Makale

ÇANAKKALE DESTANI

ŞÜKRÜ ÖZBUGDAY / Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

ÇANAKKALE DESTANI

Türk Milleti’nin tarihe malettiği destanlardan biri de Çanakkale’dir. Birinci Dünya Savaşı’nda, emsalsiz yiğitlerimizi isbat ile cihanı hayrette bırakan Çanakkale Zaferi, başlıbaşına gerçek bir iman, eşsiz bir selâmet destanıdır. Çanakkale’nin Türk Zaferler Tarihi içinde ayrı ve önemli bir yeri vardır.
Bilindiği gibi Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında İtilaf Kuvvetleri’nin Çanakkale Boğazı’nda, Türklere yenilerek, çekilmesiyle sonuçlanan en büyük zaferdir. (18 Mart 1915)"’
Zırhlı gemileri, topları, tüfekleri, uçakları, sayısız askerleri, bitip tükenmeyen hâzineleri ile maddi yönden çok güçlü olan devletler, cennet vatanımıza saldırmış, Osmanlı Devleti nin ve milletimizin kalbi demek olan İstanbul’u ele geçirmek için, Çanakkale Boğazı, Saroz Körfezi, Gelibolu Yarımadası ve Trakya’yı işgale başlamışlardı.
Boğazların işgal edilmesi, İstanbul’un elden çıkması, yüce milletimizin sonu demekti. Türk Milleti, topyekün canını verir, ama 500 yıllık başşehrini, güzel İstanbul’u veremezdi. İşte bu sebeple Anadolu şahlandı.
“Vatan sevgisi imandandır" sözü bir kere daha iman dolu göğüsleri tutuşturuyordu. Canını, malını, maddi-ma- nevi bütün varlığını, vatanına, dinine ve milletine adamış insanlar saflaşıyordu. Bölük, tabur, alay, tümen oluyor, ordulaşıyordu.
Çanakkale Boğazı’nda meydana gelen savaş, tarihin kaydettiği en büyük savaşlardan biridir. Çehreleri, renkleri, dilleri ve ırkları değişik, çeşitli milletlerden oluşan, insan selini andıran ordular, milletimizin üstüne yürümüş, Mehmetçiğin göğsüne bomba ve mermi şimşekleri yağdırmıştır. Yerin altından binlerce dinamit fışkırmış, gökler ölüm indirmiş, yerler ölü püskürtmüştür. Gelibolu Yarımada- sı’nın sırtlarına, derelerine, vadilerine ve ovalarına sağnak sağnak kafa, göz, gövde, kol, çene, parmak, el ve ayak dökülmüştür. Tayyareler, ağır toplarla donatılmış zırhlı gemiler, gülle ve mermi yağdırmıştır.
Bu manzarayı, Mehmed Akif, mısralarında şöyle anlatır:
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına-, Döktü karnındaki esrarı hayâsızcasına.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı-,
Beriden zelzeleler kaldırıyor âmâkı-,
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin-, Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;
Atılan her lağamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtmede yer;
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak.121
İşte bütün bu yakıcı, yıkıcı, öldürücü silâhlar karşısında, ordulaşan milletimizin bir tek dayanağı vardı, o da imanı. Kahraman mehmetçiklerimiz, bu öldürücü silahların tehdidine karşı iman dolu göğsünü siper etmiş, bir gül bahçesine girercesine, vatan uğrunda ölüp şehit olmayı şeref bilmiştir. Onun göğsündeki kat kat iman, alınır kal’a değildi. Düşmanın gülleleri, mermileri, arslan neferlerimizin göğsünde sönmüş, Çanakkale Boğazı, Saroz Körfezi, Conk bayırı, Arıburnu düşmanlarımıza mezar olmuştur. Yine Mehmed Akif, bu konuda şöyle der:
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler.
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasırımdan-,
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar... O rükû olmasa, dünyada, eğilmez başlar...131
İşte bu kadar kuvvetli bir imana sahip, bu derece azimli ve sebatlı, yalnız Allah’ın huzuruna çıktığı zaman rükûda baş eğen askerlerden müteşekkil bu ordu karşısında hangi düşman dayanabilir? Karşısına çıkan, cehennem de olsa dönmeyip, onu göğsünde söndüreceğine azmetmiş olan bu kahramanların karşısındaki düşman, ne olursa olsun, elbette eriyecek ve yok olacaktı. Ve öyle de oldu. Boğazdan tek bir düşman neferi bile geçemedi. Çünkü dünyada o zamana kadar eşi görülmemiş olan bu korkunç savaşta, düşmanların bu kadar üstün kuvvetleri karşısında, Mehmetçiklerin azimleri ve sebatları gevşememiş, yılgınlık gösterip, düşmana yüz çevirmemiş, yahut akıllarına böyle bir şey getirmemişlerdir.1,1 Bu gerçeği yine büyük şâirimiz Mehmed Akif şöyle dile getirir:
Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz-,
Bu yol ki hak yoludur - dönme bilmez yürürüz.
Düşer mi tek taşı, sandın, harîm-i namusun?
Meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun.
Değil mi cephemizin sinesinde iman bin
Sevinme bir, acı bir, gaye ayni; vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek...Yılmaz.
Cihan yıkılsa emin ol, bu cephe sarsılmaz5
Çanakkale muharebelerinde , bütün mahrumiyetlere ve mühimmat yetersizliğine rağmen Türk askeri Çanakkale’nin geçilmez olduğunu ispatladı.
Çanakkale’ye üstün teknik ve silah gücüyle zafer için gelen emperyalistler, 18 Mart 1915’te yenilginin acı hatırasını yaşamıştı. Seddülbahir, Kilidbahir, Alçıtepe, Anafartalar, 18 Mart’tan sonra, bir toprak parçasının adı değildir artık. Bunlar, saldırganların 400 bin ölü bırakarak kaçtığı-, üstün tekniğin, iman, birlik-beraberlik azmi karşısında yıkılışının sembolleştiği isimler haline geldiği bir coğrafya parçasının adları olmuştur.
İtilaf devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale muharebeleri I. Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirip uzamasına sebep olduğu gibi, Çarlık Rusyası’nın çöküşünü de hazırlamış ve İngiltere’de hükümet değişikliğine yol açmıştır.
Türk milleti bu savaşta çok sayıda yetişmiş insanını kaybetmesine rağmen (Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nın resmi kayıtlara dayanarak tesbit ettiği şehit sayısı 213.882’dir.) kendisine has bir kahramanlık örneği sergileyen ordusu sayesinde, Balkan Savaşı’ndan kalma ezikliği üstünden atarak büyük bir askeri başarı kazanmıştır. Bu zafer bütün İslâm dünyası ve ezilmiş milletler için yeni bir ışık olmuştur.
Ayrıca Çanakkale muharebeleri birçok şâir ve yazara ilham kaynağı olduğu gibi çok sayıda Türk ve yabancı devlet adamının hatıraları içinde de yer almıştır.161
Bunların başında, bu yazımızda bazı bölümlerini verdiğimiz, Mehmed Akif ERSOY’un “Çanakkale Şehidlerine" adıyla tanınan şiiri gelmektedir. Akif bu şiirinde, Mehmetçiğin kahramanlıklarını realist tablolar halinde çok heyecanlı, coşkun ve duygulu bir ifade ile tasvir eder.
Mehmed Akif, aynı şiirinde, cennet vatanımızı koruma uğruna, canını fedâ eden ve Peygamberlik mertebesinden sonra, en yüksek mertebeyi hakeden şehitlerimizi de şöyle metheder:
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker. Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhîd’i... Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi... Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni târihe’’desem, sığmazsın.
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber. 7
Çanakkale Zaferinin 83. yıldönümünde, bütün şehitlerimize ve vefat eden gazilerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. ♦
(1) Türk Ansiklopedisi, M.E.B. Yayını, İst Tarihsiz, C11, S.356 vd.
(2) Mehmed Akif ERSOY, Safahat, D.I.B. Yayını, Ankara 1992, S.358-359.
(3) A.g.e„ S.359.
(4) A. Hamdi AKSEKİ-Askere Din Kitabı, Sadeleştiren, Prof. Dr. Talât KOÇYİĞİT, D.I.B. Yayını, Ankara, Tarihsiz, S.287.
(5) M. Akif ERSOY, a.g.e„ S.285.
(6) T. Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, "Çanakkale Muharebeleri" Maddesi, İstanbul 1993, C.8, S.207-208.
(7) M. Akif ERSOY, a.g.e„ S.359-360.