Makale

TOPLUMSAL BİRLİĞİN TEŞEKKÜLÜNDE İSLAM KARDEŞLİĞİNİN ROLÜ

TOPLUMSAL BİRLİĞİN TEŞEKKÜLÜNDE İSLAM KARDEŞLİĞİNİN ROLÜ
Şuayip ÖZDEMİR
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi
Toplumsal birliğin sağlanması, toplu­mun varlığını devam ettirebilmesi açısından büyük bir önem arz eder. Top­lumun ayakta kalabilmesi, kalkınma ve ilerlemeyi sağlayabilmesi, ancak birlik ve bütünlük içinde bulunması ve sağlam bir yapıya sahip olmasıyla gerçekleşebi­lir.
Dinî ve manevi duyguların sevkiyle vatanın ve milletin aleyhine olan zararlı akımlara karşı dayanışmak, kardeşçe duygularla bir araya gelmek, toplum hayatının temel taşı ve insan yaratılışının zaruri bir icabı­dır. Dinî ve manevi dayanışma unsurları olmayan toplumların akıbeti anarşiden başka bir şey değildir.(1) Fertleri birbiriyle çekişen, tefrikaya düşmüş, kalpleri kin, düşmanlık ve haset hisleriyle dolu bir toplum, gücünü kaybeder ve kor­kunç bir zillete düşer.(2)
Nitekim Yüce Allah Enfal Sûresi 46. ayette, “Birbirinizle çekişmeyin, sonra içinize korku girer ve kuvvetiniz elden gider.” buyurarak çekişme ve ayrılıkların, toplumun birlik ve beraberliğini tehdit ettiğine işaret etmektedir. Bu ayetten açıkça anlaşılmaktadır ki, güçlü bir top­lum olmamız, aramızdaki birlik ve bera­berliği sağlayıp, barış ve kardeşliği tesis etmemizle gerçekleşebilecektir.
İslâm kardeşliği toplumsal uzlaşmayı sağlamada ve fertleri birbirine bağlama­da etkili bir unsurdur. İslâm dini, bütün Müslümanları kardeş ilan ederek sosyal bir bünye oluşturmuştur. Bu sosyal bün­yenin direği, inanç birliğidir. İnsanlar arasında yardımlaşma ve birbirinin hu­kukunu gözetme esaslarını koyarak sos­yal hayatın kargaşadan kurtulmasını sağlayan bu birlik, beşer hayatını düzen­leyen ilk müessese olmaktadır.(3) Bu müessesenin temel esaslarına ve işleyişi­ne baktığımızda şu hususlar karşımıza çıkar:
1- İslâm Dininin Bütünleştirici Oluşu
İslâm birlik ve tevhit dinidir. Tevhit inancı, en mükemmel ve ideal bir sosyal kaynaşma, kenetlenme, birleş­me, bütünleşme(4) ve kardeşlik prensi­bidir. “Müminler kardeştirler, kardeşle­rinizin arasını düzeltiniz.”(5) ayeti birli­ğin tesisi açısından önemli bir düsturdur. Ayetteki kardeşlik ilkesiyle, birbirlerine karşı merhametli, samimi, candan, tek hedef ve gaye etrafında birleşmiş bir İs­lâm toplumu hedeflenmektedir.(6) Böyle bir toplumda, cins, renk, servet, mevki, soy-sop vb. durumlar hiçbir zaman in­sanlar arasında bir üstünlük veya hakir görülme sebebi değildir.(7)
Toplumdaki fertlerin inançtan doğan sağlam kardeşlik duygularına sahip ol­maları, onları ortak amaç ve gayeler etra­fında birleştirir. Onları, birbirlerinin dertleri ile dertlenen, sevinçleri ile se­vinç duyan üzüntüleri ile kederlenen, ih­tiyaçları zamanında birbirlerine yardım eden kişiler hâline getirir.
Yine “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın.”(8) ilâhî buyruğu, İslâm’ın toplumsal birliğe verdi­ği önemi işaret etmekte ve bütün bir in­sanlığı birlik ve beraberlik içinde kardeş­çe yaşamaya davet etmektedir.
2- İslâm’da Fertler Arası İlişkileri Düzenleyen Esaslar
İslâm’da fertler arası ilişkileri düzen­leyen pek çok esas mevcuttur. Kardeşlik bağlarını kuvvetlendirme, düşmanlıkları ortadan kaldırma ve toplumsal uzlaşma­yı sağlama, bu esasların temel gayesidir. Bu esasları şöyle sıralayabiliriz:
a) Kötülüğe İyilikle Mukabele
Kötülüğe iyilikle karşılık vermek fa­ziletli bir davranıştır. Kötülüğü güzel bir şekilde ortadan kaldırmak insanlar ara­sında dostluğun gelişmesine yol açar. Bu düşüncenin toplumda yaygınlaşması, o toplumda birlik ve beraberlik bağlarını kuvvetlendirir. İnsanların birbirlerine karşı güvenlerini artırır. Kötülüğe iyilik­le karşılık vermek, amel-i salihin en gü­zelidir.(9)
Yüce Allah Kur’an’da, “İyilikle kötülük müsavi olmaz. Sen kötülüğü en güzel olan iyi hareketle önle. O vakit ba­karsın ki seninle arasında düşmanlık bu­lunan, yakın bir dost gibi olmuştur.” (10) buyurarak kötülüğe iyilikle karşılık ver­menin düşmanlıklara son vereceğini orta­ya koymaktadır. Çünkü kötülük kötü­lükle karşılık görürse düşmanlık artar. Aksine bir tatlı söz, güler yüz muhatabı yumuşatır. Gönüller arasında samimi köprüler kurulmasına vesile olur.
Kur’an’da müminlerin kötülüğe iyi­likle karşılık verdikleri ve kötülüğü affe­dip bağışlamanın mükâfatının Allah’a ait olduğuna dair şu ifadelere yer verilmek­tedir:
“Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayra harcarlar.” (Kasas, 54)
“Bir kötülüğün cezası ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar, barışı sağlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir.” (Şûra, 40)
Bu ayetlerden de anlaşılmaktadır ki, kötülüğe iyilikle karşılık vermek fazilet­li bir davranıştır. Böyle davranıp, huzur ve barışı sağlayanların mükâfatla­rı Allah tarafından verilecektir.
b) Hoşgörülü ve Affedici Olma
Hoşgörü, insanın yüksek kültür sevi­yesinde elde ettiği bir niteliktir.(11) Top­lumu oluşturan fertlerin her birinin ayrı bir kişiliği, temayülü, hayat anlayışı var­dır. İnsanların birbirlerinin farklı telakki­lerini anlayışla karşılamalarına hoşgörü adı verilir. Hoşgörü, insanları oldukları gibi kabul etmek demektir.
Hoşgörünün zıddı taassuptur. Taas­sup körü körüne bir fikre bağlanıp kal­mak demektir. Taassubun; “siyasi taas­sup”, “meslekî taassup”, “ilmî taassup”, “kavmî taassup”, “dinî taassup”, “mez­hebî taassup” gibi çeşitleri vardır.(12) Toplumda yaşayan fertlerin kendi inanç ve fikirlerinde ısrarcı olmaları, diğer in­sanlarla aralarında problemlerin çıkma­sında etkin rol oynamaktadır.
Yapılan bir kötülüğü affetmek, olgun bir şahsiyetin göstereceği davranış şekli­dir. Bu konuda Hz. Muhammed (s.a.s.) Müslümanlar için bir örnek (13) teşkil et­mektedir. Peygamberimiz, kendi­sine eziyet edenleri, kötülük yapanları affetmiş ve onların doğru yolu bulması için dua etmiştir. Çünkü O, “Lânetçi ola­rak değil, rahmet olarak gönderilmiş­tir.” (l4) Enbiya Sûresi 107. ayette, “Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” ifadesi ile aynı hususu teyit etmektedir.
Hz. Peygamber en güzel hoşgörü ör­neklerinden birini de Mekke’nin fethin­de sergiler. Kendisine Mekke’de hayat hakkı tanımayan ve her türlü kötülüğü reva gören Mekkelilere, “Size ne yapa­cağımı sanıyorsunuz?” deyince, etrafına toplanıp, "Sen iyi bir kardeş ve iyi bir kardeş oğlusun.” dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Gidin, serbestsiniz.” (15)
İyi niyet kavramı ile ilişkisi olan hoş­görü, toplumsal barış ve uzlaşma açısın­dan da büyük bir önem arz eder.(16) Top­lumda yaşayan fertlerin farklı anlayışla­rı, meselelere değişik bakış açıları ola­bilmektedir. Fakat bu farklılıklara ta­hammül etmek, saygı duymak, anlayışla karşılamak ve hoşgörü ile yaklaşmak ge­rekir. Zira toplum olarak beraberliğimi­zi sağlayan ortak inançlara, ortak değer­lere sahibiz.
Ayrıca insanlar, toplu yaşamanın so­nucu olarak bazen birbirlerine karşı hata yapıp kırıcı olabilirler. Karşıdaki kişinin hatasını affetmek erdemli bir harekettir. Çünkü bu sayede kırgınlıklar ortadan kalkar. Toplumda barış hâkim olur. Aşa­ğıdaki ayetler bu konuya çok güzel açık­lık getirmektedir:
“(O takva sahipleri) Bollukta ve dar­lıkta harcayıp yedirenler, öfkelerini yu­tanlar, insanların kusurlarını bağışla­yanlardır. Allah’ta iyilik edenleri se­ver.” (Âl-i İmran, 134)
“İnsanları bağışla, onlara iyiliği em­ret, cahillerden yüz çevir.” (A’râf, 199)
“Öyleyse onları bağışla, ilişkilerinde onlara karşı yumuşak ol. Zira Yüce Allah, iyilikte bulunanları sever.” (Maide, 13)
“Her kim de sabredip suç bağışlarsa, işte bu işlerin en hayırlı olanıdır.”(Şûra, 43)
c) İnsanlara Karşı Yumuşak Dav­ranma
İnsanlar arası ilişkilerde esas olan; karşı çıkmak, kaba davranmak, sert ko­nuşmak ve düşmanca bir tavır takınmak değildir. Bilakis yumuşak ve dostça tavır takınmak, tatlı dil ve güler yüz göster­mektir.(17) Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Gü­ler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, top­lum içinde her zaman sevilir ve sayılır­lar. Onlara karşı sıcak bir ilgi, yakın bir alaka hiç eksik olmaz. (18)
Tatlı dil ve güler yüz insanlar üzerin­de oldukça etkilidir. Peygamber Efendi­mizin insanlara karşı yumuşak davran­ması, onlara şefkat ve merhamet göster­mesi tebliğ vazifesinin başarıya ulaşmasına önemli katkılar sağlamıştır. Tevbe Sûresi 128. ayette, O’nun insanlara karşı şefkat ve merhameti şöyle ifade edilmektedir: “Size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve onu üzer, size çok düşkündür, Müslümanlara çok merhametlidir. Onlara hayır diler.”
Hz. Peygamber insanları, Allah’ın yo­luna hikmetle ve güzel öğütle çağırmış, onlara en iyi şekilde davranmış ve her zaman kolaylaştırıcı olmuştur. Zaten Kur’an’da da bu şekilde davranması is­tenmektedir:
“Ey Muhammed! Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlar­la en güzel şekilde tartış.” (Nahl, 125)
“Eğer sen kaba, katı yürekli olsay­dın, şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159)
Görüldüğü gibi karşılıklı ilişkilerde kaba davranmak ve kırıcı olmak iyi so­nuçlar vermemekte ve insanların böyle davrananlardan uzaklaşmalarına neden olmaktadır. Peygamber Efendimiz in­sanlara sevgi ile yaklaştığı, dinin emirlerini en güzel şekilde anlattı­ğı ve onlara bir örnek teşkil ettiği içindir ki, İslâm’a girenlerin sayısında her ge­çen gün artış olmuş ve kısa zamanda güçlü bir İslâm toplumu ortaya çıkmıştır.
Toplum içinde çevremizdeki kişilerle olan diyaloğumuzda çok dikkatli olmak zorundayız. Fikirlerimizi kırıcı ve ısrarcı olmadan ortaya koyup, başkalarının dü­şüncelerine de saygı duymalıyız. Bu ko­nuda uyulması gereken temel ilke İsrâ Sûresi 53. ayette şöyle ifade edilmektedir:
“Mümin kullarıma söyle ki, en güzel olan kelimeyi söylesinler. Çünkü Şeytan aralarına fesat sokar. Şüphe yok ki Şey­tan, insan için açık bir düşmandır.”
d) Sevgi
“İman etmedikçe cennete giremezsi­niz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız.” (Müslim, İman, 71)
Peygamberimiz bu hadis-i şeriflerin­de biz ümmetine, hakiki bir mümin ola­bilmemiz için birbirimizi sevmemiz ge­rektiğini hatırlatmaktadır. Buna göre sevgi gönülleri uzlaştıran bir köprüdür. Sevgi bir olgunluktur. İnsanları seven bir kişi, onların kusurlarını ve eksiklerini görmezlikten gelir.
Sosyal ilişkilerde esas olan sevgidir, birbirlerini seven ve sayan fertlerden oluşan toplumlarda huzur ve barış hâkim olur. İnsanlar kendilerini güven içinde hissederler. Bugün güçlü bir toplum ola­bilmemiz ancak aramızdaki kavgalara son ve­rip, birbirimizi sevmemiz ve birbirimizi anlayabilmemizle mümkün olabilecek­tir. Yunus’a ait olan aşağıdaki ifadeler devamlı bir şekilde hatırda tutulmalıdır:
Ben gelmedim kavga için
Benim işim sevgi için
Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.
e) Dargınları Barıştırma
“Bir Müslüman için kardeşiyle üç günden fazla küs kalması helal değildir.” (Buhari, Edeb, 57)
Bu hadisten anlaşılacağı üzere Müslümanların birbirlerine darılıp araların­daki ilişkiyi kesmeleri uygun bir davra­nış şekli değildir. Kırgınlıklar zamanla toplumda kavga ve huzursuzluklara ne­den olabilir ve toplumun bütünlüğüne zarar verebilir. Şayet iki kişi arasında bazı sebeplerden dolayı bir anlaşmazlık ortaya çıkarsa, onların arasını düzeltmek diğer insanların toplumsal görevidir. Zi­ra Yüce Allah Hucurat Sûresi 10. ayette, “Müminler kardeştirler, kardeşlerinizin arasını düzeltiniz.” emriyle ihti­laf edilen durumlarda, diğer müminlere arabu­luculuk görevini yüklemektedir.
Her toplumda hatırı sayılır, güvenilir, örnek şahsiyetler vardır. İnsanlar arasın­daki anlaşmazlıklarda, böyle şahsiyetle­re büyük görevler düşmektedir. Onların yapacağı arabuluculuk sayesinde, kırgın­lıklar sona erecek, toplumda huzur ve barış sağlanacak, kardeşlik yeniden te­sis edilecektir. İnsanların arasını düzelt­mek aynı zamanda bir ibadettir, faziletli bir davranıştır. Aşağıdaki hadiste bu hu­susa çok güzel açıklık getirilmektedir. Rasûlüllah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Size oruçtan, namazdan ve sadaka­dan daha üstün olan ibadetin ne olduğunu söyleyeyim mi?” Bütün sahabiler:
- Evet, Yâ Rasûlallah söyle dediler.
Şöyle buyurdu: “Araları bozulan iki kişiyi barıştırmaktır.” (Ebu Davud, Edeb, 50)
f) Güzel Ahlâk
Ahlâk prensipleri, İslâm dininin önemle üzerinde durduğu bir konudur. İslâm getirmiş olduğu ahlâk prensiple­riyle fert ve toplumun birbirlerine karşı olan vazife ve sorumluluklarını ortaya koymuştur.(19) İyiliklerle beslenen bir vicdan sahibinde gelişecek ahlâkî özellik, başkalarına karşı sorumluluk şuuruna er­mektir. Şüphesiz böyle bir özelliğe sahip bir insan, başkaları tarafından sevilip takdir edilecektir. Şüphesiz bu kişi, baş­kalarını incitmekten kaçınacaktır.(20)
İslâm’ın gayesi, insanlığı üstün bir medeniyete ulaştırmaktır. Bu gayenin gerçekleşmesi ise ancak insanların ahlâ­kî faziletlerle muttasıf olmalarına, kalp ve ruh temizliğine bağlıdır. Bunun için İslâm dini, itikat ve amelden sonra en çok ahlâka önem vermiştir.(21)
Peygamber Efendimiz, “Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderil­dim.”(22) buyururken, “İnsanların Cen­net’e girmelerine en çok sebep olan nedir” sualine, “Güzel ahlâklı olmaktır.”(23) cevabını vermiştir. Yine Kur’an’da Peygamberimize hitaben, “Hiç şüphesiz sen, yüce bir ahlâk üzeresin.”(24) buyurulmaktadır.
İslâm ahlâkına göre; fertlerin davra­nışlarında anlayış ve hoşgörü hâkim ol­malıdır.(25) Yine, tatlı dil ve güler yüz, sevgi ve saygı, iyiliksever ve yardımse­verlik, tevazu ve sabır ahlâkî olan davra­nışlardandır.
g) Diğerkâmlık
Diğerkâmlık başkalarını düşünmek, başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgememek demektir.(26) Kendi men­faatlerini koruduğu kadar, başkalarını da düşünen bir insan şahsiyeti, İslâm’ın övdüğü vasıfların başında gelir.(27) İslam’a göre her fert kendi nefsi­ne olduğu gibi, diğer insanlara karşı da vazife ve sorumluluklarla yükümlüdür. Kendisini düşündüğü kadar, diğer insan­ları da düşünmek zorundadır. Başkaları­na duyulan bu yakın ilgi kişiyi diğerkâmlığa, sosyal sorumluluk anlayışına götürür. Bu sayede insan, toplumda ya­şayan herkesin derdiyle dertlenir, daha çok merhametli olur.
Böylece her fert kendi istekleriyle toplumun istekleri arasında bir denge ku­rar ve gerekli hâllerde toplumun istek ve arzularını ön planda tutar. Neticede fert ve cemiyet arasında ahenkli bir bütünlük sağlanır.(28)
Kardeşlik ilkesi, her işin öz kardeşe karşı yapılıyormuş havası içinde yapıcı, olumlu, faydalı ve kırıcılıktan uzak bir şekilde yapılmasını, zarar verme düşün­cesine dayanmamasını temin eder. Kar­deşlik esası, Müslüman kardeşlerini, kendi öz nefsine tercih etme olgunluğu­na ulaştırır.(29)
“Sizden biriniz, kendisi için arzu etti­ğini, din kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.” (30) hadisinden anla­şılacağı üzere, bir Müslümanın kendisi için istediğini, din kardeşi için de isteme­si; imanın kemale ermesiyle eş değer gö­rülmüştür.
Ayrıca, insanlarla alay etmemek (Hucurat, 11), zandan sakınma (Hucurat, 12), insanların kusurlarını araştırmamak (Hucurat, 12), kibirli olmak (Lokman,18;İsra, 37), yardımlaşma (Mâide, 2), merhametli olmak (Fetih, 29), doğruluk (Ahzab, 70), sabırlı olmak (Fussilet, 35; Nahl, 96), buğz etmemek (Buhari, Edeb, 57), ayıp örtmek (Müslim, Birr, 58), ko­laylaştırıcı olmak (Buhari, İlim, 11), in­sanlara zarar vermemek (Buhari, İman, 4) gibi temel esaslar, fertler arası ilişkile­ri tanzimde ve toplum düzeninin sağlan­masında yegâne etkiye sahiptirler.
İşte fertlerin her birinin vicdanına işlemiş olan bu değerler, onları birbirinin haklarına saygılı ve ortak esaslarda uzla­şır hâle getirir. Toplumu kendine has özellikleri ile bütün hâlinde tutan bir harç görevi yapar.(31) Belli değerler et­rafında bütünleşen toplum, Hz. Peygam­ber Efendimizin ifadesiyle taşları birbirini sıkıca tutan bir bina(32)veya bir uzvu rahatsız­lanınca, bütün azaları rahatsız olan bir vücut gibidir.(33)
3- İbadetler Toplumsal Bütünleş­menin Canlı Tablolarıdır
İslâm’da ibadetler; bir kolektif bilinç oluşturma, dayanışma ve bağlılık duygu­larını geliştirmek gayesini hedefler. İba­detlerin topluca yapılması, kardeşlik bağ­larını daha da güçlendirir; bu yüzden İs­lâm’da ibadetlerin topluca yapılması teş­vik edilir. Nitekim Peygamber Efendi­miz, “Cemaatle kılınan namaz, yalnız kılı­nan namazdan yirmi yedi derece üstün­dür.” (34)sözleri ile toplu ibadetin öne­mini vurgulamaktadır.
Camide cemaatle kılınan günlük na­mazlar ve toplu halde kılınan cuma, tera­vih ve bayram namazları gibi yapılan toplu ibadetler, imamın arkasında ve ön­derliğinde tek olan Allah’a kulluk için saf­lar sıkı bir şekilde tutulur. Meslekleri, sosyal, kültürel statü farkları ve imtiyazları bırakarak ke­netlenen ve yekvücut olan Müslümanlar, toplumsal kaynaşma ve bütünleşmenin en canlı tablosunu oluştururlar.(35)
Zengin Müslümanların zekât, fitre ve sadakalarını; fakir, yoksul, yetim, kimsesiz ve darda kalanlara vermele­ri, sosyoekonomik bölünmeleri ortadan kaldırıp toplumsal birliğin gerçekleşmesinin diğer bir canlı tablosunu gözler önüne se­rer. (36)
Hac ibadeti de dünya­nın çeşitli yörelerinden gelen müminlerin oluşturdukları, bir bütünleşme ve kardeşlik tablosudur. Hac vazifesini ye­rine getiren Müslümanlar; aynı giysileri giy­mekte, aynı duyguları yaşamakta ve aynı heyecanı hissetmektedirler.
Aynı değerlere inanma ve aynı yaşa­yış sonucu oluşan (37) kardeşlik ilkesiyle ast-üst, kadın-erkek, genç-yaşlı, zengin­fakir, patron-işçi, amir-memur, köylü-şehirli vb. her türlü farklı statüdeki insanlar kaynaşmakta ve belli bir gaye etrafında birleşmektedirler.(38)
4- Ensar ve Muhacir Kardeşliği
Peygamber Efendimiz Medine’ye hicretinden sonra, Medineli (Ensar) ve Mekkeli (Muhacir) Müslümanlar arasın­da bir kardeşlik tesis etmiştir.(39) Bu kardeşliğe, Ensar ve Muhacir kardeşliği adı verilir. Bu sayede Müslümanlar güç­lenmişler ve kuvvetli bir hâle gel­mişlerdir.
Muhacirler evlerini, yurtlarını ve mallarını terk ederek sırf inançları uğru­na Medine’ye gelmişlerdi. Mal-mülk adına ellerinde hiçbir şey yoktu. Medineli Müslümanlar, onlara kucak açarak her şeylerini onlarla paylaştılar. “Her yıl mallarının, ürünlerinin yarısını onlara vererek, Muhacirlerin de çalışma ve ba­kım işlerini üzerlerine almak şartıyla anlaştılar.” (40)
Kur’an’da, Muhacir kardeşlerini bağ­rına basıp sahip çıkan Medineli Müslümanlardan övgüyle bahsedilir:
“… Ve onlardan önce o yurda (Medi­ne’ye) yerleşen ve imana sarılanlar, ken­dilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı nefisle­rinde bir kaygı duymazlar. Kendi ihti­yaçları olsa bile, Muhacir kardeşlerini nefislerine tercih ederler.”(41)
Ensar ve Muhacir kardeşliği, İslâm toplumunun teşekkülü, birlik ve bütün­lüğünün sağlanması açısından büyük bir örnek teşkil eder. Bu sayede köle ile efendi, fakir ile zengin bir araya gele­bilmiş, bütün bir toplum aynı gaye etra­fında toplanabilmiştir.
Hz. Peygamberin oluşturduğu bu toplum, daha önce aralarında ayrılık ve düşmanlıklar varken; İslâm’ın ortaya çıkışıyla bu düşmanlık dostluğa, ayrı­lık birlik ve beraberliğe dönüşmüş­tür.(42) Bu birliğin devamı için bir ta­raftan kardeşliği bozucu kan davaları kaldırılırken, öbür taraftan hasta ziyare­ti, cenaze takibi, davete icabet, mazlu­ma yardımcı olmak, komşu hakkını gö­zetme gibi sosyal ilişkiler teşvik edil­miştir.(43)
SONUÇ
İslâm bütünleştirici ve toplumsal uzlaşmayı sağlayıcı bir dindir. Bütün Müslümanları kardeş ilan ederek sosyal bir bünye oluşturmuştur. Bu sosyal bünyenin direği inanç birliğidir. Top­lumdaki fertlerin inançtan doğan kar­deşlik duygularına sahip olmaları, onla­rı ortak amaç ve gayeler etrafında bir­leştirir.
İslâm’da taassuba yer yoktur. Orta­ya koyduğu temel ilke ve esaslar, toplu­mun huzur ve barışını sağlamayı ve fertler arasındaki kardeşlik bağlarını kuvvetlendirmeyi gaye edinir. İnsanlar­la alay etmemek, insanların kusurlarını araştırmamak, buğz etmemek, hak ye­memek, kötülüğe iyilikle mukabele, iyi­likseverlik ve yardımlaşma, diğerkâmlık, hoşgörü ve güzel ahlâk, sabır ve doğruluk, dargınları barıştırmak ve ko­laylaştırıcı olmak bu esaslardan bazıla­rıdır.
Geniş bir dünya görüşüne sahip, kendi içinde tutarlı ve insanlara karşı saygı ve sevgi hisleriyle dolu fertlerin yetişmesi, yukarıda saydığımız yüksek manevi değerlerin esaslı bir dinî eğitim­le bu fertlere kazandırılmasıyla müm­kündür.
Karşılıklı ilişkilerde esas olan kaba davranmak, kırıcı olmak değil; aksine güler yüzlü olmak ve başkalarının dü­şüncelerine saygı duymaktır. Farklılık­lara tahammül ve insanları oldukları gi­bi kabul etmek bir olgunluk örneğidir.
Müslümanlar sosyal münasebetlerde saygı ve sevgi prensibine riayet ettikle­ri, farklı düşünceleri hoşgörü ile muamele ettikleri, birbirlerine karşı kırıcı olma­dıkları ve kardeşlik bağla­rını kuvvetlendirdikleri sürece birlik ve beraberliklerini en iyi şekilde muhafaza edecek ve kısa sürede güçlü bir toplum olabileceklerdir.
DİPNOTLAR
1- M. Kazım Yılmaz, İslâm’da Kardeşlik ve Bunu Yıkan Âmiller, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1990, sayı:22, s. 76.
2- Lütfi Doğan, Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, DİB Yayınları, Ankara, 1991, s. 237.
3- Yılmaz, agm. S. 77.
4- Ünver Günay, Din ve Toplumsal Farklılaşma, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Erzurum, 1982, sayı: 5, s. 79.
5- Hucurat, 10.
6- Zemahşerî, el-Keşşaf an Hakâikı’t-Tenzil, Dâru’l-Küttâbi’l-Arabî, Beyrut, tsz. C. 1, s. 395.
7- Doğan, age. S. 330.
8- Âl-i İmran, 103.
9- M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Kitap, İstanbul, c. 6, s. 4206.
10-Fussilet, 34.
11-Muhammed M. Pickthall, Kardeşlik ve Hoşgörü, çev. H. Şencan, T. Dinçer, Akabe Yayınları, İstanbul, 1985, s. 37.
12-Süleyman Uludağ, İslâm’da Mürşit ve İrşat Faaliyeti, İrfan Yayınları, İstanbul, 1975, s. 147.
13-Ahzab, 21.
14-Müslim, Birr, 87.
15-İbn Hişam, es-Sîre, c. 2, s. 274.
16-Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risale Basın Yayın, İstanbul, 1990, Hoşgörü maddesi, c. 2, s. 182.
17-Celal Kırca, Din ve Psikoloji Açısından Sosyal İlişkilerde Hoşgörü ve Yardımlaşma, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1989, sayı: 21, s. 45.
18-Şevki Saka, Kur’an-ı Kerim’in Davet Metodu, Seha Neşriyat, İstanbul, 1991, s. 174.
19-Saka, age. S. 35.
20-Hüseyin Algül, Gençliğin Ahlâkî ve Dinî Terbiyesi, Hafe Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 125.
21-A. Hamdi Akseki, İslâm Fıtrî, Tabiî ve Umumî Bir Dindir, DİB Yayınları, İstanbul, 1943, s. 454.
22-Muvatta, Güzel Ahlâk, 8.
23-İbn Mâce, Zühd, 4246.
24-Kalem, 4.
25-Osman Pazarlı, İslâm Ahlâkı, İstanbul, 1980, s. 63.
26-Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, 6. B. Ankara, 1982, s. 635.
27-Yılmaz, agm. S. 76.
28-A. Kurtkan Bilgiseven, Din Sosyolojisi, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1985, s. 430.
29-İ. Lütfi Çakan, İslâm Toplumuna Doğru, Şamil Yayınları, İstanbul, 1976, s. 60-61.
30-Buhari, İman, 7.
31-Selahattin Parlatır, Toplum Yapısında Bütünlük Sağlanması Açısından Kültürel ve Dinî Değerlerin Önemi, Din Öğretimi Dergisi, Ankara, 1987, sayı: 12-13, s. 26.
32-Buhari, Edeb, 36.
33-Buhari, Edeb, 27.
34-Buhari, Ezan, 30; Müslim, Salat, 272.
35-Günay, agm. S. 80.
36-Günay, agm. S. 80.
37-Mehmet Toplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, no: 121, 2. Baskı, Ankara, 1975, s. 24.
38-Günay, agm. S. 79.
39-İbn Sa’d, Tabakât, c. 1, 238.
40-Buhari, Hibe, 35.
41-Haşr, 9.
42-Şevkânî, Fethu’l-Kadir, Mısır, 1964, c. 1, s. 369.
43-Mücteba Uğur, Hicri 1. Asırda İslâm Toplumu, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1980, s. 322.
HELALLİK
Ecel gelip çattığında
Hakkınızı helal edin
Defterim kapandığında
Hakkınızı helal edin
Kalbinizi kırdı isem
Bilmeden incitti isem
Bir kötü söz etti isem
Hakkınızı helal edin
Zaman çabuk gelip geçti
Şeytana uymamak güçtü
Can bedenden çıkıp göçtü
Hakkınızı helal edin
Belki bir gün üzdüm sizi
Düşünmeden ettim sözü
Oysa sevdim hepinizi
Hakkınızı helal edin
Eşim ile çocuklarım
Gelinlerim torunlarım
Oldu ise sorunlarım
Hakkınızı helal edin
Kardeşlerim yeğenlerim
Sevmeyenler sevenlerim
Bende kusur görenlerim
Hakkınızı helal edin
Komşularım ahbaplarım
Unutmayıp soranlarım
Varsa gönül koyanlarım
Hakkınızı helal edin
Helal olsun hakkım size
Gerek yoktur fazla söze
Selam olsun hepinize
Hakkınızı helal edin
ENGİN KÖSEOĞLU