Makale

AHLÂK GÜZELLİĞİ VE ÂDAB-I MUAŞERET

AHLÂK GÜZELLİĞİ VE ÂDAB-I MUAŞERET

Mustafa TURGUT

Tokat Merkez Vâizi

İslâm ahlâkı, Kur’ân’a ve Peygamberimizin sünnetine dayanır. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de Nûn sûre-i celîlesinin dördüncü âyetinde Peygamberimiz’in yüksek bir seciye ve ahlâka sahip olduğunu beyan edi­yor. Şöyle ki; “Muhakkak Habîbim sen, muazzam (bir) ahlâk üzerinde­sin.” Ahzâb sûre-i celîlesinin 21 inci âyet-i celîlesinde de şöyle buyurulmaktadır; “Allah’a ve Âhiret gününe ümidvâr olarak Allâh’ı çok zikre­den, anan kimseler için muhakkak ki, Resûlullah’da pek güzel bir örnek, ahlâk numûnesi vardır.” Peygamberimiz de bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Ben ahlâktaki yücelikleri tamamlamak için gönderil­dim.” Ne mutlu bize ki, Cenâb-ı Hak bizleri böyle bir Peygamber-i Âlî Cenâb’a ümmet kılmış... Bizler, onun ümmeti, müntesibi olmakla şeref­lenmişiz. Onun ahlâkiyle ahlâklanmak, dünyâ ve âhiret saâdetine kavuş­mamız için yegâne vesiledir. Aksi takdirde iki cihan saâdetinden de mah­rum oluruz. Bu münâsebetle Peygamber Efendimiz’in ahlâkından bir nebzecik olsun bahsetmek faydalı olur kanâatındayım.

Peygamber Efendimiz’in bütün ef’âl ve harekâtı, yapmış olduğu işler mâkul ve doğru idi. ömründe hiçbir defa yalan söylemediler. Kendilerini değil dostları; düşmanları bile Muhammedü’l-Emîn diye anarlardı. Pey­gamberimiz kimse ile alay etmez, kimsenin şeref ve haysiyetini kıracak hiçbir harekette bulunmazlardı. Hattâ buyururlardı ki: “Sizden biriniz kendi şahsı için sevdiği şeyi mü’min kardeşi için de sevmedikçe (olgun) mü’min olamaz; îmânın kemâl derecesine ulaşamaz.” O halde kendi nef­simiz için hoş gördüğümüz şeyleri mü’min kardeşlerimiz hattâ bütün va­tandaşlarımız için de hoş görüp, kendi şahsımız için zararlı saydığımız şeyleri onlara karşı yapmamalıyız ki, îmânın kemâl derecesine ulaşmış olalım. Peygamberimiz kimseye hased etmez, çekememezlik yapmaz, ifti­ra etmez, gammazlık ve arabozuculuk gibi halleri asla sevmez ve bu gibi hallerden ümmetini şiddetle men ederdi. Dünyâ ve âhiret için faydası olmıyan sözlerle vakit geçirmez, kimseye darılmaz ve dargın duranları sev­mezdi. Peygamber Efendimiz ticârette de iştigâl ettiler. O sahada da doğ­ru ve dürüstlüğü ile herkese örnek olmuşlardır. Risâlet-Penâh Efendimiz, çalışkan insanları çok sever, tenbellikten hiç hoşlanmazlardı ve buyurur­lardı ki; ’‘Sizin hayırlınız o kimsedir ki, âhiretini dünyâsı için, dünyâsını da âhireti için terk etmez, (her ikisi için de çalışır) ve insanlara yük ol­maz.”

Peygamberimizin âile hayâtı da çok muntazam idi; onlarla çok iyi geçinir, kendilerini gücendirmez ve çocuklarını da çok severdi. Peygam­ber Efendimiz büyüklere hürmet, küçüklere de şefkat gösterirdi. Yetim Çocuklara, dul kadınlara pek ziyâde merhamet eder, yardımda bulunur­lardı. İş bitirmeyi çok sever, komşu hakkına son derece riâyet ederlerdi, insanlara olduğu gibi, hayvanlara da merhametliydi. Tahammüllerinden fazla yük vurulmasını, yemlerinin ve sularının zamânında verilmesini bu­yururlardı.

Peygamberimiz, temizliğe de son derece itinâ gösterirler, gusül icap etmese bile haftada bir defa yıkanmak gerekli olduğunu tavsiye ederler­di. Kirden, pastan, kötü kokulardan asla hoşlanmazlardı.

Peygamber Efendimiz, hastalan ziyaret eder, hal ve hatırlanın so­rarlardı. Fakat bulaşıcı hastalığı olan kimselerin eline dokunmazlar ve lü­zum görülmedikçe böyle kimselerin ziyaretine gitmezlerdi.

Peygamber Efendimiz mütevâzî, vâkur, ağırbaşlı idi. Herkese karşı güler yüzlü ve tatlı dilli idi; İcâbında herkesi dinler kimsenin sözünü kes­mezlerdi. Birinin yanına gitmek icap ettiği zaman Önce kapısını çalar, izin ister, izin verildiği takdirde içeri girer, selâm vermeden oturmazlardı. Başkalarına üzüntü ve sıkıntı verecek hallerden asla hoşlanmazlardı.

Mâdem ki, biz de O’nun ümmetiyiz; yukarıda da arzettiğim veçhile dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşmamız için O’nun her harekâtını kendi­mize bir örnek olarak kabul etmeliyiz, güzel ahlâkiyle ahlâklanmalıyız. Çünkü güzel ahlâk, dünyânın nizâm ve intizâmına vesile olduğu gibi, bâzı nafile ibâdet sevaplarını da elde etmemize imkân sağlar.

Peygamberimiz bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Muhakkak mü’min, ahlâk güzelliği sayesinde geceleri ibâdetle ihyâ eden, gün­düzleri mütemadiyen oruç tutan kimsenin derecesine nail olur.”

Ahlâk iledir nizâm-ı âlem

Ahlâk iledir kemâl-i âdem.

Mâdem ki, dünyânın nizâm ve intizâmı güzel ahlâkladır. O halde bir­birimizi sevmek ve saymak, dînimiz iktizâsı ve insâniyet İcâbıdır. Gerek dînen yasak edilenlere, gerekse kanûnen yasak edilenlere yaklaşmamak, dînin ve kanûnun emirlerine riâyet etmek menfaatimiz icâbı olduğu gibi, başkalarına da iyi örnek teşkil ederek cemiyete hayırlı ve faydalı bir uzuv olarak yaşarsak, gerek sağlığımızda ve gerekse öldükten sonra başkaları tarafından her an hayırla yâd edilmemize imkân sağlamış oluruz.

Cenâb-ı Hak cümlemizi açıklamış olduğumuz sözlerin gereğiyle ha­reket eden zümreye ilhak eylesin.