Makale

HZ. PEYGAMBER’İN TEBLİĞ YÖNTEMİNDE YER ALAN UNSURLAR

HZ. PEYGAMBER’İN TEBLİĞ YÖNTEMİNDE YER ALAN UNSURLAR

Mustafa TÜRKGÜLÜ

Hz. Peygamber’in tebliği, Allah’tan aldığı vahye dayanır; Dolayısıyla Rabbani özelliğe sahiptir. Yüce Allah; “O, kendi hevasına dayanarak konuşmaz; O’nun konuşması, (kendisine) vahyedilenden başkası değildir.”"’ O, tebliğini Allah’ın emri olarak yapmış ve bunun için asla karşılık beklememiştir. Kur’an-ı Kerim bu konuya tanıklık yaparak şöyle buyurmaktadır: “De ki: Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmamzı istiyorum.”’2
Hakikaten Hz. Peygamber, bütün hayatını karşılıksız olarak Allah’ın dinini tebliğe adamıştır. Ancak O’nun tebliğinin iki önemli vasfı vardır. Onlardan biri müjdelemek ve kolaylaştırmak, diğeri de insanlar arasında herhangi bir ayırım yapmamaktır.
Amaç ve hedefine gelince, o da dünyayı ahiretin tarlası yapıp insanları orada ebedî mutluluğu kazanmaya sevketmektir.
Hz. Peygamber, İslâm’ın mesajını tebliğ, davet, nasihat ve irşat yoluyla yaymıştır. Tebliğ, din mesajını insanlara ilan edip bildirmek, davet de insanları dine çağırmak ve dinin bahşettiği iman ve hidayet nimetinden onları yararlandırmak demektir. Nasihat ise Allah için öğüt vermek anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin ve Lokman (a.s.) gibi müstesna kimselerin kendi yakınlarına ve ümmetlerine yaptığı nasihat örnekleri ile doludur. İrşat kavramına gelince, o da insanları gaflet uykusundan uyandırıp hak ve doğru olan yola, Allah’ın gösterdiği “Sırat-ı Müstakim"e iletmek ve bu konuda insanlara rehberlik etmektir.1’’ Bu görevi yapan kimselere mürşit denir. Kur’an- ı Kerim onlar için; “İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “ben Müslümanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?’”41 buyurmuş ve güzel sözlü olduklarını belirterek onları övmüştür. Hz. Peygamber’in irşat görevi yapanlar hakkında söylediği ise şöyledir: “Her kim bir hayra vesile olursa, ona da o hayrı işleyenin sevabı kadar sevap vardır.”5
Acaba Hz. Peygamber, genelde tebliğ, davet, nasihat ve irşat yollarını kullanarak yaptığı Risalet görevine nereden başlamış ve nasıl bir metot izlemiştir? Bu soruyu aşağıda maddeler halinde sunduğumuz kısa açıklamalarla anlatmaya çalışacağız:
1. Hz. Peygamber, tebliğe önce kendi yakınından başlamıştır. Nitekim ilk Müslüman olanlar, eşi Hz. Hatice ve sürekli yanında bulunan amcası oğlu Hz. Ali’dir. Ardından Hz. Ebubekir gibi yakın dost ve arkadaşları ile kendi kabilesinden olan akrabalarına, daha sonra da çevre kabile ve şehir merkezlerine açılmıştır. Bu cümleden olarak o, önce Taife gitti. Akabe biatları yoluyla da Medine’ye yöneldi. Eğer bir isim vermek gerekirse buna, merkezden muhite doğru açılma uygulaması diyebiliriz.
2. Allah’ın Resulü daima müj- deleyici ve kolaylaştırıcı olmuştur. O, şöyle diyordu: “Ben rahmet peygamberiyim; zorlaştırmak için değil, kolaylaştırmak için gel- dim.”6 Onun için sîzlerde “kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyi- niz.”m
3. Konuşurken hikmetli, güzel, kısa ve özlü sözler kullanmıştır. Mesela günahın ne olduğunu soran birine; "günah, kalbine sıkıntı veren şeydir.”’ buyurmuştur.
4. İnsanlara güler yüz ve yumuşak söz (kavli leyyin) ile yaklaşmıştır. O’na göre insanlara güler yüz göstermek, iyiliktir9’ ve her iyilik de -isterse küçük olsun- sadaka sayılır.10’
5. İnsanlarla şakalaşmış ve ba- zan onların hata ve yanlışlarını o suretle düzeltme cihetine gitmiştir. Mesela bir defasında köyde yaşayan bir Müslüman, yetiştirdiği sebzelerden bir miktarını hediye olarak peygamberimize getirir. Resu- lüllah (s.a.s.) onları alır ve fakat adamın pecmürdeliği ve kirli hali hoşuna gitmez. Adam geri kalan sebzeleri satmak için pazar yerine doğru giderken Resülüllah gelip adamı arkadan kucaklar ve “Ey ahali! Bu adamı köle olarak satıyorum, alan var mı" diye seslenir. Adam işi fark eder ve der ki: Tamam ya Resûlallah! Eğer beni şimdi satarsan zarar edersin, çünkü bu halimle çok ucuza giderim.
6. Allah’ın Resulü, anlattıklarını hep örneklerdi. Mesela o diyordu ki: “Yolculuk esnasında sabah ve akşam serinliğinden yararlandığınız gibi kolaylıktan yararlanınız.11
“Mu minler birbirini sevmede, birbirine acımada bir vücut gibidirler...’’"12
“Mü ’min mü ’mine karşı, binayı vücuda getiren yapışık tuğlalar gibidir13
7. Önemli bir şey söyleyeceği vakit önce muhatapların dikkatini çeker ve öyle konuşurdu. Mesela “Size en büyük günahın ne olduğunu söyleyeyim mi?” der ve arkasından da, “İyi bilin ki en büyük günah, yalancı şahitliktir",14 buyururdu.
8. Tebliğde hep sevgi, şefkat ve merhamet gibi İnsanî meziyet, his ve duyguları kullanmıştır. Çünkü o, rahmet peygamberiydi. Allah O’nu şiddet uygulayan biri olarak değil’15’ aksine alemlere rahmet"16, dolayısıyla müjdeleyen ve inzar edipl7 insanları kötülüklerden koruyan biri olsun diye göndermişti.
9. Daima iyiyi ve güzeli tavsiye etmiş, kötü ve çirkin olanı ise, zararlarını belirterek yasaklamıştır. Bir çocuğu ham hurma yemeden118’, bir başka çocuğu sol elini kullanmadan ve başkasının önünden alıp yemeden men ederken"1” bile bunu yapmış ve bu suretle irşatta eğiticilik ve öğreticilik vasıf ve yeteneğinin de kullanılması gerektiğinin en güzel örneğini vermiştir. O, kendisinin gönderiliş sebebini anlatırken “Allah beni şiddet uygulayan biri olarak göndermedi; eğiten ve kolaylaştıran biri olarak gönderdi’"20 buyurmuştur.
10. Kötüyü yasaklarken genel konuşur ve şahıslan asla hedef almazdı. Mesela biri hoşuna gitmeyen bir şey yapsa, “sen niye böyle yaptın” demez, sanki yapan şahsı tanımıyormuş gibi davranarak sadece “neden bazıları böyle yapıyor" demekle yetinirdi.21’
11. İnsanları zorlayıp sık-boğaz etmez ve tebliğin sonucunu hemen almaya çalışmazdı. O, sadece tebliğ eder, gerisini ise şahsın anlayışı ile Allah Teâla’nın inayetine bırakırdı. Resûlüllah (s.a.s.) böyle davranmaktan asla bıkmamış ve usanmamıştır. Sabır ve sebat ise O’nun mesleği idi. Zaten Rabbı da kendisine bu şekilde davranmasını ve; “Doğrusu size Rabbinizden açık belgeler gelmiştir; kim görürse kendi lehine ve kim körlük ederse kendi aleyhinedir. Ben sizin bekçiniz değilim”22’ demesini tembih etmiştir.
12- Tebliğde muhataplarının seviyelerine dikkat etmiş ve ümmetine de “İnsanlarla akılları oranında konuşunuz" buyurmuştur.
13. Çoğu zaman tebliğini yumuşak ve tatlı dille, hatta kendinden bahseder gibi sohbet havası içinde yapmıştır. Yumuşaklık O’nun aslî ve zatî vasfıdır. Ancak Allah’ın yasaklarına uymama gibi hatalı bir durumla karşılaşınca, arızî olarak hiddetlenir ve hemen o hatanın giderilmesini isterdi. “Bizi aldatan, bizden değildir."’23’, “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.”24 gibi tehdit ifadeleri, bu kabil yanlışlar dolayısıyla ortaya çıkan arızî vasfının eseri olan sözlerdir.
14. Resûlüllah (s.a.s.), yaptığı şeylerle daima insanlara örnek olmuştur. O, yapmadığını asla söylemez, söylediğini ise mutlaka yapardı. Zaten tebliğ ve irşat faaliyetinde en önemli husus da bu olsa gerektir. Aksi takdirde muhatabın; “niçin yapmadığını söylüyorsun?" itirazı ile karşılaşırız; ki bu itiraz, Allah Teala’nın da en büyük azarlarından biri olarak Kur’an-ı Kerim’de yer almış bulunmaktadır.25’

1- Necm, 3-4.
2- F urkan, 57.
3- İslâm’ın anlatılması ile alakalı bu kavramların detaylı açıklamaları için Bkz. Karaman, a.g.e., s, 55- 70.
4- Fussilet, 33.
5- Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 11/248. H. No: 2475
6- Abdurrahman Azzam (Trc. H. Karaman), Peygamberimizin Örnek Ahlâkı, s, 95, İst. 1995.
7 - Buhari, İlim, 11, Edep, 80; Müslim, Cihad, 8.
8 - Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned, IV1227.
9- Riyazü’s-Salihin, 1/289, H. No, 246.
10- Bkz. A. Davudoğlu, Büluğu’l-Meram-Selamet Yolları, IV/357, H. No: 1490/1259.
11- Ebü’l Haşan el-Nedvî (Trc. 0. Keskioğlu), Es-Siretü’n Ne- beviyye, i. 307, İstanbul, 1981.
12- Riyazii’s-Sa
13- Riyazü’s-Salihin, 1/271, H. No: 220.
14 - Bkz. Müslim, İman, 143.
15- Bkz. İbn-i Hanbel, Müsned. 111/328.
16 - Bkz. Enbiya, 107.
17- Furkan,56.
18- İbn-i Mace, Ticaret 67; Ebu Davud, Cihad, 85.
19 - Bkz. Buhârt, Et’ıme, 2; Müslim, Eşribe, 107.
20 - Bkz. İbn-i Hanbel, Müsned. 111/328.
21 - M. Ebu Zehra (Trc. M. Keskin), Son Peygamber Hz. Muhammed, 1/267,1st., tarihsiz.
22 - En’am, 104.
23 - Müslim, İman, 164.
24 - Buhâri, Edebü’l Müfred, II. 201, H. No: 112.
25 - Saf, 2.