Makale

Tenasüh, Reankarnasyon ve Kur'an

Tenasüh
Reankarnasyon Ve
Kur’an

Hasan ARAL

Kainatın meydana gelişi, insanın varoluşu, hayatın başlangıcı, amacı ve hedefleri...gibi problemler kadar, insanoğlunu ilgilendiren bir başka konu da ölüm ve ölüm ötesi hayat olmuştur. Tarihin ilk çağlarından beri insanlar, çeşitli kültürlerin tefekkür atmosferinde bu ve benzeri konularda kafa yormuşlar, düşünce üretmişler, akılları ölçüsünde çözümler ortaya koyma gayretinde olmuşlardır. Ne var ki, aklın dar kalıpları içerisinde varlık ve olaylara nazar eden insan, çoğu zaman maddenin sığ ve yüzeysel ortamında yine onun esiri, kulu-kö- lesl olmaktan öteye geçememiştir. Vahiy’den uzak ya da ondan yüz çevirerek, bir kısırdöngü içerisinde hep aynı şeyleri tekrar edip durmuşlar, varlık ve hadiselere maddenin ötesinde bir anlam kazandıramamışlardır. İnanç ve düşünceler bir kültürden diğer bir kültüre adeta transfer edilmiş, ancak değişen herhangi birşey olmamıştır. Hep aynı sonuç: Maddecilik.
Eski Iran, Mısır, Hind ve Yunan düşüncelerindeki determinist, materyalis ve politeist anlayış, onların ortak karakteristiğidir. Tenasüh ya da Reankarnasyon, özellikle Iran (Zerdüştlük) Mısır ve Hind (Brahmanizm) düşüncesinin ortak ürünüdür ki, Yunan düşüncesini de etkilemiştir.
Tenasüh; ruhgöçü, ruhun bir bedenden başka bir bedene geçerek yaşamını sürdürdüğü inancı.. Beden değiştirme.. İlkel totemiciligin ürünüdür. Onlar doğan çocukların yeniden dünyaya gelen atalar olduğuna inanırlardı.0’
Ruhun hayvandan insana, insandan hayvana veya bir cisimden diğer bir cisme geçtiğine inanma, çoktanrıcı dinlerde, özellikle Hint Dinlerinde, ruhların ölümden sonra başka varlıkların bedenine girdiğine, böylece hayatın sürdüğüne İnanılırdı. İnsan, dünyadaki işlerine göre ruhlar evreninde çeşitli mertebelere yükselir.. Ruh arınırsa yükseğe, tanrıya ulaşır, kötülüklerle kirlenirse aşağıya doğru herhangi bir varlığın bedenine İner® şeklinde özetlenebilir.
İslam’da ölüm ötesi hayat, ahiret inancıyla izah edilmiştir. Kabir (Berzah) hayatı, kıyamet, mahşer ve büyük mahkemenin kuruluşu, sorgulama, cennet ve cehennem terimleri ahiret inancımızın temel unsurlarını oluşturur ki, tenasüh anlayışıyla taban tabana zıt bir inançtır. Kur’an-ı Kerim baştan sona ahiret hayatını ve onu ispat eden delillerini akıl ve mantığın önüne sererken, onun tenasühle bağlantısını kurmak mümkün değildir. Her şeyden önce İslam, inanç sistemi itibariyle materyalist ve politeist düşünce sistemlerinin tam tersine, tek Allah inancı nın hakim olduğu yaratıcı kurdetin bütün sıfat ve fiilleriyle İzah ve ispat edildiği bir inançlar bütünüdür. Vahiy ve Peygamber odaklıdır.
Şimdi tenasühle ilgilisi olduğu ya da ona götürebilecek işaretlerin bulunduğu iddia edilen Ayet-ı Kerimeler’i Kur’an ve Sünnetin genel prensipleri ışığında inceleyelim.
“Nasıl oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Halbuki siz ölüler iken O diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek, en sonunda O’na döndürüleceksiniz.”3’
Merhum Konyalı Mehmet Vehbi, ilgili ayetin tefsirinde şöyle demektedir: Nasıl oluyor da Allah’ı İnkar ediyorsunuz? Halbuki siz babalarınızın sulbünde (sperma) cemadat kabilinden ruhsuz ölü durumunda idiniz. Bundan sonra babalarınızın sulblerinden analarınızın rahimlerine indirmek suretiyle diriltti ve dünyaya getirerek çeşitli nimetleriyle terbiye etti. Bundan sonra sizi öldürür, daha sonra diriltir ve işlerinize göre ceza verdikten sonra Allah’ın huzuruna dönersiniz, Ayet-i Kerime’de geçen emvat ile murad; cemadat kabilinden hayata malik olmamaktır. Imate ise, hayattan sonra muhakkak olan mevt’tir, ölümdür. "(4>
Burada spermanın ruhsuz ve camid olduğunu ifade eden Hadis-i Şerif’i arzedelim: Ebu Saidi’l Hudri’den rivayet edilmiştir: “Bir adam Resûlüllah (SAS)’a azil konusundan sordu ve azil yapayım mı? dedi. Resûlüllah (SAS): Azil yapmanızda bir beis yoktur, çünkü o meniye henüz ruh üflenmemiştir.” buyurdular.(5)
Esasen bu durum, ilk insan Hz. Adem için de geçerlidir. Hicr Suresi 29. ayetin tefsirinde Merhum Mehmed Vehbi, “Ayet-i Kerime, ruhun insan bedenine cesedi tamam olduktan sonra geldiğine delalet eder, çünkü Cenab-ı Hak, Hz. Adem’in azasım tekmil ettikten sonra ruhun verildiğini beyan buyurmuştur. Aza tamam olmadıkça ruhun gelmesinde bir fayda da yoktur" demektedir.’6’ Tıpkı sperma ile yumurtanın birleşerek zigot halini alışından Nutfe, Alaka ve Mudga dönemlerinden sonra organlarını tamamlayıp (yaklaşık 120 gün sonra) annenin hissedebileceği kadar hareket etmeye başlaması gibi.(7)
Ibn-i Kesir tefsirinde ise Bakara Suresi 28. Ayet-i Kerimesi şöyle açıklanmaktadır. ‘Allah’ın varlığını nasıl reddediyorsunuz da O’ndan başkalarına ibadet ediyorsunuz? Halbuki siz ölüler iken O diriltti. Siz yoktunuz, sizi yoktan varlığa çıkarttı". Ibn Cüreyc Ata’dan O da Ibn Abbas’tan nakleder ki
"Siz ölüler iken O diriltti” ayeti "Babalarınızın sulbünde ölü idiniz, yaratılıncaya kadar hiçbir şey değildiniz, sonra O, sizi yarattı, sonra tekrar gerçek ölümle öldürecektir. Sonra da sizi öldükten sonra yeniden dirilecektir,’ demektir. Bu ayet şunun gibidir.(8) “Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin.(9)
Dahhak, ibn Abbas’tan Mü’min Suresi 11. ayeti hakkında şöyle dediğini nakleder: Allah sizi yaratmazdan önce toprak idiniz, bu bir ölüştür, sonra sizi diriltti. Yaratılış bahşetti, bu ise bir hayattır, dirilmedir. Sonra sizi öldürür ve kabirlere götürülürsünüz, bu da bir başka ölmedir. Sonra kıyamet gününde tekrar diriltir ki bu bir başka hayattır. Bu iki ölüm ve iki hayattır ki, Allah’ın Bakara Suresi 28. ayette geçen kavli gibidir.(10)
Mü’min Suresinin Ayeti tefsirinde Mehmed Vehbi iki ölümü; birincisi babaların sulbündeki ölüm, diğeri dünya hayatının son bulmasıyla tadılan ölüm, iki dirilimin birincisi dünyaya geliş, İkincisi ahirette haşir ve neşir için dirilme şeklinde tanımlamıştır.(11)
Elmalılı Hamdi Yazır, Bakara Suresi 28. ayetin tefsirinde, Allah’a nasıl nankörlük eder de ilmi ve ameli küfür ve inkara saparsınız? Halbuki gerek her- biriniz ve gerekse hepiniz hep ölü idiniz, hayatınız yoktu, bir toprak ve nihayet babanızın belinde bir nutfe, bir sümük olduğunuzu hatırlayınız, ölülerin kabre taşındığı gibi öteden beri taşınıp duruyorsunuz. Böyle iken Allah size hayat verdi. Teneffüs eder, duyar, düşünür,
İster, istediği yere gider, istediği işi yapar... etli, canlı, akıllı, fikirli birer insan yaptı. Hem siz bu hayatı o kadar benimse- meyiniz-bel bağlamayımz- çünkü Allah bundan sonra sizi yine öldürür, öldürüyor ve öldürecek.. iş bu kadar da değil, bunu ilerisi de var. O, sizi öldürdükten sonra yine diriltir ve di- riltecektir. Size önce verdiği gibi ve hatta ondan daha yüksek bir hayat verir ve verecektir. Ba’s ba’del mevt de haktır." “O, sizi öldürdükten sonra yine diriltir.” ayetindeki hayatı kabir ile tefsir edenler de vardır. Kıyametten sonra neşr ile de tefsir edilmiştir. Hangisiyle olursa olsun işler bununla da kalmayacak, sonra hepiniz O’na dönerek, ilk hayatınızda ne kazandınızsa ona göre mizandan geçecek, mükafat veya ceza göreceksiniz.(12) demektir.
Allah, yoktan var ettiği her insana ölümü tattıracak, sonra onu tekrar diriltecektir. Bu diriliş artık onun son dirilişi olacaktır. Evet, insan, takdir olunan günde tekrar dirilecek ve kendisini yaratan Allah’ın huzuruna getirilerek, dünyada iken kendisine verilen akılla birlikte sorumlu kılınışının hesabı sorulacaktır.(13)
Kur’an-ı Kerim, dünya hayatını yaşarken ölümden sonra ahirette dirilmeyi inkar edip cehenneme ehil olanlardan bahsederken “Onlar, Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin, biz de günahlarımızı itiraf ettik, bir daha bu cehennemden çıkmaya yol var mıdır? derler.”(14) buyurmuştur. Bu Ayet-i Kerime’den kabir azabına delil getirilmiştir. Deniliyor ki birinci öldürme dünya hayatını bitiren ölüm, ikinci öldürme kabirdeki birinci ihyayı takib eden ölüm, ikinci diriliş de ba’s. Şu halde dünya hayatı itibara alınmamıştır. Çünkü dünya hayatında inkar ettiklerini ahirette ikrar ve itiraf ediyorlar.15
Buna mukabil mü’minler, “Birinci ölümümüz hariç bir daha biz ölmeyecek miyiz? Bir daha azab görmeyecek miyiz? Şüphesiz bu büyük kurtuluştur demişlerdir”.16’ Yine Kur’an-ı Kerim müttekıler hakkında “Orada ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar. Ve Allah onları cehennem azabından korumuştur.”17’ buyurmaktadır.
Bu münasebetle İki ölüm ve iki dirilişten- birincinin bedene ait ölüm ve hayat, İkincinin de ruha ait ölüm ve hayat mülahaza edilmesi ve mü’min ruhunun Allah’ın dilemesiyle doğrudan doğruya bekasına işaret olması da muhtemeldir. Buradaki kafirlerin sözlerindeki ikiyi “İki defa gözünü çevir bak,”18’ ayetindeki tesniye gibi tekrar ve teksir-çogul-manasını verenler de olmuştur. Güya kafirler ”Sen bizi kaç kereler öldürdün, kaç kereler dirilttin, bunları görüp Kudref’inin büyüklüğünü anladık, günahlarımızı itiraf ettik, bu ateşten çıkmağa bir yol var mı? demektedirler,(19)
Bunun mümkün olmadığını, Mü’min Suresi’ndeki müteakip ayet-i kerime belirtmektedir: “Onlara, Bir olan Allah’a çağrıldığınız zaman inkar ettiniz. O’na ortak koşulunca inanıp tasdik ediyorsunuz. Artık hüküm yücelerin yücesi Allah’ındır, denir.”(20)
Ruh, katiyyen bakidir-ölüm- süzdür-hiç şüphesiz şimdi, ölmüş insanların ruhları, ruhlar aleminde vardır ve bizimle ilişki halindedirler. Manevi hediyelerimiz okuduğumuz Kur’an ve dualar, yaptığımızı hayır hasenat cinsinden işler onlara gidiyor, onların nurani feyizleri de bizlere geliyor/21)
Bu itibarla tenasüh, İslam geleneği açısından da mümkün değildir. Öyle olmasaydı, ölülerimizin ruhlarına okuduğumuz Fatiha’nın, kabir ziyaretlerinin, hayır hasenatın hiç bir anlamı kalmayacaktı. Oysa Peygamberimiz (SAS); “Bir insan öldüğünde ameli kesilir- defteri kapanır-Ancak sadaka-i cariyesi, fayda veren ilmi bir eseri veya kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin defteri kapanmaz" (22) buyurmaktadır.
Esasen herkes hayatına ve ismine baksa, ruhun baki olduğunu anlar. Her bir ruh, dünya hayatında kaç sene kalmış ise o kadar beden değiştirdiği halde kendisi aynen kalmıştır. Bir kimsenin dünyadaki ömründe başına gelmiş bir çok kıyamet çeşitleri vardır. Her gece bir çeşit ölüm, her sabah bir çeşit dirilmekle, ölüm ötesi hayatta dirilişin işlerini gördüğü gibi, altı senede bir bütün hücrelerini değiştirmesi, hatta her altı ayda bir periyodik olarak değişime uğraması, hem ahirete- ki dirilişi, hem de ruhun baki kalışını ispat eder. Öyle ise ce- sed gelip geçicidir, cesedin varlığını devam ettirmesi ruhun varlığına bağlı olduğu halde, ruhun varlığı cesede bağlı değildir. Cesed, ruhun hanesi ve yuvasadır, elbisesi değil. Belki ruhun giysisi bir derece sabit ve ruha münasip latif, nurani bir elbisedir ki, ölüm anında ruh, cesed yuvasından çıkarak kendine ait elbisesini giyer.
Aslında şuur sahibi olmayan bitkiler dünyasında da belirli bir oranda devamlılık söz konusudur. Mesela bir incir ağacı kurusa-ölse dağılsa, onun ruhu hükmünde olan varlığının bütün programı zerre gibi bir çekirdeğinde ölmeyerek baki kalır. İşte madem en adi ve zayıf varlıklarda bile İlahi Kanun gereği böyle beka ve devamlılık söz konusu olursa, elbette insan ruhununda ölümsüzlük ile alakadar olması gerekir. Çünkü ruh dahi, Kur’an’ın ifadesiyle Allah’ın emrindedir ve Kud- ret-i Ezeliye ona harici bir vücud giydirmiştir.(23) Öyle ise cesedin ölümü, ruhun varlığını devam ettirmesine engel değildir.
Son sözü Kur’an-ı Kerim’e vererek noktalayalım: “Nihayet müşriklerden birisi ölüm gelip çattığında “Rabbim der, lütfen beni dünyaya geri gönder; ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş ve hareketler yapayım” Hayır. Onun söylediği bu söz boş bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise yeniden dirilecek güne kadar süren bir berzah vardır. ”(24) Her şeyin doğrusunu Allah bilir. ♦

(1) Orhan Hançerlioglu. Felsefe Ans. C.5, s.358
(2) Meydan Larousse, C. 12.S.52
(3) Bakara, 28 (4) Mehmed Vehbi, Büyük Kur’an Tefsiri, C.l, s. 86-87 (5) Ibn-i Mace, Sünne, Nikah,
(6) Mehmed Vehbi, a.g.e, C.7, s. 2744
(7) Mü’minun, 12-14
(8) Ibn Kesir, Hadislerle K. Kerim Tefsiri, Tere. Dr. B. Karlığa; Dr. B. Çetiner, C. 2. s. 238
(9) Mü’min, 11
(10) Ibn Kesir, a.g.e, s. 238
(11) Mehmed Vehbi, a.g.e, C. 12, s. 4943
(12) Elmalılı Hamdl Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C. 1, s. 286-87
(13) Prof. T. Koçyiglt, Prof. I. Cerra- hoglu, K. Kerim Meal ve Tefsiri, c. 1, s. 80
(14) Mü’min, 11
(15) Elmalılı, a.g.e, C. 6, s. 4148
(16) Saffat, 58-60
(17) Duhan, 56.
(18) Mülk. 4.
(19) Elmalılı a.g.e., C.6, S. 4149
(20) Mü’min, 12, Bediüzzaman, Sözler, Sinan Matbaası, 1st. 1960, s. 485
(21) Bediüzzaman, sözler, Sinan matbaası, İstanbul 1960, S. 485.
(22) Nevevl, Rlyazü’s Sallhln, Tere. M. Emre, s. 810, h. no: 1380
(23) Bediüzzaman, a.g.e., s. 486, Mü’minun, 99-100
(24) Mü’minun, 99, 100