildiği ve olumsuz tavırlarının değiştirilmeye çalışıldığı bir eğitim müessesesidir.
Sağlam bir öz kimlik duygusu ancak; dengeli, sıcak, anlamlı bir saygı gösterilen, sorumluluk verilen, yeterince bağımsızlık tanınan aile içinde yetişen çocuklarda gelişebilir. (9)
b) Ailenin Çocuğun Eğitimindeki Rolü:
İnsan yavrusu bakılmaya ve korunmaya muhtaçtır. (10) Ona bu bakım ve koruma ile şefkat sunacak olan yegâne müessese aile ocağıdır. (11)
Okul öncesi dönemde çocuk, kendini özdeş tutacağı model olarak anne-babasını alır. Onların özellikleriyle değer yargılarını örnek olarak benimser. Hareket, tutum, konuşma gibi davranışlarını taklit etmeye çalışır. (12) Anne ve babanın fıtratın korunması, kabiliyetlerin gelişimi, çocuğun belli bir istikamete yönlendirilmesi ve iyi alışkanlıkların edinilmesinde önemli bir payı vardır. (13)
Aile hayatının temeli; sevgiye, emniyete, sadakate ve karşılıklı anlayışa dayanır. Bu itibarla aile yuvası, çocuk din eğitiminin en uygun bir yeridir. Ailede verilen terbiye çocuk üzerinde kalıcıdır.
Zira çocuk, güvendiği ve etkisinde kaldığı anne ve babasını kopya etmeye çalışır. (14) Bu sayede anne ve babanın hareketleri, yaşayış tarzı, çocukta davranış özelliği hâline gelir.
Aile terbiyesinin değeri ve önemi; anne ile babanın ve aileyi teşkil eden diğer fertlerin yaşayış tarzları, ahlak telakkileri ve terbiyevî uygulama şekilleriyle sıkı sıkıya ilgilidir. (15) Böylece anne ve babanın, çocuğun eğitiminde ve hayata hazırlanmasında önemli bir yere sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.
a) Ailenin Çocuğa Karşı Vazifeleri:
Çocukla iletişim, ona yaklaşma, terbiyenin asıl ve ilk aşamasıdır. Aile, çocuk ile olan diyaloğu sayesinde, ‘terbiye’ müessesesinin temelini atar, inşasına girişir. (16)
Anne ve babanın, “iyiliği emretmek, kötülüklerden menetmek ve bilmediklerini öğretmekle” çocuklarını terbiye etmeleri, onların en önemli vazifeleridir. (17)
Ailede yaşananlar çocukların davranışlarını etkileyeceğiden, anne ve babalar davranışlarında dikkatli olmak ve iyi örnekler teşkil etmek (18), yüksek ahlak ile süslenip, esaslı bir şefkat, zarif bir davranış ve merhametli bir muamele işine girmelidir. (19) Böylece çocuklar, iyi ve kötü olanı birbirinden ayırt edebilecek ve güzel davranış örnekleri gösterebilecektir.
İslâm’da, anne ve babanın en önemli vazifelerinden biri çocuklarını en güzel bir şekilde terbiye etmeleridir. Zira Peygamberimiz bir hadiste, “Hiç bir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.” (20) Diğer bir hadiste de “Çocuklarınıza ikram ediniz ve onları güzel terbiye ediniz.” (21) buyurmaktadır.
Buna göre anne ve baba, kalbi ‘tertemiz, bomboş, saf, her şeyi almaya kabiliyetli ve her şeyi yapmaya meyilli olan’ çocuğu (22); iyi bir şekilde yetiştirip terbiye etmeli, doğuştan gelen iyi hâlinin devamını sağlamaya gayret göstermelidir.
Çocuklarına küçük yaştan itibaren dinini öğreten, onları ahlakî vasıflarla donatan, insanlara karşı saygı ve sevgi düşüncesini çocuklarının zihnine yerleştiren anne ve babalar, üzerlerine düşen görevleri yerine getirmiş sayılırlar.
2. AİLE EĞİTİMİNDE HOŞGÖRÜ
a) Müsamaha ve Hoşgörü:
Müsamaha, kolaylaştırma anlamındadır. (23) Her şeyi anlaşıyla karşılamak demek olan (24) hoşgörüyle eş anlamlıdır. Hoşgörü, terbiyenin en büyük hazinesidir. Bu nedenledir ki toplumumuzda hoşgörü, büyüklüğün bir işareti olarak kabul edilmiştir. (25)
Esasen İslâm toplumlarında hoşgörünün ahlakî bir temeli vardır. Bununla beraber, saf dilliğe varan bir davranış biçiminde olmasına özen gösterilir. Hoşgörü sahibi sadece yanlışa göz yummakla yetinmemeli, doğru olanı göstermeli ve aynı yanlışın tekrarlanmaması için gayret göstermelidir. (26)
b) Hz. Peygamber ve Hoşgörü:
Allah’ın Rasûlü bütün insanlara, küçüklere ve yaşlılara karşı şefkat ve merhamet dolu ve son derece hoşgörü sahibiydi. O, kendisine işkence eden ve yurdundan uzak kalmasına sebep olan Mekkelilere bile en iyi şekilde davranmış ve onları bağışlamıştır. Çünkü Hz. Peygamber insanlığa rahmet olarak gönderilmiştir. (27)
Peygamberimiz bilhassa çocuklara karşı son derece yumuşak davranıyor ve onlarla şakalaşıyordu. Bir gün torunu Hz. Hasan’ı öpüp okşarken bir bedevi huzuruna gelmişti. Bu durumu gören adam, “Benim on çocuğum vardır, onların hiçbirini öpmedim.” dedi. Rasû- lullah, “Şayet senin kalbinden, Cenab-ı Hak merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurdu ve ilave etti: “Merhamet etmeyene, merhamet edilmez.” (28)
Yine bir defasında, “Çocuklarınızı öper misiniz?” diye soran bedeviler, Rasûlüllah’tan evet cevabını alınca, “Fakat biz, Allah’a andolsun öpmeyiz.” demeleri üzerine de Hz. Peygamber, “Allah kalplerinizden merhameti çıkardı ise ben ne yapabilirim?” buyurur. (29)
Hz. Peygamber başka bir hadisinde de buyurur ki: “Küçüklerine şefkat ve büyüklerine merhamet göstermeyen bizden değildir.” (30) Kur’an-ı Kerim’de de Peygamberimizin; kolaylığı tercih etmesi, iyiliği emredip, cahillerden yüz çevirmesi istenmektedir. (31)
Görülüyor ki Peygamber Efendimiz, çocuklara karşı son derece şefkatli ve hoşgörülüdür. Peygamberimizin çocuklara karşı merhamet ve şefkatli oluşu, hemen her çağda ve dönemde Müslüman kuşaklara güzel örnek ve rehber olma şuurunu vermiştir. (32)
c) Aile Eğitiminde Hoşgörünün Gerekliliği:
Anne ve babaların, çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, onları desteklemek ve çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmeleri anlamına gelir. (33) Çocuklar yeni filizlenen ve yetişen körpe fidanlar gibidirler. Bu fidanların nasıl suya, ışığa ve temiz havaya ihtiyacı varsa, çocukların da sevgi, ilgi, merhamet ve hoşgörüye ihtiyacı vardır. (34)
Araştırıcılara göre, hoşgörülü ve demokratik evlerde büyüyen çocuklar, arkadaşlarıyla ilişkilerinde daha etkin, daha girişken, yaratıcı fikirler öne sürebilen, fikirlerini serbestçe söyleme eğiliminde görülen çocuklar olmaktadırlar. (35) Çocukluk yılları çocuğun şahsiyetinin oluşumunda büyük önem arzeder. Zira bazı psikologlara göre bilhassa ilk çocukluk yıllarında kazanılan davranış ve alışkanlıklar, ömür boyu kazanılanların %30’unu, bazılarına göre ise %90’ını oluşturur. (36)
Çocukların yaptıkları birtakım davranışları hoşgörü ile karşılamak gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Çocukların Yaptıkları Hatalarda Hoşgörü: Çocuklar küçükken aile içinde birtakım hatalar yaparlar. İbn Haldun’a göre çocuğun yaptığı hatalar düzeltilirken, çocuğa sert davranmak ona zarar verir. Bunların çocuğun gönlünü alarak ve ona yumuşak davranarak düzeltilmesi gerekir. (37) İbrahim Hakkı, öncelikle ailede hoşgörü, aşırı koruma ve aşırı baskıya varmayan, müsamahakâr bir ortamın varlığını gerekli görmektedir. (38)
Zaten çocuklar küçükken yaptıkları hatalardan sorumlu değildirler. Nitekim hadiste’de ‘ergen oluncaya kadar hareketlerinden sorumlu olmadıkları’ (39) ifade edilmiştir. Bu itibarla İslâm’ın bu hoşgörüsünü onlara tanımak gereklidir.
Hoşgörülen çocuğun hareketlerinde bir serbestlik, rahatlık olacaktır. Çocuk hata yaparak aradığı doğruyu bulacağından, çocuğun hatalarına karşı toleranslı olabilmek gereklidir. Ebeveyn, çocuğa yanılma payı bırakabilmelidir. (40) Böyle bir esnek ortamda çocuk, cesaretli ve topluma uyumlu bir insan olarak yetişir. (41)
İslâm eğitimcileri de çocuğa öncelikle sevgi ve şefkatle yaklaşılması, hoşgörülü ve güzel örnek olunması noktasında görüş birliği içindedirler. (42)
2- Çocuğun Oyun İsteğinde Hoşgörü: Çocuklar oyun oynamayı çok severler. Oyun gıdaya olan ihtiyaç kadar zorunlu olup, oyun oynamayan çocuk istenildiği şekilde gelişemez. (43)
Çocuğun gelişmesinde oyun kadar rol oynayan başka bir terbiye aracı daha düşünülemez. Çocuğun hayatında oyuna düzenli olarak yer verilirse, yapılması gerekenin yarısının yapılmış olduğu söylenebilir. (44)
Bazı anne-babalar, çocuklarını oyundan mahrum ederler. Bu tür bir davranış çocuğu olumsuz yönde etkiler. Zira çocuğu suç işlemeye sevk edecek psikolojik ortam, oynamayan çocukta görülen “içe dönüklük” ve “sosyal münasebetlerden uzak durma temayülü” ile teşekkül eder. (45) Bu itibarla anne ve babalar, çocuklarının oyun isteklerini yerine getirip, bu konuda son derece hoşgörü sahibi olmaları gerekir.
3- Çocuğun Sorduğu Dinî Sorularda Hoşgörü: Çocuklar çoğu defa dinî konularda, bilhassa Allah hakkında bazen ilginç, dine aykırı sorular sorabilir. Örneğin, Allah kimdir? Allah nerededir? Her şeyi nasıl görmektedir? Gibi sorular, anne ve babaları zor durumda bırakmaktadır.
Çocuklarının soruları karşısında bunalıp, çaresiz kalan bazı anneler ve babalar, verecek cevap bulamamak veya anlayabilecekleri şekilde izahlarını yapamamaktan dolayı, onları susturma yoluna gitmektedirler. (46)
Anne ve babalar, çocukların böyle sorularını anlayışla karşılamalı, sorular geciktirilmeden cevaplandırılmalı, verilen cevaplar çocukların anlayabileceği şekilde olmalıdır. (47)
Aksi takdirde bu tür soruları sormanın günah olduğunu söylemek, onları azarlamak, anlayabilecekleri tarzda cevaplar vermemek, çocukların dinî konularda şüphe içinde kalmalarına neden olacaktır.
Çocuğun ihtiyaçlarını sezen, onlara uygun yanıtlar veren, aşırı hoşgörülü veya katı olmayıp, çocuğa karşı esnek bir yaklaşım içinde olan, karşı çıkmadan önce her zaman çocuğun isteklerini dinleyen anne ve babalar, çocuğun eğitiminde başarılı sayılırlar. (48)
Dolayısıyla, gerek diğer zamanlarda, gerekse iman öğretimi yapılırken; çocuklara müsamaha ve anlayışla davranılmalıdır. Dinî ve ahlakî yönden uygun olmayan kelimeler söyleyen bir çocuk, sert bir biçimde eleştirilip cezalandırılmamalı, bunun yerine ona, bu kelimeleri konuşmanın doğru olmadığı anlayabileceği bir dille ifade edilmelidir. (49) Anne ve baba aynı zamanda bir eğiticidir. Sert konuşması, nefret ve düşmanlık doğurur. İstenilen eğitim hedefine ulaşılamaz.
d) Aile Eğitiminde Hoşgörüsüzlüğün Zararları:
Anne ve babalar bazen çocuklarına karşı son derece sert davranmakta, en ufak hatalarını cezalandırıp bir hoşgörüsüz tavır takınmaktadırlar. Aslında anne ve babaların sık sık cezaya başvurmaları; kızmaktan, kolay iş görmekten ve cezayı gerektiren hareketlerin nedenlerini düşünmemek ve araştırmamaktan ileri gelir. Çocuk neden uygunsuz harekette bulunuyor? Bu hareketin sebepleri nelerdir? Çoğu defa bunlar araştırılmadan, kolay bir yol olan ceza tercih edilir. Hâlbuki çocuğa ceza yerine önce nasihat verilmeli, gerekli hâllerde eleştirilmeli, bazen de mükâfatlandırılmalıdır. (50)
Hoş görülmeyen çocuk ileriki yıllarda; evhamlı, telaşlı, korkak, çekingen, içe kapalı ve diğer şekillerde istenmeyen vasıfları bünyesinde bulundurabilecektir. (51) Çocuklar ne kadar tazyik altında kalırlarsa, bu tazyikten kurtuldukları zaman da o derece taşkın ve isyankâr olurlar. (52)
Günümüzde birçok çocuk, ailelerinin ilgisizliği, iyi eğitilmemeleri, sevgi ve şefkatten yoksun bırakılmaları dolayısıyla evinden kaçmakta ve toplumun uygun görmediği kötü hareketleri yapmaktadır. İşte çocukların toplum hayatında tanıdıkları bütün bu olumsuz tavırlar, uygun olmayan bir aile ortamında yetişmelerinden kaynaklanmaktadır.
Yavuzer’in İstanbul çocukları üzerinde gerçekleştirdiği araştırmada, anne ve baba baskısının çocuğun duygusal ve sosyal gelişmesini olumsuz açıdan etkilediği belirtilmiştir. (53)
Bereket’in yaptığı bir araştırmaya göre de çocukların % 40’ını, ev içi problemler ve aile baskıları olumsuz açıdan etkilemektedir. (54)
Hâlbuki çocuklar terbiye edilerek hayata hazırlanırken, birtakım yasaklamalar konulacaksa, buna karşılık çocuklara yasaklananlar kadar cazip gelebilecek serbestlikler tanınmalıdır. (55) Aynı şekilde çocukların bir yerde veya bir şeyle oynamaları yasaklanacaksa, oynayabilecekleri bir başka yer gösterilmeli veya eline yasaklanan kadar cazip bir başka oyuncak verilmelidir. (56)
Nitekim bir defasında Peygamber Efendimiz, Rafi İbnu Amri’l Ğıfarî isimli bir çocuğa, hurma ağacını taşladığında, “Bir daha acıkırsan (hurma ağacını) taşlama, dibine dökülenlerden al ve ye.” (57) diyerek bir alternatif davranış değişikliğini istemiştir.
Görüldüğü gibi çocukların davranışlarını hoş görmemek, onlara karşı sert muamelede bulunmak, kişiliklerine zarar vermek, onları olumsuz yönde etkileyip ilerki yıllarda istenilmeyen ve uygunsuz davranış özellikleri göstermelerine neden olacaktır. Bu durum, bu tür kişileri diğer insanlara karşı acımasız yapmaktadır. Bugün toplumumuzda yaşanan hırsızlık olayları, adam öldürmeler ve diğer gayriahlaki davranışlar; büyük ölçüde eğitimsizlikten, ailelerin çocuklarıyla gerekli şekilde ilgilenmeyişlerinden ve çocuklarının iyi yetişmeleri için gayret göstermeyişlerinden kaynaklanmaktadır.
Nitekim günümüzde sıcak aile yuvasından yoksun bir şekilde sokaklarda, parklarda ve mezbeleliklerde hayatlarını sürdüren çocuklara rastlamaktayız.
Buna göre anne ve babaların, çocuklarını sevgi ve şefkatten yoksun bırakmayıp, onlara şefkat ve merhamet ölçüleri içinde davranmaları gerekir. Böylece çocuklar iyi ahlakla vasıflanıp, arzu edilen davranışlarda bulunabileceklerdir.
e) Aile Eğitiminde Hoşgörüde Ölçülü Olmak:
Aşırı hoşgörü ve düşkünlük, çocuğu bencil yapar. O, daima diğerlerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar, ev içinde ve dışında çok zayıf bir sosyal uyum gösterirler. (58)
Ebeveynler, çocuğa karşı olan iyi duyguların ölçüsünü çok iyi ayarlamalıdır. Çocuk ne şımartılmalı ne de ondan şefkat esirgenmelidir. (59) Eğer anne ve babanın hoşgörüsü normal bir düzeyde gerçekleşirse, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı ve toplumsal bir birey olmasına yardım eder. (60)
Buna göre çocuğa hoşgörü gösterirken ölçülü davranmalı, aşırılığa kaçılmamalıdır. Aşırı hoşgörü, çocuğu şımartan bir etken olabilir. Çocuklarına fazla müsamaha gösteren aileler, onların yaptıkları uygun olmayan davranışları da iyi gözle görürler. Bu da çocukların kötü fiilleri işlemelerine neden olabilir. Bu itibarla çocuklara müsamaha gösterirken asla ölçüyü kaçırmamak gerekir.
SONUÇ
Aile, küçük bir toplumsal ünitedir. Anne-baba ve çocuklardan meydana gelmektedir. Mahiyeti itibariyle toplumun temel taşı niteliğindedir.
Ailede çocuğa verilen terbiye büyük önem arz eder. Bu konuda aile büyüklerine önemli görevler düşmektedir. Her şeyden önce aile üyeleri arasında karşılıklı saygı ve sevgi esası hâkim olmalıdır. Anne ve babalar, çocuklarına şefkat ve merhametle muamele edip, onları hoşgörülü bir ortam içinde yetiştirmelidir.
Çocuklara karşı son derece hoşgörülü olmak gerekir. Yaptıkları bir davranıştan dolayı cezalandırılmayan, hatasını anlama fırsatı verilen, müsamahakâr bir ortamda yetişen çocuklar daha başarılı, atak ve güvenilir bir şahsiyete sahip olurlar. Hoşgörüden yoksun bir şekilde yetişen çocuklarda birtakım sosyal ve psikolojik dengesizlikler oluşabilmektedir.
Çocuğa karşı hoşgörü gösterirken ölçülü olmak gerekir. Aşırı hoşgörüden oluşan şımarıklık hâli çocuk için zararlıdır. Bu durumda çocuk kendine olan güvenini yitirebileceği gibi, her istediğini elde etmek için başkalarını bir vasıta olarak görmeye başlayacaktır.
Sonuç olarak anne-babalar, çocuklarını eğitirken ölçülü hareket etmelidirler. İyi bir eğitimden geçen çocuklar, dengeli bir kişiliğe sahip olurlar. Aile ne kadar sağlam temeller üzerine kurulur; saygı, sevgi ve hoşgörü hâkim olursa, böyle ailelerden meydana gelen toplumlar o derece güçlü olurlar.
(1) Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın Yayın, İstanbul, 1990, Aile mad. c. 1, s. 16.
(2) Hüseyin Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik Esasları, Eser Matbaası, Samsun, 1991, s. 35.
(3) M. Faruk Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, M Ü İ F Vakfı Yayınları, İstanbul, 1989, s. 114-115.
(4) İbrahim Canan, Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, Tuğra Neşriyat, İstanbul, 1977, s. 148.
(5) Orhan Karmış, Türk Ailesinin Temel Karakteristiği, Din Öğretimi Dergisi, sayı 26, Ankara, 1991, s. 19.
(6) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, Ankara, 1982, s. 20.
(7) Büyük Türkçe Sözlük, Birlik Yayınları, Ankara, s. 15.
(8) Atalay Yörükoğlu, Çocuk Ruh Sağlığı, Özgür Yay. İbst. 1993, s. 125.
(9) Mücevher Tandoğan, “İlkokullarda Anne Tutumunun Akademik Başarıya Etkisi”, Ank. Ü. Eğ. Bil. Fak. (basılmamış yüksek lisans tezi) 1985, s. 1-7.
(10) Feriha Baymur, Yeni Doğmuş Çocuk ve Süt Çağında Eğitim, MEB Yayınları, Ankara, 1952, s. 14.
(11) M. Emin Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, Timaş Yayınları, İstanbul, 1993, s. 91.
(12) Haluk Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, Remzi Kit. İst. 1993, s. 22.
(13) Bakiye Marangoz, Çocuğumuzu Nasıl Eğitelim, Mektup Yayınları, 1993, s. 44.
(14) Kerim Yavuz, Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi, DİB Yayınları, Ankara, 1993, s. 148.
(15) Ahmet Hamdi Savlu, Müslüman Ailede Çocuk Terbiyesi, Hayra Hizmet Vakfı Yayınları, Konya, 1978, s. 43.
(16) Marangoz, Çocuğumuzu Nasıl Eğitelim, s. 133.
(17) M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kit. İst. c. 7, s. 5122-23.
(18) Mustafa Özal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, Türkiye Diyanet Vakfı, Ankara, 1991, s. 79.
(19) Abdullah Nasıh Ulvan, İslâm’da Aile Eğitimi, çev. Celal Yıldırım, Uysal Kitabevi, Konya, 1981, c. I, s. 145.
(20) Tirmizî, Birr, 33.
(21) İbn Mâce, Edeb, 3.
(22) İmam-ı Gazali, İhyâu Ulûmiddin, çev. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1976, c. 3, s.165.
(23) İbn Manzur, Ebul-Fadl Cemaleddin Muhammed, Lisânü’l-Arab, I-XV, Beyrut, c. 2, s. 489.
(24) Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, s. 385.
(25) Kemal Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hizmet, Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, İstanbul, 1991, s. 98.
(26) Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, c. 2, s. 182.
(27) Enbiya, 107.
(28) Müslim, Fedâil, 65.
(29) İbn Mâce, Edeb, 3.
(30) Tirmizi, Birr, 15; Ebû Davud, Edeb, 66.
(31) Âraf, 199.
(32) Ulvan, İslâm’da Aile Eğitimi, c. 2, s. 94.
(33) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 33.
(34) Peker, Din ve Ahlak Eğitiminin Psikolojik ve Metodik Esasları, s. 52.
(35) Haluk Yavuzer, Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992.
(36) Doğan Çağlar, Uyumsuz Çocuklar ve Eğitim, Ankara Ü. Eğ. Fak. Yayınları, 1981, s. 34.
(37) İbn Haldun, Mukaddime, çev. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982, 1, s. 1300.
(38) Ömer Özyılmaz, Erzurumlu İbrahim Hakkı’ya Göre Çocuk Gelişimi ve Eğitimi,
(yayınlanmamış doktora tezi) Bursa, 1990, s. 106.
(39) Tirmizî, Hudud, I; Ebû Davud, Hudud, 16.
(40) Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hizmet, s. 99.
(41) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 70.
(42) M. Emin Ay, Din Eğitimi ve Öğretiminde Mükâfat ve Ceza, Uludağ Ü. Basımevi, Bursa, 1993, s. 61.
(43) Mualla Selçuk, Çocuğun Eğitiminde Dinî Motifler, TDV Yayınları Ankara, 1990, s. 38.
(44) Beyza Bilgin, İslam ve Çocuk, DİB yayınları, Ankara, 1991, s. 146.
(45) Emine Akyüz, Suçlu Çocukların Eğitimi, Ankara Ü. Eğ. Fak. Yayını Ankara, 1969, s. 163.
(46) Öcal-Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, s. 79.
(47) Peker, a.g.e. 44-45.
(48) Yavuzer, Ana-Baba ve Çocuk, s. 70.
(49) Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Anlatalım, s. 118.
(50) Peker, a.g.e. s. 46-50.
(51) Çakmaklı, Aileler İçin Sosyal Hizmet, s. 99.
(52) J. J. Rousseau, Emil Yahut Terbiyeye Dair, çev. H. Ülken, A. Ülgener, S. Güzey, İstanbul, 1961, s. 75.
(53) Yavuzer, Çocuk ve Suç, s. 129.
(54) C. Tahir Berktin, Eğitim Amaçları, Çocuklarımız ve Biz, Ankara - İş Bankası Yayınları, 1969, s. 69.
(55) Mustafa Özal, Çocuk Terbiyesi ve Peygamberimizin Eğitim Metodu, Diyanet Dergisi, 1989, c. 25, zb, 182.
(56) Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metodlar, s. 86.
(57) İbn Mâce, Ticârât, 67.
(58) Yavuzer, Çocuk ve Suç, s. 134.
(59) M. Zeki Duman, Kur’an-ı Kerim’de Adab-ı Muaşeret Kuralları, Tuğra Neşriyat, 1982, s. 153.
(60) Yavuzer, Ana ve Çocuk, s. 33.