Makale

İSLAMI İYİ TEMSİL EDEMEMEK

İSLAMI İYİ TEMSİL EDEMEMEK

Dr. Durak PUSMAZ
Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

Memleketimizde-hatta bütün İslam aleminde Müslümanların en mühim meselelerinden biri, belki de en önemlisi, İslamı iyi temsil edememeleridir. Bu durum, cihanşümul bir din olan islamiyetin geniş halk kitlelerince benimsenmesine, yayılmasına engel olmaktadır. Bu sebepledir ki müslümanlık iddiasında bulunup da bilgi ve kültürü ile, yaşayışıyla, hal ve harekatı, tutum ve davranıştan ile İslamı iyi temsil edemeyen kimseler farkında olmayarak İslamiyete en büyük kötülüğü yapmaktadırlar. Çünkü geniş halk kitleleri İslam hakkındaki değer hükümlerini, okuyup, araştırarak, İslamın temel kaynaklarına bakarak vermezler. Müslümanla-nn hal ve hareketlerine, yaşayış tarzlarına bakarak verirler. Onlara göre İslam dini Müslümanların hayatlarında tezahür eden, yaşayışlarında kendisini gösteren gerçeklerdir.
Onun için Müslümanların ilk görevleri İslamı öğrenmek, sonra da İslamı bir bütün olarak ferdî, ailevî ve içtimaî hayatlarında yaşayarak iyi temsil etmek olmalıdır. Her hususta olduğu gibi bu hususta da önder ve örneğimiz Peygamber efendimiz (s.a.s.) olmalıdır. Peygamber efendimiz (s.a.s.) İslam dini ile ilgili emir ve kuralları önce kendi nefsinde yaşıyor, daha sonra ashabına tebliğ ediyordu. O, ibadet ve taatta, zühd ve takvada herkesten önde bulunuyordu. Ümmetine farz namazları kılmalarını emrediyor, kendisi gece gündüz nafile namazlar da kılıyordu. Ashabına farz olan ramazan orucunu tutmalarını emrediyor, kendisi diğer zamanlarda nafile oruçlar da tutuyordu. Her sahada onun durumu böyle idi. Hz. Peygamber, İslamiyet’i ashabına sadece sözü ile anlatmakla yetinmiyor, fiili ile onun güzelliklerini ortaya koyuyordu. Adeta kendisi yaşayan, canlı bir kitap idi. Ashab onun yaşayışına bakarak İslamiyetin güzelliklerini onun fiillerinden öğreniyordu.
Peygamber efendimiz (s.a.s.) zamanında yeni müslüman olanlar da öyle idi. Onlar da önce İs-lamı öğreniyorlar sonra dönüp öğrendiklerini hemen hayatlarına tatbik ediyorlardı. Resûlullah’tan duyduklarını eksiksiz olarak yapmaya çalışıyorlardı. Asr-ı saadet bunun canlı misalleriyle doludur. Buna Buhârî ve diğer hadis kitaplarında rivayet edilen şu misali vermek istiyoruz:
Bir defa Necid halkından saçı başı dağınık bir bedevi Hz. Peygamber’e geldi. Sesi arı uğultusu gibi duyuluyor fakat ne dediği anlaşılmıyordu. Resûlullah’a iyice yaklaştı. Sonra ona İslamın ne olduğunu sordu. Resûlullah da:
- Gece ve gündüz beş vakit namaz kılmaktır buyurdu. Bedevi:
- Üzerime beş vakit namazdan başka bir şey yok mu? dedi. Hz. Peygamber:
- Hayır, ancak, nafile olarak kılman hariç buyurdu.
Daha sonra Resûlullah Ramazan ayında oruç tutmanın farz olduğunu söyledi. Bedevi:
- Ondan başkasını yapmak üzerime farz değil mi? diye sordu. Hz. Peygamber:
- Hayır, ancak kendiliğinden nafile olarak oruç tutman hariç buyurdu. Hz. Peygamber bundan sonra zekatın farz olduğunu söyledi. Bedevi:
- Ondan başkası üzerime farz değil mi? diye sordu. Hz. Peygamber:
- Hayır, ancak kendi isteğinle nafile olarak sadaka vermen hariç buyurdu. Bedevi:
- Allah’a yemin ederim ki bundan fazlasını da yapmam, eksiğini de. diyerek dönüp gitti. Bunun üzerine Allah’ın elçisi şöyle buyurdu.
- Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur. (Bir rivayette) eğer doğru söylüyorsa cennete girecektir. (1)
İlk müslümanlar İslamiyete iyi bağlı oldukları, dinlerini iyi temsil ettikleri için İslamiyet akıllara durgunluk verecek kadar kısa bir zamanda geniş coğrafyaya yayılmış ve geniş halk kitleleri emsali pek görülmedik bir şekilde akın akın İslam dinine girmişlerdir.
Üzülerek belirtelim ki günümüzde müslümanların İslamı iyi temsil ettikleri pek söylenemez. Bir İslam dininin getirmiş olduğu güzelliklere bakıyorsunuz, bir de bugünkü Müslümanların durumlarına bakıyorsunuz hayretler içerisinde kalıyorsunuz. Buna bir kaç misal verelim:
İslam dini maddi ve manevi temizliği emreder. Müslümanın her bakımdan içinin ve dışının, elbisesinin ve etrafının, evinin ve sokağının temiz olmasını ister. İslam dini kadar temizliğe önem veren hiç bir din yoktur. Kur’ân-ı Kerim’de: "Şüphe yok ki Allah tevbe edenleri ve temizliğe dikkat edenleri sever."(2) buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de hadis-i şeriflerinde: "Temizlik imanın yarısıdır. "(3), "Şüphesiz ki Allah temiz (nazif) dir ve temizliği sever. "(4) buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir. Bu emirler ışığında müslüman kılık ve kıyafetiyle, nezafet, nezaket ve zarafetiyle İslamı iyi temsil etmek durumundadır. Fakat vakıaya bakıldığı zaman durumun hiç de böyle olmadığı görülür. Cadde ve sokaklarımıza bakınız, park, bahçe ve piknik yerlerimize bakınız ne durumda? Maalesef gittiğimiz yerleri kirletiyoruz, dinimizin temizlikle ilgili bunca emirlerine rağmen adeta etrafımızı kirletmek için yaratılmışız görüntüsünü veriyoruz. Bu halimizle İslam dinini iyi temsil ettiğimizi söyleyebilir miyiz?
İslam dini birlik ve beraberliğe büyük önem verir. Cemaatte, birlik ve beraberlikte rahmet, ayrılıkta azap olduğunu söyler. Kur’an-ı Kerimde yüce Rabbimiz "Hepiniz toptan Allah’ın ipine sarılınız, ayrılmayınız. "(5) buyurmuştur. Dinimiz böyle iken bir de günümüz Müslümanlarının haline bakınız. Müslümanlar birlik ve beraberlik içerisinde midirler, yoksa çeşitli gruplara ve hiziplere aynlıp paramparça mı olmuşlardır? Vahdet dini olan, birlik ve beraberliği emreden İslamiyetin bu konudaki emirlerine göre hareket ediliyor mu, yoksa tamamen zıddına mı hareket ediliyor? Üzülerek belirtelim ki bu ve benzeri sorulara olumlu cevap veremiyoruz. Müslümanlar kendi içlerinde sudan bahanelerle gruplara ayrılmışlardır. Her grup diğerinin aleyhine çalışmaktadır. Bu halleriyle İslamın birlik prensibini temsil ettikleri söylenebilir mi?
İslam dini kadar çalışmaya önem veren hiç bir din yoktur, öyle ki İslam dini çalışmanın ibadet olduğunu beyan ediyor. Kur’ân-ı Kerim’de ; "İnsan için çalıştığının karşılığından başka bir şey yoktur. "(6) buyruluyor. Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde iki günü eşit olanın aldanmış olduğunu belirtiyor. Durum bu iken bir de Müslümanların haline bakınız. Ülkemizde kahvehaneler, parklar, bahçeler, meydanlar, cadde ve sokaklar tembellerden geçilmiyor. Herkes çalışmadan kazanmaya, köşe dönmeye bakıyor.
İslam dini hayatın her safhasında doğruluktan, dürüstlükten bahsediyor. Peygamber Efendimiz: "Bizi aldatan bizden değildir. "(7) buyuruyor. Fakat Müslümanlar birbirlerini aldatmaya çalışıyorlar.
İslam dini yol üzerinde insanlara zararı dokunan şeyleri kaldırmanın imanın bir şubesi olduğunu beyan ediyor. Fakat cadde ve sokaklarımızda parkedilmiş arabalardan, seyyar satıcılardan geçilmiyor.
Bu misalleri daha da çoğaltmak mümkün. Fakat bu noktada insanın aklına ister istemez İstiklal şâirimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un yıllarca önce söylemiş olduğu şu mısralar geliyor:
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksat, aklanan yok, nafile!
Kaç hakîki Müslüman gördünse hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma galiba göklerdedir!

Kaynaklar:
1) Buhâri. Savm, 1 (III, 31); Müslim, İman, 8; Ebû Dâvûd, Salat, 1; Tir-nıizt. Zekât, 2
2) Bakara sûresi: 2/
222
3) Müslim, Tahare, 1
4) Tirmizî, Edeb, 41
5) Al-i tmran sûresi : 3/103
6) Necin sûresi: 53/39
7) Müslim, İman, 164
8) Müslim, İman, 58