SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK AÇIDAN EĞİTİM ve ÖĞRETİM
Mustafa TURAN
Mengen Gökçesu ilköğretim Okulu Müdürü
Milletlerin çağdaş uygarlığa ayak uydurabilmeleri ve hayatlarını sağlıklı bir şekilde idame ettirebilmeleri, ancak eğitim sayesinde mümkündür.
Eğitim, tek başına bir ilim olmaktan çok, iki ilimden meydana gelen bir sentezdir demek, daha doğru bir tesbittir. Bu iki ilimden birini sosyoloji teşkil ederken, diğerini de; insan ruhunun ilmi olan psikoloji oluşturur. Bu sebeple, eğitimcilerin çalışmalarında eğitimin sosyoloji ve psikoloji ile olan ilgisini iyi irdeleyip, değerlendirerek, uygulama safhasına koymalarında büyük faydalar vardır. Ancak bu sayededir ki, eğitim nazari olmaktan çıkarak hayattan kopmaması sağlanmış olacaktır.
Uzun vadeli bir iş olma özelliği arzeden eğitim; bir kimsenin her hangi bir etkinlik alanında yetiştirilmesi, bu alanda bir kimse, ya da bir grupça edinilen ahlaksal, kültürel, entellektüel ya da teknik bilgiler bütünüdür.
Bir başka ifadeyle eğitim; kişilerin öğrenme yoluyla davranış değiştirme, davranış geliştirme ve istenilen güzel nitelikleri kazandırma faaliyetidir.
Öğretim ise; bir kimseye bir mesleki formasyonun gerektirdiği genel kültürü verme olgusudur.
Eğitim yoluyla kişide karakter yapısı tamamlanmış olur. Öğretim yoluyla da, genel kültür sahibi olunur ve yöneldiği meslekle ilgili bilgi ve beceri kazanılır. Buna göre, eğitim ve öğretim birbirinden soyutlanmayan iki kavramdır. Hatta çoğu kere birbirini tamamlayan iki etkinliktir.
Eğitimin gayesi, sadece insandaki fıtri kabiliyetleri keşfetmek değil, bu keşifle birlikte olumsuzlukları olumlu hale dönüştürmektir. Ruhların huzur bulması, akıl ve idrakin en güzeli seçmesi, düşüncelerin berraklaşması ve kişilerin önüne aydınlık ufukların açılması; ancak eğitim sayesindedir. Eğitim, toplumun her tür kurum ve kuruluşlarından soyutlayarak düşünülemez. Bu bağlamda, bütün alanlardaki faaliyet ve gelişmeleri eğitim perspektifinden ele almak ve düşünmek gerekir. Ülkemizin vazgeçilmez menfaatlerinin stratejik boyutları, kalkınmanın ve güçlü olmanın gerekliliği ve sosyal problemlerimizin kaynaklan eğitimin genç kuşaklara benimsetmesi gereken konuların başında gelir. Hedefleri sağlıklı tesbit edilmiş, güçlü ve milli bir ideal; toplumun bütün katmanlarını harekete geçirecektir. Böylece, çağdaş eğitim anlayışıyla toplumun tüm fertleri, her şeyi devletten bekleme yerine üretim ve yatırımların büyük çoğunluğunu kendi içlerinde ve im-kanlanyla halletme yarışına gireceklerdir. Devlet de imkanlarını temel hizmetlerde kullanarak kalkınmanın hızı ve seyri değişecektir. Aslına bakarsak, eğitimin temel hedefi; toplumun sağlıklı bir yolda yürümesine hizmet etmek ve bir takım problemlerin eğitim yoluyla çözümünü temin etmektir. Bunun için eğitimin amacı; iyi insan, iyi vatandaş ve vasıflı insan gücü yetiştirmek şeklinde belirlenmiştir. Bu meselede Burke : "Yurdu savunmanın en kolay yolu eğitimdir." derken, Servantes de : "Eğitimsiz inşan çorak toprağa benzer. İnsan eğitimle doğmaz, ama eğitimle yaşar." tesbitinde bulunur. Eğitimin zaruri bir ihtiyaç olduğunu Danton şu sözlerle ifade eder. "Eğitim ekmek ve sudan sonra halkın en zorunlu ihtiyacıdır." Türk inkılabının önderi Kemal Atatürk, eğitimin bir toplum işi olduğunu düşünerek bu inkılabı halk hareketi biçiminde gerçekleştirmiş ve : "Eğitim işlerinde ne olursa olsun başarı kazanılmalıdır. Bir ulusun gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur" sonucuna varmıştır.
Sosyolojik bir toplum ilimi olduğu için, toplum da bir eğitimci olarak bizleri şekillendirmektedir. Bugün sosyoloji ile eğitimin yakınlaşması öylesine büyük boyutlara ulaşmıştır ki, bu durum eğitim sosyolojisi diye bir ilmin doğmasına yol açmıştır.
Sosyolojik açı itibariyle, eğitim meselesine baktığımızda karşımıza, tabiatın, sosyal kurumların ve diğer tüm insanların zeka ve irademiz üzerine yaptıkları tesirlerin tümü birden çıkar.
Son zamanlara kadar bütün dünyada eğitim ve öğretim, çocukları yetiştirme işi olarak görülmüş ve okullar buna göre düzenlenmiştir. Yetişme çağında öğrenmesi gereken şeyleri öğrenenlerin, kırkına kadar şahsiyeti oluşuyordu. Önce batı medeniyetinin bu imajı kırmasıyla, diğer topluluklar da yavaş yavaş artık eğitimin statik değil, dinamik bir hadise olduğunun farkına vararak, planlar geliştirmeye başlamışlardır. Halbuki toplumlarda eğitim işi, Yüce Peygamberimizin ifadesiyle: "Beşikten mezara kadar" bitmeden hayat boyu devam eden bir süreçtir. Bu ilkeyi İslâm toplumları dahi hakkıyla idrak edememişlerdir. Şayet idrak edip değerlendirebilselerdi, ilim ve teknolojide Batı’nın bu kadar gerisine düşülmesi önlenebilirdi.
Geri kalmış memleketler süratle kalkınıp, bir an önce dünya medeniyetine katılmak için, halk eğitimine önem vermişlerdir. Bizim yaptığımız da; halk eğitimini, okul eğitimi ile kaynaştırıp bir eğitim bütünü meydana getirmektir.
Bugün bizde halk eğitimi, çıraklık eğitimi ve yaygın eğitim olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Bütün gelişmiş ülkelerin kalkınmalarını, bu yolla sağladıklarını görmekteyiz. Halk eğitiminin temel amaçlarını, yeni intibaklara yardım etme, boş vakitleri değerlendirme ve yetenek geliştirme olarak düşünürsek, temel eğitimin de, ekonomik olarak geri milletlerin köy halklarını kültür, iktisat, sağlık ve ev hayatı bakımından kalkındırmak gibi hedefleri olduğunu söyleyebiliriz. Temel eğitim kavramı UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı) tarafından ortaya atılmış ve uygulama safhasına geçilmiştir.
Her bilenin bir bilmeyene öğretmek suretiyle, okur yazar olmayan kimsenin kalmayacağı ilkesinden hareketle uygulanan eğitime "Yığın Eğitim" denirken, ferdi, toplumu ve zamanı bir bütün olarak gören ve ele alan eğitime de "Bütün Eğitim" denilmektedir.
Eğitim görevi bakımından, okuldan sonra en büyük fonksiyon icra eden müesseselerden biri aile, diğeri de ordudur. Psikolojik etkilere açık olan bir organizmayı yetenek açısından yönlendirmek, dolayısıyla bilgi ve beceri kazandırma işi olan eğitim sürecinde, en önemli etken ilgi ve meraktır. Bu ilgiyi uyandıracak da eğitimcidir. Ünlü Filozof Aristo : "Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır. Eğitim görmekle görmemek, ölülerle diriler arasındaki fark kadardır." diyerek eğitimin önemine işaret eder. Eğitim olayının iki yanından birini eğiten, diğerini de eğitilen oluşturur. Eğiten de eğitilen de insan olduğuna göre, eğitim olgusunda psikoloji ön planda tutulmalıdır. Eğiticinin vakarlı olması gerekir. Bu durum kişiyi dikkatli ve temkinli olmaya sev-keder. Kibirlilikle ilgisi olmayan vakarlı kişi büyüklenmez. Ancak büyüklüğünü çevresine hissettirir.
Dolayısıyla saygı celbeder. Bu yüzden eğitici, kılık kıyafetiyle, tavrıyla, hatta yürüyüşü ve oturuşuyla, okul içi ve dışı davranışlarıyla üstün bir şahsiyeti sergilemelidir. Öğretim cehaleti giderir ancak insanlık öğretmez. Eskiler, okuyan insanlara tahsilli ve terbiyeli derlermiş. Şimdi ise tahsilli olan terbiyeli olmayabiliyor. Dolayısıyla tahsilin terbiyeden bir ölçüde ayrılmış olduğuna şahit oluyoruz. Bu arada şu hususu da belirtmekte yarar vardır. Eğitimin temel taşı kabul edilen öğretmenlerin yetiştirilmelerinde, sosyoloji, psikoloji ve pedagoji ilimlerinin çok iyi verilmesi gerekir. Böylelikle öğretmenler ordusu, üstün formasyonu alabilen ve hayatında özümleyebilen, insan mimarı ve topluma örnek olma misyonunu ve sorumluluğunu hissedecek şahsiyetli kişilerden kurulmalıdır. Eğitimin temel fonksiyonunun öğretmen olduğunu Alman birliğinin mimarı Bismark şöyle ifade eder : "Eğitimin kaynağı öğretmendir. Okulları olan bir ulusun geleceği emindir."
Eğitim elektrik cereyanı gibidir. Eğitimin vericisi ve alacısı arasında diyalog sağlıklı kurulamazsa, cereyan akımı sekteye uğrar. Zira, bugün artık bütün dünyada ezbere dayalı ve nazarî bilgilerle eğitimden ziyade, müşahede, inceleme, araştırma, tahlil ve tecrübe ruhu ile toplu başarma yöntemlerinin uygulandığı bir eğitim yolu tercih edilmektedir. Dersi belleyerek değil, bir topluluk halinde yaparak ve yaşayarak öğrenme en pratik metod olarak kabul görmektedir. Eğitimin yakın ve uzak diye iki hedefi bulunmaktadır. Yakın hedefi eğitim programlan yoluyla gerçekleştirilir. Uzak hedefi ise, devletin milletiyle bölünmezliği ve ebediyete kadar her türlü şart ve imkanlarda devamlılığını, kıvançta ve tasada birlik olma isteğini kazandırmaktır.
İlim ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesi, beraberinde gelenek, görenek ve her türlü fikir ve hareket tarzlarının değişimini de getirmiştir. Fertler ve toplumların bu değişime ayak uydurabilmeleri için eğitimin rehberliğine ihtiyaç duyacakları tabidir. Eğer bir toplum değişime ve yeniliğe intibak edemezse, pek çok siyasi, ekonomik ve sosyal problemlerle karşıkarşıya kalabilir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Eğer bir toplum; yeniliğe zamanında ayak uydurabilirse aktif intibak, zamanında ayak uyduramazda neticelerine boyun eğme durumunda kalırsa, pasif intibak olarak tezahür eder. İlim ve eğitimin rehberliği olmadan plansız ve rastgele yapılan ilerlemeler sürekli olamayacağı için neticede problem doğabilir. İlim ve eğitim, büyük hedefler tesbit etme görevini, üniversitelerden anaokullarına kadar kadın-erkek, küçük büyük topyekün faaliyetlerle yapmak durumundadır. Bununla beraber artık okulları o klasik çocuk ve gençlere hitap eden kurumlar olmaktan çıkarıp, kapılarını halka da açan çevrenin eğitim merkezi haline getirmek gerekir. Böylelikle zamanlarının büyük bir bölümünü kahvehanelerin sağlıksız havasında boş şeylerle heba eden kalabalıkları bu eğitim merkezlerine toplayarak, okuma, düşünme ve üretime kanalize edebilirsek, en büyük sosyal yaramıza neşter vurmanın yanında, toplumsal kalkınma ve barışın da temellerini atmış oluruz. Bu hususta da en büyük görev yine eğitimcilere düşecektir.
Eğitim, kişinin kendi kendine öğrenme işi olmaktan ziyade, topluluk içinde fikri ve sosyal gelişme işidir. Okul da küçük bir topluluk olduğu için, öğretimde verim daha disiplinlidir. Okul öncesi öğrenilenler de, okulda öğrenileceklere temel teşkil ederler. Eğitim, insanın kişiliğini sürekli geliştirmekte ve yeni davranışlar kazanma yolunu açmakta ise de, ilk yaşlar şahsiyet temellerinin atıldığı plastik çağı oluşturur. Onun içindir ki, atalarımız : "İnsan yedisinde neyse yetmişinde de odur" diyerek durum tesbitinde bulunmuşlardır. Öyleyse anne, babanın ve çevrenin eğitim yöntemleri de önem kazanmaktadır.
Aile eğitimi insan hayatında en önemli temel öğeyi oluşturmaktadır. Çocuğu okul çağına kadar yetiştirecek ve eğitecek olan ailedir. Hatta ailede de annedir. O halde kadınların eğitimi çok önemli bir unsurdur. Bu hususta büyük bilgin Charles iver: "Bir erkeği eğitirseniz bir insanı eğitmiş olursunuz. Bir kadını eğitirseniz bütün aileyi eğitmiş olursunuz." düşüncesini taşır.
Eğer bir toplumda, sevgi, hoşgörü ve çalışma azmi hakim değilse, rüşvet, iltimas ve ahlâksızlık revaçta ise, insanların hayatı üretmekten çok tüketme ile geçiyorsa, konuşmalarında her iki sözden birini küfür ve kaba söz teşkil ediyorsa, halkın sağlığı hiçe sayılarak yollar ve çevre gelişi güzel kirletiliyorsa, toplum sorunlan karşısında "Beni sokmayan yılan bin yaşasın" düşüncesi yaygınsa, devletin malı denizdir... felsefesi ile tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatanlar barınabiliyorsa... bütün bu olumsuzlukların temelinde eğitimsizliğin yattığını kabul etmek gerekir.
Eğitimin başlangıcı araştırmak, sonu düşünüp bulmaktır. İnsan vücudu da, ruhu da eğitilmek için yaratılmıştır.
Okulun öğrenciye verdiği nazari bilgiyi, çevresinde uygulama alanına koyabilme nisbe-tinde eğitimi, laf halinden iş haline dönüştürebilir. Aksi halde çocuklar okulda gereği gibi hayata hazırlanma imkanından yoksun kalacaklardır. Eğitim ve öğretim, et ve tırnak gibi birbirinden ayrılmayan iki unsurdur. Öğretmen öğretirken, öğrenci de öğrenirken aktif metod uygulanmalıdır. Eğitimin gayeleri tesbit edilirken ve hedef belirlenirken; eğer öz kültürümüzden ve tarihimizden kopukluk söz-konusu olursa, toplumun hayat damarları tıkanmış olacağından; aydınlık ufuklara yürümesi ve istikbal vadetmesi mümkün olmayacaktır.
Eğitim ve öğretim, toplumun her sahasına yenileşme, dinamizm, hareket ve yeni anlayışlar getirmesi gerekir.
Eğitim ve öğretim, hoşgörü ortamında, birlik ve bütünlük içinde olunmasını, kardeşlik duygularını geliştirici, çalışma azmini ve fertler arasında kalkınmayı milli ideal haline getirecek bir nitelikte olmalıdır.
Eğitim ve öğretim, mazi ve istikbal arasında köprü kurucu bir fonksiyonu icra eder.
Şunu unutmayalım ki, kültürel miras nesilden nesile ancak ve ancak eğitim ve öğretimle aktarılabilir.
* * *