Makale

İrad Edilişinin 1366. Yıldönümünde VEDA HUTBESİNİN TARİHİ VE HUKUKİ DEĞERİ

ŞÜKRÜ ÖZBUGDAY / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İrad Edilişinin 1366. Yıldönümünde

VEDA HUTBESİNİN TARİHİ VE HUKUKİ DEĞERİ

Veda Hutbesi hicri 10. yılda (M. 23 Şubat 632) Hz. Peygamberin hac farizasını îfa için Mekke’ye gelip, Vedâ Haccı sırasında irad ettiği hutbelere verilen bir isimdir. Ancak Vedâ Hutbesi yalnız Arafat’ta irad edilen hutbe olmayıp; Arafat’ta, arafe günü (Zilhicce’nin 9. günü), Mina’da bayramın ilk günü ile yine Mina’da bayramın ikinci günü irad edilen hutbelerin bütünüdür."1 Bunlardan meşhur olana Arafat’ta, sayıları kadın-erkek 140.000’i aşan bir topluluğa irad edilen hutbedir.
Bu hutbe, temel bir kanun olarak insanın hak ve vazifelerini hülâsa etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.), bu hutbeyi irad ettikten üç ay sonra vefat ettiğine göre bu O’nun hakiki vasıyyetidir.12’
Hz. Peygamber bu mahşeri kalabalıkta hitabete başlamadan önce, Cerir b. Abdillâh vasıtasıyla halkın sükûnetini temin etmiş ve Sahabilerden Rebia b. Ümeyye gibi gür sesli münâdiler görevlendirerek hutbe cümlelerinin tekrar edilip uzaklara kadar duyurulmasını temin etmiştir ki, bu teknik anlamda bir bakıma hoparlör teşkilatından yararlanmak demektir. Sonra Cenab-ı Hakk’a hamdü sena ederek şu tarihi konuşmasını yapmışlardır. İslâm tarihinde “Veda Hutbesi” olarak tescil edilen bu önemli ve evrensel tebliğin bazı bölümleri şöyle- din
“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğim. Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur. Ashabım! yarın Rabbinize kavuşacaksınız. Ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız! Sakın benden sonra sapıklıklara dönüp te birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş bulunur.
Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin! Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını ödemek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız- Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır, ilk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir.
Ashabım! Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım kan davası Abdülmuttalib’in torunu Rebîa’nın kan davasıdır...
Ey insanlar! Kadınlarınızın haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim... Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır...
Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki; siz ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.
Ey Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz! Müslüman müslümanın kardeşidir ve böyle- ce bütün müslümanlar kardeştirler. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğuyla kendisi vermiş olsun. Nefsinize de zulmetmeyiniz! Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.. Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını (Kur’an’da) vermiştir... ”
Hutbenin sona ermesinden sonra Peygamberimiz huzurdaki o muazzam topluluğa:
“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz?” diye sordu. Ashab-ı Kiram:
“Allah’ın risaletini tebliğ ettin, risalet vazifeni ifa ettin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun! diye şehadet
Ederiz dediler. Rasül-i Ekrem, mübarek. şehadet parmağını göğe doğru kaldırarak, sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek üç kere:
“- Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!” buyurdu.3
Bu hutbe, İslam’ın temel konularına temas etmesi, cahiliyye adetlerini ortadan kaldırması, eşitlik, hürriyet, kan davaları, faiz, emanet, özellikle insan hakları, aile hukuku içinde yer alan karı-koca hakları, vasiyyet, nesep, zina, borç ve kefalet gibi hukuki meselelere yet vermesi açısından oldukça önem taşır.
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu hutbesi, yalnız müslümanlara okunmuş, sıradan bir hutbe olmayıp, bütün insanları kapsayan tarihi bir hutbe ve bir insan hakları evrensel beyannamesidir.
Hutbede 7-8 yerde geçen ve paragraf başlarını oluşturan "Ey nâs-Ey İnsanlar” kelimesi, bu hutbenin veya bu beyannamenin evrensellik yönünü yani bütün insanlara şâmil olma özelliğini ortaya koyar. Çünkü bu kelime ile Hz. Peygamber (s.a.s.) sadece huzurundaki müslümanlara değil, orada bulunmayan gayr-i müslim-, hatta inançsız Allah’ı tanımayan bütün insanlara seslenmeyi hedeflemiştir. Zira “nâs=insanlar” kelimesi mutlak bir sözcük olup, inananı, inanmayanı-, müslimi, gayr-i müslimi, erkeği, kadını, orada bulunanı bulunmayanı; hasıl akıl sahibi bütün mükellefleri içine almaktadır.
Hutbede yer alan “....canlarınız..- her türlü tecavüzden korunmuştur" ifadesi, kanlarınız, yani canlarınız mukaddestir, dokunulmaz demektir. Buna göre, insanın yaşama hakkının tabii bir hak olduğu ve cana dokunmanın, ona tecavüz etmenin dinen ve hukûken yasak ve haram olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten İslâm’a göre, kişinin hayatına kastetmek, hayat hakkını elinden almak haramdır. Kur’an-ı Kerim’de iki yerde bu konuda şöyle buyurulmaktadir: “Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın... ”4 Ayrıca Peygamberimiz (s.a.s.)’in konuyla doğrudan ilgili birçok hadisi de151 vardır. Bu delillere göre intihar da büyük günahtır.
“Mallarınız— her türlü tecavüzden korunmuştur..." ifadesi ise, insanların mallarının garanti altına alındığını, başka bir deyişle, insanın mülkiyet hakkının en tabii hak olduğunu; kişinin mülkiyetinde bulunan bir şeyin haksız yere alınamı- yacağıni; ancak malın meşrû ölçüler dahilinde elde edilebileceğini, ortaya koymaktadır. Bu cümleden olarak Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyrulmaktadir: “Ey inananlar! mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yiyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder. ”6
“Irzlarınız her türlü tecavüzden korunmuş ur...” ifadesi de kişilerin ırz ve namusunun muhterem ve dokunulmaz olduğunu kesin çizgilerle belirlemektedir. Buna göre kişinin özel hayatının tecessüsü, gizli yönlerinin araştırılması, aile hayatı ile ilgili sırların ifşa edilmesi haram ve yasaktır. Sevgili Peygamberimiz, can, mal, ırz ve namus gibi kişinin doğrudan şahsı ve ailesiyle ilgili şeylerin oldukça önemli olduğunu göstermek ve bunu vurgulamak amacıyla, bu tarihi hutbesinin hemen başında buna yer vermiş ve tebliğ ettiğine dair muhataplarından söz almıştır.
“.... Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını ödemek gerekir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır...” sözleri ise, mülkiyet hakkı ile malların dokunulmazlığı ve haksız kazancın yasak olduğu hususları ile doğrudan ilgilidir. Yani, Hz. Peygamber, bu değerli sözleriyle tefecilik gibi bir sömürü düzenini yasaklamış ve ortadan kaldırmıştır.
“ Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır..." sözleri de kişi dokunulmazlığı, yaşama hakkı, toplum düzeni ve sosyal güvenle doğrudan ilgili olup, kan davalarının kaldırılmasıyla, toplumu altüst eden anarşi önlenmiş, bunların yerine kardeşlik ilkesi tesis edilmiştir. Şurası bir gerçektir ki bu emir ve yasaklar kağıt üzerinde kalmamış, bizzat Hz. Peygamber tarafından toplum hayatına uygulanarak ideal manada bir İslâm birlik ve kardeşliği tesis edilmiştir. İşte bu nesil dünyada benzeri görülmemiş örnek bir nesil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.), faizi ve tefeciliği yasaklarken, kan davasını kaldırırken bunları önce kendi yakınlarında uygulamış ve böylece uyulması gereken örnek bir davranışı sergilemiştir.
Veda Hutbesi’nde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in üzerinde durduğu en önemli konulardan biri de, aile hukukunun özünü teşkil eden kadın hakları veya karı-koca haklarıdır. Rasülüllah (s.a.s.) yine “Ey insanlar!” diyerek bu konuda dikkat çekmiş ve şöyle demiştir: “Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim... Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır... ”
Bir toplumda veya ailede, kişilerin sahip oldukları haklar fevkalade önemlidir. Hakların gerçekleşmesi veya onlardan azami derecede istifade, ancak medenî, hukukî ve İslâmî ölçüler dahilinde hareket etmekle mümkün olur ki, bu da eğitim ve kültür düzeyinin yüksek seviyede olmasına bağlıdır. İşte Hz. Peygamber, ailenin bir kanadını teşkil eden kadının haklarının çiğnenmesinden endişe ettiği için, hakların gözetilmesini ve çiğnendiği takdirde, Allah’tan gelebilecek cezadan sakınılmasını tavsiye etmiştir.7 Bu konuda bir başka hadislerinde de kadın hakları konusunda titiz davranılmasını isteyerek şöyle buyururlar: “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Onların hak ve hürriyetlerine tecavüz etmekten sakınınız. Çünkü siz onları Allah ’in bir emaneti olarak aldınız. ”8
Ayrıca Hz. Peygamberin söz konusu hutbede, fert ve toplum hayatında son derece önemi olan şu hususlara da dikkat çektiği görülmektedir:
1. Kur’an-ı Kerim’i emanet olarak insanlara bıraktığını belirterek ona sımsıkı sarılmalarını tavsiye emiştir.
2. Cahiliyye döneminde Araplar arasında ihtilaf konusu olan gün, ay ve yıl hesaplanmasına açıklık getirmiş, kendi çıkarları için bazı ayları helal, bazı ayları haram ilan etmeyi ve bunların yerlerini değiştirmeyi
yasaklamış ve bir yılı oniki ay olarak tesbit etmiştir. Ayrıca Mekke ve çevresinin kutsallığına işaret etmiştir.
3. “Müslüman müslümanın kardeşidir.” prensibinden hareketle Allah’a ve diğer iman esaslarına inanan insanların arasında bir din bağının bulunduğunu belirtmiş, bütün müslümanların kardeş olduğunu hatırlatmıştır.
4. Hz. Peygamber (s.a.s.), bizzat yaptığı tavsiyelerin, dinleyicileri tarafından orada hazır bulunmayanlara da tebliğ edilerek anlatılmasını tenbih etmiştir.
Veda Hutbesi’nde, görüldüğü gibi, özet olarak; kişi dokunulmazlığı, hayat hakkı, mülkiyet hakkı, mesken masuniyeti, sosyal güvenlik, eşitlik ve aile hukuku gibi konular üzerinde durulmuştur.

Veda Hutbesi’nin Tarihi ve Hukuki Değeri

İnsan hakları açısından Veda Hutbesi İslâm Hukuku’nun önemli kaynaklarından birisi sayılır.
Veda Hutbesi, insan değerini, evrensel insan kardeşliğini, ırk, renk ve sınıf gibi mülâhazalara dayanan bütün ayrımları ortadan kaldırıcı bir kardeşliği savunan prensipler ihtiva etmektedir. Burada canların, malların mukaddes olduğu ilan edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) insanlara hitaben-, “Hepiniz Adem’in çocuklarısınız; Adem ise topraktan yaratılmıştır.”9 buyurmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.s.), Veda Hutbesi’nde, getirdiği dinin adeta bir özetini vermiş gibiydi. Her mevzu, Allah-insan-ve diğer varlıklar üçgeninde cereyan ediyordu. İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittirler, insanın kendi özüne, canına, malına, düşüncesine ve her şeyine dokunulmazlık getiriliyordu. Tek cümle ile bu hutbe insanların kaybetmiş oldukları haklarını yeniden ortaya koymuş oluyordu.
Hz. Muhammed, tüm hayatı boyunca hukuk ve hükümlerde insanların nasıl eşit olduğunu ve olacağını çeşitli hadise ve olaylarla ümmetine anlatıp öğretti. Bu olayların hiç şüphesiz en sonu Veda Hutbesi idi."10
Bu mesaj o gün orada hazır bulunan insan kütlelerine mahsus değildi; bilakis bütün dünyaya duyurulacak açık bir davetti. Hz. Peygamber, orada bulunanlardan, ilan ettiği prensipleri kabul ve tebliğ edeceklerine dair söz aldı ve üç ay sonra da irtihal buyurdu."11
Veda Hutbesi’nin hukuk açısından insan haklarına getirdiği değerler açıktır. Dini, ilmi, içtimai, idari, siyasi ve ailevi birtakım hak ve vazifeler getirmiştir. Bu hitabenin sosyolojik tarih açısından da önemi inkar edilemez. Hz. Peygamber bu hutbesinde cahiliyet döneminin bütün adet ve geleneklerini yıkmış, her biri bir devrim niteliğinde olan hak ve vazifelerle ilgili hükmünü bildirmiştir.12
Bu hutbenin irad olunduğu gün, İslâmiyet, bütün kudret ve ihtişa- miyle dünyaya hitap ediyor, cahiliyet döneminin bütün karanlıklarıyla ve sapıklıklarıyla geçmiş ve kapanmış olduğunu bildiriyordu."13
Veda Hutbesi o gün, geleceğin hukuk, siyaset ve idare dünyasına çok yönlü etki yapmış olan bir vesikadır. Bilhassa müslümanlar, hayatlarında Hz. Peygamberi kendilerine örnek kabul ettiklerinden, her alanda O’nun izleri görülür. Hukukî, İktisadî ve siyasi alanlarda bunun örneklerini bulmak mümkündür. Eğer dikkatlice bakılırsa, Hz. Ali’nin halife iken, Mısır Valisi Mâlik b. el-Haris el- Eşter’e yazıp gönderdiği siyasi protokol-emirnâme, Hz. Peygamber’in Veda Hutbesi’nden ilham alınarak hazırlanmış olduğu kolayca anlaşılır.14
İnsanlığın Veda Hutesi’nde ortaya konan evrensel insan hakları seviyesine ulaşması dileğiyle...

(1) Kâmil MİRAS, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi-, D.İ.B. Yayınları, Ankara 1972, c-10, S:396.
(2) Prof. Dr. Muhammed HAMİDULLAH; İslâm Peygamberi, (Tere M. Said MUTLU), İst. 1966 d, S:175.
(3) Veda Hutbesi’nin tam metni için bkz: Kâmil MİRAS, a.g.e., S:397-399; Prof Dr. Muhammed HAMİDULLAH, a.g.e., S:175-177; Diyanet İlmi Dergi, cilt:28, sayı 1, s:3-6.
(4) En’am, 6/151; Isrâ, 17/33.
(5) Meselâ bkz., Buhari, Diyât,; Müslim, Kasâme,
25.
(6) Nisa, 4/29.
(7) Doç. Dr. Mehmet ŞENER, Veda Hutbesinin insan Hakları Yönünden Kısaca Tahlili (1993
Yılı Kutlu Doğum Haftasında Sunulan Tebliğ), Doğuda ve Batıda İnsan Hakları, T.D.V. Yayınları, Ankara 1996, S:125-129.
(8) Müslim, Hac, 147.
(9) Ebû Davud, Edeb, 120-, Tirmizi, Menâkıb, 75.
(10) Prof. Dr. Osman ESKldOGLU, İslam Hukuku Açısından Hukuk ve İnsan Hakları, İzmir, 1996, S:255,256,265.
(11) Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN, Mukayeseli İslam Hukuku, 1st. 1978, ol, s:46.
(12) ESKİCİOĞLU, a.g.e„ S: 265.
(13) Mevlana şiblî, Asr-ı Saâdet (Tere. Ö. Rıza DOĞRUL) İst. 1973 C. 1, S:506 vd.
(14) Ahmet GÜRKAN, İslam Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, Ankara 1975, S: 333.