Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN


Geçtiğimiz günlerde İslam’a ve muazzez Peygamberimize yönelik hakaret içeren bir filmin yayınlanmasıyla gündeme gelen İslam dininin değerlerine yönelik saldırı hadisesi yeni bir durum değildir. Yakın geçmişte İsviçre’de minare yasağı, Danimarka’da ve Hollanda’da karikatür krizi, Müslümanların Avrupa’dan çıkarılmasına dikkat çekmek amacıyla 1500 sayfalık bir manifesto yayınlayan gencin pek çok masum insanı öldürmesi, metro istasyonlarına asılan “Ayşeleri, Fatmaları fotoğraflarıyla ihbar et” afişleri bizlere sürekli gündemde tutulmaya çalışılan bir olguyu hatırlatmaktadır.
Günümüzde İslamofobi, gazetelerin satışını, televizyon kanallarının reytingini arttıran bir endüstri hâline gelmiştir. Bir kesim için satış, gelir gibi anlamlar ifade eden bu konu, toplum içinde de sanal bir korku oluşturmaktadır. Aslında İslamofobi’nin her geçen gün daha da yaygınlaşmasını isteyenler, İslam ve Müslümanlar hakkında bir korku paranoyası oluşturmakla hem kendileriyle hem de savundukları değerlerle çelişmektedirler. Çünkü bu korku atmosferiyle o toplumlarda yaşayan Müslümanlar üzerinde yapılan şey, psikolojik baskı, dışlama ve kutsal değerlere saldırıdır. Herkes bilir ki, kutsal değerlere saldırı ve o değerlerin sembol şahıslarına hakaret, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir husus değildir.
Bu yüzden kutsal değerlere hakaret, Müslümanların bigâne kalabilecekleri bir konu değildir. Ancak Müslümanlar, verecekleri tepkileri Müslüman vakarına uygun bir şekilde vermeli, provokasyonlara alet olmamalıdır. Hayat veren bir dinin müntesipleri olan müminler, inanç değerlerine ve peygamberlerine yapılan bu saldırıları, hayat alarak, kargaşalara alet olarak değil, vahiy çağından bugüne uzanan vakarlı bir duruşla serin kanlı, akıl ve hikmetin ışığında bertaraf etmeye çalışmalıdırlar. Bundan maksat “uysal”, “sorunsuz” vb. görünmek değildir. Haddi zatında İslamofobiklerin hakaret ettikleri din ve o dinin Peygamberi (s.a.s.) farklı inanç müntesiplerine karşı gösterdiği tavırla, İslamofobiyi geçersiz kılmıştır. Müslümanlara düşen, böylesine hassas bir ortamda hislerinin, öfkelerinin peşinden değil, rahmet Peygamberinin yolundan gitmektir. Aksi yöndeki davranışlar, şiddete itilmek ve sokağa dökülmek istenen Müslümanlara ve İslam hakkında oluşturulmak istenen olumsuz imaja hizmet etmiş olacaklardır.
İslamofobi’nin, tüm dünyada gündeme taşınma gayretlerinin yoğunluk kazandığı bir süreçte dergimizin gündemini bu konuya ayırdık. Çok kıymetli kalemler, konuyu farklı boyutlarıyla ele aldılar. Bize düşen, hadiseyi gözler önüne sermek ve İslam toplumlarında konuyla ilgili geniş ve doğru bir bakış açısı oluşturulmasına katkı sağlamaktır. Zira İslamofobinin âdeta bir endüstri hâline geldiği günümüzde, Müslümanların doğru bir tavır sergilemesi, bu endüstriyi ham maddesiz bırakacak ve “Müslümanların Masumiyeti” filmi gibi, değirmene dışarıdan su taşıyarak beslemek isteyen girişimleri sonuçsuz bırakacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle dergimizi istifadenize sunarken, Kurban Bayramınızı tebrik ediyor ve bayramın birlik, beraberlik ve dayanışma ruhumuzu güçlendirmesini ve kalplerimiz arasındaki yakınlaşmayı artırmasını diliyorum.

Dr. Yüksel Salman