HAC EMİRLERİ TARİHİ (*)
Mekke, etrafında tavaf edilen ve içerisindeki putları barındıran Kâbe sebebiyle, Cahiliye Arapları tarafından saygı gösterilen bir yer olduğu gibi; daha sonra İslâmî devrede de hac ibadetinin önemli bir rüknü olan tavafın yerine getirildiği mekân ve namazlarda kıble olması hasebiyle mukaddes bir yer olmuştur. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından inşa edilen Kâbe, o devirden beri mukaddes bir mekândır.
Hac vazifesi, dünyanın çeşitli yerlerinden dil ve ırk farkı yapılmaksızın bu ibadeti yerine getirmeye gücü yeten Müslümanlar tarafından yapılmıştır. Bu vazifenin yerine getirilmesi için bir takım kuralların (Menâsik-i Hac) hacılara öğretilmesi gerekli olduğundan, Hz. Peygamber (s.a.s.) (**), İtâb b. Useyd’i vekil göndermiş, Veda Haccı’ nda da bizzat hac emîri olarak hac ibadeti ile ilgili; Arafat’ta Vakfe (duruş), Müzdelife’den Mina’ya gidiş, buradaki ibadetler ile kurban kesme ve Kâbe’yi tavaf etme gibi ibadetlerin, nasıl yerine getirileceğini Müslümanlara öğretmiştir.
(*) Bu yazı, Dr. Bedri Muhammed Fahd (Muhammed b. Abdullah Üniv. Edebiyat Fak. Fasel-Mağrib tarafından al-Mavrid’de (c. IX. sayı: 4. s. 179-210, 1981 Bağdad) yazılan, “Târihü Ümerâi’l-Hacc” isimli maddesinin çevirisidir.
(**) Yazar, (sallallahu aleyhi ve sellem) yerine, parantez içinde (sad) harfini kullanmıştır. Biz de bu kısaltmayı (s) harfi ile göstereceğiz. (Çevirmen)
Hz. Muhammed’in (s) vefatından sonra dört büyük halife de hac emîri olmuşlardı. Kendilerinden sonraki halifeler de bu vazifeyi devam ettirerek bizzat emîr oldukları gibi, hac süresince hacılara rehberlik yaparak emniyeti muhafaza edecek emirler tayin etmişlerdir. Kâbe’nin bakımı ve örtüsünün takılması ve Mekke-Medine’deki fakirlere hediyeler verilmesi gibi hizmetler, emirlerin görevleri arasında yer almaktaydı.
Abbasîler, gerekli vasıflara sahip hac emirleri tayin ettikleri gibi, Irak’tan özel hac emirleri de tayin etmişlerdi. Daha sonraki yıllarda da Abbasîler tarafından tek emîr tayin edilmiş, son zamanlarda da Hz. Ali soyundan nakibler hac emîri olmuşlardı. Abbasîlerin merkezî otoritelerini kaybettikleri devrede hilafet merkezinden ayrı, müstakil devletlerin ortaya çıkması ile meydana gelen kargaşalardan sonra hac emirleri, halifelerin sahip oldukları ülkeleri müdafaa edebilecek komutanlardan tayin edilmişti. Bu dönemde, bazen Irak, Şam, Mısır ve Mağrib’den gelen hac emirleri bulunduğu gibi bazen de aynı bölgelerden birden fazla emirlerin, Mekke ve Medine’de karşılaştığı olmuştu.
Abbasî halifeliğine Moğollar tarafından 1258 tarihinde son verilmesi ile Irak’tan gönderilen hac emirleri dönemi sona ermiş ve on dokuz yıl boyunca Emîr Baybars’ın ortaya çıkmasına kadar hac emîri tayin edilememişti. Abbasî halifeliğinin Mısır’a naklinden itibaren, hac emirleri Mısır’dan tayin edilerek Kâbe örtüleri de buradan gönderilmeye başlanmıştır.
Bu çalışmamızda, tarih boyunca Hz. Muhammed (s) döneminden başlayarak, Dört Halife, Emevî ve Abbasî devirlerindeki hac emirleri ile Irak hacılarının çıkış yerleri ve hac yolculuğunda karşılaştıkları zorlukları ortaya koyarak, yazımızın sonunda konu hakkında telif edilen eserleri vereceğiz.
HZ. MUHAMMED (S) DÖNEMİNDE HAC EMÎRLERİ (1)
Hicretin 8. senesinde Mekke’nin fethedilerek İslâm beldesi olması ve hac ibadetinin Müslümanların kontrolünde devamı ile Müslümanlar, başarılarına tayin olunan hac emîri İtâb b. Useyd başkanlığında hac vazifelerini yerine getirmişlerdir. Hicret’in dokuzuncu senesinde de Hz. Muhammed (s), Hz. Ebû Bekir’i 300 Müslümanın başında hac emîri tayin etmiştir. Hicretin 8. ve 9. senelerinde Müslümanlar hac ibadetlerini yerine getirirlerken, müşrikler de cahiliye âdetleri ile kendilerine ait yerde haclarını yapmışlardı. (2) Hz. Muhammed (s) daha sonraki sene Hz. Ali’yi onlara göndererek bu seneden sonra müşriklerin çıplak olarak Mescid-i Harâm’a yaklaşamayacaklarını bildirmiştir. (3) Hz. Muhammed (s) hicretin 10. senesinde Vedâ Haccı’nı yerine getirirken orada hiçbir müşrik bulunmamıştır.
DÖRT HALİFE DÖNEMİNDE HAC EMİRLERİ (4)
Hz. Ebû Bekir döneminde;
Hac emîri olarak Hz. Ömer tayin edilmiştir. Bağdâdî, Hz. Ömer’in; Taberî de, İtâb b. Useyd veya Abdurrahman b. Avf’ın hac emîri olduklarını belirtmiştir. (5)
Hicretin 12. senesinde Hz. Ebû Bekir hac emîri olmuştur. Kaynaklarda Hz. Ebû Bekir’in halifeliği döneminde hacca gitmediği iddia edilmekle birlikte Taberî, Hz. Ebu Bekir’in hac emirliği yaptığını belirterek diğer rivayetleri çürütmüştür. (6)
Hz. Ömer döneminde;
H. 13’de Abdurrahman b. Avf hac emîri tayin edilmiş, ertesi sene ise Halife hac emirliği yaparak hilafetinin son iki senesinde emîr olmuştur. (7)
Hz. Osman’ın halifeliği zamanında;
Abdurrahman b. Avf, H. 24’de hac emîri olmuştur. Onu takiben Hz. Osman’ın hilafetinin son iki senesinde emîr olmuştur. (8)
Hz. Ali’nin halifeliği döneminde;
H. 36 ve 37 yılında Hz. Abdullah b. Abbâs ile H. 37 senesinde Ubeydullah b. Abbâs (9) veya Kışım b. Abbâs’ın emîr oluşları hakkında rivayetler vardır. Taberî, Kışım’ın bu tarihte Mekke valisi olduğunu belirtir. (10) H. 39 yılında Şeybe b. Osman el-Hicâbî emir olmuş ancak, Halife Abdullah b. Abbâs’ı emir tayin etmiştir. Muaviye b. Ebî Süfyan’ın gönderdiği Yezid b. Şecere ile Şeybe arasında emirlik konusunda meydana gelen ihtilaftan sonra Şeybe’nin emirliği kabul edilmiştir. (11)
EMEVÎLER DÖNEMİNDE HAC EMİRLERİ (12)
H. 40’da Mugire b. Şu’ be
H. 41’de Utbe b. Ebî Süfyan
H. 42 ve H. 43 senelerinde Mervân b. Hakem
H. 44’de Muaviye b. Ebî Süfyan
H. 45’de Mervân b. Hakem
H. 46’da Utbe b. Ebî Süfyan
H. 47 ve H. 48 senelerinde Mervân b. Hakem
H. 49’da Saîd b. As
H. 50’de Muaviye b. Ebî Süfyan (Yezid b. As hakkında da rivayet vardır.)
H. 53’de Mervân b. Hakem (Saîd b. As hakkında da rivayet vardır.)
H. 54’de Saîd b. As
H. 55’de Mervân b. Hakem
H. 56 ve 57’de Velîd b. Utbe b. Ebî Süfyan (57 senesinde Utbe b. Ebû Süfyan)
H. 58 ve 59’da Velîd b. Utbe (Osman b. Muhammed b. Ebî Süfyan)
Yezid b. Muaviye döneminde hac emirleri;
H. 60’da Âmir b. Saîd (Velîd b. Utbe)
H. 61 ve 62’de Velîd b. Utbe
H. 63, 64 ve 65’de Abdullah b. Zübeyir
Mervân b. Hakem Şam’da halife iken H. 66-72 seneleri arasında Abdullah b. Zübeyir.
Haccac b. Yusuf, H. 72’de hac emîri olmaya çalışmış fakat Abdullah b. Zübeyir’in Mekke’de hâkim olması sebebiyle Mekke’ye giremeyerek yanındakiler ile birlikte, Mina ve Arafat’taki hac ibadeti ile ilgili vazifeleri yerine getirmiş (13) ertesi yıl ise hac emîri olmuştur.
H. 74’de Abdülmelik b. Mervan
H. 75’de Medine valisi İbban b. Osman (Haccac)
H. 76-79 seneleri arasında Abdülmelik b. Mervân (Vali İbban b. Osman) (14) H. 80’de Süleyman b. Abdülmelik b. Mervân
H. 82’de İbban b. Osman
H. 83 ve 84 senelerinde İsmail el- Mahzûmî
H. 88-91 seneleri arasında Ömer b. Abdülaziz, (H. 88’de Ömer b. Velîd)
H. 92’de Velîd b. Abdülmelik, (Abdülaziz b. el-Velîd)
H. 93’de Ömer b. Abdülaziz,
H. 95’de Bişir b. el-Velîd
Süleyman b. Abdülmelik’in halifeliği döneminde;
H. 96’da Ebû Bekir b. Muhammed el-Ensârî, (Mesleme b. Abdülmelik)
H. 98 ve 99 senelerinde Ebû Bekir el- Ensârî, (H. 98’de Abdülaziz b. Abdullah b. Halid)
Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği döneminde;
H. 100’de Ebû Bekir b. el-Ensârî
H. 101-103 seneleri arasında Abdurrahman b. Dahhak b. Kays el-Fahrî (H. 101’de Ömer b. Abdülaziz)
El-Hâdî’nin halifeliği döneminde;
H. 104’de Abdurrahman b. Abdurrahman en-Nasrî
Hişâm b. Abdülmelik’in halifeliği döneminde;
H. 105’de İbrahim b. Hişâm el- Mahzûmî
H. 106’da Halife Hişâm
H. 107-112 seneleri arasında İbrahim b. Hişâm el-Mahzûmî
H. 113’de Süleyman b. Hişâm b. Abdülmelik
H. 114’de Halid b. Abdülmelik
H. 115’de Velîd b. Abdülmelik (15) (Mekke, Medine ve Taif valisi Muhammed b. Hişâm b. İsmail) (16)
H. 116’da Muhammed b. Hişâm b. İsmail el-Mahzûmî (17)
H. 117’de Hâlid b. Abdülmelik
H. 118’de Muhammed b. Abdülmelik
H. 120 ve 125 seneleri arasında Muhammed b. Hişâm b. İsmail
H. 126’da Ömer b. Abdullah b. Abdülmelik b. Mervân
H. 128’de Abdülaziz b. Ömer b. Abdülaziz
H. 129’da Abdülvâhid b. Süleyman b. Abdülmelik b. Mervân
H. 130’da Muhammed b. Abdülmelik b. Atiyye
H. 131’de Velîd b. Urve es-Sa’dî b. Ebî Bekir b. Havâzin
Rivayetlerden anlaşıldığı üzere, Emevî dönemi hac emirlerinin çoğu Benî Ümeyye’dendir. Emevî halifelerinden Muâviye, Abdülmelik ve üç oğlu el-Velîd, Süleyman ve Hişâm, birden ziyade haccetmişlerdir. Emevîlerden Hz. Muaviye, birden fazla hac emîri olmuş, kendisinden sonra da oğulları emir olmuşlardır. İbni Zübeyir tarafından Emevî ailesinin emirliği engellenmişse de ölümünden sonra bu vazife onlar (Emevîler) tarafından devam ettirilmiştir. Emevî ailesi dışında da Ensar’dan veya Havâzin gibi bazı Arap kabilelerinden ve Sakîf ve Kureyş’den bazıları ve özellikle Mahzûm kabilesinden hac emirliği görevini yerine getirenler olmuştur.
ABBÂSİLER DÖNEMİNDE HAC EMİRLERİ
A- Büyevhîler dönemine kadar Abbasîlerin ilk döneminde hac emirleri ( l8)
Abbasîlerin hilâfeti ellerine geçirmeleri ile hac emirliği görevini de üzerlerine almaları tabiî bir durum hâline gelmişti. Abbasîler dönemindeki hac emirleri şunlardır:
H. 132’de Dâvud b. Ali b. Abdullah b. Abbâs (Abbasîlerin ilk hac emîridir)
H. 133’de Ziyâd b. Abdullah b. el- Hârisî
H. 134’de Kûfe Vâlisi İsâ b. Musa b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbâs (19)
H. 135’de Basra Vâlisi Süleyman b. Ali b. Abdullah b. Abbâs (20)
Ebû Cafer b. Mansûr döneminde hac emirleri;
H. 136’da Halife, (Onun, Seffah ve Ebû Müslim el-Horasânî’ yi tayin ettiği rivayeti de vardır.) (21)
H. 137’de Fadl b. Sâlih b. Abdullah b. Abbâs
H. 139’da Abbâs b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbâs
H. 140’da Halife Ebû Cafer b. Mansûr
H. 141’de Sâlih b. Ali b. Abdullah
H. 142’de İsmail b. Ali b. Abdullah
H. 143’de İsâ b. Muhammed b. Ali
H. 144’de Halife Mansûr
H. 145’de es-Sîrî b. Muhammed b. Hâris
H. 146’da Abdülvehhab b. İbrahim b. Muhammed
H. 147’de Halife Ebû Cafer b. Mansûr
H. 148’de Halife’nin oğlu Cafer b. Mansûr
H. 149’da Muhammed b. İbrahim b. Ali
H. 150’de Abdüssamed b. Ali
H. 151’de Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Ali
H. 152’de Halife Ebû Cafer b. Mansûr
H. 153’de Mehdi b. Mansûr
H. 154’de Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Ali
H. 155’de Abdüssamed b. Ali
H. 156’da Abbâs b. Muhammed b. Ali
H. 157 ve 158 senelerinde İbrahim b. Yahya b. Muhammed
H. 169’da el-Hâdî’nin halifeliği döneminde, Süleyman b. el-Mansûr
H. 170’de Halife Harun Reşîd
H. 171’de Abdüssüman b. Ali
H. 172’de Yakub b. Ali
H. 173-175 senelerinde Halife Harun Reşîd
H. 176’da Süleyman b. Mansûr
H. 177’de Halife Harun Reşîd
H. 178’de Musa b. İsâ b. Musa
H. 179’da Halife Harun Reşîd
H. 180’de Musa b. İsâ b. Musa
H. 181’de Halife Harun Reşîd
H. 182’de Musa b. İsâ b. Musa
H. 183’de Abbâs b. Musa b. el-Hâdî
H. 184’de İbrahim b. el-Mehdî
H. 185’de el-Mansûr b. Mehdî
H. 186’da Halife Harun Reşîd, oğulları Emin ve Me’mun’u da beraberinde hacca götürmüştür.
H. 187 ve 188 senelerinde Harun Reşîd
H. 189’da Abbâs b. Musa b. el-Hâdî
H. 191’de Fadl b. el-Abbâs b. Muhammed b. Ali
H. 192’de Abbâs b. Abdullah b. Cafer b. el-Mansûr
H. 193’de el-Mansûr halife olduğu zaman Davud b. Abbâs b. Musa’yı emir tayin etmiştir.
H. 194’de Ali b. Reşîd
H. 195’de Dâvud b. İsâ b. Musa
H. 196 ve 197 senelerinde Abbâs b. Musa b. İsâ
H. 198’de halifeliğe Me’mun geçtiğinde Abbâs b. Musa b. İsâ
H. 199’da Şiilerden İbni Eftas hac emîri olmuşsa da Süleyman b. Dâvud b. İsâ hac emirliğini üzerine almış, Eftas’ın onun üzerine gitmesi neticesinde Süleyman emirlikten çekilmiştir. (22) Bu sene hacıların emirsiz olarak da hac vazifelerini yerine getirdikleri rivayet edilmiştir.
H. 200’de Ebû İshak b. Harun Reşîd
H. 201’de İshak b. Musa b. İsâ
H. 202’de Mekke Valisi İbrahim b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib
H. 203’de Süleyman b. Abdullah b. Süleyman b. Ali
H. 204-206 seneleri arasında Abdullah b. el-Hasan b. Abdullah b. el-Abbas b. Ali b. Ebî Tâlib
H. 207’de Ebû İsâ b. Reşîd
H. 208’de Salih b. Reşîd
H. 209’da Salih b. Abbâs b. Muhammed b. Ali
H. 210 ile 213 seneleri arasında Abdullah b. Abbâs b. Muhammed
H. 214’de İshak b. Abbâs b. Muhammed
H. 215 ve 216’da Abdullah b. Ubeydullah b. Abbâs b. Muhammed
H. 217’de Süleyman b. Ubeydullah b. Süleyman b. Ali
Mutasım’ın halifelik döneminde;
H. 218, 219 ve 220 senelerinde Salih b. Abbâs b. Muhammed
H. 221 ile 226 seneleri arasında Muhammed b. Dâvud b. İsa b. Musa
Halife Vâsık döneminde, H. 227-232 seneleri arasında Muhammed b. Dâvud b. İsâ b. Musa.
Mütevekkil Alallah halifeliğinin başlangıcında;
H. 233 ile 235 senelerinde hac emîri olmuştur.
H. 236’da Halife’nin oğlu el-Muntasır
H. 237 ve 238 senelerinde Ali b. Musa b. Cafer b. İsâ b. Ebî Cafer el-Mansûr (23)
H. 239’da Abdullah b. Dâvud Muhammed b. Dâvud b. İsâ b. Musa hac emîri olmuştur.
H. 240 ile 244 seneleri arasında Abdüssamed b. Musa b. Muhammed b. İbrahim b. Muhammed
H. 245 ve 246 senelerinde Muhammed ve Süleyman Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbâs
H. 247’de Halife el-Muntasır (24)
H. 248’de Halife el-Müstain dönemlerinde de aynı emir (25)
H. 249’da Mekke Valisi Abdüssamed b. Musa b. Muhammed b. İbrahim (26)
H. 250’de Mekke Valisi Cafer b. Fadl (27)
H. 251’de de Cafer b. Fadl hac emîri olmak istemiş, ancak hac emirliğine İsmail b. Yusuf b. İbrahim Abdullah el-Hüseyin el-Hasan b. Ali b. Ebî Tâlib hac emîri olmuş, Vali Cafer’in evi yağmalanarak Mekke’de gerekli tamirlerde kullanılmak üzere mallarına el konulmuştur. Halktan 200 bin dinar alınmıştır. (28)
H. 252’de Halife el-Mu’tez döneminde, Muhammed b. Ahmed b. el- Mansûr (29)
H. 253’de Abdullah b. Muhammed b. Süleyman b. ez-Zeynebî (30)
H. 254’de Ali b. Hasan b. İsmail b. Abbâs b. Muhammed (31)
H. 255’de Halife Mehdîbillah döneminde, Ali b. el-Hüseyin b. İsmail b. el-Abbâs b. Muhammed b. Ali (32)
H. 256’da el-Mutemedallah’ın halifeliğinin ilk döneminde, Muhammed b. Ahmed b. İsâb Ebî Cafer (33)
H. 257 (34) ve 258’de el-Fadl b. İshak b. el-Hasan b. Abbâs b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas (35)
H. 259 (36) ve 260’da İbrahim b. İbrahim Muhammed b. İsmail b. Cafer b. Ali b. Abdullah b. Abbâs (37)
H. 261 (38) , 269 (39) ve 263 (40)’ de el-Fadl b. İshak b. Hasan b. Abbâs b. Muhammed b. Abdullah b. Abbâs
H. 264 (41), 265 (42) ve 266 (43) senelerinde, Harun b. Muhammed b. İshak b. Musa el-Hâşimî el-Kûfî
H. 267’de Mısır’dan gelen Tolunoğlu Ahmed ve Vali Ömer b. el-Leys Kâbe’de, Halil İbrahim Makamında sancaklarını diktiler. Velâyetin kendilerine ait olduğunu iddia etmeleri üzerine meydana gelen münakaşa üzerine halk, Kâbe’den dışarı çıktı. Hac emîri Harun’un mevâlîleri, Amr b. el-Leys’e yardım etmeleri üzerine, O’nun velayeti kabul edildi. (44)
H. 267 ve 268 senelerinde, Mekke Valisi Harun b. Muhammed hac emîri oldu. (45)
H. 269’da Tolunoğlu Ahmed, komutanları Muhammed b. Sirac ve el-Gaznevî’yi iki bin askerle birlikte Mısır’dan Hicaz’a yolladı. H. 470 yılının Zilkade ayında Mekke’ye gelen bu iki komutan; kasap ve değirmencilere ikişer, ileri gelenlere yedişer dinar dağıttılar. Mekke Valisi Harun’un yüz yirmi atlı ve iki yüz yaya ile Irak’tan gönderilen Amr b. Leys komutasındaki otuz atlı ve yüz yayadan oluşan ordu, Mısır ordusu ile Mekke’de karşılaştı. Mekke valisinin askerleri, Tolunoğlu’nun ordusunu yenerek askerlerini takip edip mallarına el koydular ve Tulumoğlu’na lanet yağdırdılar. (46)
H. 270 (47), 271, 272 (48), 273 (49), 274 (50), 275 (51), 276 (52), 277 (53), 278(54), 279 senelerinde Mekke Valisi Harun b. Muhammed el-Hâşimî (55) hac emirliği yaparak bu görevi on altı sene devam ettirmiştir. (56)
H. 280’de (İbni Taranca adıyla tanınan) Ebû Bekir Muhammed b. Harun (57)
H. 284 (58), 285 (59) ve 286 senelerinde (60), Muhammed b. Abdullah b. Dâvud el-Hâşimî Bâterce
Halife Mutefîbillah zamanında 288 (61), 289 (62), 290 (63), 291 (64), 292 (65), 293(66) senelerinde, el-Fadl b. Abdülmelik el-Hâşimî hac emîri olmuştur.
H. 294 senesinde hac kâfilesi Karmatîlerin saldırısına uğrayarak, malları ellerinden alınıp çok sayıda hacı öldürülmüştür. Bunun üzerine Suvartekin komutasında halife’nin gönderdiği ordu, Karmatîlerle savaşarak komutanları Zekerviye b. Mihreviy’i öldürüp esirler ile çalınan malları geri almışlardır. (67)
Halife Muktedirbillah zamanında H. 295’de yine Fadl b. Abdülmelik hac emîri olmuş (68), H. 296 (69), 297 (70), 298 (71), 299 (72), 300 (73) ve 301 senelerinde de bu göreve devam etmiştir. (74)
H. 302’de Halife, Zübab Vadisi ve çevresinde ikamet eden hac kâfilelerine saldırarak mallarını çalan bedevî Arapları tedip etmek üzere, Yusuf b. el-Hâdim komutasında bir ordu göndermiştir. Bu ordu saldırganları öldürerek hacılardan ve ticaret kervanından çalınan malları geri almıştır. (75)
H. 303 (76), 305 (77) ve 306 (78)’da da Fadl b. Abdülmelik hac emîri olmuştur.
H. 307 (79) ve 308’de (80) Musa’nın annesi, Kahramane’nin kardeşi Ahmed b. Abbâs hac emîri olmuştur. Kahramane, Muktedirbillah devrinde güç ve otorite sahibi olan bir cariyedir.
H. 310’da İshak b. Abdülmelik hac emîri oldu. (81)
İshak b. Abdülmelik, hac kâfilelerine saldırarak Müslümanların başında büyük bir problem olan Karmatîler ile uğraşmıştı. Abbasî Hükümeti, Karmatîler ile başa çıkmaktan âciz kaldığı için (82) bazı Arap kabilelerini onlara karşı kullanmaktan başka çare kalmamıştı. (83) Vezir Ali b. İsâ, Karmatîlerin taşkınlıklarına engel olma, Halifeyi ve komutanları ikna etmeye çalışmasına rağmen bir başarı elde edemeyince (84) görevinden ayrılmaya mecbur kalmıştı. (85)
H. 318’de Mansûr ed-Deylemî, hacıları korumakla görevlendirilmiş ise de Mekke’ye vardığında, Karmatîler tarafından kuşatılarak öldürülmüştür. Mekke ve çevresindeki Müslümanlara zarar veren Karmatîler, Kâbe’deki Hacer-i Esved’i yerinden çıkarmışlar ve örtüsünü çalarak insanlara zarar vermişlerdi. (86) H. 318’de Abdüssamed b. Eyyüb b. Abdurrahman el-Aziz el-Gınâî, hac emîri olarak hacıları korumak için beraberinde askerî bir kâfıleyi de yanında götürmüştü. (87)
H. 319’da da aynı emîrin askerî bir kuvvetle hacca gittiği ve emniyetle döndüğü belirtilmiştir. (88)
H. 320’de Karmatîlerin engellemeleri sebebi ile hac heyeti çıkarılamamıştır. (89)
H. 323’de Mütehişşim’in kölesi Komutan Lü’lü başkanlığındaki hac kâfilesi, Karmatîlerle karşılaşmış, iki taraf arasında savaş vukû bulması üzerine, hacılar Irak’a geri dönmüşlerdi. (90)
Bu tarihten itibaren birbirini takip eden uzun seneler boyunca hac heyeti gönderilememiş, H. 327’de hac seferi yeniden başlamıştır. Mekke Emîri Ömer b. Yahya el-Alevî’nin girişimiyle Bağdad ile Karmatîler arasında antlaşma yapılmış; hacıların gidiş-dönüş emniyetini sağlama karşılığı olarak Karmatîlere, her deve başına beş ve her mahmil için de yedi dinar ödenmesi kabul edilmiş (91), daha sonra bu antlaşma yeniden gözden geçirilerek Karmatîlere toplam 50 bin dinar ödenmesi şeklinde değiştirilmiştir. (92)
Karmatîlerle yapılan bu antlaşmadan sonra diğer Arap kabilelerinin de muhtemel saldırıları önlenmiştir. Karmatîlerden Ebû Tahir b. Süleyman b. el- Hasan el-Hicri’nin ölüm haberi yayılınca, H. 332 yılı itibarıyla hiçbir kimse hac yolculuğuna çıkamamıştı. (93) Bu tarihten iki sene sonra da Abbasî Hükümetinin, Büveyhîlerin tesiri altına girmeleri ile hac emîri tayini Büveyhîlerin eline geçmiştir.
Yukarıda geçen rivayetleri değerlendirdiğimiz zaman açıkça görülmektedir ki Abbasîler hac emirliğine önem vermişlerdir. Ebû Cafer yedi, Ebû Abdullah el-Mehdî bir, Harun Reşîd dokuz defa hacca gitmiştir. Abbasîler döneminde bir kaç senelik fasıla haricinde hacca kafile gönderilmeye devam edilmiş, bu arada da halifelerin aile fertleri ve akrabaları da hacca gitmişlerdir. Ziyad b. Ubeydullah H. 133’de amcası Dâvud b. Ali’nin vefatından sonra yerine geçerek Mekke, Medine, Taif ve Yemen’de vali olunca hac emîri de olmuştur. (94)
Abbasi valilerinden olan ve Halife Mehdî’nin dayısı Yezid b. Mansûr el-Humeynî, Ziyad b. Ubeydullah’ı hac emîri tayin etmiştir. (95)
Hac emirliğine bazen Şia’dan kimseler de getirilmiştir. Emin-Me’mun mücadelesi sırasında ülkede anarşi ortamının yayılması ve Me’mun’ un zamanında Kûfe ve Mekke-Medine civarında Şia mensuplarının hâkimiyeti döneminde, Şia’ya mensup kişiler de hac emirliği yapmışlardır. H. 199’da İbnü’l-İflis adıyla tanınan birisi hac emîri olmuştur. Me’mun’ un, kardeşini yenmesi üzerine Şia’yı da memnun etmeye çalışarak İbni Musa b. Cafer’i hac emîri yapmıştır. (96) H. 204 ve 206 arasında Ehl-i Beyt’den Ubeydullah b. Hasan b. Ubeydullah b. Abbâs b. Ali b. Ali b. Ebû Tâlib emir olmuştur. (97)
Abbasî’ler döneminde hac emirliği görevini üstlenen kimseler, bu vazifeleri başarılı bir şekilde yerine getirmişlerdi. Ancak Müstain döneminde H. 201’de hac esnasında görülen kargaşa ve Tolunoğlu’nun gönderdiği heyet arasında meydana gelen olay dışında, hac görevi huzurla yerine getirilmiştir. Hicrî IV. asrın başında özellikle Müstain döneminde Karmatîlerin meydana getirdiği olayların etkisi ile devletin gerileme dönemine girmesi üzerine hac için bazı güçlükler çıkmış, yukarıda belirtildiği gibi Karmatîlerle yapılan antlaşma üzerine yol emniyeti sağlanmıştır.
BÜVEYHÎLER DÖNEMİNDE HAC EMİRLİĞİ (H. 334-447)
Büveyhoğulları, Abbasîlere tahakküm etmeye başladıklarında bütün doğu İslâm ülkelerini de siyasî etkileri altına almışlardı. Bu dönemde etkili bir şekilde Şia siyaseti takip eden Büveyhîler, hac emirleri tayin işini de kendi ellerine almışlar ve hac emirlerinin çoğunu Hz. Ali soyundan olan nakîblerden seçmişlerdi. Bu emirlerden Ebû Ahmed Hüseyin b. Musa en-Nakîb, H. 354 (98), 355 (99), 356 (100), 357 (101), ve 360 (102) senelerinde hac emîri tayin edilmişti.
H. 366’da Ebû Abdullah Ahmed b. Ebi’l-Hüseyin Muhammed b. Ubeydullah el-Alevî. (103)
H. 370’de Ebû’l-Feth Ahmed b. Ömer Yahya el-Alevi. (104)
H. 380’de Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Ubeyd el-Alevî el-Musevî. (105)
H. 381-383 senelerinde Ebû’l-Hasan Muhammed b. Hasan b. Yahya el-Alevî. (l06)
H. 384’de Ebû’l-Hasan el-Alevî (Arap kabilelerinin itiraz etmeleri üzerine bu sene hac görevi emirsiz yapıldı.) (107)
H. 385-388 seneleri arasında Ebû Abdullah Ahmed b. Ubeydullah el-Alevî. (108)
H. 389-393 (109), 394 (110), 396 (111), 400 (1l2), 403 (113) senelerinde Ebû’l-Haris Muhammed b. Muhammed b. Ömer.
H. 404-406 (ll4) senelerinde Ebû’l- Hasan Muhammed b. Hasan b. el-İkkâsî.
H. 412 (115), 413 (116) senelerinde hac halifesi, Kûfe-Mekke yolundaki kargaşadan dolayı Şam yolu üzerinden dönmüştür. H. 415’de de hac kâfilesi Şam yolundan dönmüştür. (117) H. 447’de Büveyhîlerin; Abbasî halifeliği üzerindeki baskısına son veren Selçuklular Bağdat’a girmişlerdir.
Yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, bu dönem içerisinde hilafet merkezinin zayıflaması, Abbasî devleti içerisindeki karışıklıklar, vebanın yayılması ve Büveyhîlerin hilâfet üzerindeki baskıları gibi sebeplerle zaman zaman hac heyeti gönderilememiştir. Karmatîlerin, ücret karşılığında yol emniyetini üzerlerine almaları hacıları biraz rahatlatmış, H. 339’da Haceru’l-Esved tekrar yerine konulmuştur. (118) Yine bu dönem içerisinde, bazı bölgeler şeklen hilafet merkezine bağlı kalmakla birlikte, fiilen merkezden ayrı devletler kurulmuş, bağımsızlıklarını ilan eden bu devletler, kendilerini kabul ettirmek için hac mevsiminde kendi adlarına emir ile hac kâfileleri göndermişlerdir. Mısır’da devlet kuran Tolunoğlu Ahmed ile daha sonra H. 334’de İhşidler’den Kâfur, hac emirleri göndermişlerdir. (119) Mısır ve Mekke emirleri arasında H. 341 (120) ve 342’de (121) meydana gelen olaylar, Fâtımîlerin Mısır’a H. 358’de hâkim olmasından sonra da tekrarlanmıştır. (122) Ancak Mısır sultanları H. 364 (123), 365 (124), 381 (125) ve 396 (126) senelerinde, hutbelerini halife adına okumuşlardır.
ABBÂSÎLERİN SON DÖNEMİNDE HAC EMÎRLERİ (H. 447-656)
Selçuklular, Mâverâünnehir’den Şam’a kadar İslâm ülkelerini hâkimiyetleri altına alarak Büveyhîler ile Şia’nın hilafet üzerindeki baskılarına son vermelerinden sonra, Abbasî halifelerini tanımışlardı. H. 656 / M. 1259’da Bağdad hilafet merkezinin yıkılmasından ve daha sonra da Anadolu Selçuklu Devleti’nin inkırazıyla ortaya çıkan Atabeylikler ve Türkmen Beyliklerinden sonra doğudaki İslâm ülkeleri ikiye ayrılmıştı.
Bu dönemde ortaya çıkan küçük devletlerin, hâkimiyet mücadelesine başlamasıyla özellikle Hicaz bölgesinde aynı anda birden fazla emir bir araya gelerek hac görevi yerine, aralarındaki çekişmeler ile vakit geçirmişlerdi. Bu arada da Mağrib ülkelerinden bazı zenginler de Hicaz’daki fakirlere yardım etmişlerdi. (127) Emirler arasında meydana gelen çekişmeler neticesinde, Halife hac kâfilelerinin emniyetlerini sağlayamadığından tayin edeceği hac emirlerini, emniyeti sağlamaya gücü yetecek komutanlardan seçmeye başlamıştı.
Selçuklu döneminde Hz. Ali soyundan nakiblerinden Ebû’l-Ganâim Muammer b. Muhammed b. Ubeydullah el-Alevî, ilk hac emîri olup, H. 456’dan (128) H. 462’ye kadar bu vazifeyi devam ettirmiştir.
Mekke Emîri Muhammed b. Muhammed İbni Ebî Hâşim Bağdat’a gelip Sultan Alparslan ile görüşerek Mekke’de hutbeyi Abbasî Halifesi Kâim Biemrillah ile Sultan Alparslan adına okuttuğunu, hutbede Fâtımî halifesinin adını zikretmediğini belirtmesi üzerine Sultan, ona 30 bin dinar ve değerli bir hil’at ile ayrıca yıllık on bin dinar aylık bağlatmıştır. Sultan, Medine emîri için de 20 bin dirhem bağışta bulunarak yıllık beş bin dirhem maaş bağlattığını bildirmiştir. (129) Hutbenin Abbasî halifesi adına okunması dört sene beş ay devam ettikten sonra hutbe Fâtımî halifesinin adına okunmaya başlanmıştır. (130) Mısır Fâtımî Halifesi Mustansır Billah, Kâim Biemrillah ve Alparslan’ın ölümünden sonra, H. 467’de Mekke Emîri Ebû Haşim’e değerli hediyeler göndererek hutbeyi kendi adına okutmasını istemiştir. Fâtımî halifesi ertesi sene de hutbenin kendi adına okunmasına devam edilmesini talep etmiştir. (131)
Böylece, hac emîrinin tayini halifeler ile güçlü sultanlar arasında el değiştirmiştir. H. 470’de Vezir Fahruddevle Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Cehir tarafından yaptırılan ve üzerinde, “Lâilaheillallah Muhammedürrasûlullah el-İmam Muktedir Billâh” yazılan bir minber hac kâfilesi ile gönderilmişti. Ancak, hutbenin tekrar Fâtımî halifesi adına okunmasından Bağdat’ın haberi olmadığından, bu minber Mekke’ye geldiği zaman alınıp kırdırılmıştır. (132) Şii Nakibi Ebû’l-Ganâim son hac emîri olup, ondan sonra hac emirleri askerî komutanlar arasından seçilmiştir. Ebû’l- Mansûr Kutluğ’un on iki sene emir olduğu ve hac kâfilelerini bedevî Arapların saldırılarından koruyarak onlara korku saldığı rivayet olunmuştur. O, H. 480’de vefat ettiğinde Selçuklu Veziri Nizâmülmülk şöyle demiştir: “Bu gün bin adam ölmüştür.” (133) Ebû’l-Mansûr’dan sonra H. 476’da Hımartekin hac emîri tayin olunmuştur. (l34) Mekke emîri, ondan memnun olduğunu belirtmek için adamları ile birlikte Halife’ye geldiğinde halifelik divanı, onları karşılamaya çıkarak hil’atler giydirmiştir. (135)
Selçuklu Sultanı Melik Şah, H. 480’de askerleri ile birlikte Kûfe civarında avlanmaya çıktığında, hac yolu üzerinde bulunan Rahbe’ye yakın “Şebîn” adı verilen bir yerde, Ribât inşasını emretmiştir. Burçlar ve hendekler ile birlikte inşa edilen ve Sultan’ın avlanma sırasında kullandığı bu Ribât’a, “Menârâtü’l-Kurûn” adı verilmiştir. (136) H. 481’de de Vezir Ebû Şucâ er-Ruzdârî, askerleri ile birlikte hacca gitmiştir. (137) Sultan’ın vefatı ile askerlerin oradan ayrıldıklarını hisseden Haffâce kabilesi hacılara hücum etmiştir. H. 485’deki saldırıda kabile reisi Hatlâu’t-Tavîl başlarında bulunmuştur. (138)
H. 502-504’de Kama el-Ercüvânî hac emîri olmuştur. (139)
H. 507’de Zengi Berkuk hac emîri olmuştur. (140) H. 512’de Hazâr hac emîri olduğunda, Halife Müsterşid ona hil’at giydirmiş, Mekke-Medine emîri de kendisini karşılamıştır. (141)
H. 540’da Emîr Kımaz Ercüvânî hac emîri oldu. (142)
H. 541 ve 542’de Nazaru’l-Hâdim b. Abdullah el-Cuyûşî Ebû’l-Hasan hac emîri olmuş (143), dönüşte hastalığı sebebi ile Emîr Kımaz’a görevini devretmiş ve Bağdad ’da vefat etmiştir. (144)
H. 575’de Huzistan Valisi Emîr Mücîriddin Taştekin b. Abdullah el-Müstencidî. (145)
H. 576’da Kâbiz Şam’dan (146), Taştekin de Irak’tan emir tayin edilmiştir. (147)
H. 577 (148), 578, 580 (149) senelerinde Taştekin hac emîri tayin edilmiştir.
H. 578’de Hüsameddin Lâcîn Şam’dan hac emîri tayin edilmiştir. (150)
H. 583, 586 (151), 587 (152) senelerinde de Taştekin hac emîri olmuştur. Ancak H. 588 senesinde bu emir, Selçuklularla harp etmekle görevlendirilmesine rağmen vazifesini yerine getirmediğinden, Halife tarafından tutuklanmıştır. (153) Selahaddin-i Eyyûbî’nin hatibi olan bu emir, H. 602 senesinde ölmüştür. (154)
H. 588’de Irak’tan Felekeddin Aliye b. Abdullah et-Türkî Ebû Saîd en-Nâsî (l55) hac emîri olmuştur. Hac dönüşünde görevinden uzaklaştırılan bu emir, H. 594’de yeniden tayin edilmiş ise de sonradan yeniden görevinden uzaklaştırılmıştır. Bu emirden sonra da Derbâs el-Kerdi hac emîri olmuştur. (156)
H. 589’da Halife’nin kölelerinden Kutbeddin Sancar en-Nâsir emir olmuş (157), ancak Araplardan Anze kabilesi ona karşı gelmiştir. Emir, yanında beş yüz atlı asker olduğu halde onlarla harp etmeyerek kabilenin lideri Dehmiş’e, 50 bin dinar vermeyi kabul etmiş ve bu parayı da hacılardan toplamıştır. Emir, Bağdat’a döndüğü zaman Halife, bu parayı ondan alarak hacılara iade etmesini emretmiş, sonra da vazifesinden almıştır. (158) H. 610’da Şam halkı Hısnü’d- Devle’nin emirliği altında hacca gitmiştir.
H. 591’de Şam’dan Kara Sancar, Mısır’dan Şerif İsmail Sa’leb el-Caferî hac emîri olmuşlardır. (159)
H. 592’de Irak’tan Taştekin’in emirlerinden Alp Kara Mülük, Mısır’dan da Şerif İsmail b. Saleb Caferi hac emîri olmuş, Taştekin’in hanımı onun adına vekâleten hacca gitmiştir. (16°)
H. 593’de Irak’tan Şemseddin Üsbet, Şam’dan Seyfüddin Muhammed b. Gayruk (160), 595’de Muzafferüddin Senkar en-Nâsırî hac emîri olmuştur. (161)
H. 596’da Kutbeddin Sancar en-Nâsırî (162) emir olmuştur.
H. 597’de Muciriddin Taştekin el-Müstencidî hapiste iken, halife tarafından serbest bırakılarak malları kendisine iade edilmiş (163) ve emîr olmuştur. (164)
H. 598’deki Mucemüddîn Taştekin (165) ve Muzafferüddin Senkaruce es-Seb (166) arasında emirlik konusunda ihtilaf vardır. 599’daki emir, Mucemüddîn Taştekin idi. (167)
H. 600’de Taştekin’in komutanlarından Alp Kara emîr olmuştur. Ancak o, hac esnasında halka zulmettiğinden Bağdat’a dönüşünde, Halife onun hapsedilmesi ve dövülmesini emretmiştir. Alp Kara aynı yıl içinde vefat etmiştir. (168)
H. 601 senesinde Muzafferüddin Sangır en-Nâsırî Bağdat’tan, Şam’dan Dimeşk Kalesi Valisi Sarimuddin Berguş el-Âdil ve Zeyneddin Karaca Sahib Sarhad. (169)
H. 602’de Muzafferüddin Bağdat’tan; Emîr eş-Şûcâ b. Ali b. es-Selâr emîr olmuştur. (170)
H. 603’de de Muzafferüddin yine emîr olmuş, ancak o, Vezir Nasuru’d-Din el-Mehdî’nin adamlarından biri ile tartıştığı için hac dönüşünde, vezirin kendisini cezalandırmasından korkarak Irak hac kafilesinden ayrılıp, Şam’da bulunan Melik Âdil’in yanına sığınmıştır. Yakut’un kâfilesinin Bağdat’a emniyet içerisinde ulaştığını duyan Halife, onu karşılamak için adamlarından birini görevlendirmiştir. (171) Halife, Yakut’un emirliğini tasdik ederek, sonraki iki senede de onu görevlendirmiştir.
H. 603 senesinde Buhara’dan Hanefî Mezhebi Reisi Burhaneddin Muhammed b. Ahmed b. Abdülaziz b. Mazet, Irak heyetine katılmıştır. Buhara kâfilesi şiddetli susuzluk çekerken, Buhara Reisi Sadr-ı Cihan yanında fazla su bulunmasına rağmen kâfilesini susuz bırakmıştır. Bu sebeple Irak’ta lanetlenmiş, sokaklarda aleyhine kaba sözler sarf edilmiştir.
Hacılar, bu seneye Sadr-ı Cehennem demiştir. Sadr-ı Cihan memleketine dönerken halk, ona lanet yağdırarak kaba sözler söylemişlerdir. Tarihçiler H. 604 senesinde de Sadr-ı Cihan’ın hac emîri olduğunu ileri sürmektedirler. (172)
H. 604’de Irak’tan Yakut er-Rûmî ve Şam’dan da Şiblü’d-Devle el-Hüsâmî hac emirliğine tayin edildi. (173)
H. 605’de Yakut yine Irak’tan hac emirliğine gönderildi. Şam’dan da Kudüs Valisi Kımız emîr tayin edilmiştir. (174)
H. 606’da Yakut’un emirliği devam etmiş, Şam’dan da Fahreddin İyas eş-Şâmî tayin olmuştur. (175)
H. 607 ve 608’de Muhammed b. Yakut babası adına emîr tayin olmuş, ancak o çocuk yaşta olduğu için İbni Ebî Faris işlerini takip etmiştir. (176)
H. 608’de Irak hacıları, Mekke Emîri ve adamlarının saldırısına uğrayarak malları çalınmıştır. (177) Bu sebeple H. 607’de Hüsameddin b. Ebî Firas, Muhammed Yakut adına emîr olmuş Mekke Emîrine pek çok hediyeler götürerek onlardan gelecek saldırılara karşı tedbir almıştır. Aynı sene Şam’dan Şecaeddin İbni Muharib emîr olmuştur. (178)
H. 610’da Hüsameddin b. Ebû Firas, Muhammed b. Yakut adına hac emîri olmuş, Kerk ve Kudüs’ten Sıddık b. Timurtaş el-İzz et-Türmânî, Şam’dan el-Melik ez-Zahir İbni Selahaddin emîr olmuştur ve Yâkûb el-Hayyât el-Gâzî Kasiyon’da mukîm idi ve Melik ez-Zahir’in de arkadaşı idi. Ez-Zâhir Bedir’e vardığında Mısır hâkimi es-Sultan el-Kâmil Muhammed, askerinin korkudan Mısır’dan Yemen’e geçtiğini duydu. Hac dışında Şam’a dönmeye onu mecbur etti ve kendisiyle Yâkûb el-Hayyât da döndü. (179)
H. 611’de Hüsameddin b. Ebû Firas ve Şamdan el-Muazzam b. el-Melik el-Âdil emîr olmuşlardır. (180)
H. 612 ve 613’de Hüsameddin yine emîr olmuş, Şam Emîri İlmüddin el-Caberî karşılaşmıştır. (181)
H. 614’de Hüsameddin b. Ebî Firas, Muhammed b. Yakut adına emir olmuştur. Yakut bu seneden sonra başkası adına hac emîri olmayıp kendi namına birkaç sene hac emîri olmuştur.
H. 615’de Irak’tan İkbaş b. Abdullah en-Nâsırî ve Şamdan Mülkü’l-Muazzam (Şukeyfât diye biliniyordu) emir olmuşlardır. (182)
H. 616 ve 617’de İkbaş emîr olmuş, son haccında Mekke emîri tarafından öldürülmüştür. Bu sene Şamdan el-Mübariz emîr olmuş, daha sonraki yıllarda Moğol istilası sebebi ile bir süre Irak’tan hac emîri ve hac kervanı gönderilmemiştir. (183)
H. 618, 619 (184), 621 ve 622 senelerinde Hüsameddin b. Ebû Firas kendi adına emîr olmuş, on üç sene emirlikten sonra Irak’tan ayrılarak Mısır’a gitmiş, H. 629’a kadar orada kalmıştır. (185)
H. 624 / M.1226’da Halife’ye bağlı hükümdarlardan Şemseddin Kıbran ve Şam bölgesinden eş-Şûcâ b. es-Silâr, Diyarbekir (*) bölgesinden Şehabeddin Gazi b. el-Âdil emîr olmuştur. Fırat’a hatta Kûfe’ ye kadar yol aldı ve Halife, ona hediyelerle birlikte ikramlarını gönderdi ve haccın ifasından sonra aynı yoldan geri döndü. (186)
H. 627’den 630’a kadar Emîr Şemseddin Aslan Tekin en-Nâsırî hac emîri olmuştur. (187)
H. 631’de emir olan Şemseddin Kıran, bedevî Arapların karşı çıkmaları üzerine görevinden alınmış, daha sonra da yeniden hac emîri tayin edilmiştir. (188)
H. 632’de Kıran’ın emirlikten azledilmesinden sonra, Hüsameddin b. Firas yeniden hac emîri olmuştur. (189) H. 634’de emîr tayin edilen Hüsameddin hac dönüşünde önceki yıllarda hacılara saldıran bedevî Arapları Bağdat’a getirmiştir. (190) Bu sene Hac Emîri eş-Şûcâ ölmüştür. (191) H. 640’da Emîr Şemseddin en-Nâsırî, Irak hac emirlerinin altı senelik emirlik vazifesine ara vermesinden sonra tekrar hac emîri olmuştur. (192)
H. 641’de Emîr Ebû Meyamin el-Mustansırî hac emîri olmuştur. Halife Mu’tasım Billah’ın annesi hac kâfilesine katılmıştır. (193) Emîr Felekeddin Muhammed b. Alaaddin et-Tibrâsî ed-Dîvîdâr, Abbasî halifeleri döneminde Irak’tan gönderilen son hac emîri olmuştur. (194)
Abbasi dönemi hac emirlerini gözden geçirdiğimizde şu noktalar karşımıza çıkmaktadır:
1. Hz. Ali soyundan, özellikle nakibler arasından gönderilen emirler dönemi sona ermiş, yerine Abbasî ordu komutanlarından emirler gönderilmiştir.
2. Hac emîri olarak tayin edilen komutanlar, o yıl boyunca askerî ve idarî vazifeleri yerine getirmişlerdir. Bu emirlerden bazıları bu görevleri birden fazla yerine getirmişlerdir. (195) Taştekin’in 25 (196), Emîr Hüsameddin b. Ebû Firas’ın da 13 defa hac emirliği yaptığı rivayet edilmiştir. (197)
3. Yukarıda gördüğümüz gibi bazen de yol emniyeti olmaması ve yollarda hacıların saldırılara uğraması gibi sebeplerle birkaç sene hac emîri tayin edilmemiştir. Diğer taraftan H. 615 senesinde Moğol istilası sırasında işgal altındaki ülkelerde Müslümanlar, hacca gidememişlerdir. H. 624 senesinde Moğol orduları Erbil’e geldiklerinde, Bağdat’ta hac ile Moğollara karşı cihat edilmesi arasında tercih söz konusu olmuş, cihat vazifesi karara bağlandığından hac vazifesi iptal edilmiştir.
Abbasî hükümeti, Moğolların özellikle gece saldırılarını tespit ederek (198) yol emniyetinin olmaması sebebi ile H. 636 ve 637 (l99) senelerinde, hac kâfilesi göndermekten vaz geçmişlerdir.
4. Bazı hac emirleri de hacca bizzat kendileri gitmeyip, oğullarını veya kölelerini kendi adlarına hac emîri olarak göndermişlerdir.
5. Bazı hac emirlerinin de hatalı davranışlarından dolayı halife tarafından hesaba çekilme veya cezalandırma korkusuyla hac dönüşlerinde, Şam veya Mısır’a kaçtıkları ve memleketlerini terk ettikleri görülmüştür.
IRAK HEYETİ’NİN ÇIKIŞI
Abbasî halifeleri, hac mevsiminde Mekke ve Medine’ye heyet gönderme işine önem vermişlerdir. Bu durumun Abbasî devletinin son zamanlarında, ilk dönemdekinden daha fazla olduğu görülmüştür. İslam ülkelerinin hilafet merkezinden ayrılıp, ayrı bir devlet olduklarını ilân ettikleri ve üstünlükleri birbirlerine kabul ettirme hususunda yarıştıkları için hilafet merkezine heyet gönderme işine daha fazla ihtimam gösterdiği görülmüştür. Zilkade ayının girmesi ile merkezden Horasan’a kadarki bölgelerden Bağdat’a gelmeye başlayan hacıların (200); çadır, yiyecek-içecek ihtiyaçlarının karşılanması zaruri bir hâle geliyordu. Bağdat’ta toplanan bu hacıların sayıları binlerce olup, H. 406 senesinde çevreden gelen bu hacıların 20 bin kadar olduğunun tahmin edildiği belirtilmiştir. (201)
Bu arada da muhtelif yaşta çeşitli milletlere mensup insanlar, değişik renk ve modellerde giydikleri elbiseleri ile gezinmek için çıktıkları Bağdat caddelerinde, oldukça güzel bir manzara meydana getirmişlerdir. Dünyanın dört bir yanından gelen hacılar arasında bulunan âlimler ve talebeler de ilim meclislerini ziyaret ederek büyüklerin sohbetlerini dinlemişlerdir. Hacılarla birlikte gelip ilim tahsil ederek icazet alanların isimlerini tarihî kayıtlarda bulmak mümkündür.
Dünyanın çeşitli yerlerinden Bağdat’a gelen talebe ve âlimler ile Bağdat’taki âlimler arasında meydana gelen tanışma ortamında, Bağdat’taki kitap müstensihleri (çoğaltıcıları) ve satıcıları ile dışarıdan gelenler arasında alışverişler olmuştur. (202) Hac için Bağdat ve Hicaz’a gelenlerin yanında, doğudan ve batıdan ticaret kervanları da gelerek mallarını satıp ticaret malları satın alarak kendi ülkelerine götürmüşlerdir. (203)
Doğudaki İslâm ülkelerinden Abbasî halifelerinin meşruiyetini kabul ederek Bağdat’a gelen bu insanların bir araya gelişini değerlendiren halifeler, onlara resmî tebliğler vererek bunların İslâm ülkelerinin her tarafında neşredilmesini sağlamışlardır. Hacıların kendi ülkelerine döndüklerinde beraberlerinde halifelerden getirdikleri resmî tebliğler arasında, devlet başkanlarının meşruiyetlerini tanıtan belgeler ile Hilafet Merkezi arasındaki tebliğler yer almaktaydı. Yâkûb b. el-Leys es-Sıgar ortaya çıkarak Abbasî emirlerinin Tâhirîler üzerinde hâkimiyetini sağlamak ve genişletmek için İran toprakları üzerinde yayılmaya başladığı zaman, Halife Mutemed Alallah (H. 276-286), Yâkûb b. Sıgar aleyhinde bir tamim yayınlayarak onu kötülemiş, bu belgeyi bütün hacılara okutarak kararını bütün doğu ülkelerine, özellikle Yâkûb’ un çevresindekilere onun meşru olmayan bir davranış içerisinde olduğunu ve onu tanımadığını bildirmiştir. Diğer bir halife de buna benzer bir uygulama yapmıştır.
Halife Kadir Billah H. 391 senesinde, Halife Vâsık Billah’ın torunlarından birinin Horasan’da kendisini veliaht ilan etmesini protesto ederek oğlu Ebû Fadl el-Gâlib Billah’ı yaşı küçük olmasına rağmen veliaht tayin etmiş, bu kararı da Irak’a giden hacılara okumuştur. (204) H. 565’de Endülüs’ten gelen Bünyamin de Halife’ye ihtiyaçlarını arz etmiştir. (205) Hac emirleri tayini, hac kâfilelerinin Bağdat’ta toplanmalarından sonra yapılabildiği gibi, bazen de hac mevsiminden çok önce yapılmıştır. Mesela, H. 506 senesinde Seyyid Mürteza, Safer ayında emîr tayin edilmiştir. (206)
Daha önce belirtildiği gibi, Abbasîlerin ilk dönemlerinde hac emirleri, Abbasî aile fertlerinden tayin edilmiş, sonraki yıllarda da özellikle nakîbler arasından gönderilmiştir. Hac emîri tayini, Hilafet Merkezinde, sultan, eşraf, kadı ve fukahânın (207) hazır bulunduğu bir mecliste özel bir merasimle yapılarak emire değerli hil’at ve hediyeler verilirdi. (208) Bu âdet, H. VII. asırda hac emîrinin atına bindikten sonra, hilafet sarayına gelerek Türkler Kapısı’nda atından inip halifenin odasına kadar yaya olarak gelmesi ve burada kendisine hil’at giydirilmesi şeklinde uygulanmıştır. (209)
Hac emîrinin en önemli vazifeleri arasında, hacıların gidiş ve dönüşlerinde başkanlık etmek, onları herhangi bir saldırıdan korumak vardı. Arap Yarımadasında Abbasî otoritesinin gevşediği devrelerde hac emirlerinin vazifeleri, sadece Mekke’de imamlık ve hac vazifesinin yerine getirilmesi anında rehberlik yapmak olmuştu. (210) Hac emirlerinin tayinlerinden sonra “Sebîl” adı verilen, kâfilenin yolculuğu esnasında özellikle Kûfe ile Mekke arasında çölde yolcuların sularını temin eden görevliler tayin edilmiştir.
Halife Mutasım Billah’ın sebilcilerinden tacir Ebû Kasım b. Kelâle tayin olunan sebilcilerden olup kendisine “Sebîlü’l-Fakir” adı verilmiştir. Es-Sirac Ömer b. Bereke el-Hezelî de bunu kontrol ile görevlendirilmiştir. (211)) Verilen bu örnek, hacılara hizmet konusunda halifelerin hizmette yarıştıklarını göstermektedir. H. 641’ de Abbasî idaresi, hac mevsiminden önce Şevval ayında hac emirlerine 50 bin dinar tahsis etmiştir. Kâbe örtüsü, Peygamber’in (s) Türbe-i Şerif örtüsü, mukaddes yerlerdeki fakirlerin sadakaları ve bedevî Araplardan gelebilecek saldırıları önlemek için haraç masrafları, Halife tarafından hac emîrine teslim edilirdi.
H. 641 senesinde çıkarılan kafilede bulunan sebillerin miktarı:
I. Mutasım Billah adına özel bir sebil taşıyan 200 adam,
2. Müstensir Billah adına sebili taşıyan 150 deve,
3. Zahir Lidinillah adına sebili taşıyan 150 deve,
4. Zahir Biemrillah adına sebili taşıyan 100 deve
5. Halife Nasır Billah’ın annesi adına sebili taşıyan 80 deve.
6. Karışık sebil, genel sebil veya karma insanlar.
Bu kâfilede Halife’nin annesi de hazır bulunmuştur. O, başlarında Kâfur ez-Zâhir’ in bulunduğu 29 hizmetçisini de yanında götürmüştür. Ayrıca hilafet merkez deposundan yolculuk için gerekli olan yiyecek-içecek ve beraberindekilerin ihtiyaçları için eşyalar da götürülmüştür. Bu kâfiledeki deve miktarı şöyledir:
1. Teşrifat sandıklarını taşıyan 18 deve,
2. Sarnıçları taşıyan 30 deve,
3. Çadırları ve minderleri taşıyan 130 deve,
4. Sadaka için hazırlanmış ihramları taşıyan 130 deve,
5. Kâbe örtüsünü taşıyan 17 deve,
6. Züccaciye cinsinden eşyaları taşıyan 16 deve,
7. Yiyecek, helva ve şeker taşıyan 11 deve,
8. Mutfak eşyalarını taşıyan 90 deve.
9. Helvacılara ait eşyaları taşıyan bir deve,
10.Kasaba ait eşyaları taşıyan bir deve,
11.Fırıncıya ait eşyaları taşıyan bir deve,
12.Mutfak kazan ve araçlarını taşıyan 17 deve,
13. Yol resmini (yükünü) taşıyan (Resmü’l-Meşat) 11 deve,
14.Tatlı su taşıyan 8 deve,
15.Develerin otlarını taşıyan 70 deve,
16. Muhtelif eşyaları taşıyan 20 deve.
Abbasîler, belirtilen hac kâfilesinin hazırlığı için bir hafta boyunca yapılan hazırlıklar esnasında, 570 680 rıtıl ekmek ve 379 kerr buğday, hacıları ve eşyayı taşıyan hayvanlar -kinağ- 950 koyun ve mutfak masrafları için 226 dinar harcanmıştır. Halifenin annesinin yolculuğu sırasında ayrıca 15 600 dinar ve 70 kadar hil’at dağıtılmıştır. (212)
Hükümet, kâfilenin yola çıkmasından önce yoldaki kuyuların tamir ve temizliği için (213) özel görevliler tayin etmiştir. Bu görevliler ayrıca yol emniyetini kontrol ederek yol güvenliği konusunda hacılara bilgi verirlerdi. Kâfile yola çıkarken emirin bayrağı ile önde yerini alır, kösler çalınır (214), kâfıleyi saldırılardan koruyacak askerler de kâfilenin yanında yer alırdı. Bağdad halkının da katıldığı uğurlama töreninde, halifenin hanımlarından birinin veya annesinin bulunması hâlinde vezirler ve devlet adamları, Bağdad yakınındaki el-Hille kasabasına kadar kâfileyi takip edip buradan uğurlarlardı. (215)
Kûfe’den ayrılan hac kâfilesi Arap Yarımadasına girdiğinde, burada hac ibadeti bölümlerinden bir kısmı yerine getirilmeye başlanırdı. H. 580 senesinde Irak hacılarının hac vazifelerini asıl yerine getirdiklerini, Rihle adlı eserin yazarı Endülüslü İbni Cübeyr tarafından anlatılmıştır. İbni Cübeyr, eserinde adı geçen senede daha önce görülmemiş bir kalabalığın meydana geldiğini, Horasan’a hac için gelen emirler ve bunların kızları ile meşhur kadınları belirttikten sonra, hac için yapılan organizasyonun meydana getirdiği manzara ve emirlerin göz kamaştırıcı elbiselerinden uzun uzun bahsetmiştir. (216) İbni Cübeyr, hac kâfilesindeki develerin üzerlerindeki mahfilleri ve bunlardaki süslemeler ve nakışları anlattıktan sonra, Mescid-i Haram’ da gece aydınlatmak için taşınan mumların son derece güzel bir manzara arz ettiğini anlatmıştır. (217)
Kâbe örtüsünün değiştirilmesi merasimini de anlatan İbni Cübeyr, dört deve ile halife tarafından gönderilen Kâbe örtüsünün, kadı tarafından özel bir merasimle taşınarak Kurban Bayramı günü Kâbe üzerine konulduğu ve ertesi gün görevliler tarafından önceki örtünün yerine yeni örtünün yerleştirilişini anlattıktan sonra, Kâbe’yi yeşil elbiseler giymiş geline benzetmiştir. (2l8) Mekke’den Medine’ye dönen Irak hac kervanı ile birlikte seyahat eden İbni Cübeyr, Irak hacılarının konaklama ve ziyaret yerlerini belirttikten sonra, kâfilenin gelişini haber veren kösler ile Medine’ye girişleri (219), hac yolculuğu sırasında konak yerlerinden kalkışta yolcuları uyarmak için kösler vurulduğu (220) ve kâfilenin gecelediği sırada yakılan mumların etrafı aydınlatışı ve meydana getirdiği güzel manzara, Rihle’ de uzun uzun anlatılmıştır. (221) Medine’den Bağdat’a Irak kafilesi ile birlikte dönen İbni Cübeyr, yolculuk sırasında konaklama yerlerinden ve Fırat Nehri üzerindeki köprülerden de bahsetmiştir. (222)
Irak tacirlerinin karşılanmaları ve yolcu edilmeleri, komutanlar ve halk tarafından meydana getirilen kalabalık tarafından özel bir merasim ile yapılırdı. Kâfile içerisinde Halife’nin hanımlarından birinin bulunması halinde, karşılama özel olarak yapılır, hediyeler dağıtılırdı. (223)
H. 642’de Halife’nin hanımı hacdan dönerken, Hükümet bazı komutanları hac menzillerinden birine kadar yollayarak teşrifat malzemeleri ve tatlıları taşıyan 90 deve göndermiştir. Halife’nin emri ile devletin ileri gelenleri Firâş adı verilen yere giderek karşılama törenine katılarak teker teker halifenin annesini karşılamışlardı. Bu tören sırasında halife, hac emîrine hil’at giydirmiş ve 15 bin dinar vermiş, ayrıca hac sırasında annesini koruyan ve istirahatini temin eden hizmetçilere de hil’at giydirmiştir. Bu töreninin tamamlanmasından sonra Halife, annesini gemi ile Fırat nehrinden geçirip Hilafet Merkezine getirerek ona hizmeti geçenlere hediyeler dağıtmıştır. (224)
HAC MENZİLLERİ
Irak hac kâfilesi Mekke-Medine’ye ulaşmak için Kûfe yolunu takip edip dönüşlerini de aynı yoldan yapmışlardır. Bu yol, Abbasîler döneminin güvenilir resmî yolu olup, ilk zamanlarında kullandıkları Basra yolu ile Mekke-Medine’de birleşmektedir.
İmam Ebû İshâk el-Harbî’nin hac yolunun takip ettiği güzergâh; Fırat Nehri altındaki Abâ Nehri Kûfe, Kadisiye, el-Mağtiyye, el-Kar’a Vâsia, el-Akabe, el- Kâü’z-Zebâle, eş-Şükûk, el-Battân, es-Sa’lebiyye, el-Hâzimiyye, el-Ecfer, Feyd, Tûz, Süheyrâ, el-Hâciz, en-Nuhra, Mugîsetü’l-Mâvân, ez-Zevbede, es-Sileysiyye, el-Umgu’l-Ma’den Enîayhi, el-Mislah, el-Gamre, Zâtü Irk, el-Büstân, el-Meşşâş ve Mekke konaklama yerleridir. (225)
Mekke’den önce Medine’ye gitmek isteyenlerin takip edeceği güzergâhta es- Süleysile’den sonra İbrikü’l-İzâf ve Enkasa yolunu takip etmesi gerekmekteydi. Medine’ye gitmek isteyenler, İbrikü’l-İzâf ve Enkasa yolunu takip etmesi gerekmekteydi. Medine’ye gitmek isteyenler, İbrikü’l-İzâf yolu yerine Seddi Muaviye, el-Erdâhiyye, el-Maliha, Ma’den ve Benî Süleym yollarını takip ederek Medine’ye ulaşır. (226) Mekke’den Medine’ye giden yol Mina, Arafat, Müzdelife, Meşa, Asfâr, Kadidi, el-Fehde, Evba, Sekya, Revha, Sayyale ve Milel yolu ile Medine’ye ulaşır. (227)
Basra yolu aşağıdaki güzergâhtan geçer: el-Münşâre, el-Meyzer, el-Hafın, en-Rahil, eş-Şeciyy, Maviyti’l-Aşar, el-Yensua, es-Sümeyle, en-Nebâc, Râme, İmrete, ed-Dâbiga, Devbe, el-İbrikîn, el-Cedeliy, Felcetü’d-Dâibe, Derre, Nahle, Zâtu Irk ve el-Büstân yolları ile Mekke’ye ulaşılır. Bu her iki yolda istirahat için menziller bulunup yemek ve diğer ihtiyaçlar buralarda karşılanırdı. Bu menzillerde bol miktarda su bulunmaktaydı. Hac kâfilesi, yukarıda belirtilen beldelerde saldırıya uğrama tehlikesi veya aşırı yağmur sebebi ile çoğu zaman oralarda beklemişlerdi.
İmam el-Harbî’nin yukarıda belirttiği hac güzergâhlarında el-Hille şehrini belirtmemiştir. İbni Cübeyr, eserinde bu şehrin güzelliğinden uzun uzun bahsetmiştir. (228)
Yakut el-Hamevî, Kûfe-Medine arasında 20, Kûfe-Mekke arasında 10 konak mesafe olduğunu (229), Basra ile Mekke arasındaki menzillerin de 42 tane olduğunu belirtmiştir. (230) Bu menzillerde yolcuları aydınlatmak için meşale yakılan yerler bulunmaktaydı. (231)
Doğu’dan Irak’a gelerek Mekke-Medine’ye giden hacılar için, menziller bulunmaktaydı. Bu menzillerin doğu tarafındakileri daha bakımlıdır. (232) Hımar Tekin Selçukî tarafından yapılan diğer menzil Ribât şeklinde olup, hacılardan başka yolcular da buralarda misafir olarak kalabilmişlerdir. (233)
HACCA VERİLEN ÖNEM
Araplar, cahiliye döneminde hacca önem vererek, putlarını Kâbe etrafına koymuşlar, onu kumaş ve deriden örtü ile süslemeye çalışmışlar, hacılara ikram hususunda yarışmışlardı. (234) Daha sonra İslâm gelince, Kâbe civarındaki putlar temizlenerek Müslümanların kıblesi olmuş ve onu ziyarete gücü yetenlere hac farz kılınmıştı. Müslümanlar da Kâbe’ye saygı göstermişler, Hz. Muhammed (s) Yemen kumaşından bir örtü ile Kâbe’yi örtmüştür. Müslümanlar da kendisinden sonra, Kâbe’ye örtü takmaya devam etmişlerdi. Dört Büyük Halife döneminde de süren bu uygulama asırlar boyu devam edegelmiştir. Hz. Ömer ve Hz. Osman, Kıbbâti kumaşından Kâbe örtüsü takmışlardır. Hz. Ömer Kâbe örtüsünü değiştirirken, öncekini kısımlara ayırarak Müslümanlara dağıtmıştır. Mekke ve Medine arasındaki su sahipleri, konaklama yerleri yapmak için Hz. Ömer’den izin istemişler, o da su ve gölgeliklerden, Müslümanların faydalanması şartı ile izin vermiştir. (235)
Hz. Ömer ve Hz. Osman tarafından Kıbbâti kumaşından yapılan Kâbe örtüsüne, Mısır’da Kıbtîler tarafından üzerlerine “Tırâz” denilen nakışlar işlenirdi. Bu örtü Tîs, Şetâ, Tuna ve Dimyat kasabalarında yapılmakta idi. Bu gelenek, Abbasîler dönemine kadar devam etmiştir. El-Fâkıhî, Kâbe üzerindeki kitabelerden Mehdî, Reşîd ve Memun zamanlarında yapılan bu örtülerde, yukarıda belirtilen şehirlerin adlarının geçtiğini bildirmiştir. (236)
Halife Hz. Muaviye, “Dibâc” adı verilen bir kumaştan Kâbe’ye örtü takmış, bu örtünün bakımı ve hizmeti için de bir köle satın alarak Kâbe’nin hizmetine tahsis etmiştir. (237) Yezid b. Muaviye ve Haccac da Kâbe’ye dibactan bir örtü giydirmişti. Abdullah b. Zübeyr de Kâbe örtüsü takmaya devam etmiş, bu örtüyü Aşure günü değiştirmeyi gelenek hâline getirmişti. (238) Yezid ile aralarında meydana gelen harpte, Kâbe kapısı kırılmış, daha sonra yeniden inşa olunduğunda kapı adedi ikiye çıkarılmıştır. (239)
Emevî halifelerinden Velîd, H. 88’de Mescid-i Rasûl’ü genişletmek için Medine Valisi Ömer b. Abdülaziz’i görevlendirmiş, bütün İslâm ülkelerine mektup yazarak altın ve fayans göndermelerini (240) ve hac yollarını tamir etmelerini istemiştir. O, Medine’deki fakirlere de para dağıtmıştır. (241)
Süleyman b. Abdülmelik de Mekke Valisi Halid b. Abdullah el-Kisra’dan Zemzem kuyusu yakınında tatlı su çıkarmasını istemiştir. Halid, Seyber dibinde bir havuz yaptırıp buradan Mescid-i Haram’a su akıtarak (242) Zemzem ve Makam-ı İbrahim arasında mermer çeşmeden kurşun borulu fıskiye ile su akıtılmasını sağlamıştır. (243)
Abbasî halifeleri de hac hizmetine önem vererek hac yollarının bakımı ile ilgilenmişler, Mekke-Medine’deki fakirlere para dağıtmışlardır. İlk halife Ebû’l-Abbâs Seffâh, H. 132’de halife olduğu zaman Mescid-i Nebevî’nin bakım ve tezyini ile meşgul olarak (244) Irak-Mek- ke hac yolu ile hac menzilleri ve su kuyularına önem vererek hacılara hizmet etmiştir. Ebû’l-Abbâs’tan sonra H. 136’da halife olan Ebû Cafer el-Mansûr da hac yolu üzerinde menziller yapılmasını emretmiştir. Görüldüğü gibi bu iki halife, hacıların rahat ibadet yapabilmeleri için her türlü imkânı hazırlamışlardır. Onlar tarafından özel kimseler için inşa edilen, “Müte- velli’l-Menâzil” adı verilen konaklama yerleri de yapılmıştır. Bu yerlerden birinde yazılı olan beytten, oraya özel insanların geldiği anlaşılmaktadır. (245) Ebû Cafer’in yaptırdığı, “el-Atîk” adı verilen ve içerisinde 90x45 zira ebadında bir havuz bulunan (246) menzilden başka, Medine Mezarlığı’nın alt tarafında hacıların faydalandığı bir havuz bulunmaktaydı. (247)
Halife Mehdî, Seffâh’ın yaptırdığı konaklama yerlerinden daha genişini inşa ettirerek havuzlar yaptırmış, hac yolu üzerinde mesafe belirleyici işaret levhaları koydurarak kuyular açtırmıştır. Bu havuzlardan bazılarına vefatından sonra onun adı verilmiştir. (248) El-Ecfer’den bir buçuk mil uzakta onun adına bir kuyu (249) ile el-Feyd’de bir (250) ve el-Hâ- cir’de de iki kuyu açtırmıştır. (251) Mehdî, kuyu açılmasını teşvik ederek, kuyu açtıranları desteklemiştir. (252) Mehdî, Kâbe’de üst üste biriken örtüleri çıkararak, dibactan altın işlemeli örtü takarak H. 160’da Irak’tan gönderilen 30 milyon dirhem ve Mısır’dan gelen 300 bin dinarı hac için harcamış, 150 bin elbise dağıtmış ve Mescid-i Nebevî’yi genişletmiştir. (253)
Halife Harun Reşîd döneminde, Abbasî ailesinin hacca gösterdikleri ilgi zirveye ulaşmıştır. Halife dokuz defa hacca giderek H. 170 ve 174 senelerinde Mekke ve Medine halkına hediye olarak para dağıtmıştır.
H. 286 senesinde oğulları Mehdî ve Me’mun, halkına bir buçuk milyon dinar dağıtmıştır. Harun Reşîd, H. 188 senesinde son haccına yaya olarak gitmiş ve pek çok mal dağıtmıştır. Harun Reşîd, hacca gittiği senelerde beraberinde yüz kadar fakir insan ve bunların çocuklarını hacca götürür, hacca gidemediği zamanlarda 300 adama bol para vererek Kâbe örtüsü ile birlikte hacca gönderirdi. Harun Reşîd’ den hac için daha çok ikramda bulunan başka bir halifenin bulunmadığı rivayet edilmektedir. (254) Harun Reşîd’in, hac konaklama yerleri ve su kuyularının eskilerini muhafaza ve yenilerini inşa etme konusunda hizmeti olmuştur. Muntesife adı verilen bir yerde halifeler tarafından inşa olunan “Kasr-ı Halife” isimli konaklama yerinde, Harun Reşîd tarafından el- Burûd adlı yeni kuyu açılmış (255), Mescid-i Nebevî’ ye iki buçuk mil mesafede Zât-ı Irk’ da havuz yaptırmıştır. (256)
Harun Reşîd’in azatlı kölelerinden Hüseyin el-Hassî’nin de hac hizmetinde bulunarak, Battân’a on ikinci (257) ve on birinci mil mesafede kayalar (258) ile Tuz’a iki mil uzakta üç kuyu ile er-Râce’de de bir köşk ve mescid yaptırmıştır. (259) Halife Me’mun ve Mütevekkil’in kütüphane memuru Ömer b. Fevc de hac yolunda hizmet ederek, yirmi kadar kuyu tamir ettirmiş, hac yoluna işaret levhaları koydurmuştur. (260) Halife Mütevekkil de hac ile ilgilenerek yol üzerinde konaklama yerleri yaptırmış, kuyular açtırmıştır. (261) Harun Reşîd’in hanımı Zübeyde de hac için hizmet etmiş ve Kûfe-Mekke arasındaki çöl yolu üzerinde açtırdığı kuyular ve Mekke-Medine’de fakirlere dağıttığı paralar ile şöhrete ulaşmıştır.
O, hac için 54 milyon dinar dağıtmıştır. (262) El-Ka’dan altı mil uzakta açtırdığı Zübeyde kuyusu, inşa ettirdiği mescid ve konaklama yeri (263), eş-Şukûk’a altı mil uzakta yaptırdığı konaklama yeri (264), el-Ecfer’den üç mil uzakta açtırdığı kuyu, cami ve konaklama yeri, Zübeyde’nin hizmetlerindendir. O, yaptırdığı binaları özel bir mimari tarzı ile inşa ettirmiştir. (265) Ayrıca, bu konaklama yerinden dört mil uzakta da bir havuz yaptırmıştır. (266)
Abbasîler döneminde hac hizmetleri ile meşgul olan başka kadınlar da vardır. Halife el-Hâdî ve er-Reşîd’in annelerinin cariyesi el-Hizrân, hac yolunda hizmet etmiş olanlar arasındadır. (267) Mütevekkil’in annesi Şucâ (268) ve Halife Muktedir Billah’ın annesi Seğab’ın, hac hizmeti için harcadıkları para ve dağıttıkları sadakaların sayılamayacak kadar çok olduğunu İbni Cevzî haber vermiştir. (269) Muktedir Billah’ın annesi, hac kafilesi ile birlikte su depoları ve doktorlar göndererek hac yolundaki su kuyularının tamir hizmetini yerine getirmiştir.
Abbasî halifelerinin her biri kendi dönemlerinde hac hizmeti ile meşgul olmaya devam etmişler, H. 525’de hac konaklama yerlerinden Feyd, Abbasî hükümeti tarafından koruma altına alınmış, malları çalınan hacıların malları temin edilmiş, kırılmış olan Kâbe kapısı yerine, on iki deve ile taşınan demirden bir kapı yaptırılmış ve kapının tamiri için de sanatkârlar görevlendirmiştir. (270)
Abbasî halifelerinin Kâbe hizmetlerinin kendilerinden sonrakilerden daha fazla olduğu bilinen bir gerçektir. H. 643’de şiddetli fırtına sebebiyle Kâbe örtüsünün parçalanarak Kâbe’nin örtüsüz kalması üzerine, Yemen Meliki Ömer b. Rasûl Kâbe örtüsü göndermek istemiştir. Ancak, Mescid-i Haram Şeyhi Afifeddin Mansûr el-Bağdadî bunu kabul etmemiş, “Bu iş ancak Halifeye aittir” demiştir. Böylece Halife, siyah renkte, pamuktan, önceki nakışları taşıyan bir örtü taktırmıştır. (271)
İslâm Tarihinde melikler ve emirler hac hizmetine önem vererek ülkelerinin mukaddes yerlerden uzak olmasına rağmen halkının hacca gidişlerini kolaylaştırıcı hizmetleri sunmuşlardır. Fâtımî ve Endülüs Emevî halifelerinden bazıları hacca gitmeseler dahi, Harameyn ve hac yollarının bakımını yaparak Mekke-Medine’deki fakirlere sadaka dağıtmışlardı. Böylece bu hükümdarların isimleri ve şöhretleri Müslümanlar arasında yayılıyordu. H. 289’da Mısır’da hükümdar olan Tolunoğlu Ahmed, Mekke-Medine’de dağıtılmak üzere çok miktarda mal göndermiştir. (272)
H. 423’de de Mısır’dan Kâbe örtüsü ve Mekke’deki fakirlere dağıtılmak üzere para gönderilmiştir. (273)
Fâtımîler döneminde, hac kâfileleri ile birlikte tatlı ve mum masrafları olarak 120 bin dinar, sadaka için 10 bin dinar, saldırılardan korunma esnasında dağılacak 40 bin dinar, kuyuların kazılma ve bakımı için 60 bin dinar gönderilmiştir. Vezir el-Yâzûrî döneminde bu paraların miktarı artırılarak 200 bin dinara çıkarılmıştır. Hac için gönderilen paraların miktarına, zehâir ve hediyeler gönderen hiçbir devletin ulaşamadığı rivayet edilmiştir. (274)
Halep ve Cezire Emîri İbni Haldun Hamedan, Nasıruddevle b. Muhammed b. Hamd’un kızı İbni Cemile’yi, kardeşi İbrahim ve Vehbullah ile birlikte H. 368 senesinde hacca gönderirken, üzerlerinde birkaç tane mamhil bulunan 400 deve yollanmıştır. Bu hac esnasında babalarının bastırdığı 10 bin dinar Kâbe üzerine serpilmiş ve Mekke-Medine’de yaşayanlara elbiseler dağıtılmıştır. (275)
Mâverâünnehir, Horasan ve İran bölgesinden Irak hac kâfilesine katılan hacılar ile birlikte bu bölgelerin idarecileri tarafından fıkıh âlimleri ve kadılar gönderilmiştir. Bu idareciler, bazen de hacıların geçtikleri bölgelerdeki idarecilere dostluk mektupları göndermişlerdi. He- medan bölgesinden gelen hacıların yollarda himaye edilmeleri ve kendilerine yardımcı olunması için bölge idarecilerine Büveyhi vezirlerinden İbni İmâd tarafından mektup gönderilmiştir. (276) Yemînü’d-Devle Ebû Kâsım Mahmud b. Sebük Tekin, H. 214’de Fâris ve Hamedan bölgesinin hacca hazırlanmasını emrederek Arap yarımadasında kâfilenin bedevî Arapların saldırılarından korunmaları için dağıtılacak 300 bin dinar vermiştir. (277)
Bedir b. Hasneviyye, bugünkü İran’ın doğu ve Irak’ın kuzey tarafında bulunan dağlık bölgeye 3 bin dinar göndererek Hamedan ile Bağdat yolu arasındaki ayakkabıcılara ve tamircilerine hacıların ihtiyaçlarını karşılamaları için dağıtılmasını emretmiştir. O, ayrıca her yıl Mekke-Medine’deki halka dağıtılmak üzere 100 bin dinar göndererek, yirmi yıl boyunca hac yolundaki kuyuların temizlenmesi ve bakımı hizmetlerini devam ettirmiştir. (278)
Bazı valiler de Mekke-Medine ve mukaddes yerlere hizmete iştirak ettiklerini göstermek için hediyeler göndermişlerdir. H. 550’de Musul hükümdarı veziri el-Cevâd, bir Kâbe kapısı göndererek üzerine Halife el-Muktefî Billah’ın ismini yazdırmıştır. (279) Yemen hükümdarı da aynı hizmeti yapmıştır. H. 400 senesinde de Yemen meliklerinden Kâbe’ye ilk hizmet eden Ali es-Süleyhî, Kâbe’ye ipek işlemeli beyaz örtü göndermiş, daha sonraları da Hükümdar Muzaffer H. 632’de Kâbe’ye altın ve gümüşten kandiller (280), H. 659’da bir Kâbe kapısı göndermiştir. (281)
Irak’taki Abbasî halifeliğinin H. 656 / M. 1258 senesinde sona ermesiyle Bağdat’tan gönderilen Kâbe örtülerini taşıyan hac kâfileleri sona ermiş, Mısır’da hilafetin başlamasına kadar on dokuz sene surre gönderilememiştir. Bundan sonra Mısır’da ilk defa Sultan Bay- bars tarafından, H. 675’de gönderilmeye başlanan surre, H. XIV. ve M. XX. asrın başlarına kadar resmî olarak Mısırlılar tarafından devam ettirilmiştir. (282) Bu tarihten itibaren M. XX. asrın başına kadar hac hizmetleri, Mısır sultanları tarafından devam ettirilmiştir. (283) Hac hizmetlerinin düzenlenmesi, emir tayini hacıların yolcu edilmeleri ve dönüşlerinde karşılanmaları, yapılan resmî törenlerle yerine getirilmiştir. Bu zaman içerisinde Mısır sultanlarından bazılarının hanımları ve kızları da hacca giderek kâfileye iştirak etmişlerdi. (284) H. 1221 senesinde Suud ailesinden Abdülaziz’in, Hicaz bölgesine hâkim olmaları sebebi ile Mısır’dan gönderilen surre H. 1228 / M. 1812 senesine kadar gönderilememiş, bu tarihten sonra Hicaz bölgesi Osmanlıların himayesine girmesi ile Mısır tarafından surre gönderilmeye devam edilmiş, Mısır ile Şerif Hüseyin arasında ihtilaf çıkması ile Mısır’dan H. 1341’den sonra surre gönderilmemiştir. (285)
H. 1342 ve 1345 senelerinde Suud ailesinden El-Melik Abdülaziz’in, Hicaz’a hâkim olmasından sonra Mısır surre göndermemiştir. (286) 1936 senesinde Mısır ile Suud Hükümeti arasında anlaşma sağlanmasından sonra Mısır, Kâbe örtüsü ve surre göndermeye tekrar başlamıştır. Mısır tarafından gönderilen Kâbe örtüsünün, Cidde limanında Suud Hükümeti tarafından askerî bir törenle karşılanması da yapılan bu antlaşmada karara bağlanmıştır. Harem-i Şerif kapısında resmî bir törenle karşılanacak olan Kâbe örtüsü, Mısır’dan gönderilen hac emiri tarafından Suud Dışişleri Bakanı Vekili’ ne teslim edilmesi, Emîr’in Suud hükümetince ağırlanması protokoller arasında yer almaktaydı.
H. 1356 / M. 1937’de yapılan bu antlaşmada, Kâbe örtüsü ile birlikte Mukaddes topraklardaki fakirlere dağıtılacak sadakalar Mısır’dan gönderilmeye devam etmiş ve Mekke-Medine’deki gerekli tamir masrafları için gönderilen paralar da Suud Vakıfları Bakanlığı’na teslim edilmiştir. (287)
Mısır’dan gönderilen surre, Suud hükümetinin H. 1386 / M. 1962’de bu hizmeti kendi üzerine almasına kadar devam etmiş (288), böylece Hicaz dışından gönderilen hac hizmetleri Suud Hükümetine geçmiştir.
Osmanlılar döneminde Suriye’den de hac emîri tayin edilerek askeri kuvvetler yol emniyetini muhafaza etmişlerdir. Hacıları uğurlama merasimlerine rütbe sahibi kimseler de resmî elbiseleri ile katılmışlardır. (289)
Mağrip sultanlarının hac kâfileleri ile ilgilenmeleri Muvahhidler döneminin ortalarında başlamıştır. H. 631 tarihinde vefat eden Umam Ebû Muhammed Salih el-Mâcî ile Sultan Yusuf el-Meri zamanında, H. 703 senesinde Yusuf b. Yakub b. el-Merînî Fas’tan gönderilen hac emîridir. (290) Bu hac kâfilesi, Mağrib’in Sicilmâsa bölgesinden gelen bir hac kâfilesi ile karşılaşmıştır. (291) Sa’diyyîn dönemi ile birlikte Marekeş’den bir hac kâfilesi daha çıkarılmış, ancak Sa’diyyîn hanedanının tarihe karışması ile buradan gönderilen hac kâfilesi son bulmuştur. (292)
Fas’tan gönderilmeye devam eden hac kâfilesi geçtiğimiz asra kadar devam etmiştir. Sultanlar tarafından gönderilen kervan, bayrak ve davullar önderliği ile yola çıkar, askerlerin korunması ile yoluna devam eder ve Mekke-Medine’deki fakirlere hediyeler götürülürdü. (293) Hac emirleri konusunda eser yazan Fadlullah el-Ömerî; Mısır, Bağdat, Şam ve Taiz’den hac kâfilelerinin çıkarıldığını belirtmiştir. Biz de yazımızı Fas’tan hac kâfilesi çıkarıldığını beyan ederek noktalamak isteriz. (294)
Konu hakkında yapmış olduğumuz araştırmamızın sonunda, H. 926 / M. 1517 tarihinden itibaren Şam ve Mısır’ı idaresi altına alan (295), Osmanlıların Mekke-Medine’deki hizmetleri (*) yerine getirdiklerini ve Kâbe’ye örtü ve kapı gönderdiklerini mutlaka belirtmeliyiz. Osmanlıların bu hizmetleri, H. 1040 yani IV. Murad dönemine kadar devam etmiştir. (296)
IRAK HAC HEYETİNİN KARŞISINA ÇIKAN ENGELLER
Irak hac heyeti bazen yolculuğu esnasında, bazen de hac vazifesini yerine getirirken birçok engellerle karşılaşmıştır. Bu engel ve problemlerden bazıları şunlardır:
Osmanlı döneminde Hicaz, mümtaz vilâyetlerden sayılmış, normal vergi sorumluluğundan muaf tutulmuş, devletin de özel yardımlarına mazhar olmuştur. Surre de bunlar arasındadır.
Mekke ve Medine’ye hac mevsiminde gönderilen para ve hediyeler şeklinde tanımlayabileceğimiz surre, Osmanlı’ya Devlet Hazinesi’nden büyük harcamaları gerektirmiştir. Bu bakımdan dinî açıdan olduğu kadar, iktisadî açıdan da çok önemli bir konudur.
Osmanlı döneminde Hicaz bölgesinde yaşayanlara devletin yardımı ve hizmetleri, hac organizasyonu, Surre Alayı ve törenleri, yol güzergâhı ve görevliler hakkında geniş bilgiler içeren Surre Alayları isimli kitabımızın ileride yapılacak çalışmalara ışık tutacağı kanaatindeyiz. (Çeviren).
BEDEVİ ARAPLAR PROBLEMİ
Bu olaylar, Halife Vasık döneminde H. 230’da Süleym kabilesinin çevreye saldırmasıyla başlamış ve (297) sonraki yıllarda Arap Yarımadasındaki diğer kabilelerin saldırılarıyla devam etmiştir. H. 285 senesinde Salih b. Müdrik et-Tâî, hacdan dönmekte olan hacılara el-Ec- fer’de saldırarak hür kadınları esir almış ve iki milyon değerindeki ticaret mallarına ve hacıların eşyalarına el koymuştur. (298) Abbasî hilafet merkezindeki münakaşalar sebebi ile dâhili otoritenin kaybolduğunu hisseden Arap kabilelerinin hacıların karşılarına çıkmaları, zaman zaman hac heyeti gönderilmesini engellemiştir. Hilafet merkezinin otoriteyi tekrar elde ederek saldırganları yok etmeleri üzerine Arap kabileleri, hacılara saldırmayacaklarına dair antlaşma yapmışlardır.
Hicr bölgesinde Karmatîler’in hâkimiyet kurarak hac kâfilelerine saldırmaları sebebiyle H. 313’den başlayarak H. 320’ye kadar hacıların çölden geçmeleri engellenmiştir. (299) Nihayet, H. 327’de Karmatîlerle bir antlaşma yapılarak, kendilerine ödenecek para karşılığında yol emniyetini onlar sağlamıştır.
H. 361’de ortaya çıkan Benû Hilâl ve (300) el-Esfer el-Müntekkî, H. 382 (301) ve 384 (302) senelerinde hacılara saldırarak onların çölden geçişlerine izin vermemişler, nihayet H. 385’de aralarında yaptıkları antlaşma ile hacılardan alacakları mal karşılığında, diğer kabilelerin saldırılarına karşı hacıları korumuşlardır. (303)
El-Esfer’den sonra İbni’l-Cerrah et-Tâifî, H. 367, 389, 392, 397, 395, 399 senelerinde, hacıların Mekke’ye gidişlerine engel olmuşlardır. (304)
Hicri V. asrın başlarından itibaren Hifâce kabilesi de hacılara saldırmaya başlamıştır. H. 403’de kabile reisi Ebû Filayka b. el-Kavmî (305) başlarında bulunduğu halde hacılara saldırmışlardır. Daha sonraki senelerde de muhtelif Arap kabileleri, H. 545 (306) ve H. 571 (307) senelerinde de hacılara saldırmışlardır. H. 606 / M. 1258 senesinde Abbasî halifeliğinin son bulmasına kadar altıncı ve yedinci asırda çeşitli tarihlerde hacılara yapılan saldırılar neticesinde, hac heyeti ve hac emîri gönderme hizmetleri askıya alınmıştır. Bu konudaki çeşitli olaylardan birini örnek olarak zikredelim:
H. 626’da, El-Battân (*) Arap kabilesi hac kâfılesine saldırarak kafileyi hac güzergâhından saptırıp onlardan para istemişti. Nihayet onlarla 12 bin dinara anlaşınca, hac emîri Şemseddîn Aslan bu parayı kendi kesesinden ödemiştir.
(*) Asıl nüshada Yatnin diye geçiyor. Bu düzeltme Muhammed Câfir’in Suudi Arabistan Coğrafya Sözlüğünden alınmıştır, c. I, s. 210. (Çeviren)
Bu olaylar Bağdat’ta halifeye ulaşınca, Halife Emîr Cemaleddin Kandemir ile birlikte beş bin askeri yol kesen bu eşkıyayı cezalandırmakla görevlendirmiştir. Bu kabilenin hacdan dönen yolcuları karşılamak için beklediklerini öğrenen emir, bunlarla çarpışarak bir kısmını öldürmüş diğerleri ise kaçmıştır. Emîr ve askerleri, hacılar ile Bağdat’a dönmüştür. (308)
H. 631’de, Şemseddin Kıran hac emîri olarak yola çıkmış, konaklama yerlerinden birinde Arap kabilelerinin saldıracaklarını haber alınca, kâfıledeki âlimlerle istişare etmiştir. Âlimlerin geri dönmenin caiz olduğu şeklindeki kararı üzerine emîr, kâfile ile geri dönerken, bedevî Araplar onlara yetişerek mallarını çalıp bazılarını rehin almışlardı. Bedevî Araplar, Bağdat’ta tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılması şartı ile rehineleri bırakacakları şeklindeki teklifleri reddedilince rehineler öldürülmüştür. Hacılar, Bağdat’a dönerken yanlarındaki malları onlara bırakmamak için yakmışlardır. (309)
H. 643 tarihinde, bazı Arap kabilelerinin hac kâfilesine engel olması ve Abbasî halifeliğinin, doğuda Moğollarla uğraşması sebebi ile hac heyeti gönderilememiştir. (310)
HARAMEYN’E HÂKİM OLMA
Abbasî devletinin ilk döneminde Hicaz, devletin hâkimiyeti altında olmuş, zayıflama devresinden itibaren de zaman zaman Mekke ve Medine’de ayrı ayrı emirlikler hâkimiyetlerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Bazen de her ikisine de hâkim olan emirler çıkmıştır. Beşinci hicri asrın ortalarından, H. 454 / M. 1062 tarihinden itibaren Fâtımî devletinin hâkimiyeti altına girerek bu devletin ortadan kaldırılmasına yani H. 567 / M. 1171 tarihine kadar devam etmiştir. Mekke-Medine emirleri, bazen Abbasî halifelerinin bazen Fâtımî halifelerinin isimlerini hutbelerde okumuşlardır. Fâtımî Devleti’nin sona ermesinden sonra Haremeyn’de hutbe, Abbasî halifeleri adına okunmuştur. (311) Bu durum, H. 620’de emirlikleri sona eren Beni Katade döneminde de aynı şekilde devam etmiştir. Bu tarihte Hicaz, Yemen valilerinin hükmü altına girince, Abbasî halifelerinin hutbelerde isimlerinin okunması, onların siyasi kuvvet ve zayıflığına göre değişmiştir. (312)
H. 557’de Irak hac heyeti Arafat’ta ibadetlerini yapmışlar, Hayf’a indikleri zaman Mekke’den kendilerine karşı gelenler olunca, onlar da Kâbe’yi tavaf edemeden Medine’ye dönmüşlerdir. (313) Irak heyeti ile Mekkeliler arasındaki kargaşalıklar, H. 558’de de meydana gelmişti. (314) H. 567’de Irak hükümeti, Mekke emîrini değiştirerek yerine kardeşini tayin edince, önceki emîr ile yenisi arasında meydana gelen harp neticesinde, Mekke emîri yenilmiştir. (315)
H. 608 senesinde, artık hac emîri Alaeddin Muhammed b. Yâkut, babası adına hac emîri olmuş, ancak onun adına hac emirliği hizmetleri İbni Ebî Firas tarafından yürütülmüştür. Bu sene Irak heyeti arasında İsmailiyye lideri Sultan Celaleddin’in annesi de bulunmaktaydı. Onlar (Sahib-i Kal’atü’l-Mût) İsmailiyye lideri Sultan Celaleddin, İsmailiyye mezhebinden ayrıldığını belirterek annesini halifenin gönderdiği heyetin arasında gönderdiğini belirtmiştir. Aynı sene, Şam’dan bir heyet gönderilmiş ve emîr olarak da Saruc’un kardeşi Simsâr tayin edilmiştir.
Diğer taraftan Kudüs’ten de Şuca Ali b. Selâm emîr tayin edildiği bir heyet gönderilmiştir. Bu heyete Sultan Selahaddin-i Eyyûbi’nin kız kardeşi de katılmıştır. Kurban günü, Mekke emîri Katade köleleri, develeri ve ileri gelenleri ile Irak heyetine saldırarak mallarını ellerinden almışlardır. Bu hadisenin meydana gelişi, Irak’tan gelen batınî mezhebine mensup birinin, Emîr Katade’nin kardeşi tarafından öldürülmesi üzerine, halife tarafından meydana getirildiği rivayet edilmiştir. Bu olay üzerine birbirini takip eden üzücü olaylar meydana gelmiş (316) ve daha sonra hatasını anlayan Katade, halifeden özür dilemek için adamlarını göndermiştir. (317)
H. 617 senesinde de Mekke’de emirlik konusunda kanlı olaylar meydana gelmiştir. Râcih b. Katade ile kardeşi Hasan b. Katade arasında emîrlik konusunda devam eden sürtüşme sırasında, Mekke’ye gelen Hac Emîri Akbaş b. Abdullah en-Nâsırî, Mekke emîrine halifeden hil’at ve kemer getirmiştir. O, Arafat’ta iken kendisine Râcih gelerek Mekke’ye geri dönmesini istemiştir. Racih’in kardeşi Hasan, iki taraf arasındaki tartışmanın sona erdiğini düşünerek Mekke kapısını kapattığı sırada iki kardeş grubu arasında tartışma çıkmış, Hasan’ın köleleri ve adamları, Irak heyetine saldırdıkları sırada Emîr Akbaş öldürülmüştür. Daha sonra Irak hacılarının mallarına saldırmaya çalışan Hasan’ın adamlarının karşısına, Şam heyeti emirleri birlikte çıkarak Irak heyetini korumuşlardır. Irak heyetinin dönüşünde Halife de halk arasında bulunmuş, meydana gelen olaylara üzülmüştür. (318)
H. 640 senesinde de Irak Hac Emîri Seyfeddin en-Nâsırî, Muhammed Vadisi yakınında (319), şehrin Emîri Umeyr b. Hatim el-Alevî, adamları ile hac heyetinin karşısına çıkıp su almalarına engel olarak onlardan para istemiş ve kendileriyle harp edeceği tehdidinde bulunmuştu. Harbin başlayacağı sırada yenileceğini anlayan Umeyr, özür dileyerek affedilmesini istemiştir. (320)
Haremeyn’de emirliklerini kabul ettirmek için zaman zaman emirler arasında münakaşalar meydana gelmiştir. Mesela; H. 583 senesinde Irak Hac Emîri Müciriddin Taştekin ile Şam Hac Emîri Şemseddin Muhammed b. Abdülmelik arasında, Arafat’ta meydana gelen vuruşma sırasında Şemseddin aldığı yaranın tesiriyle ölmüştür. (321)
H. 619 senesinde hac mevsiminde Irak Hac Emîri İbni Ebî Firas, Şam Hac Emîri Rüknü’l-Felekî, Yemen Emîri el-Melik el-Mesud bir araya gelmişler, Hacılar, Arafat’ta “Vakfe” yapmak istediklerinde Mesud, adamlarına babasının bayrağını Halife’nin bayrağından önde götürmelerini, Irak hacılarının Arafat’a çıkmalarına engel olmalarını emretmiştir. Arafat’a hangi heyetin önce çıkması konusunda da tartışma çıkmıştır. (322) Ancak, iki emîrin daha sonra anlaşarak halife tarafından gönderilen hil’atin, Melik Mesud’a giydirildiği konusunda da rivayet vardır. (323)
MOĞOL TEHLİKESİ
Orta Asya’dan başlayarak doğudaki İslâm ülkeleri üzerine gelen Moğolların meydana getirmiş olduğu tehlike de H. 615 / M. 1221 tarihinden itibaren hac için bir engel teşkil etmiştir. Buhara ve Semerkant’tan başlayarak Bağdat üzerine saldırarak ilerleyen Moğollar, Harzemşahlar ülkesini istila ederek M. 1235’de de Irak’ı sarsmaya başlamışlardı. (324) Bunun üzerine âlimlerin hac vazifesinin yerine getirilmesi veya Moğollara karşı cihat edilmesi konusunda yaptıkları görüşmelerde cihada öncelik verilmesi (325) üzerine, H. 636 (326) ve H. 637 (327) senelerinde hac heyeti gönderilmemişti. Bir süre hac heyeti gönderilmesi kesintiye uğramasından sonra H. 650’den başlayarak H. 653 (328) senesine kadar heyet gönderilmiştir. Ancak, daha sonra da Irak’ta Abbasî halifelerinin inkırazına yani H. 656 / M. 1258 senesine kadar yine hac heyeti gönderilememiş ve böylelikle Irak hac emirleri de son bulmuştur.
HAC HİZMETİ KONUSUNDA YAZILAN TELİF ESERLER
Hac hizmeti konusunda çeşitli metot, üslup ve amaçlar ile telif edilen eserler:
I. Fıkıh Kitapları: Bu eserler, hac ibadetinin yerine getiriliş şekli ve bu ibadetin yerleri (Menâsikü’l-Hacc), haccın farzları ve sünnetleri konusunda mütevatir haberleri ihtiva etmektedir. Bu kitaplardan bazıları genel fıkıh kitapları olup namaz, oruç gibi ibadetler özel baplarda ele alındığı gibi, özel kısımlar altında da anlatılmıştır. Diğer taraftan hac ibadetini bütün yönleri ile anlatan eserler de vardır. Bu çeşit telifler günümüze kadar yayılmaya devam edegelmiştir.
II. Seyahat ve Hac Konaklama Kitapları: Hac yolları ile dinlenmek için yapılan konaklama yerlerinden bahseden eserlerdir. Bunlardan bazıları, hac kafilesine katılan seyahatname yazarları tarafından telif edilmiştir. Bu eserlerde yollar ve uzunlukları, çekilen meşakkatler, Mağrip ülkeleri hacılarının konaklama yerleri ve günleri gibi konular işlenmiştir. Bu eserlerden bazıları şunlardır:
1. Abdüsselâm b. Abdülkadir b. Sevde’nin, Delîlü Müverrihi’l-Mağrib (Mağrib tarihçisinin rehberi). (329)
2. Mağrib araştırmacılarından Dr. Abbâs el-Harârî’nin, Mecelletü’l-Menahil’de neşrettiği “Medhal li Rihleti’l-Hudaykî el-Hicâzî” adlı makalesinde, Mağrib’ den Hicaz’a giden seyyahların eserlerinin listesini vermiştir. Bu eserler 25 tane olup bir kısmı basılmış, diğerleri yazma hâlindedir. (330)
Doğu ve Batıda bu konu hakkında yazılanların en meşhuru İbni Cübeyr el-Endülüsî’nin, Kitabü’r-Rihle isimli eseridir. İbni Cübeyr, Doğu’dan yolculuğa başlayıp Hicaz’a giderek Irak hac heyeti ile Bağdat’a seyahat etmiş, sonra da hacılar ile kuzeye doğru gitmiştir. Eserde; takip edilen yollar, konaklama yerleri ve diğer bölgelerden gelen hacıların güzergâhları hakkında bilgiler vermiştir.
Hac yolları hakkında yazılan ikinci meşhur eser, İbni Battuta’nın er-Rihle veya diğer adıyla Tuhfetü’l-Hazzâr fi Garâibi’l-Emsâr ve Acâibi’l-Emsâr isimli eseridir. Yazar, kendi memleketi olan Tanca’dan başlayarak Doğu’da H. 779-804 seneleri arasında gezdiği yerleri eserinde anlatmıştır.
Konu hakkında son yıllarda basılan eserler şunlardır:
1. Ebî Abdillah Muhammed b. el-Beydî, Rihletü’l-Beydî, Thk: Muhammed el-Fârisî, Rabat 1988. (Bu eser, Rabat Üniversitesi tarafından neşredilmiştir.) Eserde, H. 688 yılı Zilkade ayında müellifin Telmisan’dan başlayarak Hicaz’a kadar uğradığı yerler ve buralarda karşılaştığı insanlar anlatılmıştır.
2. Kasım b. Yusuf et-Tecîbî es-Sıbtî’nin, Kitâbü’l-Müstefâd er-Rihle ve’l-İstiğrâb, Nşr: Abdülhafız Mansûr, Libya-Tunus 1975. Üç cilt olan eserin baş ve son kısımları eksik olup orta bölümü basılmıştır. H. 770’de vefat eden müellif, eserinde Kahire’de karşılaştığı ilim adamlarından bahsederek Aybâz Limanı’ndan başlayıp, Kızıl Deniz yolculuğunda ve nihayet Hicaz’da gördüklerini anlatmıştır.
3. Celâlî el-İshâkî Ebû Muhammed el-Kâdir’in, Er-Rihle isimli eseri. Dr. Abdülhadi et-Tâzî tarafından, Emir Mağrîbî fî Trablus Libya bin Hilâli Rihleti’l-İshâkî başlığı ile Trablus’ta neşredilmiş olan bu eser, müellifin H. 1143 senesindeki hac seyahatini konu edinmektedir.
4. Muhammed es-Sûsî’nin, Rihletü’l-Hicâziyye isimli eseri Ali es-Sunûfî tarafından hazırlanmış ve 1876’da Tunus’ta basılmıştır. H. 1318’de vefat eden müellif, Tunus’tan İtalya yoluyla Hicaz’a gitmiş, Dimeşk-Beyrut yolu ile dönmüştür. Üç cilt olan eserde, hac ile ilgili ayet ve hadisler, hac ibadetinin yerine getiriliş şekli ve seyahatin faydaları hadislerle belirtilerek müellifin; İtalya, Asya ve Hicaz yolculuğu sırasında gördüğü yerler anlatılmıştır. Eserin üçüncü cildinde, ayrıca XIX. asırda İslâm dünyasında önde gelen isimler ve âlimler hakkında bilgi verilmiştir.
MAĞRİBLİ HAC SEYAHATNAMESİ MÜELLİFLERİNDEN BAZILARI
1. el-İmam Ebû İshak el-Harbî, Kitâbü’l-Menâsiki ve Emâkini Tarîki’l-Hac ve Meâlimi Cezire, Nşr: Ahmed Câsir, Dâru’l-Yemâme, Riyad 1969. Hicri XIII. asır İslâm âlimleri hakkında bilgiler verilen bu eserde, hac ibadetinin yerine getiriliş şekli, Medine, Arap Yarımadası, Necid ve Tehâme hakkında bilgiler ile Kûfe-Mekke ve Basra-Mekke yolları anlatılmıştır. Eserde ayrıca, hac konaklama yerleri, yollar ve mesafeleri, yollardaki suların vasıfları hakkında da bilgiler verilmiştir.
2. Muhubbiddin b. Şemseddin Muhammed b. el-Attar’ın, Menâzilü’1 Hac isimli eseri. Yemen, Şam, Irak ve Mısır yollarının anlatıldığı bu eser, İstanbul-Laleli Kütüphanesi’nde 3486 no’da kayıtlıdır. (331)
3. Abdülkadir b. Muhammed b. İbrahim el-Ensârî el-Hanbelî el-Cezerî’nin, Düreru Fevâidi’l-Muazzama fî Ahbâri’l-Hac ve Tarîki Mekketi’l-Muazzama isimli eseri. Hz. Muhammed (s) döneminden başlayarak H. 920’ye kadar hac emirlerini konu alan bu eserin, Ezher Üniversitesi Kütüphanesi’nde 2975 no’da ve Fas Mektebetü’l-Karaveyyîn Kütüphanesi’nde 554 no’da kayıtlı iki nüshası vardır.
4. İbrahim b. Abdurrahman el-Medenî’nin (ö. 1034) Rihletü’l-Hıyârî veya diğer adıyla Tuhfetü’l-Üdebâ ve Silsileti’l-Gurebâ isimli eseridir. Edebî bir üslupla eserini yazan müellif, Medine, Şam yolu ile İstanbul’a yaptığı seyahatinde gördüğü yerler ve karşılaştığı âlimler hakkında bilgiler vermiştir. (332)
5. İbrahim Rıfat’ın, Mir’atü’l-Haremeyn veya diğer adıyla er-Rihletü’l-Hicâziyye ve’l-Hac. (333)
6. Yusuf Ahmed’ in, el-Mahmil ve’l-Hac. Bu eserde Hz. İbrahim devrinde Kâbe’nin inşası, cahiliye döneminden başlayarak Dört Halife, Emevî, Abbasî, Memlûklular ve Osmanlılar döneminde, Kâbe örtüsü takanlar hakkında bilgi verilmiştir.
ÜNLÜ BİLGİNLERİN YAZDIKLARI SEYAHATNAMELER
1. Abdülhak Muhaddir Dihlevî, Cezbü’l-Kulûb ilâ Diyari’l-Mahbûb adlı eserinde, hac hatıralarını nakletmiştir. Dört asır önce yazılmıştır.
2. Şah Veliyullah Dihlevî, Füyûzü’l-Haremeyn adlı eserinde, hac anılarını nakletmiştir. Yaklaşık 2,5 asır öncesini anlatmıştır.
3. Nüvvab Mustafa Han, Terğîbü’l-Mâlik ilâ Ahseni’l-Memâlik adlı eserini yazmıştır. Farsça yazılmıştır. (*)
HAC EMİRLERİ KONUSUNDA TELİF EDİLEN ESERLER
Bu eserlerde de Hz. Muhammed (s) devrinden başlayarak tarih boyunca tayin edilen hac emirleri, hac kâfilelerinin takip ettiği yollar ve karşılaştıkları olaylar, hac konaklama yerleri ele alınıp işlenmiştir. Bu konuda yazılmış eserler şunlardır:
1. Ebû’l-Hazan Muhammed b. Abdülmelik el-Hemedânî (ö. 521), Ümerâü’l-Hac. Bu eserde, Hz. Muhammed (s) döneminden Yemâme devrine kadar hac emirleri hakkında bilgi verilmiştir. (334)
2. Ahmed b. el-Makrîzî’nin, ez-Zehebü’l-Mülûk fî Zikri men-Hacce min Hulefâi’l-Mülûk. Bu eser, mukaddimeden sonra aşağıdaki bölümlerden meydana gelmiştir:
I. Hz. Muhammed’in (s) haccı.
II. Hacc’a bizzat giden halifeler: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Muaviye b. Ebî Süfyân, Hz. Abdullah b. Zübeyr, Abdülmelik b. Mervân, Süleyman b. Abdülmelik, Hişâm b. Abdülmelik, Ebû Cafer el-Mansûr, Harun Reşîd, el-Hakim Biemrillah.
(*) Bu bölümdeki üç eser ünlü bilginlerin yazdıkları “Seyahatnameler” başlığı altında, okuyuculara faydalı olması için Din İşleri Yüksek Kurulunca metne dercedilmiştir.
(334) İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, c. X, s. 8; el- Vâfî bi’l-Vefeyât, c. IV; es-Subkî, Tabakâ- tü’ş-Şâfıiyye.
III. Hacca giden melikler: Melik el- Âdil, el-Melikü’l-Muazzam Şemsü’d-Devle Turanşah, el-Melik el-Masid Selâhaddin, el-Melik el-Mansûr Nureddin, el-Melik en-Nâsır Ebû Sâdi, el-Melik el-Muzaffer Şemseddin es-Sultan el-Melik en-Nâsır, Melik Tekfur, el-Melik el-Mücahid Ali b. Müeyyed, el-Melik el-Eşref eş-Şabân. (335)
IV. İleri gelen vezirlerden hacca gidenler: Eş-Şeyh el-Halebî ed-Dimeşkî, el-Kerhî et-Temîmî başta olmak üzere, müellif devrine kadar (H. 1280) birçok vezir hakkında bilgi vermiştir. (336)
V. El-Halebî el-Ensâri, Dürerü’l-Fevâidi’l-Muazzama. Müellif, eserinde kendi dönemine kadar tayin edilmiş hac emirleri hakkında bilgi vermiştir.
VI. Muhammed el-Menûnî, Rekbetü’l-Hacc el-Mağribî. Bu eserde müellif dönemine kadar Mağrib’den gönderilen hac emirleri ve sultanlar hakkında bilgi verilmiştir. (337)
ARAŞTIRMADA KULLANILAN KAYNAKLAR
Ahmed Abdulğafur Attar, el-Kisve ve’l-Kâbe, Beyrut 1977.
El-Ezrakî, Ebû’l-Velîd Muhammed b. Abdullah, Thk: Rüşdi Salih Muhsin, Dâru’l-Endülüs, Beyrut.
El-Eşref er-Rasûlî-Ebû’l-Abbâs İsmail, el-Mescidi’l-Mesbûk ve’l-Cevheri’l-Mahbûk fî Ahbâri’l-Hulafâi ve’l-Mülûk, Edebiyat Fakültesi Yüksek Araştırmalar Kütüphanesi’nde mikrofilmi vardır.
Bedrî Muhammed el-Fahd, Târîhu’l-Irak fi’l-Asri’l-Abbâsiyyi’l-Ahîr, Matbaatü’l-İrşâd, Bağdat 1973.
Et-Tîcânî, es-Sîreti Kasım b. Yusuf, Müstefâdü’r-Rihle ve’l-İstiğrâb, Thk: A. Mansûr, Libya 1975.
İbni Tağribirdî-Ebû’l-Mehâsin Yusuf, en-Nücûmü’z-Zâhira fî Mulûki’l-Mısrı ve’l-Kahira,
Dâru’l-Kütübi’l-Mısrıyye, H. 1348-1375.
Hâsir Muhammed, Mu’cemü’l-Coğrâfiyyi li’l-Bilâdi’l-Arabiyyeti’s-Suûdiyye, Dâru’l-Ye-mâme 1977.
İbni Cübeyr, Ebû’l-Hasan Muhammed b. Ahmed el-Endülûsî, er-Rihle, Beyrut 1964.
El-Cerrârî, Abbâs, Medhal li Rihle el-Hudaykî el-Hicâzî, Mecelletü’l-Menâhil, Vezâretü’ş- Şuûni’s-Sekâfiyye, Rabat 1977, sayı 10.
İbni Cevzî, Abdurrahman b. Ali, el-Muazzam fî Târîhi’l-Mulûk ve’l-Ümem, Dârü’l-Maâri- fü’l-Osmaniyye, Haydarabâd 1943.
İbni Habîb el-Bağdâdî, Ebû Ca’fer Muhammed el-Hâşimî, Dâru’l-Maârifü’l-Osmaniyye, Haydarabâd 1943.
El-Harbî, el-İmâm Ebû İshâk, el-Menâsik ve’l-Emâkini Tarîk-i Hac ve Mealimi Cezîre,
Thk: Muhammed el-Câsir, Riyad 1969.
El-Hamevî, Ebû’l-Fedâil Muhammed b. Ali, Târihu’l-Mansûrî, Moskova 1967.
El-Hatîb el-Bağdâdî, Ebû Bekir Ahmed b. Ali, Târîhu’l-Bağdâd, Edebiyat Fakültesi Yüksek Araştırmalar Enstitüsü’nde mikrofilmi vardır.
İbni Dübeysî, Ebû Abdullah Muhammed b. Saîd, Zeylü Târîhu Bağdâd, Edebiyat Fakültesi Yüksek araştırmalar Enstitüsü’nde mikrofilmi vardır.
Ez-Ziriklî, Hayreddin, el-A’lâm, Matbaatü’l-Costa Tomas ve Şürekâühü 1955.
İbni Sâî, Taceddin b. Enceb el-Bağdâdî, el-Câmiü’l-Muhtasar fî Ünvâni’t-Târîhi ve Uyû- ni’s-Siyer, Thk: Mustafa Cevâd, Bağdad 1934.
Es-Subkî, Taceddin Abdülvehâb, Tabakâtü’ş-Şâfiiyyeti’l-Kübrâ, Matbaatü’l-Hüseyniyye, Kahire.
Sıbt İbni Cevzî, Yusuf b. Rıza, Mir’âtü’z-Zamân fî Târîhi’l-A’yân, c. VIII, Dârü’l-Maârif, Haydarabâd 1970.
İbni Sevde Abdüsselam b. Abdülkadir, Delîlü’l-Müverrihi’l-Mağribi’l-Aksâ, Dâru’l-Kütüb 1965.
Es-Süyûtî, Celâleddin, Hüsnü’l-Muhâdara fî-Ahbâri Mısra ve’l-Kâhira, el-Matbaatü’ş-Şar- kiyye, Kahire 1228.
Ebû Şâmme Şehabeddin Abdurrahman Dimeşkî, Ravdateyni fî Ahbâri Devleteyni, Kahire 1387.
Eş-Şerif Rıza, Ali b. Hasan el-Musevî, Dîvânü Şi’rihi, Thk: Reşîd es-Saffar, Kahire 1857.
Es-Sâbî, İbrahim b. Halil Ebû İshak, Resâil, Nşr: Şekip Arslan 1938.
Es-Sâhib İbni İbâd, İsmail, Resâiluhu, Thk: Şevki Dayf Abdülvehhab Azzam.
Es-Safdî, Selahaddin Halil b. Ebîki, el-Vâfî bi’l-Vefeyât, Avrupa baskısı (9 cilt).
Taberî, Ebû Cafer b. Muhammed b. Cerîr, Târîhu Tabakâtü’l-Mısriyye.
El-Abdrî, Ebû Abdullah Muhammed b. Muhammed el-Hayy, Rihle Abdravî ev Rihle Mağri- biyye, Thk: Muhammed el-Vâfî, Rabat 1968.
El-Karaşî, Muhyiddin Abdülkadir el-Hanefî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye fî Tabakâti’l-Hanefiy- ye, Haydarabâd 1332.
El-Kalkaşandî, Ebû’l-Abbâs Ahmed, Subhu’l-A’şâ fî San’ati’l-İnşâ, Kahire 1913.
Kazrûnî, Zâhirü’d-Dîn, Mekâme Kavâid Bağdâd fî Devleti’1-Abbâsiyye, Thk: C. Avâd, Bağdad 1962.
(Yazarı meçhul) El-Havâdisü’l-Câmiati fî’l-Mieti’s-Sâbia, Thk: Dr. Mustafa Cevvâd, Bağdad 1351.
Muhammed Kürd Ali, Hutûtu Şâm, Matbaatü’ş-Şarkî, Dimeşk 1943-1947.
Mahmud Rızk, Asru Selâtî’l-Memâlik, Kahire 1965.
El-Mesudî, Ebû’l-Hasan Ali b. el-Hasan, et-Tenbîh ve’l-İşrâf.
Makdîsî, Muhammed b. Ahmed el-Beşşârî, Ahsenü’t-Tekasim fî Ma’rifeti’l-Ekâlîm, Leiden 1906.
El-Makrîzî, Takiyyüddin Ahmed b. Ali, ez-Zehebü’l-Mesbûk fî-Zikri men-Hacca mine’l- Hulefâi ve’l-Mülûk, Thk: Cemaleddin et-Teyyal, Kahire 1955.
El-Menûnî, Muhammed, Rakbü’l-Hacc el-Mağribî, Tavân 1953.
Yakut el-Hamevî, Şehameddin er-Rûmî, el Bağdadî, Mu’cemü’l-Büldân, Avrupa baskısı.
Yusuf Ahmed, el-Mahmil ve’l-Hacc, Kahire 1956.
(1) İbni Habib el-Bağdâdî, el-Muhbir, s. 11-17 (Hz. Peygamber ve Dört Halife dönemi için bu eseri esas kabul ederek, sonraki dönemlerdeki farklı rivayetlerin kaynaklarını belirttik.)
(2) el-Mesûdî, et-Tenbîh ve’l-İşrâf, s. 237.
(3) Taberî, 1V, s. 1720, Avrupa baskısı.
(4) İbni Habîb, s. 11-17.
(5) Taberî, c. IV, s. 2015.
(6) A.g.e. s. 2077.
(7) A.g.e. s. 2212.
(8) A.g.e. s. 2809.
(9) A.g.e. s. 3390.
(10) A.g.e. c. I, s. 2443.
(11) Taberî, c. VI, s. 2448.
(12) İbni Habîb el-Bağdadi, el-Muhbir, 22-33. Bundan sonra emirler hakkındaki farklı rivayetler parantez içerisinde belirtilecektir. (Çeviren)
(13) el-Makrîzî, ez-Zehebü’l-Mesbûk, s. 25.
(14) Taberî, c. VII. s. 280.
(15) el-Muhbir isimli eserin tahkikli baskısını hazırlayan Dr. İlze Lihten’in Bibliyografyası, Velid b. Abdülmelik b. Haris b. el-Hakem b. Ebî As, s. 29-30.
(16) Taberî, c. VIII, 117 (Hicri 117 senesi olayları).
(17) Yakûbî, Târihu Yakûbî, c. II, s. 294; Taberî, I, s. 1063.
(18) İbni Habîb, el-Muhbir, s. 33-44.
(19) Taberî, c. IX, s. 151 (134 hicri senesi).
(20) A.g.e. s. 152.
(21) A.g.e. s. 153.
(22) Hüseyin b. Hasan el-Eftas b. Ali b. el-Hüseyin, Taberî, VII, s. 120.
(23) Taberî, c. VII, s. 272.
(24) A.g.e. c. IX, s. 239.
(25) A.g.e. c. IX, s. 260.
(26) A.g.e. c. IX, s. 265.
(27) A.g.e. c. IX, s. 277.
(28) A.g.e. c. IX, s. 347.
(29) A.g.e. c. IX, s. 382.
(30) A.g.e. c. IX, s. 377.
(31) A.g.e. c. IX, s. 381.
(32) A.g.e. c. IX, s. 437.
(33) A.g.e. c. IX, s. 475.
(34) A.g.e. c. IX, s. 489.
(35) A.g.e. c. IX, s. 501.
(36) A.g.e. c. IX, s. 507.
(37) A.g.e. c. IX, s. 511.
(38) A.g.e. c. IX, s. 515.
(39) A.g.e. c. IX, s. 529.
(40) A.g.e. c. IX, s. 532.
(41) A.g.e. c. IX, s. 540.
(42) A.g.e. c. IX, s. 548.
(43) A.g.e. c. IX, s. 556.
(44) A.g.e. c. IX, s. 600.
(45) A.g.e. c. IX, s. 612.
(46) A.g.e. c. IX, s. 652.
(47) A.g.e. c. IX, s. 653.
(48) A.g.e. c. IX, s. 667.
(49) A.g.e. c. X, s. 8.
(50) A.g.e. c. X, s. 11.
(51) A.g.e. c. X, s. 12.
(52) A.g.e. c. X, s. 13.
(53) A.g.e. c. X, s. 15.
(54) A.g.e. c. X, s. 17.
(55) A.g.e. c. X, s. 18.
(56) A.g.e. c. X, s. 27.
(57) A.g.e. c. X, s. 31.
(58) A.g.e. c. X, s. 35.
(59) A.g.e. c. X, s. 66.
(60) A.g.e. c. X, s. 69.
(61) A.g.e. c. X, s. 82.
(62) A.g.e. c. X, s. 85.
(63) A.g.e. c. X, s. 107.
(64) A.g.e. c. X, s. 117.
(65) A.g.e. c. X, s. 120.
(66) A.g.e. c. X, s. 129.
(67) A.g.e. c. X, s. 136.
(68) A.g.e. c. X, s. 139.
(69) A.g.e. c. X, s. 142.
(70) A.g.e. c. X, s. 143.
(71) A.g.e. c. X, s. 144.
(72) A.g.e. c. X, s. 145.
(73) A.g.e. c. X, s. 146.
(74) A.g.e. c. X, s. 148.
(75) A.g.e. c. X, s. 150.
(76) İbnü’l- Cevzî, el-Muntazam, IV, s. 131.
(77) Taberî, c. X, s. 145.
(78) A.g.e. c. X, s. 148.
(79) A.g.e. c. X, s. 153.
(80) A.g.e. c. X, s. 156.
(81) A.g.e. c. X, s. 168.
(82) A.g.e. c. X, s. 173-191.
(83) A.g.e. c. X, s. 196.
(84) A.g.e. c. X, s. 131.
(85) A.g.e. c. X, s. 216.
(86) A.g.e. c. X, s. 223.
(87) A.g.e. c. X, s. 231.
(88) A.g.e. c. X, s. 296.
(89) A.g.e. c. X, s. 340.
(90) A.g.e. c. X, s. 275.
(91) A.g.e. c. X, s. 296.
(92) A.g.e. c. X, s. 301.
(93) A.g.e. c. X, s. 236.
(94) Bkz. ez-Ziriklî, el-A’lam.
(95) Bkz. Taberî, 159 senesi olayları.
(96) Bkz. Taberî, 202 senesi olayları.
(97) Taberî, 204 senesi olayları.
(98) İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 24.
(99) A.g.e. c. VII, s. 34.
(100) A.g.e. c. VII, s. 43.
(101) Gös. Yer.
(102) A.g.e. c. VII, s. 53.
(103) A.g.e. c. VII, s. 84.
(104) A.g.e. c. VII, s. 105.
(105) A.g.e. c. VII, s. 153.
(106) A.g.e. c. VII, s. 164.
(107) A.g.e. c. VII, s. 174.
(108) A.g.e. c. VII, s. 178.
(109) A.g.e. c. VII, s. 206.
(110) A.g.e. c. VII, s. 227.
(111) A.g.e. c. VII, s. 230.
(112) A.g.e. c. VII, s. 247.
(113) A.g.e. c. VII, s. 260.
(114) A.g.e. c. VII, s. 267.
(115) A.g.e. c. VII, s. 2.
(116) A.g.e. c. VII, s. 13.
(117) A.g.e. c. VII, s. 16.
(1l8) A.g.e. c. VII, s. 367.
(119) İbnü’l-Esîr, c. VI, s. 318.
(120) İbnü’l-Cevzî, c. VI, s. 370.
(121) A.g.e. c. VI, s. 372.
(122) A.g.e. c. VI, s. 47.
(123) A.g.e. c. VI, s. 76.
(124) A.g.e. c. VI, s. 80.
(125) A.g.e. c. VI, s. 164.
(126) A.g.e. c. VI, s. 230.
(127) Bkz. Muhammed el-Menûnî, Rekbetü’l- Hacci’l-Mağribi, 15 vd.
(128) İbnü’l-Esîr, c. VIII, s. 100.
(129) A.g.e. c. VIII, s. 107.
(130) A.g.e. c. VIII, s. 294.
(131) A.g.e. c. VIII, s. 121.
(132) A.g.e. c. VIII, s. 311.
(133) A.g.e. c. VIII, s. 146.
(134) A.g.e. c. VIII, s. 144.
(135) İbnü’l-Cevzî, c. IX, s. 27.
(136) A.g.e. c. IX, s. 35.
(137) A.g.e. c. IX, s. 44.
(138) A.g.e. c. IX, s. 63.
(139) A.g.e. c. X, s. 196.
(140) İbnü’l-Cevzî, c. IX, s. 175; Sibt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zamân, c. VIII. s. 46.
(141) A.g.e. c. IX, s. 199.
(142) A.g.e. c. X, s. 196.
(143) İbni Tağriberdî, en-Nücûmü’z-Zâhire, c. V, s. 232-282.
(144) İbnü’l-Cevzî, c. X, s. 141.
(145) İbnü’s-Sâî, el-Câmi’, s. 186.
(146) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VII, s. 355.
(147) A.g.e. c. VIII, s. 361.
(148) A.g.e. s. 366-371.
(149) Mechûlü’l- Havâdisi’l-Câmia, s. 383.
(150) A.g.e. s. 389.
(151) Gös. Yer. S. 389.
(152) Gös. Yer. S. 389.
(153) Sıbt İbnü’l-Cevzî, VIII, 415; Bedrî, Muhammed Fahd Târihu’l-Irak, s. 54.
(154) İbnü’s-Sâî, el-Câmi’, s. 189.
(155) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. III, s. 456; c. VIII, s. 419.
(156) A.g.e. Aynı yer.
(157) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 442; Bkz. Ebû Şâme, Zeylü’l-Ravdateyn, s. 7.
(158) İbnü’d-Debîsî, Zeylü Târihi Bağdad, Edebiyat Fakültesi Yüksek Araştırma Enstitüsü Kütüphanesinde, 350 no’da kayıtlı nüsha.
(159) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 448.
(160) A.g.e. c. VIII, s. 449.
(160) A.g.e. s. 453. Arapça orijinalinde (160) rakam iki defa kullanılmıştır. Dipnotlarında kayma olmasın diye biz de aynen muhafaza ettik. (Çeviren)
(161) İbnü’d-Debîsî, Varak no: 127/b.
(162) İbnü’s-Sâî, el-Câmi, s. 23.
(163) A.g.e. s. 54.
(164) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 480.
(165) İbnü’s-Sâî, s. 84.
(166) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 510.
(167) A.g.e. s. 513.
(168) İbnü’s-Sâî, s. 129.
(169) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 524.
(170) İbnü’s-Sâî, s. 177.
(171) İbnü’s-Sâî, s. 192; Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 528-529.
(172) İbnü’s-Sâî, s. 207, 223, 270, 289; İbnü’1-Esîr, c. XII, s. 107; Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 533.
(173) Sıbt İbnü’l-Cevzî.
(174) A.g.e. s. 549.
(175) A.g.e. s. 541.
(176) A.g.e. s. 546.
(177) er-Resûnî, Varak No: 121/b; Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 556.
(178) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 561.
(179) A.g.e. aynı yer.
(180) A.g.e. aynı yer.
(181) A.g.e. aynı yer.
(182) A.g.e. s. 593, 606; İbnü’l-Esîr, c. XII, s. 165. (Emir İkbâş’ın H. 618 senesinde öldürüldüğü belirtilmiştir.)
(183) A.g.e. aynı yer.
(184) Sıbt İbnü’l-Cevzî, a.g.e. s. 621, 624, 625, 633, 635, 639.
(185) A.g.e. c. VIII, s. 644.
(*) Orijinalde, Miyâfa’rikîn olarak geçiyor. (Çeviren)
(186) Sıbt İbnü’l-Cevzî, s. 644.
(187) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, 25, 37, 52, 116.
(188) A.g.e. s. 35, bkz. Hac Menzilleri başlıklı bölüm, s. 29.
(189) A.g.e. s. 74.
(190) A.g.e. s. 60, 90.
(191) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 72.
(192) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, s. 173.
(193) A.g.e. s. 187.
(194) A.g.e. s. 71, 266, 274.
(195) A.g.e. s. 311.
(196) Sıbt İbnü’l-Cevzî, c. VIII, s. 527.
(197) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, s. 189.
(198) A.g.e. s. 121.
(199) A.g.e. s. 129.
(200) İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 276.
(201) Gös. Yer.
(202) Hatib-i Bağdadi’nin Târihu Bağdad ve Zeyli ile İbni Neccâr’ın Târihu Bağdad isimli eserlerinde, bu âlimlerle ilgili uzunca bir liste vardır.
(203) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 23.
(204) A.g.e. c. VII, s. 215.
(205) A.g.e. c. VII, s. 276.
(206) Gös. Yer.
(207) Gös. Yer.
(208) el-Kâzrûnî, s. 166.
(209) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, s. 24.
(210) es-Sâbî, er-Resâil, s. 155.
(211) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, s. 173.
(212) el-Eşrafü’r-Rasûlî, el-Mescidü’l-Mesbûk, s. 163.
(213) Mechûlü’l-Havâdisi’l-Câmia, s. 173.
(214) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 263, 276; c. III, s. 2; el-Kazûnî, s. 24.
(215) Şerif Rıza, ed-Divan, s. 500, 541; İbni Receb, Zeylü Tabakâti’l-Hanefiye, c. I, s. 275; el-Hazdecî, c. II, s. 163.
(216) İbni Cübeyr, er-Rihle, s. 53, 55.
(217) A.g.e. s. 155.
(218) A.g.e. s. 158.
(219) A.g.e. s. 181.
(220) A.g.e. s. 164.
(221) A.g.e. s. 165.
(222) A.g.e. s. 181-189.
(223) A.g.e. s. 191.
(224) Mechûlü’l-Havâdis, s. 191; el-Eşrâfü’r-Rasûlî, el-Mescid, c. II, s. 164-165.
(225) el-İmâmü’l-Harbî, el-Menâsik, s. 281, 545, 560.
(226) A.g.e. s. 230.
(227) A.g.e. s. 573, 614.
(228) Bak. Hurûc el-Mahmil.
(229) Yâkut el-Hamevî, Mu’cemü’l-Buldan, c. IV, s. 227.
(230) el-Harbî, s. 273, 572, 614.
(231) Yâkut el-Hamevî, c. II, s. 427.
(232) el-Makdisî, Ahsenü’t Tekâsîm, s. 121.
(233) Yâkut el-Hamevî, c. I, s. 286.
(234) el-Ezraki, Ahbâru Mekke, s. 179, 164, 195.
(235) el-Makrizî, ez-Zehebü’l-Mesbûk, s. 42, 44.
(236) A.g.e. s. 43, 44.
(237) Gös. Yer.
(238) Gös. Yer.
(239) A.g.e. s. 26.
(240) A.g.e. s. 30.
(241) A.g.e. s. 31.
(242) Gös. Yer.
(243) A.g.e. s. 32, 34.
(244) el-Harbî, el-Menâsik, s. 388.
(245) el-Makrizî, s. 38, 39.
(246) el-Harbî, s. 300.
(247) A.g.e. s. 344.
(248) A.g.e. s. 291.
(249) A.g.e. s. 303.
(250) A.g.e. s. 289.
(251) A.g.e. s. 318.
(252) A.g.e. s. 333.
(253) Taberî, H. 134 ve H. 161 seneleri olayları; el-Makrizî, s. 44, 45.
(254) el-Makrizî, s. 48, 49, 52.
(255) A.g.e. el-Harbî, el-Menâsik, s. 200.
(256) A.g.e. s. 346.
(257) A.g.e. s. 291.
(258) A.g.e. s. 293.
(259) A.g.e. s. 312.
(260) A.g.e. s. 286-309.
(261) A.g.e. s. 319-336, 344.
(262) el-Hatib el-Bağdâdî, Tarihu Bağdad, c. XIV, s. 433.
(263) el-Harbî, s. 282.
(264) A.g.e. s. 288.
(265) A.g.e. s. 302.
(266) A.g.e. s. 312.
(267) el-Harbî, el-Menâsik, s. 273, 275, 290, 293, 301, 319, 321, 323, 325, 385, 510.
(268) el-Harbî, s. 219; Hatib Bağdadî, c. VII, s. 166.
(269) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VI, s. 253.
(270) A.g.e. c. IX, s. 227.
(271) el-Makrizî, ez-Zehebü’l-Mesbûk, s. 80.
(272) Taberî, s. 652.
(273) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 69.
(274) İbni Halidiyan, ez-Zehâir ve’t-Tuhaf, c. IV, s. 388.
(275) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VII, s. 84.
(276) es-Sâhib b. İbâd, Resâilühü, s. 67, 73.
(277) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. VIII, s. 2.
(278) A.g.e. c. VII, s. 271.
(279) el-Makrizî, ez-Zehebü’l-Mesbuk, s. 87, 88.
(280) A.g.e. s. 87.
(281) A.g.e. s. 80.(282) es-Suyûtî, Hüsnü’l-Muhâdara, c. II, s. 74.
(283) Bkz. Muhammed Rızk, Asru Selâtini Memâlik, c. II, s. 139.
(284) A.g.e. s. 141-146.
(285) Abdülğafur Attar, el-Kâbe ve’l-Kisve, s. 456.
(286) Yusuf Ahmed, el-Mahmil ve’l-Hac, c. XI, s. 20, 262, 263.
(287) Ahmed Abdülğafur Attar, el-Kâbe ve’l- Kisve.
(288) Yusuf Ahmed, el-Mahmil ve’l-Hac, c. XI, s. 20, 262, 263.
(289) Muhammed Kürd Ali, Hutatü’ş-Şam, c. V, s. 184-187.
(290) Muhammed el-Menûnî, Rakbü’l-Hacci’l- Mağribî.
(291) A.g.e. s. 9, 33.
(292) A.g.e. s. 36.
(293) A.g.e. s. 10 vd.
(294) Suyûtî, Hüsnü’l-Muhâdara, c, II, s. 165.
(295) Yusuf Ahmed, el-Mahmil ve’l-Hac, s. 250.
(*) Osmanlıların Mekke ve Medine’deki hizmetlerinin başlangıcını 1517 tarihi ile başlatmak haksızlıktır. Zira Osmanlı’nın Haremeyn’e olan ilgisi ve hizmetini, Sultan Yıldırım Bayezid (1360-1403) dönemine kadar götürmek mümkündür. Nitekim Osmanlıların, Haremeyn’e, 80.000 altın değerinde ilk kez surre göndermeye başlamaları da bu döneme rastlamaktadır. (Bkz. Münir Atalar, Osmanlı Devletinde Surre-i Hümâyûn ve Surre Alayları, Ankara 1991, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s. 9-10) Belki yazarın, 1517 tarihini, Yıldırım Bayezid döneminden beri mevcut olan hizmetlerin ve surrenin resmî bir statü kazanmasının başlangıcı olarak algılamak, daha doğru olacaktır. (Bkz. Atalar, a.g.e. s. 1924) (Çeviren)
(296)Taberî, c. XII, s. 12. Yine yazarın, “Osmanlı’nın Haremeyn’e olan hizmetlerinin IV. Murad dönemine (1609-1640) kadar devam ettiği” şeklindeki bu fikri de ikinci bir yanılgıdır, doğru değildir. Oysa bu süreç, 1. Dünya Savaşı’na (1914) hatta daha sonrasına kadar devam etmiştir. (Bkz. Atalar, ... Surre Alayları, s. 83-90)
(297) A.g.e. s. 86, 87.
(298) İbni Cevzî, el-Muntazam, c. IV, s. 2.
(299) A.g.e. s. 196, 202, 210, 216, 240.
(300) A.g.e. c. VII, s. 57.
(301) A.g.e. c. VII, s. 170.
(302) A.g.e. c. VII, s. 174.
(303) A.g.e. c. VII, s. 178, 293.
(304) A.g.e. c. VII, s. 206, 219, 229, 234, 244.
(305) A.g.e. c. VII, s. 260.
(306) A.g.e. c. VII, s. 102, 142.
(307) A.g.e. c. VII, s. 260.
(308) Mechûlü’l-Havâdis, s. 60.
(309) Gös. Yer.
(310) A.g.e. s. 290.
(311) el-Kuraşî, el-Cevâhiru’l-Mudiyye fî Tabakâti’l-Hanefiyye, c. I, s. 220.
(312) Bkz. Bedri Muhammed Fahd, Tarihu’l-Irak fî Asri’l-Ahîr, s. 15-19.
(313) Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zaman, c. VIII, s. 241.
(314) İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, c. X, s. 205.
(315) el-Kalkaşandî, Subhu’l-A’şâ, s. 270-272.
(316) Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zaman, c. VIII, s. 556.
(317) el-Eşrafü’r-Rasûlî, el-Mescidü’l-Mesbuk, c. II, s. 121.
(318) Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mir’âtü’z-Zaman, s. 610, 611.
(319) el-Mu’cemü’l-Coğrafî li’l-Bilâdi’l-Arabiyyeti, s. 1332.
(320) Mechûlü’l-Havâdis, 173.
(321) el-Eşrafü’r-Rasûlî, el-Mescid, v. 94 / b.
(322) el-Hamevî, et-Târihu’l-Mansurî, v. 142 / b.
(323) Gös. Yer.
(324) Bedri Muhammed Fahd, Târihu’l-Irak fî Asri’l-Abbasiyyi’l-Âhir, s. 88-89.
(325) Mechûlü’l-Havâdis, s. 98.
(326) A.g.e. s. 121.
(327) A.g.e. s. 129.
(328) Bkz. Son Dönem Abbasî Emirleri Listesi.
(329) İbni Sevde, Delîlü Müverrihi’l-Mağribi’l-Aksa, c. l, s. 511-553.
(330) Abbas Cerrarî, “Medhal li Rıhleti’l-Hudaykî el-Hicâzî”, Mecelletü’l-Menâhil, Yıl: 4, Sayı: 10, s. 443.
(331) Bkz. Yazmalar Mikrofilm Kataloğu, c. I, k. I, yıl: 262.
(332) Thk: Recâi Mahmud es-Sâmirâî, Bağdat.
(333) Kahire’de Dâru’l-Kütübi’l-Mısrıyye matbaasında 1925 senesinde basılmıştır.
(335) Thk: Cemaleddin eş-Şeyyal, Kahire 1955.
(336) Fihristü Mahtûtâti’l-Zâhiriyye, Dimeşk, s. 1423, No: 243.
(337) el-Matbaatü’l-Mahzen, Tatvan 1953.