Makale

SEVGİ DİNİ İSLAM

SEVGİ DİNİ İSLAM

Dr. Durak PUSMAZ
Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

Peygamber Efendimiz (S.A.S.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız" (1)
Sevgi insanın yaratılışında vardır, insanın doğuştan sahip olduğu bir duygudur. Çocuk sevilmek ister, genç sevilmek ister, yaşlı sevilmek ister, kısaca herkes sevilmek ister, sevilmekten hoşlanır. Başkaları tarafından sevilmek, başkalarının sevgisine mazhar olmak için sevmek gerekir. Seven sevilir, şefkat ve merhamet edene şefkat ve merhamet olunur. Sevilmek istiyorsak, sevmeliyiz. Peki kimleri sevmeliyiz? Herşeyden önce Allah’ı sevmeliyiz, Peygamberi sevmeliyiz. Sonra da, Allah’ın yarattığı insan-lan ve hatta bütün canlıları sevmeliyiz. Çocuklarımıza sevgiyi öğretmeliyiz, bunun en güzel yolu aile yuvasında onlara sevgiyi tattırmaktır. Sevmek için, sevgi dolu bir ortamda yetişmek gerekir. Sevgi dolu bir ortamda yetişen çocuklar büyüdükleri zaman insanları severler, merhametli ve şefkatli olurlar. Sevgiden mahrum olarak yetişen çocuklar ise, büyüdüklerinde insanları sevmezler, canlıları sevmezler, hırçın olurlar.
Aile yuvasında başlayan bu sevgi, dalga dalga yayılmalı ve herkesi kucaklamalıdır. Müslümanın metodu sevgi olmalıdır. İnsanları sevmeli ve onlara sevgi ile yaklaşmalıdır. Hz. Peygamberin metodu bu idi. Onun yolundan giden İslam büyüklerinin metodu bu idi. Sahabenin metodu bu idi. Allah dostlarının metodu bu idi. Mevlana’nın metodu bu idi. Yunus’un metodu bu idi. Bakınız Mevlânâ hazretleri sevgiyi ne güzel ifade etmiş. Acılar sevgiden tatlılaşır Bakırlar sevgiden altınlaşır Tortular sevgiden safileşir Dertler sevgiden derman olur
Ölüyü sevgiden diriltirler Şâhı sevgiden bende, kul ederler
Yunus Emre anılınca akla ilk gelen şey sevgidir. Sevgisiz Yunusu düşünmek mümkün değildir. Onun şiirlerinin asıl teması sevgidir.
Ben gelmedim da’vi içün,
Benim işim sevi içün,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Evet, Yunus bu dünyaya insanları sevmek için geldiğini belirtiyor. Onun için asırlarca önce aramızdan ayrılmış olmasına rağmen hala içimizde yaşıyor, canlılığından bir-şey kaybetmemiştir. Onu içimizde yaşatan nedir? Hiç kuşkusuz onu içimizde yaşatan insan sevgisidir. Peki ona bu yüce duyguyu bahşeden, onu insanları sevmeye sevke-den şey nedir. Hiç şüphesiz ona bu yüce duyguyu bahşeden kaynak, mensup olduğu yüce İslâm Dinidir. O, yaratılanı, yaratandan ötürü hoşgörür ve sever:
Nazar eyle ilerü
Pazar eyle götürü
Yaradılanı hoşgörür
Yaradandan ötürü
Mevlana’lar, Yunuslar ve diğer İslâm büyükleri, Allah dostları insanlara kinle, nefretle, düşmanlıkla değil, sevgi ile yaklaşmışlardır.
Onlara sevgi ile kucak açmışlardır, insanları Hakka sevgi ile davet etmişlerdir. Bunda başarılı da olmuşlardır. Bizim de metodumuz sevgi metodu olmalıdır, sevgi üzerine kurulmalıdır. Çünkü gönüllere sevgi ile girilir. Gönüller sevgi ile kazanılır. En katı ve sert gönüller sevgi ile yumuşar, sevgi ile fethedilir. Gönüllere taht sevgi ile kurulur. Sevgi öyle tılsımlı bir silahtır ki onunla pek çok kapı açılır. Sevginin açamayacağı kapı yoktur.
Gönüller sevgi ile fethedildiği gibi ülkeler de sevgi ile fethedilir. İslâm tarihi bunun canlı misalleriyle doludur. Geçmişte bu dinin ruhunu kavramış olan ecdadımız, büyüklerimiz bir çok ülkeyi sevgi ile fethetmişlerdir. İslâmı cihana sevgi ile yaymışlardır. Sevgi öyle bir şeydir ki topun, tüfeğin ve en modem silahların yapamayacağı şeyleri yapar, başaramayacağı şeyi başarır.
İslâm dini sevgi dinidir, temeli sevgi üzerine kurulmuştur. Allah’ın 99 güzel isimlerinden biri de "el-Vcdûd" dur. Anlamı "sevgi dolu" demektir. Rahman ve Rahîm de Allah’ın diğer isimleridir. Kullarına karşı çok şefkatli ve merhametli olduğunu ifade eder. Allah, kullarını sevdiği onlara karşı şefkat ve merhametli olduğu gibi, Mümin de Allah’ı sever, peygamberi sever ve insanları sever. Peygamber Efendimiz (s.a.s) hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Üç haslet vardır ki kimde bulunursa imanın tadını hisseder.
Bunlar: Allah ve Resulünün kendisine başka şeylerden daha sevgili olması, bir kimseyi yalnız Allah için sevmesi, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra, tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmaması." (2)
Demek ki mümin ilk önce kendisini yaratan ve envâ-i çeşit nimetlerle donatan Allah’ı sevecek, sonra da Allah’ın emirlerini bizlere tebliğ eden Resulünü sevecek, hem de bunları herşeyden daha çok sevecek. Bununla yetinmeyip yaratıkları en şereflisi olan, eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanları da sevecek. Hem de bu sevgisinde maddî bir menfaat ve çıkar gözetmiyecek, sırf Allah rızası için sevecek. Zaten menfaat kaygısı ile yapılan harekete sevgi denmez.
Sevgi tabii olur, yapmacık olmaz. Hasbî olur, menfaat gözeterek olmaz.
İnsanları sevmeliyiz, hem de kusurlarıyla. Şunu kesin olarak bilmeliyiz ki kusursuz kul olmaz. Onun için "el- kemalü lillâhi vahdeh" denilmiştir. Yani kemâl; eksiksiz ve noksansız olma, sadece Allah’a mahsustur. Allah’ın dışında herkesin bir kusuru, bir noksanı, bir eksiği vardır. Kusur ve noksanlardan münezzeh olan Allah’tır. Bize düşen insanların kusurlarını araştırmak değil, onlan bu kusurlarıyla beraber kabul etmektir. Zaten insanları güzelleştiren biraz da kusurları değil mi? İnsanların kusurlarını sevgi perdemizle örtmeliyiz. Bunun anlamı onu kusuru ile başbaşa bırakmak değildir. Elimizden geldiği kadar kusurunu izale etmeye, gidermeye çalışmalıyız. Kusurundan dolayı ondan nefret etmeliyiz. Onu terketmemeliyiz. Bizim de bir çok kusurumuzun olduğunu unutmamalıyız.
İslâmı bilmeyenler İslâm deyince hemen savaşı anlarlar. Oysa savaş son çaredir, en son başvurulacak yoldur. Asıl olan barıştır. Zaten "İslâm" kelimesinin bir anlamı da barıştır. İslâm barış dinidir Barış da sevgi ile olur. Sevgi olmadan barış olmaz. Savaş bıçak kemiğe dayandığı zaman yapılır. Savaştan önce yapılacak çok şey vardır. Önce barış yollan denenir. En son olarak yapılması gereken şeyleri ilk olarak yapmaya kalkışanlar, İslâm Dinini bilmeyenlerdir, İslâm Dininin ruhunu kavramamış olanlardır.
İslâm toplumunda kin, nefret ve düşmanlığın yeri yoktur. Bu toplumda hakim olan unsur sevgi ve saygı olmalıdır. Sorunlarımızın üstesinden gelebilmemiz, problemlerimizi halledebilmemiz için birlik ve bareberlik içerisinde olmamız gerekir. Bu da sevgi ile olur. Birbirlerini sevemeyenler biraraya gelemezler. Bunların birlik ve beraberlik içerisinde olmaları mümkün değildir. Birlik ve bareberlik içerisinde olmayan milletler de hiç bir meselelerini halledemezler.
Toplum içerisindeki iç mücadele ve çekişmeler sevgi ile sona erer. İhtilaflar ayrılıklar, gayrılıklar sevgi ile, hoşgörü ile son bulur. Sevgi büyüdükçe düşmanlıklar, ayrılıklar, gayrılıklar küçülür. Sevgi azaldıkça bunlar büyür, öyle ise içimizde sevgiyi çoğaltmalıyız.
Dinimiz birlik dini, beraberlik dini, kardeşlik dini, karşılıklı sevgi ve saygı dinidir. Peki insanları nasıl ve ne kadar seveceğiz? Bunun ölçüsü nedir? ölçüyü Allah Resulü veriyor: "Sizden biriniz kendi öz nefsi için sevdiği şeyi din kardeşi için de sevmedikçe İmanda kemâle eremez, tam ve kamil mü’min olamaz." (3) Demek ki ölçü kendimiz için sevdiğimiz güzel şeyleri din kardeşlerimiz için de sevmektir. Kendimiz için sevmediğimiz şeyleri onlar için de sevmemektir. Olgun mümin olmanın ölçüsü bu.
Sevgiden nasibi olan insanlar bu dünyada mutlu ve huzurlu olacakları gibi, öbür dünyada da mutlu olacaklardır. Nitekim Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre, bu dünyada Allah için birbirini seven iki kişi kıyamet günü Arşın gölgesinde olacaklardır. (4)
Kaynaklar:
1. Müslim, İman-54
2. Müslim, lman-67
3- Buhari, lman-7
4- Müslim, Zakat-91