Makale

ÖZEL HAYATIN DOKUNULMAZLIĞI

ÖZEL HAYATIN DOKUNULMAZLIĞI

Doç. Dr. Halil Altuntaş / Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Medeniyetin temeli bilgidir. Bilginin temelinde ise merak duygusu yer alır. İnsan, algılamaya başladığı andan itibaren merak etmeye de başlar ve bunu hayatı boyunca sürdürür... Merak insanı araştırmaya, olup bitenlerden haberdar olma çabasına ve elde ettiklerini başkalarıyla paylaşmaya yöneltir. Bu tabiî bir durumdur. Ancak hayatın bütününde olduğu gibi merak konusunda da sınırsızlık ve ölçüsüzlük söz konusu değildir. Merak, genel anlamıyla insan hayatına katkıda bulunacak etkinliklerin, araştırma ve incelemelerin motor gücü olarak makbuldür. Bireyin özel hayatına müdahale anlamı içeren, kişilikleri zedeleyici durumların araştırılıp öğrenilmeye çalışılması ise, insandaki merak duygusunun olumsuz yönünü temsil eder ve İslâmî terminolojide tecessüs diye ifade edilir.
Baş döndürücü hızla gelişen iletişim teknolojisi ve yaygınlaşan medyatik ortam, özel hayatın korunmuşluğu ilkesinin her zamankinden daha fazla ihlâl edilmesine zemin hazırlamaktadır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, ne yazık ki ülkemizde de, magazin haberleri çoğunlukla özel hayat alanlarını konu almakta, bu yüzden pek çok tatsız olaylar yaşanmaktadır. Sosyal hayattaki statüsü ne olursa olsun, her bireyin hayatında, başkalarına açmak istemediği "özel hayat"ı vardır. Özel hayatın dokunulmazlığı temel hak ve hürriyetlerin önemli bir yönünü oluşturur.
Yaratıcı Kudret, "Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın" uyarısıyla tecessüsü yasaklarken, hemen ardından, "birbirinizin gıybetini yapmayın" buyurarak, tecessüs ile gıybet arasında organik bir bağın bulunduğuna işaret etmektedir. (Hucurât, 12)
Hz. Peygamber (s.a.s.) de Kuran’ın getirdiği tecessüs yasağını her fırsatta vurgulayarak hatırlatmıştır. (Buhari, Edeb, 57) "Ey dilleriyle iman eden, fakat iman kalplerine girmemiş olanlar! Müminlerin gıybetini yapmayın, onların mahrem işlerinin peşine düşmeyin. Kim onların mahrem işlerinin peşine düşerse, Allah da onun mahrem işlerinin peşine düşer ve onu evinde bile rüsva eder." (Ebû Davûd, Edeb, 40) hadisi, tecessüs ile iman arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurmaktadır.
Hz. Ömer, Medine’de gece teftişi yaptığı sırada, şarkı ve çalgı sesi işittiği bir evin duvarından atlayarak içeri girmiş ve içerde sazlı, sözlü ve içkili bir eğlence yapıldığını görmüştü. Ev sahibi, kendisini hiddetle azarlayan ve cezalandırmak isteyen Halifeye, Kur’ani ölçülerle şu hatırlatmayı yapıyordu:
"Müslümanların halifesi, acele etmeyiniz. Ben bir günah işlemişsem, siz üç günah işlediniz: Allah tecessüsü, gizlilikleri araştırmayı yasakladı; siz yaptınız. Allah evlere kapıdan girmeyi emretti, siz duvardan atlayarak girdiniz. Allah başkalarının evine izin almadan girmeyiniz, diye emretti; siz ise iznim olmadan girdiniz."
Bu uyarı üzerine Halife, yaptığı işten vaz geçeceğine söz veren adamı affeder. (Kandehlevî, Haya- tü’s-Sahabe, II, 420 )
Hz. Peygamber, özel hayatın araştırılıp ortaya dökülmesinin, toplumu dejenerasyonla yüz yüze getireceğini ifade etmiştir. (Ebu Davud, Edeb, 44)
Tabiî ki, bütün hak ve hürriyetlerde olduğu gibi, özel hayatın dokunulmazlığı da başkalarının hak ve hürriyetleri ile sınırlıdır. Sonucu itibariyle, kişinin kendi hayat alanını aşarak ikinci şahıslara ve kamuya, kamu güvenliğine zarar vermenin söz konusu olduğu durumlarda, özel hayatın korunmuşluğu ilkesinin gözetilmesi söz konusu değildir.