Makale

CUMHURİYETİN MAKARRINDA BİR MAKAM: DİYANET

CUMHURİYETİN MAKARRINDA BİR MAKAM: DİYANET

Mehmet BULUT

Diyanet İşleri Başkanlığımızın kuruluşunun 70. yılı.. Tabii olarak Aylık Dergimizin bu sayısının gündemi de Diyanet’tir. Teşkilatımızın tarihçesi, devlet teşkilatı içindeki yeri ve fonksiyonu, hizmetleri vb. konular, çeşitli yönleriyle, Dergimizin daha önceki yıllarda çıkan sayılarında ve elinizdeki sayıda ele alınıp işlenmiştir Biz de bu "70. Yıl anısına, Başkanlığımızın kuruluşunun ilk yıllarıyla ilgili birkaç not düşmekle katkıda bulunmak istiyoruz.

CUMHURİYETİN
MAKARRINDA...
Diyanet işleri Başkanlığı, 3 Mart 1924’de çıkarılan 429 sayılı kanunla lağvedilen Şeri’ye ve Evkaf Vekâletinin görevlerinden bir kısmını deruhte etmek üzere kurulmuştur. Dolayısıyla bu tarih, ülkemizde din hizmetine yaklaşık dört yıl çok önemli katkıda bulunan ve din hizmetlerini bakanlık düzeyinde yürüten bir vekâletin kaldırılışının ve bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığımızın kuruluşunun yıl dönümüdür. Söz konusu kanunun ilk maddesi (orjinal metniyle) şöyledir:
’Türkiye Cumhuriyetinde muamelât-ı nâsa dair olan ahkâmın teşri ve infazı Türkiye Büyük Millet meclisi ile onun teşkil ettiği hükümete ait olup, Din-i Mübin-i İslâm’ın bundan mâadâ itikadât ve ibadâta dair bütün ahkâm ve mesalihin tedviri ve müessesât-ı diniyenin idaresi için Cumhuriyetin makarrında bir ’Diyanet İşleri Reisliği’ makamı tesis edilmiştir."

İLK HİZMET
KERVANI...
Teşkilatımızın bugün sahip olduğu imkânlar ve istihdam ettiği personelle, kuruluşunun ilk yılındaki durumunu mukayese edebilmek açısından bazı rakamlar vermek, kanaatimizce, faydalı olacaktır.
1924 yılı T C. Devleti bütçesinin Diyanet Teşiklatıyla ilgili verilerine göre, merkez teşkilâtı personeli toplamı 58 kişidir. İller teşkilatında ise, 396 müftü, 477 vaiz, 55 Müftülük müsevvidi, 26 müftülük müstahdemi, 11 İstanbul müftülüğü kalemi, 33 kürsü şeyhi, 42 Mülga Şer’iye Vekâleti personeli olmak üzere toplam 1040 kişidir. Ömek olmak üzere mali durumla ilgili de birkaç rakam sunalım (Yıl yine 1924):
• Bütçenin genel yekünü: 140 443 369.- TL.
• Maarif Bütçesi: 6 877 626.-TL.
• Diy.!şl.Reisliği Bütçesi: 1 422 652.-TL.
• Maarif Vekilinin Maaşı : 200.-TL.
• Diy.İşi.Reisinin Maaşı : 155.-TL.
• Ankara Müftüsünün Maaşı: 40.-TL.

"ONLARIN İŞLERİ ARALARINDA ŞÛRA İLEDİR...”
Yıl 1925.. Diyanet işleri Reisliğinin bütçesi Mecliste müzakere ediliyor. Diyanetin devlet teşkilatı içindeki konumu ve bu teşkilatın halk nazarındaki itibarı hatiplerce, vekillerce dile getiriliyor. İçlerinden bir mebus (Kastamonu Mebusu Mahir Efendi) Meclis salonunda, hatip kürsüsünün arka duvarında asılı levhayı göstererek:
"Bakınız" diyor; "Başımızda Ve emruhum şûrâ beynehum’ nazm-ı celili vardır. Bu Meclisin Müslümanlık meclisi olduğunu bu nazm-ı celil-i İlâhî ispat ediyor. Bunun hilafında hareket olunamaz. Ve emruhum şûra’nın manası, müslümanların işleri meşveret ile meydana gelir, meşverete istinat eder, demektir..." Ve konuşmasının devamında Diyanet’i "ibadetin ilticagâhı ve istinatgâhı" olarak niteliyor.
Bir başka mebus da, dinî makamları işgal eden kimselerin daima "mübeccel bir sınıf" olarak kalması gerektiğini ifade ediyor. Ülkede birlik ve beraberliğin buna bağlı olduğunu; bu hissin ve hassasiyetin zaafa uğraması halinde ülke ve ülke halkının çok şey kaybedeceğini dile getiriyor. Bu topluluğun ihlâsla ve fedakarâne gayretlerinin ise, ülkenin ayakta kalması için çok önemli bir unsur olduğunu vurguluyor.

HARAB MABETLER
Diyanet İşleri Reisliğinin kurulduğu sıra, ülkemiz savaş yıllarını geride bırakalı henüz bir, iki yıl olmuştu. Maddî ve manevî tahribatın izleri henüz giderilememişti. Devletin maddî imkânsızlıkları ve halkın yoksulluğu yanına manevî hizmetlerdeki aksaklıkları da katıyorum. Zira, Türk-İstiklal Savaşında, her vatan evlâdı gibi, çok sayıda din âlimi, cami görevlisi, medrese hoca ve öğrencisi de harbe iştirak etmiş, cephelerde birçoğu da şehit olmuştur. Bunun neticesi ülke genelinde çok yerlerde minareler müezzinsiz, mihraplar imamsız, minberler hatip- siz, mektep ve medreseler hoca- sız ve öğrencisiz kalmıştır. Bu durum din hizmetleri sahasında önemli eksiklik ve aksaklıklara sebep olmuştur. Ehil din görevlisi eksikliği, ehliyetsiz kişilerin cami hizmetlerini ifaya kalkmaları gibi, din ve din hizmeti adına son derece vahim bir durumu ortaya çıkardı. Nitekim bu durum daha uzun seneler devam edecekti. Ayrıca savaş ve yoksulluk, ibadet ve dinî eğitimin mekânı olan cami ve mescidlerin harabe haline gelmesini intaç etti. Minareleri yıkık, kapıları kilitli, camları örümcekli, avlusunda köpeklerin barındığı camilerin sayısı hiç de az sayılmazdı. Bu durum, istikrar ve huzurun olmadığı ülkede, huzurlu ibadetin de olamayacağını açıkça ortaya koyuyordu.
İşte, Diyanet, böyle bir zamanda, din hizmetlerini ve dinî mekânları düzene koymak ve müslüman halkın dinî ihtiyaçlarını karşılamak üzere "Cumhuriyetin makarrında" tesis edilmiştir.
Bakınız yukarıda çerçevesini biraz çizmeye çalıştı 11 û(z tabloyu o günün bir vekili, Diyanet hizmetlerinin mevzubahis olduğu bir toplantıda, Büyük Millet Meclisinde vaziyeti nasıl görüyor:
"Caminin duvarında ’ennezafetü mine’l-iman’ yazıyor ; ama, sinek pisliğinden okunmaz! Nerede nezafet, nerede iman?.."
Durum bu idi ama, bu ahval karşısında suçlu aramaya da mahal yoktu. Fakat, bugün bu tip manzaralarla karşılaşmanın mazereti olamıyacağı açıktır.

KUR AN IN HATALI TERCÜMELERİNE KARŞI TEDBİR
Yazımızı Diyanetin kuruluşunun daha ikinci yılında TBMM nin teşebbüs ettiği ve sonuçlandırdığı hayırlı bir hizmetini anmakla bitirmek istiyorum. İşte talep:
Riyaset-i Celileye,
"Bazıları tarafından Kur’an-ı Kerim’in hâtâ-âlûd (yanlışlarla dolu) bir surette lisanımıza tercüme ve neşredildiği görülmektedir. Bu Kitab-ı Çelilin elyevm (bugün) mevcut olan Türkçe tefsirleri dahi ihtiva ettiği mani-yi dakikayı (ince mânâları) ifadede kasır (yetersiz) olduğu cihetle mütehassıs bir he- yet-i ilmiye tarafından Kur’an-ı Azimuşşan’ın lisanımıza tercüme ve Türkçe tefsiri ve keza lisanımıza tercümesi elzem olan bazı âsâr-ı islâmiyenin nakil ve tercümesi ve Din-i İslâm aleyhinde intişar eden âsâr-ı ecnebiyeye (dış yayınlara) mukabeleten neşriyatta bulunmak üzere (...) 20 bin liranın zam ve tahsisini teklif eyleriz."
53 imzalı bu önerge, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1925 yılı bütçesinin müzakeresi sırasında Meclis Başkanlığına sunuldu. Bu istekte, ihtiyaç açık şekilde ortaya konduktan sonra yapılması gereken de net bir şekilde belirtilmiştir.
Bu mevzuyu kısa kesiyorum. Bilindiği gibi bu önergenin neticesi, 1935 yılından itibaren Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın hazırladığı Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsir ve 1928 yılından itibaren de Tecrid-i Sarih Tercemesi, Başkanlık tarafından cilt cilt neşredilmeye başlandı.
Sözünü ettiğimiz önergenin sahibi Abdullah Azmi Bey, konunun müzakeresi sırasında Diyanet’in yayın hizmeti hakkında, onun kuruluş kanununun ilk maddesini hatırlattıktan sonra, şunları söylüyordu:
"...Demek bu makamın vazifesi Din-i mübin-i İslâmın itikadât ve ibadâta dair bütün ahkâm ve mesaiihini ru’yet edecektir. Bazı müessesat-ı diniyenin idaresine bakmakla beraber, yani milletin itikadâtma, ibâdâtına mütallik olan ahkâm-ı islâmiyeyi milletin anlayabileceği derecede birtakım resail neşrederek onlara okutturmak ve onların İslâmî olan maneviyatını yükseltmek lâzım geliyor..
". .Şimdi biz ki, bütün heyet-i umümiyesiyle Türk ve Müslüman olan bir devletiz (..), gerek Kur’an- ı Kerim’i tefsiri bir şekilde tercüme etmek, Türkçe dini eserler neşrederek maneviyatımızı yükseltmek, bu husustaki ihtiyacımızı tatmin edecek eserleri tercüme ederek neşrettirmek ve gerek yabancı ülkelerde İslâm dini aleyhine veya hatalarla dolu neşriyata karşı mukabele etmek için Diyanet bütçesine bir madde koymak lüzumunu hissediyorum."
Henüz iki yıllık bir teşkilatta işe öncelikle yayın faaliyetiyle başlanmasını ve günümüzde de basın ve yayının toplumu yönlendirmedeki katkısını göz önünde tutarak, bugün "Diyanetin en önemli görevi din! yayın faaliyetleridir" desek bilmem yanlış söylemiş olur muyuz?
Başkanlığımızın 70. Yılını idrak ederken bu konuyu bir kere daha düşünmeliyiz.