Makale

ÇOCUKLARIN SÜNNETİ HAKKINDA

ÇOCUKLARIN SÜNNETİ HAKKINDA

İsmet SELİM

(Ordu Müftüsü)

Bilhassa yarım asırdanberi İslâm câmiasına kendi dîninden, örf, âdet ve geleneklerinden olmayan birtakım muzır alışkanlıkların nüfûz ettiğini üzülerek müşâhede ediyoruz. Bunlar bazan hezeyan hâlini alıyor. İşin en garip tarafı, bu gayri meşrû hareketlerin, müslüman olduğunu iddia edenler tarafından sünnet perdesi altında ve sanki meşru imiş gibi gös­terilerek yapılmasıdır. Esasen samimî müslümanlar için en tehlikeli ola­nı da İslâmiyetle ve Resûlullâh’m sünneti ile hiç ilgisi olmayan, onunla tamamen tezat teşkil eden şeylerin Islâm dîninden ve Resûlullâh’ın sünnetindenmiş gibi gösterilerek yapılması ve genç nesillerin zehirlenmesidir.

Sünnet, erbabınca mâlûm olduğu üzere fi’lî, kavlî ve takriri olarak üç grupta toplanır. Biz bu yazımızda sünnetin İlmî îzâhma girmiyeceğiz. Sâdece bu üç grubun her biri ile de sabit bir sünnet-i seniyye olan çocuk­larımızın sünnetine temas edeceğiz ki, bunun adına Arapçada “hitam” is­mi verilir. Bu işin fi’liyâtı, herkesin bildiği şekilde yapılır.

Önce Resûl-i Ekrem’i dinleyelim, sonra devam edelim. Efendimiz buyururlar ki: “Dört şey Peygamberlerin sünnetindendir: Sünnet olmak, misvak kullanmak, (güzel) kokular sürünmek ve evlenmek.” Bu hadîs-i şerifin ihtiva ettiği hususlardan (sünnet olmak) müslümanlar için pek önemli bir sünnettir. Fakat bu sünneti işlerken bununla hiç ilgisi olmayan bir sürü hezeyânı işlemek hiçbir akıllı insanın yapacağı şey değildir. Sünnet olmak Peygamberimizin sünneti, anladık ama; o içki, oyun ve Çalgı âlemleri, sarhoş nâraları kimin sünnetidir? Bunlar ne ile îzah edile­bilir? O güzelim sünnet, Allah’ın yasak ettiği bu gibi habis şeylerle kir­letilmese olmaz mı? Hem Allâh’ın, insana nîmet olarak temiz ve helâl şey­leri yesin diye ihsan eylediği servet şeytânı yollara neden sarfediliyor? Bu nasıl sünnettir? Maalesef bu gayri İslâmî tutum ve davranışlar köy­lerimizde de müthiş bir hastalık hâlini aldı. Bankadan, şuradan buradan borç para dilenerek yüzlerce, binlerce lirayı sarf etmek suretiyle bir sürü hezeyanı tertip et Bu arada din adamım da oraya çağırıp, gel tekbîr al diye emret. Bunun adını da sünnet koy. Buna sünnet demezler; Allah’a ve Resulüne açıktan açığa isyân ve onlarla istihza etmek derler, anlaşıl­dı mı? Ey çocuğunu doğduğu günden beri gerek sünnet ederken, gerekse evlendirmek gibi her safhada gayri İslâmî ve muzır şeylere alıştıranlar! Size sesleniyorum. Sonra pişman olacaksınız. Ama, fayda etmiyecektir. Onun için bugün gençlerimizden anne, babasına yâr olan, velinimeti olan hocasına hürmetkar olan, kalbi Allah ve Resûlü’nün sevgisi ile dolan, va­tan ve milleti için her şeyini fedâ edecek olan kaç kişi bulabilirsiniz?

Şurası muhakkaktır ki, sünnet sünnettir, isyan da isyandır. Ne yap­tığımızı bilelim. Kimseyi zorla men etmek aklımızdan bile geçmez. Fakat birtakım aşırı isyânları sünnet-i Resûlullâh’a karıştırıp müslümanları da­lâlete sürükleyenlere karşı da göz yumacak değiliz. Vazifemiz yolunu şa­şıranları irşâd etmektir.

Burada bir âyet-i kerîmeye temas etmeden geçemiyeceğim. Cenâb-ı Hak buyurur ki; “Yâ Muhammed (S.A.V.)! De ki: Hak (ve hakîkat) Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz zâlimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlanmıştır.”

Sevgili Peygamberimiz’in bütün sünnet-i şerîfeleri bizim için nasıl bir hayâtı önem taşıyorsa sünnet olmak da bunların en kıymetlilerinden bi­ridir. İlim ilerledikçe bunun önemi daha ziyâde anlaşılıyor. Bugün Batı­lı tıb bilginleri de sünnet olmanın lüzûmuna kani olduklarını beyân et­mekte, sünnet olmamanın sıhhate muzır olduğunu ısrarla îlân etmektedirler. Bu sebepten Batılı birçok hıristiyanlar çocuklarını sünnet ettirmekte­dir. Esâsen Garplılar İslâmiyet’in birçok esâsını tatbik etmekte her gün biraz daha gelişme kaydettikleri halde bizler aksine İslâmiyet’ten her gün biraz daha uzaklaşmayı üstün bir meziyet telâkki etmekteyiz! Bu bize pek ucuza mal olmasa gerektir. Millet olarak Batının müzehrafâtını değil, ilmini, sanatını almalıyız. Bunu yaparken de manevî değerlerimizden hiç­bir şey kaybetmemeliyiz. Mânevi ve millî bütün değerlerimizi dejenere edecek olan her şey yerin dibine geçsin. Milletler mâneviyatları ile yaşarlar. Bu sebepten dinimizi, Peygamberimiz’in sünnetlerini, târihimizi, örf ve âdetlerimizi olduğu gibi korumak mecburiyetindeyiz. Bunu böylece bile­lim ve ona göre hareket edelim.

Müslümanlık pak siyretten ibâretken yazık.

Öyle saplandık ki, levsiyyâta; hâlâ çıkmadık.