TOPLUMSAL BİRLİĞİN TEŞEKKÜLÜNDE İSLAM KARDEŞLİĞİNİN ROLÜ
Şuayip ÖZDEMİR
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi
Toplumsal birliğin sağlanması, toplumun varlığını devam ettirebilmesi açısından büyük bir önem arz eder. Toplumun ayakta kalabilmesi, kalkınma ve ilerlemeyi sağlayabilmesi, ancak birlik ve bütünlük içinde bulunması ve sağlam bir yapıya sahip olmasıyla gerçekleşebilir.
Dinî ve manevi duyguların sevkiyle vatanın ve milletin aleyhine olan zararlı akımlara karşı dayanışmak, kardeşçe duygularla bir araya gelmek, toplum hayatının temel taşı ve insan yaratılışının zaruri bir icabıdır. Dinî ve manevi dayanışma unsurları olmayan toplumların akıbeti anarşiden başka bir şey değildir.(1) Fertleri birbiriyle çekişen, tefrikaya düşmüş, kalpleri kin, düşmanlık ve haset hisleriyle dolu bir toplum, gücünü kaybeder ve korkunç bir zillete düşer.(2)
Nitekim Yüce Allah Enfal Sûresi 46. ayette, “Birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku girer ve kuvvetiniz elden gider.” buyurarak çekişme ve ayrılıkların, toplumun birlik ve beraberliğini tehdit ettiğine işaret etmektedir. Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, güçlü bir toplum olmamız, aramızdaki birlik ve beraberliği sağlayıp, barış ve kardeşliği tesis etmemizle gerçekleşebilecektir.
İslâm kardeşliği toplumsal uzlaşmayı sağlamada ve fertleri birbirine bağlamada etkili bir unsurdur. İslâm dini, bütün Müslümanları kardeş ilan ederek sosyal bir bünye oluşturmuştur. Bu sosyal bünyenin direği, inanç birliğidir. İnsanlar arasında yardımlaşma ve birbirinin hukukunu gözetme esaslarını koyarak sosyal hayatın kargaşadan kurtulmasını sağlayan bu birlik, beşer hayatını düzenleyen ilk müessese olmaktadır.(3) Bu müessesenin temel esaslarına ve işleyişine baktığımızda şu hususlar karşımıza çıkar:
1- İslâm Dininin Bütünleştirici Oluşu
İslâm birlik ve tevhit dinidir. Tevhit inancı, en mükemmel ve ideal bir sosyal kaynaşma, kenetlenme, birleşme, bütünleşme(4) ve kardeşlik prensibidir. “Müminler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını düzeltiniz.”(5) ayeti birliğin tesisi açısından önemli bir düsturdur. Ayetteki kardeşlik ilkesiyle, birbirlerine karşı merhametli, samimi, candan, tek hedef ve gaye etrafında birleşmiş bir İslâm toplumu hedeflenmektedir.(6) Böyle bir toplumda, cins, renk, servet, mevki, soy-sop vb. durumlar hiçbir zaman insanlar arasında bir üstünlük veya hakir görülme sebebi değildir.(7)
Toplumdaki fertlerin inançtan doğan sağlam kardeşlik duygularına sahip olmaları, onları ortak amaç ve gayeler etrafında birleştirir. Onları, birbirlerinin dertleri ile dertlenen, sevinçleri ile sevinç duyan üzüntüleri ile kederlenen, ihtiyaçları zamanında birbirlerine yardım eden kişiler hâline getirir.
Yine “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın.”(8) ilâhî buyruğu, İslâm’ın toplumsal birliğe verdiği önemi işaret etmekte ve bütün bir insanlığı birlik ve beraberlik içinde kardeşçe yaşamaya davet etmektedir.
2- İslâm’da Fertler Arası İlişkileri Düzenleyen Esaslar
İslâm’da fertler arası ilişkileri düzenleyen pek çok esas mevcuttur. Kardeşlik bağlarını kuvvetlendirme, düşmanlıkları ortadan kaldırma ve toplumsal uzlaşmayı sağlama, bu esasların temel gayesidir. Bu esasları şöyle sıralayabiliriz:
a) Kötülüğe İyilikle Mukabele
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek faziletli bir davranıştır. Kötülüğü güzel bir şekilde ortadan kaldırmak insanlar arasında dostluğun gelişmesine yol açar. Bu düşüncenin toplumda yaygınlaşması, o toplumda birlik ve beraberlik bağlarını kuvvetlendirir. İnsanların birbirlerine karşı güvenlerini artırır. Kötülüğe iyilikle karşılık vermek, amel-i salihin en güzelidir.(9)
Yüce Allah Kur’an’da, “İyilikle kötülük müsavi olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan, yakın bir dost gibi olmuştur.” (10) buyurarak kötülüğe iyilikle karşılık vermenin düşmanlıklara son vereceğini ortaya koymaktadır. Çünkü kötülük kötülükle karşılık görürse düşmanlık artar. Aksine bir tatlı söz, güler yüz muhatabı yumuşatır. Gönüller arasında samimi köprüler kurulmasına vesile olur.
Kur’an’da müminlerin kötülüğe iyilikle karşılık verdikleri ve kötülüğü affedip bağışlamanın mükâfatının Allah’a ait olduğuna dair şu ifadelere yer verilmektedir:
“Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcarlar.” (Kasas, 54)
“Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar, barışı sağlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir.” (Şûra, 40)
Bu ayetlerden de anlaşılmaktadır ki, kötülüğe iyilikle karşılık vermek faziletli bir davranıştır. Böyle davranıp, huzur ve barışı sağlayanların mükâfatları Allah tarafından verilecektir.
b) Hoşgörülü ve Affedici Olma
Hoşgörü, insanın yüksek kültür seviyesinde elde ettiği bir niteliktir.(11) Toplumu oluşturan fertlerin her birinin ayrı bir kişiliği, temayülü, hayat anlayışı vardır. İnsanların birbirlerinin farklı telakkilerini anlayışla karşılamalarına hoşgörü adı verilir. Hoşgörü, insanları oldukları gibi kabul etmek demektir.
Hoşgörünün zıddı taassuptur. Taassup körü körüne bir fikre bağlanıp kalmak demektir. Taassubun; “siyasi taassup”, “meslekî taassup”, “ilmî taassup”, “kavmî taassup”, “dinî taassup”, “mezhebî taassup” gibi çeşitleri vardır.(12) Toplumda yaşayan fertlerin kendi inanç ve fikirlerinde ısrarcı olmaları, diğer insanlarla aralarında problemlerin çıkmasında etkin rol oynamaktadır.
Yapılan bir kötülüğü affetmek, olgun bir şahsiyetin göstereceği davranış şeklidir. Bu konuda Hz. Muhammed (s.a.s.) Müslümanlar için bir örnek (13) teşkil etmektedir. Peygamberimiz, kendisine eziyet edenleri, kötülük yapanları affetmiş ve onların doğru yolu bulması için dua etmiştir. Çünkü O, “Lânetçi olarak değil, rahmet olarak gönderilmiştir.” (l4) Enbiya Sûresi 107. ayette, “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” ifadesi ile aynı hususu teyit etmektedir.
Hz. Peygamber en güzel hoşgörü örneklerinden birini de Mekke’nin fethinde sergiler. Kendisine Mekke’de hayat hakkı tanımayan ve her türlü kötülüğü reva gören Mekkelilere, “Size ne yapacağımı sanıyorsunuz?” deyince, etrafına toplanıp, "Sen iyi bir kardeş ve iyi bir kardeş oğlusun.” dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Gidin, serbestsiniz.” (15)
İyi niyet kavramı ile ilişkisi olan hoşgörü, toplumsal barış ve uzlaşma açısından da büyük bir önem arz eder.(16) Toplumda yaşayan fertlerin farklı anlayışları, meselelere değişik bakış açıları olabilmektedir. Fakat bu farklılıklara tahammül etmek, saygı duymak, anlayışla karşılamak ve hoşgörü ile yaklaşmak gerekir. Zira toplum olarak beraberliğimizi sağlayan ortak inançlara, ortak değerlere sahibiz.
Ayrıca insanlar, toplu yaşamanın sonucu olarak bazen birbirlerine karşı hata yapıp kırıcı olabilirler. Karşıdaki kişinin hatasını affetmek erdemli bir harekettir. Çünkü bu sayede kırgınlıklar ortadan kalkar. Toplumda barış hâkim olur. Aşağıdaki ayetler bu konuya çok güzel açıklık getirmektedir:
“(O takva sahipleri) Bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah’ta iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmran, 134)
“İnsanları bağışla, onlara iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’râf, 199)
“Öyleyse onları bağışla, ilişkilerinde onlara karşı yumuşak ol. Zira Yüce Allah, iyilikte bulunanları sever.” (Maide, 13)
“Her kim de sabredip suç bağışlarsa, işte bu işlerin en hayırlı olanıdır.”(Şûra, 43)
c) İnsanlara Karşı Yumuşak Davranma
İnsanlar arası ilişkilerde esas olan; karşı çıkmak, kaba davranmak, sert konuşmak ve düşmanca bir tavır takınmak değildir. Bilakis yumuşak ve dostça tavır takınmak, tatlı dil ve güler yüz göstermektir.(17) Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde her zaman sevilir ve sayılırlar. Onlara karşı sıcak bir ilgi, yakın bir alaka hiç eksik olmaz. (18)
Tatlı dil ve güler yüz insanlar üzerinde oldukça etkilidir. Peygamber Efendimizin insanlara karşı yumuşak davranması, onlara şefkat ve merhamet göstermesi tebliğ vazifesinin başarıya ulaşmasına önemli katkılar sağlamıştır. Tevbe Sûresi 128. ayette, O’nun insanlara karşı şefkat ve merhameti şöyle ifade edilmektedir: “Size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve onu üzer, size çok düşkündür, Müslümanlara çok merhametlidir. Onlara hayır diler.”
Hz. Peygamber insanları, Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmış, onlara en iyi şekilde davranmış ve her zaman kolaylaştırıcı olmuştur. Zaten Kur’an’da da bu şekilde davranması istenmektedir:
“Ey Muhammed! Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış.” (Nahl, 125)
“Eğer sen kaba, katı yürekli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159)
Görüldüğü gibi karşılıklı ilişkilerde kaba davranmak ve kırıcı olmak iyi sonuçlar vermemekte ve insanların böyle davrananlardan uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Peygamber Efendimiz insanlara sevgi ile yaklaştığı, dinin emirlerini en güzel şekilde anlattığı ve onlara bir örnek teşkil ettiği içindir ki, İslâm’a girenlerin sayısında her geçen gün artış olmuş ve kısa zamanda güçlü bir İslâm toplumu ortaya çıkmıştır.
Toplum içinde çevremizdeki kişilerle olan diyaloğumuzda çok dikkatli olmak zorundayız. Fikirlerimizi kırıcı ve ısrarcı olmadan ortaya koyup, başkalarının düşüncelerine de saygı duymalıyız. Bu konuda uyulması gereken temel ilke İsrâ Sûresi 53. ayette şöyle ifade edilmektedir:
“Mümin kullarıma söyle ki, en güzel olan kelimeyi söylesinler. Çünkü Şeytan aralarına fesat sokar. Şüphe yok ki Şeytan, insan için açık bir düşmandır.”
d) Sevgi
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız.” (Müslim, İman, 71)
Peygamberimiz bu hadis-i şeriflerinde biz ümmetine, hakiki bir mümin olabilmemiz için birbirimizi sevmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. Buna göre sevgi gönülleri uzlaştıran bir köprüdür. Sevgi bir olgunluktur. İnsanları seven bir kişi, onların kusurlarını ve eksiklerini görmezlikten gelir.
Sosyal ilişkilerde esas olan sevgidir, birbirlerini seven ve sayan fertlerden oluşan toplumlarda huzur ve barış hâkim olur. İnsanlar kendilerini güven içinde hissederler. Bugün güçlü bir toplum olabilmemiz ancak aramızdaki kavgalara son verip, birbirimizi sevmemiz ve birbirimizi anlayabilmemizle mümkün olabilecektir. Yunus’a ait olan aşağıdaki ifadeler devamlı bir şekilde hatırda tutulmalıdır:
Ben gelmedim kavga için
Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
e) Dargınları Barıştırma
“Bir Müslüman için kardeşiyle üç günden fazla küs kalması helal değildir.” (Buhari, Edeb, 57)
Bu hadisten anlaşılacağı üzere Müslümanların birbirlerine darılıp aralarındaki ilişkiyi kesmeleri uygun bir davranış şekli değildir. Kırgınlıklar zamanla toplumda kavga ve huzursuzluklara neden olabilir ve toplumun bütünlüğüne zarar verebilir. Şayet iki kişi arasında bazı sebeplerden dolayı bir anlaşmazlık ortaya çıkarsa, onların arasını düzeltmek diğer insanların toplumsal görevidir. Zira Yüce Allah Hucurat Sûresi 10. ayette, “Müminler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını düzeltiniz.” emriyle ihtilaf edilen durumlarda, diğer müminlere arabuluculuk görevini yüklemektedir.
Her toplumda hatırı sayılır, güvenilir, örnek şahsiyetler vardır. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıklarda, böyle şahsiyetlere büyük görevler düşmektedir. Onların yapacağı arabuluculuk sayesinde, kırgınlıklar sona erecek, toplumda huzur ve barış sağlanacak, kardeşlik yeniden tesis edilecektir. İnsanların arasını düzeltmek aynı zamanda bir ibadettir, faziletli bir davranıştır. Aşağıdaki hadiste bu hususa çok güzel açıklık getirilmektedir. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Size oruçtan, namazdan ve sadakadan daha üstün olan ibadetin ne olduğunu söyleyeyim mi?” Bütün sahabiler:
- Evet, Yâ Rasûlallah söyle dediler.
Şöyle buyurdu: “Araları bozulan iki kişiyi barıştırmaktır.” (Ebu Davud, Edeb, 50)
f) Güzel Ahlâk
Ahlâk prensipleri, İslâm dininin önemle üzerinde durduğu bir konudur. İslâm getirmiş olduğu ahlâk prensipleriyle fert ve toplumun birbirlerine karşı olan vazife ve sorumluluklarını ortaya koymuştur.(19) İyiliklerle beslenen bir vicdan sahibinde gelişecek ahlâkî özellik, başkalarına karşı sorumluluk şuuruna ermektir. Şüphesiz böyle bir özelliğe sahip bir insan, başkaları tarafından sevilip takdir edilecektir. Şüphesiz bu kişi, başkalarını incitmekten kaçınacaktır.(20)
İslâm’ın gayesi, insanlığı üstün bir medeniyete ulaştırmaktır. Bu gayenin gerçekleşmesi ise ancak insanların ahlâkî faziletlerle muttasıf olmalarına, kalp ve ruh temizliğine bağlıdır. Bunun için İslâm dini, itikat ve amelden sonra en çok ahlâka önem vermiştir.(21)
Peygamber Efendimiz, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”(22) buyururken, “İnsanların Cennet’e girmelerine en çok sebep olan nedir” sualine, “Güzel ahlâklı olmaktır.”(23) cevabını vermiştir. Yine Kur’an’da Peygamberimize hitaben, “Hiç şüphesiz sen, yüce bir ahlâk üzeresin.”(24) buyurulmaktadır.
İslâm ahlâkına göre; fertlerin davranışlarında anlayış ve hoşgörü hâkim olmalıdır.(25) Yine, tatlı dil ve güler yüz, sevgi ve saygı, iyiliksever ve yardımseverlik, tevazu ve sabır ahlâkî olan davranışlardandır.
g) Diğerkâmlık
Diğerkâmlık başkalarını düşünmek, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememek demektir.(26) Kendi menfaatlerini koruduğu kadar, başkalarını da düşünen bir insan şahsiyeti, İslâm’ın övdüğü vasıfların başında gelir.(27) İslam’a göre her fert kendi nefsine olduğu gibi, diğer insanlara karşı da vazife ve sorumluluklarla yükümlüdür. Kendisini düşündüğü kadar, diğer insanları da düşünmek zorundadır. Başkalarına duyulan bu yakın ilgi kişiyi diğerkâmlığa, sosyal sorumluluk anlayışına götürür. Bu sayede insan, toplumda yaşayan herkesin derdiyle dertlenir, daha çok merhametli olur.
Böylece her fert kendi istekleriyle toplumun istekleri arasında bir denge kurar ve gerekli hâllerde toplumun istek ve arzularını ön planda tutar. Neticede fert ve cemiyet arasında ahenkli bir bütünlük sağlanır.(28)
Kardeşlik ilkesi, her işin öz kardeşe karşı yapılıyormuş havası içinde yapıcı, olumlu, faydalı ve kırıcılıktan uzak bir şekilde yapılmasını, zarar verme düşüncesine dayanmamasını temin eder. Kardeşlik esası, Müslüman kardeşlerini, kendi öz nefsine tercih etme olgunluğuna ulaştırır.(29)
“Sizden biriniz, kendisi için arzu ettiğini, din kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.” (30) hadisinden anlaşılacağı üzere, bir Müslümanın kendisi için istediğini, din kardeşi için de istemesi; imanın kemale ermesiyle eş değer görülmüştür.
Ayrıca, insanlarla alay etmemek (Hucurat, 11), zandan sakınma (Hucurat, 12), insanların kusurlarını araştırmamak (Hucurat, 12), kibirli olmak (Lokman,18;İsra, 37), yardımlaşma (Mâide, 2), merhametli olmak (Fetih, 29), doğruluk (Ahzab, 70), sabırlı olmak (Fussilet, 35; Nahl, 96), buğz etmemek (Buhari, Edeb, 57), ayıp örtmek (Müslim, Birr, 58), kolaylaştırıcı olmak (Buhari, İlim, 11), insanlara zarar vermemek (Buhari, İman, 4) gibi temel esaslar, fertler arası ilişkileri tanzimde ve toplum düzeninin sağlanmasında yegâne etkiye sahiptirler.
İşte fertlerin her birinin vicdanına işlemiş olan bu değerler, onları birbirinin haklarına saygılı ve ortak esaslarda uzlaşır hâle getirir. Toplumu kendine has özellikleri ile bütün hâlinde tutan bir harç görevi yapar.(31) Belli değerler etrafında bütünleşen toplum, Hz. Peygamber Efendimizin ifadesiyle taşları birbirini sıkıca tutan bir bina(32)veya bir uzvu rahatsızlanınca, bütün azaları rahatsız olan bir vücut gibidir.(33)
3- İbadetler Toplumsal Bütünleşmenin Canlı Tablolarıdır
İslâm’da ibadetler; bir kolektif bilinç oluşturma, dayanışma ve bağlılık duygularını geliştirmek gayesini hedefler. İbadetlerin topluca yapılması, kardeşlik bağlarını daha da güçlendirir; bu yüzden İslâm’da ibadetlerin topluca yapılması teşvik edilir. Nitekim Peygamber Efendimiz, “Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (34)sözleri ile toplu ibadetin önemini vurgulamaktadır.
Camide cemaatle kılınan günlük namazlar ve toplu halde kılınan cuma, teravih ve bayram namazları gibi yapılan toplu ibadetler, imamın arkasında ve önderliğinde tek olan Allah’a kulluk için saflar sıkı bir şekilde tutulur. Meslekleri, sosyal, kültürel statü farkları ve imtiyazları bırakarak kenetlenen ve yekvücut olan Müslümanlar, toplumsal kaynaşma ve bütünleşmenin en canlı tablosunu oluştururlar.(35)
Zengin Müslümanların zekât, fitre ve sadakalarını; fakir, yoksul, yetim, kimsesiz ve darda kalanlara vermeleri, sosyoekonomik bölünmeleri ortadan kaldırıp toplumsal birliğin gerçekleşmesinin diğer bir canlı tablosunu gözler önüne serer. (36)
Hac ibadeti de dünyanın çeşitli yörelerinden gelen müminlerin oluşturdukları, bir bütünleşme ve kardeşlik tablosudur. Hac vazifesini yerine getiren Müslümanlar; aynı giysileri giymekte, aynı duyguları yaşamakta ve aynı heyecanı hissetmektedirler.
Aynı değerlere inanma ve aynı yaşayış sonucu oluşan (37) kardeşlik ilkesiyle ast-üst, kadın-erkek, genç-yaşlı, zenginfakir, patron-işçi, amir-memur, köylü-şehirli vb. her türlü farklı statüdeki insanlar kaynaşmakta ve belli bir gaye etrafında birleşmektedirler.(38)
4- Ensar ve Muhacir Kardeşliği
Peygamber Efendimiz Medine’ye hicretinden sonra, Medineli (Ensar) ve Mekkeli (Muhacir) Müslümanlar arasında bir kardeşlik tesis etmiştir.(39) Bu kardeşliğe, Ensar ve Muhacir kardeşliği adı verilir. Bu sayede Müslümanlar güçlenmişler ve kuvvetli bir hâle gelmişlerdir.
Muhacirler evlerini, yurtlarını ve mallarını terk ederek sırf inançları uğruna Medine’ye gelmişlerdi. Mal-mülk adına ellerinde hiçbir şey yoktu. Medineli Müslümanlar, onlara kucak açarak her şeylerini onlarla paylaştılar. “Her yıl mallarının, ürünlerinin yarısını onlara vererek, Muhacirlerin de çalışma ve bakım işlerini üzerlerine almak şartıyla anlaştılar.” (40)
Kur’an’da, Muhacir kardeşlerini bağrına basıp sahip çıkan Medineli Müslümanlardan övgüyle bahsedilir:
“… Ve onlardan önce o yurda (Medine’ye) yerleşen ve imana sarılanlar, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendi ihtiyaçları olsa bile, Muhacir kardeşlerini nefislerine tercih ederler.”(41)
Ensar ve Muhacir kardeşliği, İslâm toplumunun teşekkülü, birlik ve bütünlüğünün sağlanması açısından büyük bir örnek teşkil eder. Bu sayede köle ile efendi, fakir ile zengin bir araya gelebilmiş, bütün bir toplum aynı gaye etrafında toplanabilmiştir.
Hz. Peygamberin oluşturduğu bu toplum, daha önce aralarında ayrılık ve düşmanlıklar varken; İslâm’ın ortaya çıkışıyla bu düşmanlık dostluğa, ayrılık birlik ve beraberliğe dönüşmüştür.(42) Bu birliğin devamı için bir taraftan kardeşliği bozucu kan davaları kaldırılırken, öbür taraftan hasta ziyareti, cenaze takibi, davete icabet, mazluma yardımcı olmak, komşu hakkını gözetme gibi sosyal ilişkiler teşvik edilmiştir.(43)
SONUÇ
İslâm bütünleştirici ve toplumsal uzlaşmayı sağlayıcı bir dindir. Bütün Müslümanları kardeş ilan ederek sosyal bir bünye oluşturmuştur. Bu sosyal bünyenin direği inanç birliğidir. Toplumdaki fertlerin inançtan doğan kardeşlik duygularına sahip olmaları, onları ortak amaç ve gayeler etrafında birleştirir.
İslâm’da taassuba yer yoktur. Ortaya koyduğu temel ilke ve esaslar, toplumun huzur ve barışını sağlamayı ve fertler arasındaki kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmeyi gaye edinir. İnsanlarla alay etmemek, insanların kusurlarını araştırmamak, buğz etmemek, hak yememek, kötülüğe iyilikle mukabele, iyilikseverlik ve yardımlaşma, diğerkâmlık, hoşgörü ve güzel ahlâk, sabır ve doğruluk, dargınları barıştırmak ve kolaylaştırıcı olmak bu esaslardan bazılarıdır.
Geniş bir dünya görüşüne sahip, kendi içinde tutarlı ve insanlara karşı saygı ve sevgi hisleriyle dolu fertlerin yetişmesi, yukarıda saydığımız yüksek manevi değerlerin esaslı bir dinî eğitimle bu fertlere kazandırılmasıyla mümkündür.
Karşılıklı ilişkilerde esas olan kaba davranmak, kırıcı olmak değil; aksine güler yüzlü olmak ve başkalarının düşüncelerine saygı duymaktır. Farklılıklara tahammül ve insanları oldukları gibi kabul etmek bir olgunluk örneğidir.
Müslümanlar sosyal münasebetlerde saygı ve sevgi prensibine riayet ettikleri, farklı düşünceleri hoşgörü ile muamele ettikleri, birbirlerine karşı kırıcı olmadıkları ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendirdikleri sürece birlik ve beraberliklerini en iyi şekilde muhafaza edecek ve kısa sürede güçlü bir toplum olabileceklerdir.
DİPNOTLAR
1- M. Kazım Yılmaz, İslâm’da Kardeşlik ve Bunu Yıkan Âmiller, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1990, sayı:22, s. 76.
2- Lütfi Doğan, Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, DİB Yayınları, Ankara, 1991, s. 237.
3- Yılmaz, agm. S. 77.
4- Ünver Günay, Din ve Toplumsal Farklılaşma, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, 1982, sayı: 5, s. 79.
5- Hucurat, 10.
6- Zemahşerî, el-Keşşaf an Hakâikı’t-Tenzil, Dâru’l-Küttâbi’l-Arabî, Beyrut, tsz. C. 1, s. 395.
7- Doğan, age. S. 330.
8- Âl-i İmran, 103.
9- M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitap, İstanbul, c. 6, s. 4206.
10-Fussilet, 34.
11-Muhammed M. Pickthall, Kardeşlik ve Hoşgörü, çev. H. Şencan, T. Dinçer, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985, s. 37.
12-Süleyman Uludağ, İslâm’da Mürşit ve İrşat Faaliyeti, İrfan Yayınları, İstanbul, 1975, s. 147.
13-Ahzab, 21.
14-Müslim, Birr, 87.
15-İbn Hişam, es-Sîre, c. 2, s. 274.
16-Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın Yayın, İstanbul, 1990, Hoşgörü maddesi, c. 2, s. 182.
17-Celal Kırca, Din ve Psikoloji Açısından Sosyal İlişkilerde Hoşgörü ve Yardımlaşma, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1989, sayı: 21, s. 45.
18-Şevki Saka, Kur’an-ı Kerim’in Davet Metodu, Seha Neşriyat, İstanbul, 1991, s. 174.
19-Saka, age. S. 35.
20-Hüseyin Algül, Gençliğin Ahlâkî ve Dinî Terbiyesi, Hafe Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 125.
21-A. Hamdi Akseki, İslâm Fıtrî, Tabiî ve Umumî Bir Dindir, DİB Yayınları, İstanbul, 1943, s. 454.
22-Muvatta, Güzel Ahlâk, 8.
23-İbn Mâce, Zühd, 4246.
24-Kalem, 4.
25-Osman Pazarlı, İslâm Ahlâkı, İstanbul, 1980, s. 63.
26-Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, 6. B. Ankara, 1982, s. 635.
27-Yılmaz, agm. S. 76.
28-A. Kurtkan Bilgiseven, Din Sosyolojisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985, s. 430.
29-İ. Lütfi Çakan, İslâm Toplumuna Doğru, Şamil Yayınları, İstanbul, 1976, s. 60-61.
30-Buhari, İman, 7.
31-Selahattin Parlatır, Toplum Yapısında Bütünlük Sağlanması Açısından Kültürel ve Dinî Değerlerin Önemi, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1987, sayı: 12-13, s. 26.
32-Buhari, Edeb, 36.
33-Buhari, Edeb, 27.
34-Buhari, Ezan, 30; Müslim, Salat, 272.
35-Günay, agm. S. 80.
36-Günay, agm. S. 80.
37-Mehmet Toplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, no: 121, 2. Baskı, Ankara, 1975, s. 24.
38-Günay, agm. S. 79.
39-İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, 238.
40-Buhari, Hibe, 35.
41-Haşr, 9.
42-Şevkânî, Fethu’l-Kadir, Mısır, 1964, c. 1, s. 369.
43-Mücteba Uğur, Hicri 1. Asırda İslâm Toplumu, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1980, s. 322.
HELALLİK
Ecel gelip çattığında
Hakkınızı helal edin
Defterim kapandığında
Hakkınızı helal edin
Kalbinizi kırdı isem
Bilmeden incitti isem
Bir kötü söz etti isem
Hakkınızı helal edin
Zaman çabuk gelip geçti
Şeytana uymamak güçtü
Can bedenden çıkıp göçtü
Hakkınızı helal edin
Belki bir gün üzdüm sizi
Düşünmeden ettim sözü
Oysa sevdim hepinizi
Hakkınızı helal edin
Eşim ile çocuklarım
Gelinlerim torunlarım
Oldu ise sorunlarım
Hakkınızı helal edin
Kardeşlerim yeğenlerim
Sevmeyenler sevenlerim
Bende kusur görenlerim
Hakkınızı helal edin
Komşularım ahbaplarım
Unutmayıp soranlarım
Varsa gönül koyanlarım
Hakkınızı helal edin
Helal olsun hakkım size
Gerek yoktur fazla söze
Selam olsun hepinize
Hakkınızı helal edin
ENGİN KÖSEOĞLU