Makale

TÜRK FOLKLOR VE EDERİYATINDA MEVLİD’İN YERİ VE ÖNEMİ

TÜRK FOLKLOR VE
EDERİYATINDA MEVLİD’İN
YERİ VE ÖNEMİ

Dr. Ali Yakıcı


TÜRKLER’İN İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, bu yeni ve yüce dinin sancaktarlığını yaptığı, tarihin tereddütsüz kabul ettiği bir hakikattir. İşte bu büyük milleti böyle şerefli bir görevle vazifeli kılan içindeki sevgi olmuştur. İslâm’ı sevmiştir, Kur’an-ı sevmiştir, Yüce Allah’ı sevmiştir, O’nun yeryüzündeki elçisi Hz. Muhammed’i sevmiştir, sünnetine riayette kusur etmemeye çalışmıştır, O’nu kendisine numune olarak kabul etmiştir. O’nu dilinden düşürmemiş, O’na şiirler söylemiş, O’na mevlidler okumuştur.
Türk insanı doğumunda, ölümünde, ya da önemli bir geçiş döneminde Peygambe-riyle birlikte olmak istemiş, O’nu yanında hissetmiş, O’nu folkloruyla bütünleştirmiştir. Ve yine Türk edebiyatına imzasını atmış ünlü sanatçılar, Hz. Muhammedi samimi bir sevgi, arı-duru bir dil ve üslûpla anlatmışlardır.
Şiirimizin önemli temsilcilerinden Yunus Emre, şiirlerinde Hz. Muhammed sevgisine önemli bir yer ayırmıştır. Aynı durum Fuzuli ve diğer şairler için de geçerlidir. Yazarlarımızdan Ahmet Kabaklı bu hususu şöyle dile getirir:
’Şair Yunus ne diyor; Adı güzel, kendi güzel Muhammed. Bakına buluşun güzelliğine... Hakikaten Muhammed isminin güzelliğine bakınız. "Bir mübarek sefer olsa da gitsem / Kabe yollarında kumlara batsam / Mah cemâlin bir kez düşte seyretsem / Ya Muhammed canım arzular seni’ şu ilân-ı aşka bakınız. Bu ilân-ı aşk, bir milletteki peygamber sevgisinin, hasretinin sebebi olsa gerek. Zira Medine’deki, Mekke’deki, o âlemdeki, oraya yakın çevredeki Müslümanların bizimle aynı ölçüde Peygambere hasret duymalarına imkan yoktur. Biz çok uzaktayız. Daha da uzaktaymışız. Zaten O’nun davetine koşup gelmişiz buralara.
Fuzuli’nin "Su Kasidesi" diye anılan bir nât-ı şerifi vardır. Fuzuli burada Dicle ve Fırat’ı anlatmaktadır. Su Kaside-si’nde bakınız Bağdatlıya ne diyor: "Zerre zerre âhı dergâhını ister salınır / Dönmez o dergâhtan eğer olsa pare pâre su / Hâkipâyine yetem der ömürlerdir muttasıl / Başını taştan taşa vurur gezer avare su". Burada, Dicle ve Fırat’ın çırpınışları hep İslâm Peygamberi içindir. Fırat ve Dicle, Hz. Muhammed’in hasretinden dolayı başını taştan taşa vurarak hep o mübarek topraklara doğru akmaktadır. Ulaşamamanın ıstırabıyla da başını taştan taşa vurmaktadır. İşte Fırat ve Dicle... Bizim akarsularımız. Fakat gittiği istikamet Peygambere doğru, Peygamberin istikameti. Dicle ve Fırat’ın çırpınışı bizim çırpınışımız. Ben böyle anlıyorum ve bu hasreti böyle ifade etmeye çalışıyorum.
Bir beyit vardır; duyduğum an hayranlığımı gizleyemem, ayaklarım yerden kesilir gibi olur: "Muhabbetten Muhammed oldu hasıl / Muhabbetsiz Muhammed-den ne hasıl". Çünkü Peygamber Efendimiz muhabbet dolu, sevgi doludur. Çünkü Peygamber Efendimiz muhabbete layık, sevgiye layıktır. Zaten âlemin yaratılışının sebebi de o değil midir?
Zaten bizim Yunus da öyle demiyor mu: "Hak yarattı âlemi aşkına Muhammedin / Ay ve günü yarattı şevkine Muhammedin / Yeşerir dağ ve taşlar / Yemiş verir ağaçlar / Aşkına Muhammedin".
Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Mevlid için düşüncelerini kısa ve öz olarak şöyle ifade eder: "Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı’nda başarıya ulaşan mühim bir eserdir. Zira bu eser, iddialı bir sanat adamı olmaktan çok, ulvî hisleri samimi, bilgili, Allah’ına ve Peygamberine bütün varlığıyla bağlanmış, inandırıcı bir iman adamının eseridir".
Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız da Mevlid’i sosyal târih açısından değerlendirmektedir! "Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i bir yaratıcılık ürünüdür. Zira O, bu eserini Hz. Muhammed’in yüceliğini vurgulamak ve bu arada, fetret sonrası zayıf bir vaziyette bulunan Osmanlı Devleti’nde siyasî, dinî ve sosyal her .türlü cereyanın ortalığı karıştırdığı bir dönemde, yıkıcı ba-tınîlik propagandalarına karşı çıkmak, ehl-i sünnet görüşünü savunmak ve devletin bütünlüğünün korunmasına katkıda bulunmak gayesiyle kaleme almıştır. Bu ideal uğruna, şuurlu bir biçimde, XV. asır Anadolu Türkçesiyle kaleme alınan Mevlid, orijinal bir şaheser olmuştur. Bugüne kadar bütün Türkler tarafından muhtelif vesilelerle zevkle okunması ve dinlenmesi, ondaki sanat üstünlüğünün ve orijinalliğin en büyük delilidir. Bununla birlikte bugünkü mevlid törenleri kalıplaşmış, ananeler şeklinde cereyan etmektedir. Dinamik değil fakat durgun bir kültür hadisesidir, şuurlu değil, gayrı şu-urî hareketlerdir. Bununla birlikte bu haliyle de toplumu birlik ve bütünlük içinde tutmada önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Mevlidin tarih içinde ve bugün oynadığı fonksiyon, sosyal tarih açısından ciddî bir biçimde tahlil edilerek açıklanır ve bu temelden hareketle aynı ideal ve ruhla, bugünün insanına hitap kabiliyetine sahip yeni buluşlar, biçimler ve uygulamalar gerçekleştirilebilirse, bunlar, ülke ve millet bütünlüğünün pekiştiril-mesinde çok daha etkili bir rol oynayabilir."
Mevlid’in Türk kültürü içindeki yeri ve önemi hususunda Ayvaz Gökdemir, "Kutlu Doğumla ilgili olarak yaptığı konuşmada şu değerlendirmeye yer vermiştir:
"Mevlid kutlamaları ve mevlid merasimleri, Erbil Atabeği Muzafferüddin Gökbörü’den başlayarak 784, Vesîletü’n-Necâf ın yazılış tarihinden başlayarak 583 yıllık bir Türk ve Türkiye adetidir. Bugün tamamen gayrıresmî olmakla birlikte her seviyedeki mevlid törenleri, dinî ve millî kültürümüzün bir parçası ve sosyal hayatımızın vazgeçilmez tabiî bir müessesesi haline gelmiştir. Bu haliyle dini telkinin de en şümullü, en kapsayıcı ve itiraf etmek lazımdır ki, en yüksek seviyesini temsil etmektedir. Hiç şüphe yok ki Mevlid, sekiz asra yaklaşan bir süreden beri Türk kültürünün, Türk milliyetinin, Türk maneviyat ve Mevlid, tek başına bir kültür unsuru değil, bir çok kültür unsurlarını bünyesinde toplayan bir kültür kompleksi, bir kültür karmaşığıdır. Sosyal dokuya derinlemesine ve genişlemesine nüfuz etmiş, kök salmıştır. Halkımızın hangi vesilelerle mevlid okuttuğu, mevlid cemiyetlerinde toplandığı bir kere daha göz önüne getirilirse, denilebilir ki Türkiye gökleri altında Mevlid okunmayan gün yoktur. Ayrıca okunan mevlidler zamanın dilimlerine taksim edilirse, Mevlid isabet etmeyen bir saatin bile kalmadığı görülür.
Bu kompleksin içinde, başta insanoğlunun en yüce değerleri olan din ve iman vardır. Mevlidde beşeriyetin en yüce, en ulvî inanç, duygu ve ürperti kaynağı olan Allah ve Peygamber sevgisi vardır. Allah kelamı olan Kur’an vardır. Işık vardır, karanlıklar içinde parlayan aydınlık vardır, va’z ü nasihat vardır, en tatminkâr ruh gıdası olan duâ ve niyaz vardır.
Şiir halinde, Türkçe ve en güzel, en duygulu, en içli insan sesi olan Türk musikîsi vardır. En ulvî duygular, en üstün bağlılıklar, en hasbî ve yüce sevgiler, Türkçe şiirle, Türk musikîsinin narin kanatlarını takmış olarak insanların baş ve gönül kulağına söylenen, üflenen, hem zihne, hem kalbe hitap vardır.
Kısacası Mevlid, dinî ve millî bir terbiye müessesesidir. Sessiz sedasız, kendi halinde işleyip duran bir millî birlik mektebidir. Mevlid, her noktası Allah’ın Kitabına ve Peygamber’in sünnetine uygun, zarif Türk dindarlığının estetik bir formudur. Mevlid, ölümsüz ve doyumsuz güzel Türkçe demektir. Türk ruhunun en hassas ve ince teli olarak inleyen Türk musikîsi demektir. Bin yıldır İslâm’a adanmış bir millet fertlerinin müşterek vicdanı ve bu vicdan etrafında birbirine kenetlenmesi ve her toplanışta birbirine mukaddesatının ana sütunlarından biridir ve böyle olmakta devam edecektir."
daha çok benzemesi demektir.