Makale

Yeni Eğitim Dönemi Başlarken Anne-Babaların Çocuklarını Eğitme Sorumluluğu

Yeni Eğitim Dönemi Başlarken
Anne-Babaların Çocuklarını
Eğitme Sorumluluğu

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

Çocuk ve genç, bir toplumun geleceğidir. Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip, geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve dinamik bir kişilik geliştirdikleri ölçüde toplum, güç ve kuvvet kazanacaktır.
Hz. Peygamber (S.A.S)’in fıtrat konusundaki söz ve açıklamaları, aynı zamanda İslam’ın çocukla ilgili temel görüş ve tutumunu da ortaya koyar. Bir hadisinde Hz.Peygamber: "Her doğan fıtrat üzerine doğar; sonra ana-babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi (hatta müşrik) yapar...”(1)’şeklinde buyurmuştur. Fıtrat insanlar için ortak ilk yaratılış, insani kişiliğin çekirdeği demektir. Fıtrat kusursuz, tertemiz gelişip olgunlaşmanın bütün güç ve imkanlarını içinde saklayan bir özelliktedir. Buna göre, dünyaya gelen her çocuk günahsız ve temiz bir yaratılışla, Allah’ın varlığını ve birliğini tanıyıp, O’na yönelebilecek bir eğilim ve istidatla doğar. Gelişip olgunlaşmanın bütün imkanlarına sahiptir; ancak bunun yönünü tayin edecek olan çevre şartlarıdır. Fıtrat, çevreye göre şekil alabilecek bir esnekliğe sahiptir. Çocuk ana-babasının, içinde yaşadığı toplumun kültürüne göre bir yapı ve kişilik kazanır.(2)
İslam, çocukların eğitiminden birinci derecede ana-babayı sorumlu tutmuş, onların iyi insan olarak yetişmeleri için elden gelen gayreti sarfetmelerini onlardan istemiş, insanın çocuğunu eğitme faaliyetlerini bir ibadet, bir cennete girme vesilesi kılmıştır. Lokman Suresinde, Hz. Lokman ile oğlunun şahsında, eğitimci bir baba ile oğul arasındaki örnek diyalog sergilenmiş, eğitimde takip edilecek usûl ve amaçlar konusunda önemli ip uçları verilmiştir.(3)
Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere hitaben: “Kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...” (4), buyrulmuştur. İnsanları İlâhi cezadan korumanın belki de tek yolu, iyi bir din ve ahlak eğitimi vermektir. Bir hadiste: “Kişinin çocuğunu eğitmesi, sadaka vermesinden daha üstün bir ibadettir.” (5) buyrulmuştur.
İyiye yönlendirme, kötü olan davranıştan alıkoyma, eğitme yalnızca dar manada aile fertleri arasında değil, bütün akrabayı içine alan geniş aile fertleri için de söz konusudur. Aile büyükleri her fırsatta küçüklerin eğitimi ile meşgul olacaklardır. (6)
Bilindiği gibi Hz.Muhammed, (S.A.S) biz mü’minler ve müslümanlar için her bakımdan mükemmel bir rehber ve örnektir. O’nun bizzat uygulamalarında da görülüp anlaşılacağı gibi Peygamber Efendimiz çocuk eğitimi konusunda da bizim için mükemmel ve vazgeçilmez bir örnektir.
Sevgili Peygamberimiz, yetişkinlere olduğu kadar, küçüklere karşı da nasıl konuşulması ve davranılması gerektiği konusunda çok güzel örnekler ortaya koymuştur. Kendisi bir “rahmet Peygamberi”(7) olan Peygamber Efendimiz (S.A.S), Enes b.Malik (R.A.)’ın ifadesine göre; “Ailesine ve çocuklarına karşı insanların en şefkatlisi idi."(8) Çocuklara ikramda bulunulmasını ve onların terbiyelerinin güzel yapılmasını (9) isterdi. Bir başka hadislerinde ise Allah’ın Rasûlü: “Çocukların iyilik üzere olmaları hususunda kendilerine yardımcı olunmasını” (10) tavsiye buyurmuştur.
Başka bazı hadislerinde yer alan ifadelere göre Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.), torunlarını ve diğer çocukları kucaklayıp öpmüştür. (11)"’Yeri gelmiş onları dizine oturtmuş, başlarını okşamış ve onlar için dua etmiştir. (,12) Onları çok sevdiğini açıkça söylemiş, böylece hem sözleri ile hem de davranışları ile çocuklara karşı sevgi ve şefkatini ortaya koymuştur. Diğer yandan çocuk yaştaki sahabilerin biatlarını kabul ederek, onlara değer verdiğini ortaya koymuştur. Yine Peygamberimiz yolda karşılaştığı çocuklara selam vermiş, onların hatırlarını sormuştur.(13) Rasülüllah (S.A.S.) bu hareketleri ile, çocuklar için son derece önemli ve lüzumlu olan “Sevilme” ihtiyacını karşılamıştır. Onlara cömertçe sevgi sunmuştur. Bununla kalmamış, maddi imkanları ile de çocuklara karşı cömert davranmıştır. Hediyeler ve armağanlar vermek suretiyle onları sevindirmiştir. Aynı şekilde insanların da böyle davranmalarını tavsiye etmiştir.(14)
Peygamber Efendimizin bu söz ve uygulamalarından anlıyoruz ki, çocuklarımıza karşı ilk görevimiz; onlara gereken ilgiyi göstermek, şefkat ve sevgiyi vermektir.
Allah’ın Rasûlü kendi çocukları arasında son derece adaletli davranırdı. Çocuklarına ilgi, sevgi, şefkat, merhamet ve adalet göstermeyenlere karşı ise şiddetle tepki gösterirdi. Şimdi bu konuda bir iki örnek verelim:
Bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.S.) torunlarından Hz. Hasan’ı öperek seviyordu. Yanında bulunan Akrâ b. Habis: “Benim on çocuğum oldu, hiçbirisini öpmüş değilim.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
“insanlara karşı şefkat duygusu olmayan kimseye Allah merhamet etmez” "(15) buyurdu. Bir başka defasında ise: “Küçüklerine şefkat etmeyen, büyüklerinin hakkını gözetmeyen bizden değildir.” (16) buyurmuştur.
Bir adam Peygamber Efendimizin yanında oturuyordu. Bu sırada adamın erkek çocuğu çıkageldi. Adam çocuğu öpüp, dizlerine oturttu. Daha sonra adamın kız çocuğu geldi. Adam onu da yanına oturttu. Peygamber Efendimiz derhal:
“Niçin ikisini bir tutmadın?...” diye kınadı."(17)’
Keza, bir başka zamanda ise Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir vesile ile: “Çocukların senin üzerindeki haklarından birisi de, onlara eşit davranmandır.” (18) buyurmuştur.
Efendimizin bu beyanlarından, çocuklarımız arasında kız-erkek, büyük-küçük ayrımı, yapmadan onlara ilgi, sevgi, şefkat ve merhamette adil davranmamızın bir görev olduğunu öğreniyoruz.(l9)
Anne-baba ve diğer aile bireyleri olarak yaşantı ve davranışlarımızla çocuklarımıza örnek olmalıyız. Zira çocuklar sözden çok, hareketlerin etkisi altında kalırlar. Büyüklerin yanlış hareketlerini gören çocuklardan başka türlü hareket istenmesi onları şaşırtır ve onlarda iyi ve kötü hareketler hakkında sağlam bir fikir uyanmasına engel olur. Ayrıca gençlerin büyüklere karşı güvenini sarsar. Bunun için çocuklardan istenilen bir hareketin büyükler tarafından yapılması şarttır. Nitekim Kur’an-ı Kerim, söyleyeni tarafından tatbik edilmeyen nasihatin bir şey ifade etmeyeceğini şöyle açıklar: “Ey inanlar! Niçin yapmadığınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyi söylemek, Allah yanında en sevilmeyen bir şeydir.” (20)
Anne-babanın yalan söylemesi, iki yüzlü olması, başkalarının haklarına saygı göstermemesi, içki kullanması, sigara içmesi, kumar oynaması vb. davranışlar göstermesi, çocuğun da bunları yapmasının en büyük etkeni olabilir. “Biz bunları yapıyoruz, ama bunlar kötüdür, sen yapma.” Demek problemi çözmez. Çocuk da aynı şekilde bunları yapmaya özenir. Ünlü bir düşünür, evladını terbiye etmeye niyetlenen bir babaya şu tavsiyelerde bulunur: "Çocuğunu terbiyeye başlarken önce kendini düzelt, kendini örnek olabileceğin bir seviyeye çıkar. Çünkü çocuğun gözleri sana tabidir. Sen neyi güzel, doğru, iyi görürsen o da aynı değerlendirmeyi yapar. Senin yaptıklarının tamamını, iyi diye taklit eder."(21,)
Anne-babanın çocuğuna karşı en önemli görevlerinden biri de dini eğitimdir. Din eğitimi için okul çağını beklemek, okulun başarısını tehlikeye atmak demektir. Okul, duyguların davranışlar şeklinde somutlaşmakta olduğu bir dönemde onları bilgi ile bağdaştıracak, bu yolla yararlı olacaktır. Eğer okul öncesinde ailede dini duygular geliştirilmemiş ve doğru yönlendirilmemişse okulun verdiği bilgiler büyük çapta eğreti kalacak, çocuk onları ezberleyecek, fakat kendisine mal edemeyecektir.(22)
Artık hayli ihtiyarlamış olan asrımızın dünyasında; özel-res- mi eğitim kurumlarının, kişileri dini, ahlâki, medeni amaçlar için eğitmekte acze düştükleri açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Adları eğitim kurumlan olsa da yapabildikleri tek şey; bazı bilgileri öğretmek ve bunların ne ölçüde tekrarlanabildiği test etmekten ibarettir. Kendilerinden beklenen “insanı insana saygılı duruma getirme ve moral değerleri benimseterek, onu maddi ve manevi huzura kavuşturma başarısını gösterme” sorumluluğunu yerine getiremeyen bu kurumlardan, başta A.B.D. olmak üzere bütün batı toplumları kaçmaya başlamışlardır. Son birkaç öğretim yılında sadece A.B.D.’de 800.000 aile, üç milyona yakın çocuğunu özel-resmi özgün eğitim kurumlarından alıp “Aile ortamında” eğitmeye başlamışlardır. Yeni yetişen nesillerin eğitimini sadece okullardan ve aile dışındaki diğer kurumlardan bekleyen batı dünyasının geçirmekte olduğu büyük sarsıntıların; uyuşturucu, kargaşa, isyan, ahlâki kokuşma içindeki görüntüleri hepimizce malûmdur.
Sebeb-i vücudu olan evlâdına karşı; yerine getirmesi gereken öncelikli eğitim ve terbiye sorumluluğunu anne-baba üstlenmezse, bunu başkalarının üstlenmesi ve kabullenmesi mümkün değildir.(23)
Ümidimiz ve istikbalimiz olan ve yarınları kendilerine emânet edeceğimiz çocuk ve gençlerimizi, Kur’an-ı Kerim’in ve sevgili Peygamberimizin gösterdiği esaslar istikametinde terbiye eder ve yetiştirirsek, geleceğimizden emin olabiliriz.
Satırlarımı Mehmet Akif’in konu ile ilgili ve bizleri uyaran şu mısrâları ile bitirmek istiyorum.

Çünkü milletlerin ikbâli için, evladım,
Ma’rifet, bir de fazilet... iki kudret lâzım.
Ma’rifet, ilkin, ahâliye saadet verecek
Bütün esbabı taşır; sonra fazilet gelerek,
Ma’rifet, farz edelim, var da, faziletmefküd...
Bir felâket ki cemâatler için, nâ-mahdüd.
Beşerin rühunu tesmîm edecek karha budur;
Ne musibettir o: tâûnlara rahmet okutur !(24) ♦

(1) Buhar!, Cenaiz 79, 80, 93, Sünnet 17, Kader 3; Müslim, Kader 22,23,24,25.
(2) Doç.Dr. Hayati HÖKELEKLİ, Hz. Peygamberin Çocuk ve Gençlere Yaklaşımı, 1992 Kutlu Doğum Haftasında Sunulan Tebliğ, T.D.V. Yayınları, Ankara 1995, s: 47.
(3) Lokman 16-19.
(4) Tahrim 6.
(5) Tirmizi. Birr, 33.
(6) Prof. Dr. Hayreddin KARAMAN; İslam’ın Işığında Günün Meseleleri, Nesil
Yayınları, İstanbul 1992, Cilt: 3, Sayfa 339.
(7) Enbiyâ: 107.
(8) Münavi, FeyzüT-Kadîr, V, 167.
(9) Ibn-i Mâce, Edeb, 3.
(10) Münâvi. Feyzü’l- Kadir, II, 13.
(11) Buhari, Edeb, 18.
(12) Buhari, Edeb, 22.
(13) Münâvi Feyzü’l -Kadir, V, 216.
(14) Ibn-i Mâce. Edeb. 3.
(15) Buhari. Edeb, 18; Tirmizi, Birr, 12.
(16) Ebû Davûd, Edeb, 66.
(17) Heysemî, Mecma’üz-Zevâid, C. 8, S. 156.
(18) Ibn-i Mâce, Ticâret, 67.
(19) Yrd.Doç.Dr.Mustafa ÖCAL, Hz. Peygamberin Çocuk Eğitimindeki Metodu. 1992 Kutlu Doğum Haftasında Sunulan Tebliğ, T.D.V. Yayınları Ankara 1995, S. 75, 76, 77, 78.
(20) Saf: 2-3.
(21) Geniş bilgi için Bkz. Dr. Hüseyin AĞCA, Ailede Eğitim, T.D.V. Yayınları Ankara 1993, S.24-42.
(22) Prof.Dr. Beyza BİLGİN, İslam ve Çocuk, D.I.B. Yayınları, Ankara 1991 S. 131.
(23) a-g-c, s: XIII-XV.
(24) M .Akif ERSOY, Safâhat, İstanbul 1975, S. 442.