Makale

NİMETLER KARŞISINDA İNSANIN GÖREVİ

NİMETLER KARŞISINDA İNSANIN GÖREVİ

Dr. İsmail KARAGÖZ
Diyanet işleri Başkanlığı Teftiş Kurulu Üyesi

GİRİŞ

Yüce Allah azze ve celle, “yeryüzünde ne varsa hepsini insan için yaratmış”1, “göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendisinden bir lütuf olarak insan için boyun eğdirmiş”2 ve “insana sayamayacağı kadar çok nimet vermiştir.3

Yüce Allah, Kur’ân’da insanların bu nimetler karşılığında ısrarla “şükretmelerini” istemiştir. 14 Âyette maddî ve manevî nimetlerini zikrettikten sonra “tâ ki şükredesiniz” (le’alleküm teşkürun)4 buyurarak nimetlerini insanların “şükretmeleri” için verdiğim bildirmiştir;

" Şükredenleri mükâfatlandıracağız." 5

"Bana şükredin, nankörlük etmeyin " 6

"Şükrederseniz., elbette size (olan) nimet(ler)imi arttırırım ve eğer nankörlük ederseniz, azabım pek çetindir" 7

"Siz şükreder ve iman ederseniz Allah, size niçin azab etsin?” 8

“Eğer şükrederseniz Allah, şükrünüzden râzı olur” 9

Buyurarak insanları “şükretmeye” teşvîk etmiş ve onları “nankörlük” etmekten sakındırmıştır.

a) İnsanlar Nimetlerle İmtihan Edilirler

Allah, insanlara akıl ve fikir vermek, peygamberler ve kitaplar göndermek suretiyle hak ve bâtıl yolu göstermiştir. Bu sebeple onları, şükredip etmemekte serbest bırakmıştır. Çünkü insan, dünyada imtihan halindedir. 10 İmtihan halinde olanın, davranışlarında hür olması gerekir. Yüce Allah, bu hususu şöyle bildirmektedir:

"Gerçekten biz, insanı, karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan ediyorsa, bu itibarla onu (hakîkatleri) işiten ve gören (bir varlık) yaptık. Sonra ona yolunu gösterdik, o insan ya şükredici ya da nankör olur." (el-Insan, 76/2,3).

Allah, nimetlerini insanlara, şükür mü edecekler, yoksa nankörlük mü edecekler? diye denemek için vermiştir.

Yanında kitaptan bir ilim bulunan kimse (Âsaf ibn Berhiya), Sabâ mekîke- sı Belkıs’ın tahtını göz açıp yumacak kadar kısa bir sürede yanına getirince Süleyman (a. s.),

“... Bu, Rabb’imin lütfundandır. Buna şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim, diye beni imtihan etmek istiyor.. " demiştir. (en-Neml, 27/40).

Şükreden de, nankörlük eden de kendisine iyilik veya kötülük yapmış olur:

“Kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (o kimse bilsin ki) gerçekten Allah, çok zengindir, çok övülmüştür, (insanların şükrüne ve övgüsüne ihtiyacı yoktur)” (Lokman, 31/36. en-Neml, 27/40).

Allah, insanları şükredip etmemekte serbest bırakmamakla birlikte cennet ve nimetlerini şükredenlere, cehennem ve azâbını İse nankörlük edenlere tahsis ettiğini 11 ve kullarının sadece şükredenlerinden razı olduğunu bildirerek onları nankörlükten sakındırmıştır:

“Eğer inkâr ederseniz., şüpnesiz Allah, sizin (îmanınız)’a muhtaç değildir. Fakat O, kulları için küfre râzı olmaz ve eğer şükredersiniz, sizin için, ondan râzı olur." (ez-Zümer, 39/7),

Bütün bunlara rağmen, yine de insanların çoğu Allah’a şükretmezler:

“Gerçekten Allah, insanlara lütufkardır. Fakat insanların çoğu Allah’a şükretmezler".12 "Çünkü insan çok nankördür” 13

b) Nimetlere Şükretmenin Sebepleri

İnsanların niçin Allah’a şükretmeleri gerekir. Başka bir ifâde ile söyleyecek olursak; insanların şükretmelerine sebep olan şeyler nelerdir?

Bunları on madde olarak özetleyebiliriz:

1) İnsanı Yarattığı, Ona Göz, Kulak ve Kalp Verdiği İçin

Bu hususta yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Allah, sizi annelerinizin karnından çıkardığı zaman siz hiç bir şey bilmiyordunuz. Size işitme (organı) gözler ve kalpler verdi ki şükredesiniz " (en-Nahl, 16/78).

“O Allah ki sizin için (kulaklar), gözler ve kalpler yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz.”14

2) Pek Çok Nimet Verdiği İçin

Yer, gök ve ikisinde bulunan bütün nimetleri 15, temiz rızıkları, 16 gece ve gündüzü 17, denizleri 18, denizlerde akıp giden gemileri 19, denizlerden üretilen taze (balık) eti ve ziynetleri, 20 yağmuru müjdeleyen rüzgarları 21 yiyecek ve binit olarak yararlanılan hayvanları verdiği ölü toprağı dirilttiği, ondan insanın yiyeceği şeyleri, bağları, bahçeleri ürettiği, sular fışkırttığı ve insana sayısız nimetler verdiği 24 için insanın Allah’a şükretmesi gerekir.

Konu ile ilgili bir kaç âyet meâli zikredelim:

“Geceyi ve gündüzü sizin için vâr etmesi O ’nun rahmeti sebebiyledir ki. geceleyin dinlenesiniz (gündüzün) Allah’ın lütfundan arayanınız ve (Allah’ın nimetlerine) şükredesiniz. ” (El-Kasas, 28/73, bkz. el-Furkan, 25/62).

“Görmediler mi, ellerimizin yaptık kırından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara mâlik olmaktadırlar. Onları kendilerine boyun eğdirdik. İşte binekleri onlardandır ve onlardan yiyorlar. Kendileri için onlardan daha bir çok faydalar ve İçecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?" (Yâsin, 36/71-73).

“O Allah ki, emri gereğince üzerinde gemilerin yüzüp gitmesi lütfundan nasibinizi aramanız ve kendisini şükretmeniz için denizi emrinize musahhar kılmıştır." (el-Câsiye, 45/12 en-Nahl, 16/14. er-Rûm, 30/46, Lokman, 31/31. eş-Şurâ, 42/33).

3) Peygamberler ve Kitaplar Gönderdiği İçin

"Nitekim kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size kitap ve hikmeti ve size bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik. Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım, bana şükredin nankörlük etmeyin”(el-Bakara, 2/151-152)

4) Dînî Görevlerde Kolaylık Gösterdiği İçin

“Allah, size güçlük çıkarmak istemiyor. Fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor, tâ ki şükredesiniz ” (el-Mâide, 5/6).

"Allah, sizin için kolaylık ister, güçlük istemez, (tutamadığınız oruçlar için) sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyüklemenizi ister ki şükredesiniz diye (bu kolaylığı gösterir) (el-Bakara, 2/185).

5) Kevnî ve Kitabî Ayetleri Açıkladığı için

“Güzel olun memleketin bitkisi, Rabb’in izniyle çıkar. Kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz., işte biz şükreden bir kavim için âyetleri böyle döndürüp (tekrar tekrar) açıklıyoruz” (el-A’râf, 7/58),

Yeminle ilgili hükümler bildirildikten sonra, “Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor ki şükredesiniz." buyrulmuştur (el-Maide, 5/89).

6) İnsanların Kusurlarını Affettiği İçin

Yahudiler ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: “Musa ile kırk gece için sözleşmiştik. (Ey Yahııdiler!) Siz onun ardından buzağıyı (tanrı) edindiniz ve sizler (böylece kendinize) zulmediciler (oldunuz). Bundan sonra da belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik" (el-Bakara, 2/51-52).

7) Yardım Ettiği İçin

Yüce Allah, mü’minlere hitaben şöyle buyurmaktadır: “Hatırlayın ki bir zaman siz, azdınız, yeryüzünde hırpalanıyordunuz. İnsanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz. Allah sizi barındırdı. Sizi yardımı ile destekledi. Sizi temiz. şeylerle rızıklandırdı tâ ki şükredesiniz”(el-Enfâl, 8/26).

8) Sıkıntıdan Kurtardığı İçin

(Ey Peygamberim!) De ki: Gizli ve açık olarak; "Bizi bundan (bu güç durumdan) kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız " diye O ’yalvarıp yakardığınız zaman kararının ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?’’ (el- En’âm, 6/63; Yunus, 10/22).

9) Çocuk Verdiği İçin

Adem (a.s.) ile eşi Hâvvâ, Allah’a şöyle yalvarmışlardı: "Eğer bize iyi, güzel bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız." (el-A’râf, 7/189).

10) Ma’nevî Nimetler İhsan Ettiği İçin

(Allah, Musa’ya şöyle) buyururdu ki: Ey Mûsa! Ben elçiliklerimle ve konuşmamla seni insanların başına seçtim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol” (el-A’râf, 7/144).

Yukarıda zikrettiğimiz âyetleri birlikte değeri indirdiğimiz zaman peygamber, mü’min, kâfir, fâsık bütün insanların Allah’a şükretmekle sorumlu olduklarını söyleyebiliriz. Mü’min, kâfir, fâsık Allah’a nasıl şükredecektir? Şükür nedir? Sözlükte, ıstılahda ve Kur’ân’da hangi

anlamda kullanılmıştır? Şimdi bunları açıklamaya çalışalım.

ŞÜKÜR KAVRAMININ ANLAMI

a) Sözlük Anlamı

“Şükr” kelimesi, (ş.k.r.) kökünden masdardır. Bu kelime isim olarak da kullanılır. (Ş.k.r.) kökü sözlükte farklı anlamlar nade eder:

1) "Şükr", “Şükür” ve “Şıikrân”, birinci baptan mastardır, iyilik edenin ve nimet verenin iyilik ve nimetinin, kadrini ve kıymetini bilip bunu insanlara izhâr etmek, iyilik eden ve nimet vereni övmek anlamındadır. Nimete nankörlüğün (küfrânın) zıddıdır. (be) ve (le) harf-i cerleri ile geçişli (mütddî) olur.

“Şükr” kelimesinin, açmak anlamındaki “keşr” kelimesinden çevrilmiş olduğu da söylenmiştir. Bu durumda zıddı olan “küfr” nimeti unutmak ve örtmek anlamındadır.

2) “Şeker” kelimesi aynı kökten dördüncü baptan mastardır. Hayvanın memesi sütlü olmak, hayvan besili olmak, bir adam cimri iken cömert olmak, ağacın dibinden fazla fidanlar ve filizler sürüp çıkmak anlamlarına gelir. “Teşekkür" kelimesi “şükr” ile aynı anlamdadır. “Şekîir” kelimesi, mübalağalı isimdir. Çok şükreden demektir.25

“Hamd” ve “medh” kelimeleri, “şükr” kelimesinin mürâdifıdir. Her üç kelime de “övmek” (senâ) anlamına gelir. Ancak aralarında az da olsa anlam farkı vardır.

“Şükr” ve “hamd” kelimelerinin öz Türkçe karşılığı yoktur. Bu kelimeler Türk Dilme aynen girmişlerdir. Türkçe “övmek” sözcüğü “medh” ve “senâ” kelimelerinin karşılığıdır.26

“Hamd”, isteyerek yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik yapanı gönül hoşluğu ve saygı ile övmektir. 27 “Medh” ise mutlak olarak övmek anlamındadır ve “hamd’”den daha geneldir. “Hamd”, “medh” ile “şükr” arasında bir çeşit övgüdür, Çünkü yaşayan, ölü ve cansız olan varlıklar da medhedilebilir. Mesela güzel bir inci ve güzel bir at “memdûh” (övülmüş) olabilir. Fakat “mahmûd” (hamdedilmiş) olamaz. “Hamd”, bunları ihsan eden fâil-i muhtarın keremine, ihsanına ve ilmine yapılır. “Medh”, iyilikten evvel de sonra da yapılabilir. “Hamd” ise mutlaka bir ihsandan sonra yapılır. Şu kadar var ki bu ihsanın hamd eden kimseye ulaşmış olması şart değildir. “Şükr’”de ise ihsanın şükredene ulaşmış olması şarttır. Çünkü “şükr”, gelmiş olan bir nimete karşılık dil, kal ve diğer organlarla sözlü veya filî olarak nimet vereni saygı ile anmak ve iyiliği itiraf etmek demektir, Sance fiil ile veya kalp ile yapılan “şükr”, ne “medh”’tir ne de “hamd”. Fakat dil ile sözlü olarak yapılan “şükr”, hem “hamd” hem de “medh”tır. işte bu hamd, Peygamberimiz (s.a.v.)’in, "Hamd, şükrün başıdır. Allah’a şükretmeyen kut, Allah’a hamd edemez” 28 buyurduğu hamddir. Binâenaleyh “hamd”, “medh”ten mutlak olarak daha özel “şükr”den ise bir yönden genel başka bir yönden ise özeldir. Her hamd, medihtir, fakat her medh hamd değildir. Sonra bazı hamd, şükür ve bazı şükür de hamd olmakla beraber şükür olmayan hamd, hamd olmayan şükür de vardır.29

“Hamd" ve “şükr” kelimelerinin aynı anlamı ifade ettiği de söylenmiştir.30 Bu görüşü, îbn Kesîr (ö. 774/1372) reddetmiştir.31 Hamdin zıddı zem (kötüleme), şükrün zıddı ise nankörlüktür. “Hamd” ve “şükr” kelimeleri Kur’an’da kullanılmış “medh” ve “sena” kelimeleri ise kullanılmamıştır. “Hamd” ve şükr”, tamamen meşru ve ahlâkî oldukları halde “medh”, genellikle ahlâkî değildir. Medh yasaklanmış ve kötülenmiş de olabilir. Peygamberimiz (s.a.v.), “medhahların (çok övücülerin) yüzlerine toprak saçınız” buyurmuş32 halbuki “insanlara hamd etmeyen Allah’a da hamd etmez" hadisi ile mutlak olarak hamdin emredilen bir şey olduğu göstermiştir.33

“Medh”, “hamd” ve “şükr’ün ortak noktasıdır. Hamd, nimet vereni güzel sözlerle övmektir. “Şukr” ise, nimet vereni nimeti mukabilinde kalp, dil, el ve diğer organlarla övmek, fazlu keremini itiraf etmek ve minnettarlık duymaktır.

b) Istılah Anlamı

Yukarıda sözlük anlamım vermeye çalıştığımız “şükr” kavramının İslam öncesinde din ile hiçbir ilgisi yoktu. Tamamen bir insanın yaptığı iyiliğe karşı iyilik yapanı Övmek, minnettarlık duymak, kadir bilir şeklinde davranmak ve nankörlük etmemekten ibaretti.34

İslam, bu kavramı insanlar arasında alâlâde dünyevî münasebetlerde kullanılan bir kavram olmaktan çıkarmış ve ona dînî bir anlam yüklemiş ve Allah-insan arasındaki ilişkiye konu yapmıştır. Artık herhangi birinin yaptığı iyiliğe değil Allah’ın insanlara lütfettiği sayısız nimetlere karşı Allah’a şükür söz konusu olmuştur. “Şükr” Kur’an’da semantik bir gelişme göstermiş ve “îmân” anlamına yaklaşmıştır. Zıddı olan “küfr” ise tamamen “inkâr” anlamına dönüşmüştür.

Allah’ ın insanlara lütfettiği maddî ve ma’nevî sayısız ilimcilere karşı O’na şükür, üç şekilde yapılır:

1. Kalple yapılır: Bu, nimetlerin Allah tarafından olduğunu bilmek ve bunu izhar etmek, Allah’ın varlığını, birliğini, yüceliğini ve rızık verici olduğunu ikrar edip O’na îmân etmek ve O’nu sevmektir. Peygamberimiz (s.a.v.), şükrü kalbe nisbet etmiştir.35

2. Dil ile yapılır: Bu, Allah’ ı övmek, şükür ifade eden sözleri söylemek, Allah’ın nimetlerini Allah’a nisbet etmek, O’na karşı saygılı ve itaatkâr olmaktır.

3. Azalar ile yapılır: Bütün uzuvları Allah’a ibâdette ve itaatte kullanmak, O’na saygılı olmak ve İsyan etmemektir.36 Allah’ın insana verdiği nimetin cinsinden başkalarını da faydalandırmaktır. Mesela bir adam yediği yemeğin cinsinden, onu bulamayan birine yedirirse o nimete şükretmiş olur. Bir bilgin, öğrendiklerini başkalarına Öğretirse ilim nimetine şükretmiş olur. Bir sanatkâr, sanatını başka birine öğretirse o sanat nimetine şükretmiş olur...37

Dil ile şükür ifade eden sözleri söylemek kolaydır ama bu üçüncü şekilde şükretmek kolay değildir. Bu sebeple olmalı ki yüce Allah, “kullarımdan hakkıyla şükreden azdır” 38 buyurmuştur.

Şükür beş kâide üzerine bina edilmiştir:

1) Şükredenin kendisine şükredilen zâta boyun eğmesi, yalvarıp yakarması ve tevâzu göstermesi.

2) Onu sevmesi.

3) Verdiği nimeti gizlemeyip, ikrar ve itiraf etmesi,

4) Onu övmesi.

5) Nimeti, nimeti verenin hoşlanmadığı ve râzı olmadığı yerlerde harcamaması ve kullanmaması.

c) Şükrün Kur’ân’daki Anlamı

“Şükr” kavramı, Kur’ân’da 25 defa “şâkir” ve “şekûr” şeklinde isim-sıfat, 2 defa “meşkûr” şeklinde ism-i mefûl, 3 defa “şükr” ve ‘’şükür” şeklinde mastar, 45 defa da fiil olarak geçmiştir. “Şâkır” ve “şekûr" kelimeleri 6 yerde Allah’ın sıfatı, 19 yerde ise insanın sıfatı olarak kullanılmıştır. Kur’ân’da geçen “şükür" kelimelerinin üçü insana teşekkür 74’ü Allah’a teşekkür ile ilgilidir. Allah’ın insana teşekkürü, insanın Allah’a ve insanlara teşekkürü farklı anlamlar ifade eder. Şimdi bunları görelim:

ca) Allah’ın İnsanlara Teşekkürü

Kur’an-ı Kerîm’de iki âyet te” şâkir” ve 4 âyette “şekûr” kelimesi ile yüce Allah nitelendirilmiştir.

Yüce Allah, “şâkir” ismini “alîm” ismi ile birlikte insanların îman ve amellerini zikrettikten sonra kullanmıştır:

"Safa ile Merve, Allah ’in nişanlarındandır. Kim Evi (Ka’be’yi) hacceder ya da umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur" hükmünü peşinden,

“Kim kendiliğinden bir iyilik yaparsa bilsin ki Allah, (kullarına) teşekkür eden (şâkir ve her şeyi bilen (alîm) dir, ” buyurmuştur. (el-Bakara, 2/158).

İmân edenleri ve şükredenleri cezalandırmayacağını bildirdikten sonra, kendisinin “şâkir” ve “alîm” olduğunu beyan etmiştir:

“Siz şükreder ve îmân ederseniz. Allah size azab etmeyi ne yapacak? Allah teşekkür eden (şâkir ve her şeyi) bilen (alîm)dir.” (en-Nisa, 4/147).

“Şekûr” mubâlağalı ismi ise “ğafûr” ve “halim” isimleriyle birlikte insanların sâlih amelleri ve Allah’ın ihsanı zikredildikten sonra kullanılmıştır:

“Allah’ın kitabını okuyanlar, namaz kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık infâk edenler aslâ zarara uğramayacak bir ticaret umarlar (ki Allah), onlara ücretlerini tam ödesin ve lütfundan onlara fazlasını da versin, çünkü O çok bağışlayan (ğafûr) çok teşekkür eden (şekûr) dur.” (el-Fâtır, 35/30).

Mü’minler cennete girince şöyle derler:

“Bizden tasayı gideren Allah ’a hamdolsun. Doğrusu Rabb’imiz çok bağışlayan (ğafûr), çok teşekkür edendir (şekûr).” (el-Fatır, 35/34).

İmân edip sâlih amel işleyen mü’minleri cennetlere koyacağını, cennetlerde diledikleri her şeyin bulunduğunu ve bunun büyük bir lütuf olduğunu bildirdikten sonra (eş-Şûra, 42/22) şöyle buyurmuştur:

"İşte Allah’ın, îmân eden ve sâlih amel eşleyen kullarını müjdelediği (büyük lütuf) budur. De ki: “Ben buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Ancak akrabalık sevgisini diliyorum. "Kim bir iyilik işlerse onun iyiliğini artırın. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve çok teşekkür edendir.” (ğafûr şekûr) (eş-Şûra, 42/23).

"Eğer Allah (rızası) için güzel borç verirseniz Allah, onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar, Allah, teşekkür edendir, halimdir, ” (şekûr, halîm) (et-Teğâbün, 64/17).

Yukarıdaki âyetlerde açıkça görüldüğü gibi insanın îmân, salih amel, hayır ve İyiliğinden sonra Allah’ın lütfu, ikramı, afvı, cennet ve nimetleri, amellerinin karşılığını fazlası île ve kendi lütfundan vermesi zikredilmiş, bunun sebebi olarak da Allah’ın her şeyi çok iyi bilen (alîm), kullarını çok bağışlayan (ğafûr), ceza vermekle aceleci olmayan (halîm) ve çok teşekkür eden (şekfır) olduğu zikredilmiştir.

Bu âyetlerden Allah’ın şâkir ve şekur olması, insanların îmân ve sâlih amellerine karşılık, onlara yaptıklarından fazlası ile nimet ve mükâfat vermesinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu sıfatlar Allah hakkında mecazî anlamdadır. Kulunun imân ve itaatine karşılık ona minnettarlık duyması değil, îmân ve itâatine karşılık sevapla teşekkür etmesi demektir.39

Allah’ın şâkir olması, insanın yaptığı azıcık ve küçücük de olsa bir iyiliğini, hayrını ve salih amelini karşılıksız bırakmaması, ona fazlasıyla mükâfat vermesi demektir.

Allah’ın şekûr olması ise, kulun az da olsa amelini kabul etmesi ve bu az amele, çok mükâfat vermesi demektir.40

Allah’ın kuluna teşekkürünü Peygamberimiz (s.a.v.)’in şu hadisleri çok güzel ifade etmektedir:

“Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edilmiştir. Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) şöyle bildirmiştir:

"Bir adam yolda yürürken yolun üzerimle dikenli bir ağaç dalı buldu. Bu dalı (yoldan geçenlere zarar vermesin diye) kaldırıp attı. Allah, bu insana (bu davranışı sebebiyle) teşekkür edip, onu bağışladı” 41

Temizlik ve insanlara zarar vermemek Allah’ın insanlara birer emridir. Yolda insanlara zararı dokunan ve yolu kirleten bir şeyi kaldıran bu insanın davranışından Allah razı olmuş ve mükâfat olarak da, onu bağışlamıştır.

“Ebu Hüreyre (r.a.), Nebî (s.a.v.) den şöyle rivayet etmiştir:

“Bir adam susuzluktun çiğ yalayan bir köpek gördü. (Ayağından) mestini (çıkarıp) aldı. Mesti ile su alıp u köpeği kanıncaya kadar suladı. Allah, ona (bu davranışı sebebiyle) teşekkür edip onu cennete koydu ” 42

İnsan olsun hayvan olsun aç, susuz ve muhtaç bir canlıya yardım etmek Allah’ın emridir. Bir insan, susuzluk çeken bir hayvana acımış ve onun bu susuzluk ihtiyacını gidermiştir. Allah da bu davranışına razı olmuş ve mükâfat olarak onu cennetine koymuştur.

Yukarıda zikredilen âyetlerde Allah’ın “alîm, ğafûr, halîm, şâkir ve şekûr” sıfatlarının birlikte zikredilmesi Allah’ın kullarının az-çok, gizli-âşikâr bütün yaptıklarını bildiğini, hiç bir amelini mükafatsız bırakmadığını, insanları günahtan sebebiyle hemen cezalandırmayıp

onları çeşitli vesilelerle bağışladığını ve onlara îmân ve salıh amellerine karşılık dünya ve âhirette fazlasıyla nimet verdiğini ifade etmek içindir. “Şekûr” Allah’ın güzel isimlerinden biridir.43

cb) İnsanın Allah’a Teşekkürü

Allah, insanlara sayısız nimetler veriyor, karşılığında insanların bu nimetlere teşekkür etmelerini istiyor. İnsanlar îmân ve sâlih ameller ile Allah’a teşekkür edince tekrar onları mükâfatlandırıyor, cennetleri ve nimetlerini onlara ihsan ediyor. Buna göre insanların nimetler karşılığında Allah’a şükretmeleri; Allah’ın varlığını, birliğini ve nimeti O’nun verdiğini bilip O’na, elçilerine ve kitaplarına îmân etmeleri, itaat edip salih ameller işlemeleri ve Allah’ın rızasına uygun davranışlarda bulunmaları demektir.

İnsanların Allah’a şükretmelerini ifade eden âyetlerdeki “şükr” kavramının Kur’an’daki mânâlarını şöyle özetleyebiliriz:

1) Nimetleri Verenin Allah Olduğunu Bilmek ve Bunu İtiraf Etmek

Allah’ın sayısız nimetlerine karşı O’na şükredebilmek için her şeyden evvel nimetleri O’nun verdiğini bilmek ve bunu itiraf ve izhar etmek gerekir.

Nisa Sûresi 146. âyette, “(Küfür ve nifaktan) tevbe edenlerin, halini ıslah edenlerin, Allah’a sarılanların ve dinlerinde sırf Allah için ihlaslı olanların mû’minlerle beraber olduklarını, Allah’ın mü’minlere büyük bir mükâfat vereceğini bildirdikten sonra 147. âyette şöyle buyrulmuştur:

"Siz şükreder ve îmân ederseniz Allah size niye azâb etsin. Allah, (kullarına îmân ve şükretmenin karşılığı olarak) teşekkür eden (ve her şeyi) bilendir. ”

Ayette, “şükr” ve “îmân” kavramları birlikte zikredilmiştir. Âyette münafıklara hitab edilmektedir. “Şükr” kavramı ile Allah’ın nimetlerini itiraf edip, nifaktan (iki yüzlülükten) Hakk’a dönmek, “îmân” kavramı ile de Muhammed (s.a.v,)’in Allah’ın elçisi ve ona indirilen Kur’ân’ın Allah’ın sözü olduğunu tasdik etmek kastedilmiştir.44 Allah’ın azabından kurtulabilmek için “şükrü” ve “îmanı” gizlide ve aşikârda ikrar ve izâr etmek yani insanın Allah’ın varlığını, birliğini ve nimet verici olduğunu bilmesi ve bunu itiraf etmesi, Allah’ın elçi ve kitabını tasdik etmesi gerekmektedir.

Nahl Sûresi 3-14. âyetlerde yeri, göğü, insanları ve hayvanları yarattığını, hayvanların insanlara olan faydalarını, suyu gökten indirdiğini ve onunla bitki ve meyveler yetiştirdiğini, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı, yıldızları ve denizi insanların hizmetine sunduğunu ve bunların faydalarını zikrettikten sonra, “bunlar Allah’ın lütfunu aramanız ve O’na şükretmeniz içindir” buyurmuştur.

Yüce Allah’ın, bütün bu nimetleri hatırlattıktan sonra "leal-leküm teşkürun" (umulur ki şükredersiniz) buyurmasının anlamı, “Allah’ın bütün bu nimetlerini bilmeniz ve bunların hakkını vermeniz içindir” demektir.45

“(Allah), rahmetinden dolayı sizin için geceyi ve gündüzü var etti ki geceleyin dinlenesiniz ve (gündüzün) Allah’ın lütfunu arayasınız, ve (Allah’ın nimetine) şükredesiniz” (el-Kasas: 28/73), yani Allah’ın bu nimetlerini bilesiniz.46

“(Allah), size bir kısım âyetlerini göstersin diye Allah’ın nimetiyle gemilerin denizde gittiğini görmedin mi? Şüphesiz bunda sabreden, şükreden (O’nun nimetlerini bilen) herkes için ibretler vardır” (Lokman, 31/31).

Lokman, 31/31 Ayetinde geçen “sabbâr” ve “şekûr" kelimeleri mü’minin iki sıfatıdır.47 Mü’min, başına gelen musibetlere, ibadetlerin meşakkatlerine ve günahlara karşı sabreder. Musibetler karşısında isyan etmez, ümitsizliğe düşmez. Nimetlere karşı şükreder. Bu nimetlerin Allah’ın lütfu ile olduğunu bilir, nankörlük edip O’na isyan etmez.48

2) Allah’a İman Etmek

İnsanın Allah’ın nimetlerine şükredebilmesi için bu nimetleri verenin Allah olduğunu bildikten sonra, O’nun gönderdiği elçi ve kitaplarına îmân etmesi gerekir, imân etmeden şükretmek mümkün değildir. Dolayısıyla “şükür” kavramı Kur’ân’da, “îmân” anlamında da kullanılmıştır,

İnsan Sûresinin ikinci âyetinde yüce Allah, insanı imtihan ettiğini bildirdikten sonra üçüncü âyette şöyle buyurmuştur:

"Biz ona (insana hak ve bâtıl, doğru ve eğri) yolu gösterdik. O yâ şükredici (şâkir) ya da nankör (kefûr) olur. ”

“Âyetteki “şâkir” ve “kefûr” kelimelerinin “mü’min” ve “kâfir” anlamında olduğunu peşinden gelen 4-22 âyetlerinden anlıyoruz. Dördüncü âyette kâfirler için zincirler, demir halkalar ve alevli ateş hazırlandığı bildirilmiş; 5-22 âyetlerinde ise sâlih amel işleyen mü’minlerin (ebrâr) nâil olacakları nimetler anlatılmıştır.

Üçüncü âyetteki (şâkir x kefûr) çiftinin mukabilinde dört ve beşinci âyetlerde (kâfir x ebrâr) çifti zikredilmiştir. “Ebrâr”, “birr” kelimesinin çoğuludur. Doğruluk, ibâdet, iıâat, salah, hayır, in’âm, ihsân ve iyilik etmek anlamlarına gelir.49 Bu kavram, îmânı, güzel ahlakı ve bütün sâlih amelleri içine alır. Bakara Sûresinin 177. Ayetinde “ebrar"ın özellikleri sayılmıştır. İnsan Sûresinde “küfr”ün zıddı, “şükr”ün sinonimi olarak zikredilen “ebrâr”ın (iyilerin) dört özelliği zikredilmiştir;

- Adaklarını yerine getirirler (el-İnsan-76/7).

- Şerri yaygın olan kıyamet günün azabından korkalar (76/7, 10).

-Yoksula, yetime ve esire yedirirler (76/8).

-Sabrederler (76/12),

el-En’ân, 6/53;50 el-A’raf, 7/1751 el-A’raf, 7/5852 Yunus, 10/2253 ; ez- Zümer, 39/754 ve el-Kamer, 54/3555 âyetlerinde geçen “şükr” kelimeleri de “îmân”anlamdadır.

Zümer Sûresinin yedinci âyetinde yüce Allah, kullarının küfrüne râzı olmadığını, fakat şükrüne râzı olduğunu bildirmiştir;

“Eğer inkâr ederseniz (biliniz ki) Allah siz (in îmânınız)’a muhtaç değildir. Fakat Allah, kullun için küfre razı olmaz ve eğer şükrederseniz, sizin için ondan razı olur. "

“Ve Rabb’iniz size şöyle bildirmiştir; And olsun şükrederseniz elbette size (nimetlerimi) artırırım ve eğer nankörlük ederseniz (biliniz ki) azabım çetindir" (İbrahim, 14/7).

Her iki âyette de “şükr” kavramı “îmân” anlamındadır. Buna Allah’ın küfre razı olmadığının bildirilmesi ve nankörlüğe çetin azap va’dedilmesi delildir.

3) Tevhîd (Allah’ı Bir Tek İlah Kabul Etmek)

Allah’ın nimetlerine şükredebilmek için ilah olarak bir tek O’nu kabul etmek ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak gerekir, Yüce Allah şöyle buyurmaktadır;

“(Ey müşrikler!) Siz Allah ’tan başka birtakım putlara tapıyorsunuz, yalan uydurup onlara (ilâh ve şefaatçi) diyorsunuz. Sizin Allah ’tan başka taptıklarınız size rızık veremezler. Siz rızkı Allah’ın yanında arayın. O’na ibadet edin ve O ’mı şükredin. Hepiniz O ’na döndürüleceksiniz" (el-Ankebût, 29/17).

Âyette, “ibâdet” ve “şükür” kavramları birlikte zikredilmiştir. Allah, müşriklerden Allah’tan başka taptıkları şeyleri bırakıp, kendisine ibadet edilmesi ve şükredilmesini istemektedir. Âyetteki “ibâdet edin", “O’nu bir tek ilah kabul edin” demektedir. O’nu bir tek ilâh kabul eden O’na şükretmiş olur.56 Çünkü yaratan ve rızık veren O’dur. Yaratamayan, rızık veremeyen, zarar ve faydası dokunmayan put ve saireye tapan ve onları Allah’a ortak koşan kimse Allah’ın verdiği rızıklara şükretmiş olamaz. Bu itibarla Allah’ın nimetlerine şükredebilmek için bir tek ilah olarak Allah kabul edilip sadece O’na ibadet edilmesi gerekir.

4) Dinde Sebet Etmek

Allah’ın nimetlerine şükredebilmek için dinde sebat edip irtidat etmemek (dinden dönmemek) gerekir. Âl-i Imrân Suresi 144. âyette irtidat edenlerin mukabili olarak şükreden 1er zikredilmiştir:

“Kim ökçesi üzerine geriye döner (Islâmdan irtidât eder) se (bilsin ki dinden dönmekle) Allah’a asla zarar veremez. Allah, şükredenleri (dinde sebat edenleri) mükafatlandıracaktır."

5) Itâat Etmek

Bir insanın Allah’a şükredebilmesi için O’na itaat etmesi gerekir. Yüce Allah, Lokman peygambere hikmet veriyor ve ondan şükretmesini istiyor;

“And olsun biz Lokman ’a hikmet verdik, ’Allah ’a şükret ” (dedik.) Kim şükrederse kendisi için şükreder. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Allah (kimsenin şükrüne muhtaç değildir.) Çünkü O, çok zengindir, çok övülmüştür “(Lokman, 31/12).

Yüce Allah, Davud ailesine hitaben;

"Ey Dâvud ailesi! Şükredin " (es-sebe”,34/13). Müminlere hitaben,

“(Ey Mü’minler!) Beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin”(el-Bakara,2/152) buyurmuştur. Müminlerin Allah’a şükredebilmeleri için Allah’a ve O’nun elçisine itâat etmeleri gerekir. Allah’a itaat eden O’na şükretmiş olur, isyan eden ise O’na nankörlük etmiş olur.57

6) Salih Amel İşlemek

Fükran Sûresinde gece ile gündüzün peş peşe gelişini yüce Allah şöyle bildirmektedir:

“Ve O (Allah), öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbirini izler yaptı” (el-Furkan, 25/62).

Gece ile gündüzün hiç aksamadan birbirini izlemesini ve kâinatın nizamını düşünen insan, bunları düzenleyen yüce Yaratıcının varlığını, birliğini ve gücünü anlar, bundan öğüt alır ve îmân eder. Gece ile gündüzün birbirini aralıksız takip etmesinin hikmetlerinden bin budur. Diğeri ise insanların gece ve gündüz çalışmaları ve salih ameller işlemeleridir.58

Bu âyetten sonra gelen ilk âyette “şükretmek isteyenler” “Allah’ın kulları” olarak takdim edilmiş ve daha sonra gelen âyetlerde bu kimselerin sekiz özelliği sayılmıştır.59 Bu kimseler:

a) Yeryüzünde mütevâzi olarak yürürler, cahiller kendilerine laf atarsa “selâm” derler, (karşılık vermezler) (el-Furkan, 25/63).

b) Gecelerini Rab’lerine secde ederek ve kıyamda durarak (namaz kılarak) geçirirler. (Yatışları, kalkışları Allah için olur) (25/64).

c) “Rabb’imiz bizden cehennem azabını uzaklaştır. Çünkü onun azabı süreklidir, orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makamdır” diye dua ederler (25/65-66).

d) Harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler bu ikisi arasında dengeli olurlar (25/67).

e) Allah ile beraber başka tanrı edinmezler. Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler..(25/68).

f) Yalancı şahitlik etmezler, boş laf (konuşanlar) a rastladıkları zaman vakar ile (oradan)geçip giderler (25/72).

g) Kendilerine Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman olanlara karşı sağır ve kör davranmazlar (25/73).

h) ‘’Rabb’imiz bize gözler sevinci eşler ve çocuklar lütfeyle ve bizi muttakîlere önder yap” diye dua ederler (25/74).

Bu özelliklere sahip olan mü’minler Allıh’ın nimetlerine karşı şükretmiş olurlar,

7) Allah’a Karşı Gelmekten Sakınmak

Al-ı Imran Süresinin 123. âyetinde yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükredesiniz.”

Bu âyette, şükredebilmek için “Allah’tan ittika” emredilmiştir. Bir kimsenin “ittika” sahibi olabilmesi için îman etmesi, emirleri yerine getirmesi ve yasaklardan kaçınması gerekir. Bu şekilde muttakî olan insan, Allah’a şükretmiş, cenneti hak etmiş ve kendisini ebedî azaptan korumuş olur.

8) Ahiret İçin Hazırlık Yapmak

Âl-i İmrân Sûresinin 145. âyetinde âhiret sevabını isteyen kimseler, “şükredenler” olarak ifade edilmiştir:

" Kim dünya sevabını (menfeatini) isterse kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabını isterse kendisine ondan veririz. Şükredenleri mükafatlandıracağız."

9) Allah’ın Âyetlerini Anlamak ve Uygulamak

Yeminle ilgili hükümleri bildiren âyetin sonunda, “...Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor ki şükredesiniz, ” (el- Mâide, 5/89).

"Güzel olan beldenin bitkisi Allah’ın izni ile çıkar. Kötü olan beldeden ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz " denildikten sonra, "İşte biz şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklıyoruz" (el-A’râf, 7/58).

"And olsun biz Musa’yı da "kavmini karanlıktan aydınlığa çıkar, onlara Allah’ın günlerini hatırlat" diye âyetlerimizle birlikte göndermiştir” denildikten sonra, "Şüphesiz, bunda çok sabreden çok şükreden herkes için âyetler vardır” (İbrahim, 14/5).

“(Allah), size bir kısım âyetlerini göstersin diye Allah ’ın nimeti ile gemilerin denizde gittiğini görmedin mi?” denildikten sonra, “Şüphesiz bunda çok sabreden çok şükreden herkes için ibretler vardır" (Lokman, 31/32).

"Dilerse (Allah) rüzgarı durdurur (gemiler denizin) sırtında dura kalır" denildikten sonra, "Elbette bunda çok sabreden çok şükreden herkes için ibretler vardır" (eş-Şûrâ, 42/33) buyrul muştur.

Allah’ın âyetlerini iyi anlayıp takdir eden ve gereğini yerine getiren insan Allah’a şükretmiş olmaktadır:

İbrahim, 14/5, Lokman, 31/31 , es- Sebe’, 34/19 ve eş-Şûrâ, 42/33. âyetlerinde “sabbâr” ve “şekûr” mübalağalı isimleri birlikte zikredilmiştir. “Çok sabır” ve “çok teşekkür” mü’minin ilk vasfıdır. İnsan, hayatı boyunca nimet ve musibetten hâli olmaz. Dâimâ az-çok musibet ve nimetlerle karşılaşır. Musibetlere sabreder, nimetlere şükreder. Süheyb (r.a) den yapılan bir rivayette bu konuda Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Mü ’minin işi ne acâiptir! Gerçekten onun her işi hayırlıdır. Bu durum, mü’minden başka hiç kimse için söz konusu değildir. Kendisine bir nimet ulaşırsa şükreder, Bu, onun için hayır olur. Eğer bir zarar isabet ederse sabreder. Bu da onun için hayır olur”60

Ahmed b. Hanbel’in Said İbn Ebî Vakkas’ın babasından yaptığı aynı konudaki rivayet ise şöyledir: "Mü ’minin işine hayret ettim. Ona bir hayır dokunursa Allah’a hamdeder ve şükreder. Eğer bir musibet isabet ederse Allah ’a hamdeder ve sabreder. Mü’min, her işinden dolayı mükâfatlandırılır. Hatta kişinin bir lokmayı han tınının ağzına vermesine bite sevap verilir." 61

"Şükr” ve “sabr”, mü’minin birer vasfıdır. en-Nesefi’nin (ö.701/1301) dediği gibi “iman iki yarımdan ibarettir: Yarısı şükr yarısı da sabırdır”’.62 Şükredici ve sabredici olmayı Peygamberimiz (s.a.v.) mü’minin övüldüğü iki vasıf olarak zikretmiştir: Abdullah ibn Amr (r.a.) den rivayet edilmiştir. O, Rasûlullah (s.a.v.) in şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: “Her kimde iki haslet bulunursa Allah, onu şükreden ve sabreden olarak yazar. Ve her kimde bu iki haslet bulunmazsa Allah da onu şükreden ve sabreden olarak yazmaz. Kim dini hususunda kendinden üstün olan kişiye bakarak ona uyar ve dünyası hususunda da kendisinin üstünde olan kişiye bakarak elinden kaçan şeyler için üzülürse Allah onu ne şükreden ne de sabreden olarak yazar”63

Yukarıda tahlil etmeye çalıştığımız âyetleri birlikte değerlendirdiğimiz zaman "şükr" kavramının Kur’ân’da; “nimetleri verenin Allah olduğunu bilmek ve bunu itiraf etmek, Allah’a iman etmek ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamak (tevhîd), müslüman olup Allah’a ve Peygamberine itaat etmek, salih ameller işlemek, isyandan sakınmak, âhiret için hazırlık yapmak ve Allah’ın âyetlerini anlayıp uygulamak, dinde sebat etmek.." mânalarını ifade ettiğini söyleyebiliriz.

Buna göre insanın Allah’a şükredebilmesi için; Allah’a ve O’nun bildiği şeylere îmân edip sadece O’na ibâdet etmek gerekmektedir. Yüce Allah, Zümer Sûresinin 66. âyetinde, “Yalnız Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol ”, Bakara Sûresinin 172 Ayetinde ise “..Eğer O’na ibadet ediyorsanız, Allah’a şükredin" buyurmuştur. Demek ki insanın şükredenlerden olabilmesi için Allah’a ibadet etmesi gerekmektedir. Allah’a ibadet etmeyen O’na şükretmiş olamaz, İbadet ise sadece namaz, hac, oruç, zekat... gibi belli sayıdaki görevleri yapmaktan ibaret değildir, ibâdet; Allah’a, peygamberine ve Kitabına îmân edip Allah ve Peygamberinin bütün emir ve yasaklarına uymak ve İtaat etmektir. Bu mânâda ibadet edip şükretmek kolay değildir. Bu sebeple olmalı ki yüce Allah, ‘‘Kullarımdan şükreden azdır" (es-Sebe\ 34/13) buyurmuştur.64 Kalbi, dili ve diğer organlarıyla bütün zamanlarında şükrü eda edebilen

insan gerçekten azdır.65

Peygamberimiz (s.a.v.), “şükreden kul” olmak için gecelen ayakları şişiııce- yc kadar ibadetle meşgul olmuştur: Hz. Âişe (r.a.)’den rivayet edilmiştir. O’ “Allah ’ın Nebisi (s. a. v.) geceleri ayakları pişinceye kadar namazda ayakta dururdu. Aişe (r.a.) “Ya Rasulallah! Geçmiş ve gelecek bütün hatalarını Allah bağışladığı halde niçin bunu yapıyorsun ?" demiş Rasulullah (s.a.v.) buna, “şükreden bir kul olmayayım mı?" şeklinde cevap vermiştir”66

cc) İnsanın İnsana Teşekkürü

Yüce Allah, bir âyette insana, “kendisine ve ana-babasına şükretmeyi” emretmiştir: “Biz insana ana-babasını tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflık çekerek (karnında) taşımıştır. Onun (memeden) ayrılması da iki yıl içinde olmuştur. (Bu sebeple biz insana): “Bana ve ana babana şükret" (diye emrettik). Dönüş banadır’’ (Lokman 31/14).

İnsan, niçin Allah’a ve ana-babasına şükretmelidir? Çünkü Allah, insanı yaratmış ve ona sayısız nimetler vermiştir.

Annesi onu karnında taşımış, zahmetle doğurmuş, bakmış, büyütmüş, emzirmiş, temizliğini yapmış, onun için rahatını, geceleri uykusunu terk etmiştir. Babası onun ihtiyaçları için çalışmış, barınmasını, yiyecek ve giyeceğini sağlamış, terbiyesi ve eğitim için gereken gayreti göstermiş ve pek çok fedakârlıklarda bulunmuştur.

İnsanın Allah’a nasıl şükredeceğini yukarıda zikretmiştik, insan, ana-babasına nasıl teşekkür edecektir? Allah, insanın ana-babasına karşı olan görevini Isrâ Sûresinin 23-24. âyetlerinde şöyle bildirmektedir:

“Rabbin yalnız, kendisine ibadet etmenizi ve ana-babaya ihsanı emretti. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında İhtiyarlık çağına ulaşırlarsa sakın onlara "öf’ (bile) deme, onları azarlama. Onlara güze t söz söyle. Onlara merhametten dolayı tevazu’ kanadını indir ve “ey Rabbim! Bunlar, beni küçükken nasıl yetiştirdilerse sen de bunlara merhamet et de’’

Bu âyetlerde çocukların ana-babalarına karşı üç çeşit görevi sayılmıştır:

a) Onlara iyilik etmek, bakmak ve ihtiyaçlarını gidermek.

b) Onlara güzel, yumuşak ve tatlı söz söylemek. Onları azarlamak, kinci söz söylememek, onlardan bıkıp “öf” bile dememek. Onlara karşı mütevâzî, alçak gönüllü ve merhametli olmak.

c) Onlar için Allah’a dua etmek, Allah’tan af ve merhamet dilemek.

Bunun için Süfyan İbn Uyeyne (ö.198/813), "Kim beş vakit namazını kılarsa Allah’a şükretmiş olur. Kim ana-babası için beş vakit namazın arkasından dua ederse ana-babasına teşekkür etmiş olur"67 demiştir.

İnsan, ana-babasına iyilik eder, onları hoş tutar, Allah’a şirk ve isyan olan konular hariç (Lokman, 31/15) onların sözlerine uyar, ihtiyaçlarını giderir, hem sağlıklarında hem ölümlerinden sonra onlara hayır dua ederse ana-babasına şükretmiş olur. Bunun için biz her namazımızda selam vermeden önce, "Rabb’imiz hesabın görüleceği gün beni, anamı-babamı ve mü’minleri bağışla ” anlamındaki İbrahim Sûresinin 41. Âyetini dua olarak okuyoruz.

İnsanın, ana ve babasına şükretmesi gerektiği gibi iyilik yapan diğer insanlara da teşekkür etmesi gerekir. Her ne kadar Kur’ân da, “insanlara teşekkür edin” şeklinde bir emir yoksa da Kur’ân’ın tebliğcisi ve açıklayıcısı olan Peygamberimiz (s.a.v.)in hadislerinde bunu bulabiliyoruz.

İnsanın Allah’a şükreden bir kul olabilmesi için insanlara da teşekkür etmesi gerekmektedir:

Eş’as İbn Kays (r.a.) den rivayet edilmiştir. O, Rasıılullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“İnsanların Allah ’a en çok şükredeni, insanlara en çok teşekkür edenidir.”68

Ebu Hüreyre (r.a), Nebî (s.a.v.) den şöyle rivayet etmiştir:

"Nebî (s.a.v.), insanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez " buyurmuştur.69

Nu’mân Ibn Beşîr (r.a.) den rivayet edilmiştir. O, Nebî (s.a.v.) minberde iken, “Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez,. İmanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez. Allah’ın nimetlerinden bahsetmek şükür, bahsetmemek ise nankörlüktür. Cemâat (birlik) rahmet, ayrılık ise azaptır." buyurdu, demiştir”.70

İnsan, insanın iyiliğine nasıl teşekkür edecektir? Bu görev iki şekilde yapılır: Biri İyiliğin mukabili İyilik yapmak, diğeri ise sözle iyilik yapanı övmektir.

Cabir İbn Abdullah (r.a.) den rivayet edilmiştir. O, Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Kendisine bir iyilik yapılan kimse bulabilirse bu iyiliğe iyilikte karşılık versin. İyilik yapacak bir şey bulamazsa iylik yapanı övsün. Kim iyilik yapanı överse ona teşekkür etmiş olur. Kim de kendisine yapılan iyiliği gider kimseye söylemezse ona nankörlük etmiş olur’’ 71

Usarne İbn Zeyd (r.a.) den rivâyet edilmiştir. O, Rasûlüllah (s.a.v.) ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:

“Kime bir iyilik (ma’rûf) yapılır ve o kimse bu iyiliği “Allah seni hayırla mükâfatlandırsın’’ derse onu hakkıyla övmüş olur" 72

Peygamberimiz (s.a.v.) insanları Allah’a ve insanlara teşekkür etmeye da’vet etmiş kendisi de, “Allah ’ım ! Bent sana çok şükreden, seni çok zikreden, nasihatine uyan ve vasiyetini yerine getirip koruyan eyle ” diye dua etmiştir.73

Ömer (r.a.), "Ya Rasûlallah! Hangi malı edinelim diye sormuş, Peygamberimiz (s.a.v.), "şükreden bir kalp, zikreden bir dil edinin” buyurmuştur.74

Sahâbîlerden bazılarının, “hangi malın hayırlı olduğunu bilseydik onu edinirdik demeleri üzerine Rasulullah (s.a.v.), “edinilecek servetin en hayırlısı, en faziletli olanı zikreden dil, şükreden kalptir" buyurmuştur.75

SONUÇ

Yüce Allah, insana sayısız nimetler ihsan etmiş ve bu nimetler karşısında insanın şükretmesini istemiştir.

"Şükr” sözlükte; iyilik edinin ve nimet verenin iyilik ve nimetini, kadrini ve kıymetini bilmek ve bunu insanlara izhar etmek ve övmektir. Nankörlüğün zıddıdır.

“Şükr" kavramı, İslam öncesinde tamamen bir insanın yaptığı iyiliğe karşı onu övmek ve ona minnettarlık duymak anlamında iken Kur’ân’da bu kavram, Allah’ın insana lütfettiği sayısız nimetlere karşı Allah’ın bu nimetlerini itiraf edip O’na iman, itâat ve ibadet etmekte kullanılmıştır. Bu kavram Kur’ân, sisteminde semantik bir değişime uğramış “îman” ve “itâat” mânâsını da yüklenmiştir.

Allah’ın nimetlerine şükür; kalp, dil ve diğer organlarla yapılır. Bir insanın şükredici olabilmesi için; şükredilene boyun eğmesi, onu sevmesi, nimetini itiraf ve izhar etmesi, onu medhu sena etmesi, nimeti, nimeti verenin hoşlanmadığı yerlerde harcamaması gerekir.

Kur’ân’da şükür, Allah’ın insanlara teşekkürünü, insanların Allah’a ana-babalarına teşekkürünü ifade etmekte kullanılmıştır.

Allah’ın kullarına teşekkürü; insanın îmân, itâat. salih amel, hayır ve iyiliklerine mukabil onlara lütfü, ikramı, cennet ve nimetlerini ihsanı, amellerinin karışı- lığını fazlasıyla vermesi, dünya ve ukbâda onları mükâfatlandırması demektir.

insanların Allah’a şükrü ise; nimetleri verenin Allah olduğunu bilmek ve bunu itiraf etmek, O’na iman, ibadet ve itâat etmek, salih amel işlemek, isyan etmekten sakınmak, âhiret için hazırlık yapmak, dinde sebat etmek ve Allah’ın âyetlerini anlayıp onların gereğini yerine getirmek anlamlarını ifade eder, insanın Allah’a teşekkür edebilmesi için fert, aile ve toplum hayatında O’nun iradesine emir ve yasaklarına uyması gerekir.

insanın ana ve babasına teşekkürü; onlara iyilik etmek, ihtiyaçlarım gidermek, onlara güzel ve tatlı söz söylemek, kinci ve üzücü söz söylememek, onlara- kızıp “Öf’ bile dememek, onlara karşı alçakgönüllü ve merhametli olmak, onlar için hayır dua etmek, Allah’tan af ve mağfiret dilemekle olur. İnsan Allah’a, ana ve babasına teşekkür ettiği gibi iyilik yapan insanlara da teşekkür etmesi gerekir. Çünkü Peygamberimiz (s.a.v.)’in ifadesi ile; “insanlara teşekkür etmeyen, Allah’a da teşekkür etmez”.

(1) el-Bakara, 2/29.

(2) el-Câsıye, 45/13

(3) İbrâhim, 14/34,

(4) el-Bakara, 2/52, 56, 185 Âl-i Imrân, 3/123 el- Maide, 5/6,89. el-Enfal, 9/26. İbrahim, 14/37 en-Nahl, 16/14, 78 el-Hac, 22/36 el-Kasas, 28/73 er-Rûm, 30/46 el-Câsiye, 45/12

(5) Âl-i İmrân, 3/144,145 el-Kamer, 54/35

(6) el-Bakara, 2/152.

(7) İbrahim, 14/7

(8) en-Nisa, 4/147.

(9) ez-Zumer, 39/7.

(10) el-Mülk, 67/2

(11) el-İnsan, 76/3-22.

(12) el-Bakara, 2/243. Yûnus, 10/60 en-Nemi, 27/73 el-Mü’nim, 40/61. Yûsuf, 12/38.

(13) el-Hac, 22/66

(14) el-Mü’minun, 23/78; es-Secde, 32/9, el-Mulk, 67/23

(15) el-Bakara, 2/29; en-Nahl, 16/14, el-Câsiye, 45/13, el-A’râf, 7/10, Yasin, 36/35.

(16) el-Enfal, 8/26

(17) el-Furkan, 25/62; el-Kasas, 28/73, el-Câsiye, 45/12, eş-Şûra, 42/33.

(18) en-Nahl, 16/14

(19) en-Nahl, 16/14, er-Rûm, 30/46, Lokman, 31/31

(20) en-Nahl, 16/14

(21) er-Rûm, 30/46

(22) Yasin, 36/73

(23) Yasin, 36/32-35

(24) İbrâhîm, 14/34.

(25) Râğıb el-Istehâni, Hüseyin b Muhammed, el- Müfradât fi Ğarîbi’l.Kur’ân, s. 265, Kâhire- 1965 Ibn Manzur. Lisânü’l-Arab, IV, 423-427. Beyrut-1956. Asım Efendi, Seyyid Ahmed, Kamus Tercemesi, II, 446-448 İstanbul 1886. Levis Me’lüf, el-Müncid, s. 397-398. Beyrut-1986. el-Hâzin, Ali b Muhammed, Lübatü’t-Te’vîl fi Meâni’t-Terzîl, I, 126 (Mecmuatün mıne’t-Tefâsîr, Çağrı yayınları, İstanbul).

(26) Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dînî Kur’ân Dili, I, 57 İstanbul-1971

(27) Hamdi Yazır, A g e., I, 56

(28) Hadîsi Tirmizi, Nevâdiru’l-Usûl’unde, Abdurrazak, Musannef’inde, Beyhakî, Edeb’inde, Deylemî, Müsned’inde ve Hattâbî Garib’înde rivâyet etmiştir, Bkz es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensur fî Tefsîri’l-Me’sur, I, 30. Beyrut-1983

(29) Reşıd Rıza, Tefsîri’l-Kur’ân’il-Azün, I, 49 Mısır-1346. Hamdı Yazır, A g e , 57

(30) et-Taberî, Muhammed b Cerir, Câmi’ul- Beyân an Te’vilî Âyi’l-Kur’ân I, 1760 Beyrut-l 988

(31) Ibn Kesîr, Tefsiri’l-Kur’âni’l - Azîm 1, 21 (Muhtasar, M, Ali es-Sâbunî Beyrut 1986)

(34) Toshihiko Izutsu, Kuran’da Allah ve İnsan (Çeviri Süleyman Ateş, Ankara-1975) s. 219-220.

(35) Ömer (r.a), Ya Rasulallah! Hangi nimetleri edinelim, dedi Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.), sizden biriniz şükreden kalp ve zikreden dil ve îmânınıza yardım eden mu’mine bir zevce edinsin, buyurmuştur. Ibn Mâce, Nikâh, 5, (I, 596, No: 1857). Tırmızı, Tefsir, Sure 9, (V, 277, No 3094)

(36) el-İsfehânî, Age, s.265. el-Hazin, A.g.e., I, 126 Âsım Efendi, A.g.e II, 446.

(37) Mahir iz, Tasavvuf, Rahle yayınlan, İstanbul- 1969. s 246.

(38) es-Sebe’, 34/13

(39) el-Hâzin, A.g.e., I, 231

(40) el-Kurtubî, Muhammed b.Ahmed, el-Câmi’il Ahkâmi’l-Kur’ân, XIV, 345 Kahire-1935

(41) Müslim, Birr, 127 (III, 2021), Imâre, 164(III, 1521) Buhârî, Ezan, 32, musâkât, 9;

Mezâlim. 23 Ebu Davûd, Cihad, 44 Tirmizî, Birr, 38 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 375.

(42) Buharî, Vudu’, 33 (I, 51) Ebû Davûd, Edeb, 160 Ahmed b.Hanbel, II, 521

(43) Ibn Mâce. Dua, 10. (II, 1270, No. 3061)

(44) et-Taberî, a g e, III, 5/340

(45) el-Beydâvî Abdullah b Ömer, Envâru’t- Tenzîl ve Esrâru’l-Te’vîl, II, 590 (Mecmûatün mine’l-Tefâsîr) Çağrı yayınları İstanbul).

(46) el-Beydâvî, A.g e , IV, 580

(47) en-Nesefî, Ebu’l-Berakât, Abdullah b.Ahmed, Medâriku’t-Tenzil ve Hakâiku’t-Te’vîl, V. 68 (Mecmûatün mine’l-Tefâsîr) Çağrı Yay İst.).

(48) Bkz el-A’raf, 7/10 en-Nahl, 16/78 er-Rûm, 30/46. es-Sebe’, 34/15.

(49) el-lsfehânî, Age, s. 40-41 İbn Manzur, A.g.e, 51 -54

(50) el-Fîrûzâbâdî, Muhammed b.Ya’kûb, Tenvîru’l-Mikbâs min Tefsîri ibn Abbâs, II,

414. (Mecmuatün mine’t-Tefâsir) Çağrı Yay, İst.)

(51) en-Nesefî, A.g.e , II, 530.

(52) en-Nesefî, A g e , II. 573

(53) en-Nesetî, A g.e., III, 242.

(54) en-Nesefî, A.g.e , V, 301.

(55) el-Beydâvî, A g.e , VI, 129

(56) el-Fîrûzâbâdî, A g e , V, 9.

(57) el-Beydâvî, A g.e, el-Hâzin, A.g e., I, 225 Şukrun itaat anlamı ile ilgili olarak bkz el-Enfâl, 8/26. en-Nahl, 16/120. el-lsra, 17/3 el-Enbiya, 21/80. el-Hac, 22/36 el-Mü’minûn, 23/78. es-Secde, 32/9. en-Neml, 27/19, 40 el- A’râf, 7/144, 189 el-Mülk, 67/23.

(58) el-Firûzabadî, A.ge, IV, 455

(59) Hamdı Yazır, A g.e , V, 3611-3616

(60) Muslim, Zuhd, 64 (II. 2295 Çağrı yayınları, İstanbul).

(61) el-Musned, I 173. Çağn yayınları İstanbul

(62) Medâriku’t-Tenzîl. V. 68 31/31 âyetinin tefsîrinde

(63) Tırmizî, Kıyamet, 58 (V, 665, no: 2512. Çağrı yayınları İstanbul).

(64) el-Hazin, A g.e , V, 152-153 (34/13. Âyetinin tefsirinde).

(65) el-Beydâvî, A g e . V, 152-153.

(66) Buhari, Tefsir Sûre 48, bab 2. (v, 44). Müslim, Munâfikûn. 78, 81, (III, 2171)

(67) en-Nesefi, A.g.e , V, 61 (31/14 Âyetinin tefsîrinde).

(68) Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 212

(69) Ebu Dâvûd, Edeb, II (V. 154-155. No: 4811) Tirmizi, Birr, 35 (IV, 339).

(70) Ahmed b Hanbel, el-Müsned, IV, 278-378.

(71) Ebu Davud, Edep, 11 (V, 159 No 4814) Tirmizi, Birr, 87 (IV, 379) Ahmed, VI, 90

(72) Tırmizi, Birr, 87 (IV, 380. No: 2035)

(73) Ahmed b Hanbel, II, 311.477.

(74) Müslim, Munâfikûn, 78. (III, 2171)

(75) Tırmizi, Tefsîr, Sûre, 9 (V, 277 No 3094)