Makale

DOST ANLAMINI ÎFADE EDEN KUR'ÂN KAVRAMLARI VE MÜ’MİNLERİN DOSTLARI

DOST ANLAMINI ÎFADE EDEN KUR’ÂN KAVRAMLARI VE MÜ’MİNLERİN DOSTLARI

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ*

GİRİŞ

Bir insanı sevmek, onunla dost olmak, içini dökmek, sırlarını paylaşmak, iyi ve kötü gününde birlikte olmak arzusu, insanın doğasında vardır ve insan bu­na muhtaçtır, insanın; canı sıkıldığı, morali bozulduğu, bir musibetle karşılaş­tığı zaman kendisini teselli edecek, yardımcı olacak, yol gösterecek, mutlu ve sevinçli, hayırlı ve başarılı işlerinde birlikte olacak, tebrik, takdir ve teşvik ede­cek bir dosta her zaman ihtiyacı vardır.

Kur’ân’da dostluk üzerinde çok durulmuş, dost edinilecek ve edinilmeyecek insanların vasıfları anlatılmıştır. Mü’minlerle dost edinmek teşvik edilmiş, müslüman olmayanlarla dostluk kurmak ise yasaklanmıştır. Mü’minlerin ara­larındaki dostluğun sürekli olması için iyilik edilmesi, iyi davranılması, kötülü­ğe karşı bile iyilik yapılması tavsiye edilmiştir. Allah şöyle buyurmuştur:

"iyilikle kötülük bir olmaz. (Sen kötülüğü) en güzel bir şeklide sav, o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki candan, sıcak ve samimi bir dost oluvermiştir" (Fussilet, 41/34).

Bir sonraki ayette bu erdeme ulaşabilmenin iki şartı zikredilmiştir: "Sabır" ve "hayırhahlık", Ayet şöyledir:

"Bu (kötülüğü iyilikle savma olgunluğu)na ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan) büyük pay sahibi olan kimse kavuşturulur" (Fussilet, 41/35).

Bu ayetler bize dostluğun devamı için dostlara daima iyilik yapmanın, iyi davranmanın, hoşgörülü ve sabırlı olmanın gerekli olduğunu bildirmektedir.

Yüce Allah,"dostlan"; anne, baba, erkek ve kız kardeşler, amca, dayı, hala ve teyze ile aynı değerde zikretmiş, bunların evlerinde yemek yemekte bir güçlüğün olmadığım bildirmiştir (Nur, 24/61)..

Haşan Basri, "Mü’minlerden çok dost edinin, çünkü kıyamet günü dostlar şefaatçi olacaklardır" (Hazin, IV, 481), Katade bin Diâme, "Dost, salih bir insan ise dosta faydası dokunur ve ona şefaatçi olur" demiştir.1

Samimi, salih ve muttaki dostun insana dünyada faydası dokunduğu gibi ahirette de faydası dokunur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"O gün dostlar, birbirlerinin düşmanlarıdır. Ancak muttakîler hariç." (Onlar dünyada olduğu gibi ahirette de birbirlerinin dostlarıdır), (Zuhruf, 43/67).

Bu sebeple insan, fasıklarla değil muttaki insanlarla dost olmalıdır. Zalimleri dost edinenler ahirette pişman olacaklardır:

" O gün zalim, ellerini ısırıp, ’ne olaydı da keşke ben Peygamberle beraber bir yol edineydim’, der. ‘Vah bana, ne olurdu ben falanı dost tutmaşaydım, O beni bana gelen zikirden (Kur’an’dan) saptırdı, der..." (25/27-29).

Peygamberimiz (s.a.v.), "Kişi dostunun dini / ahlâkı üzeredir. Öyle ise siz­den biriniz kiminle dostluk yaptığına ¡yi baksın" demiştir. (Tirmiz, Zühd, 32)

"Dost", insanı kurtuluşa da helake de götürebilir. Nice insanlar, dostları yüzünden perişan olmuşlar, dünya ve âhiretleri yıkılmıştır. Nice insanjar da dostları sayesinde iyiliğe, güzelliğe, hayra, mutluluğa, servet ve makama ulaş­mışlardır. Bu sebeple inşan, dost edineceği kimseleri iyi seçmelidir. Bu sebeple olmalı ki Peygamberimiz (ş.a.v.); "Allah’ım! Hilekâr dosttan sana sığınırım" diye dua etmiştir,2

Dostlar, üç kısma ayrılır:

a-Hakiki ve Vefakâr Dost

Bu dost, dostunun saadet ve musibetini kendi saadet ve musibeti gibi görür, Dostunun yardımına koşar, iyi ve kötü gününde onunla beraber olur.

Peygamber (s.a.v.), "Allah katında arkadaşların hayırlısı arkadaşına faydalı olan, komşuların hayırlısı da komşularına faydalı olanlardır" byyurrnuştur. (Termizi, Birr, 28).

br Menfaatperest Dost

Bu tür dost, menfaati olduğu sürece dostu ile beraber olur, onu sever, Menfaati bitince dostluğu da biter.

ç- Hilekâr Dost

Bu tür dost, insana dost gibi görünür, gerçekte düşmandır. Fırsat bulunca aleyhte bulunur, kusurlarını ve sırlarını ifşa eder, iyiliklerini ise gizler.

Son iki tür insanı, aslında dost edinmemek gerekir.

Her şeyde olduğu gibi "dost edinme" konusunda da Kur’ân bize rehberlik etmektedir. Şimdi Kur’ân’a göre, mü’minlerin dost edinebileceği ve edine- meyeçeği kimseleri görelim.

I. DOST ANLAMINI İFADE EDEN KUR’ÂN KAVRAMLARI

"Dost" kavramı Kur’ân’da; "veli", "vâlî", "mevlâ", "halîl", "hülle", "hamîm", "bitâne", "sadîk", "karîn", "velîce", "refik" ve "habîb" kelimeleri ile ifade edilmiştir.

1. "Velî", "Vâlî" ve "Mevlâ"

"vly" kökü; "birine yaklaşmak, birinin işini üzerine almak, idare etmek, birine iyilik etmek, yardım etmek ve bakmak" anlamlarına gelir.3

Aynı kökten gelen "velî1 (çoğulu, evliya); "dost, seven, yardım eden, koruyan, bakan, birinin işini üzerine alan, idare eden" demektir.4

"Vâlî1 ve "mevlâ" kelimeleri de "velî’ anlamındadır.5

’Vâlî ve "mevlâ" kelimeleri, fail ve mef’ul anlamında kullanılır. Mü’min için 11 Allah’ın velîsî denir ancak "Allah’ın mevlası" denmez. Çünkü "mevlâ" kelimesinde, sahip ve malik olma, yardım etme, işlerini yönetme ve koruma anlamı da vardır.6

"Mü’min, Allah’ın velisidir" demek; O’nu seven, dost edinen, emir ve yasaklarına uyan, O’ndan yardım gören, sevap, rıza ve sevgisini kazanan, demektir. Ancak Allah için, "mü’minlerin velisi ve mevlası" denir. "Allah, mü’minlerin velisi ve mevlasıdır" demek; Allah, mü’minleri sever, korur, yardım eder, güzel amellerinin karşılığını eksiksiz verir ve ödüllendirir demek­tir, Kur’ân’da;

"Allah, mü’minlerin velisidir" (Ai-i imran, 3/68),

"Allah, iman edenlerin mevlasıdır" denilmiştir, (Muhammed, 47/11).

"el-Vâlî’ kelimesi, Kur’ân’da sadece, "Onların, O’ndan başka dostu/ yardımcısı yoktur" (13/11) ayetinde geçmiştir ki bu ayette "vâli"; koruycu, kollayıcı ve dost anlamındadır.

"Vly" kökünden gelen "tevelli" kelimesi, dost edinmek, lafzen veya takdîren "an" harf-i cerriyle kullanıldığı zaman yüz çevirmek anlamına gelir.7 Mesela; "Kim Allah’ı, O’nun elçisini ve mü’minleri dost tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar yalnız Allah’ın taraftarlarıdır", (Mâide, 5/56) ayetinde geçen "yetevelle" fiili "dost tutmak"; "De ki: Allah’a ve Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse muhakkak ki Allah, kafirleri sevmez" (3/32) ayetinde geçen "tevellev" kelimesi, "dönmek, yüz çevirmek" anlamındadır.

2. Halîl (Çoğulu, ehıllâ’) ve Hülle (Çoğulu, Hilâl)

"Halîl kelimesi, samimi dost, "hülle" dostluk anlamındadır.8

"Hülle" kelimesi bu anlamda Kur’ân’da tekil ve çoğul olarak şu ayetlerde geçmiştir:

"Ey mü’minler! Ne alış verişin ne dostluğun (hulletün) ne de şefaatin bulun­madığı (kıyamet) gün(ü) gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcayın" (Bakara, 2/254).

"İman eden kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, ne alış verişin ne de dostluk­ların (hilâl) olmadığı (kıyamet) gün(ü) gelmeden önce kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) gizli ve aşikâre harcasınlar", (İbrahim, 14/31).

Aslında "hilal” kelimesi, iki şeyin arası demektir. Kur’ân’da bu anlamda da kullanılmıştır, (Isra, 17/91, Kehf, 18/33).

"Halîl” kelimesi Kur’ân’da tekil olarak üç, çoğul olarak bir ayette geçmiştir. "Allah, İbrahim’i samimi dost edindi (halîl)", (Nisa, 4/125), "Dostlar (ehıllâ), o (kıyamet) gün(ü) muttakiler hariç birbirlerinin düşmanı olurlar" (43/67) ayetlerinde "halîl ve "ehıllâ"’ samimi dost ve dostlar anlamında kullanılmıştır.

"Kişi dostunun dini üzerinedir. Kiminle dost edindiğinize iyi bakın" (Ebu Davud, Edeb, 19. V, 168) hadisinde geçen "halîl" kelimesi de samimi dost anlamına kullanılmıştır.

3. Hamîm

Kur’ân’da beş ayette "dost", 15 ayette "kaynar su" anlamında kullanılan "hamîm" kelimesi, aynı anlamdaki "veli" (41/34), "sadîk" (26/101) ve "şefî" (40/18) kelimeleri ile birlikte kullanılmıştır. Şu ayetleri örnek olarak zikrede­biliriz:

"Kıyamet günü dost dostun halini sormaz", (Meâric, 70/10).

"Bu gün onun (kafirin) candan bir dostu yoktur", (Hakka, 69/35). "Zalimin ne bir dostu ne de sözü tutulur bir şefaatçisi vardır" (40/18).

4. Bitâne

Bu kelime Kur’ân’da sadece şu ayette geçmiştir:

"Ey mü’minler! Kendinizden başkasını kendinize dost/sırdaş edinmeyin" (Al-i Imran, 3/18).

"Bitâne" kelimesinin kök anlamı, elbisenin içi, astarı demektir. Buna teşbihen bir kişinin sırlarına vakıf olan pek sıkı dostuna "bitâne" denilmiştir.9

Bu kelimenin kökü olan "el-batn", bir şeyin içi, görünmeyen kısmı demek­tir. Bir şeyin dışı, açıkta olan kısmı anlamındaki "ez-zahr" kelimesinin zıddıdır. Buna göre "bitâne", sırdaş demektir. Bir insanın en gizli bilgilerini, işlerini ve durumlarını anlattığı çok samimi, candan dostuna kişinin sırdaşı (bitânetü’r- racül" denir.10

5. Sadîk (Çoğulu, Esdikâ’)

"Dost" anlamındaki bu kelime Kur’ân’da sadece iki ayette geçmiştir (24/61, 26/101). Azgın insanlar kıyamet günü,

"Bizim ne şefaatçilerimiz var ne de candan, samimi ve yakın bir dostumuz"

derler, (26/100-101).

"Sadîk", sevgide sadık olan, kişinin önemsediğini önemseyen, aynı inanca sahip samimi dost anlamındadır.11

6. Habîb (Çoğulu, Ehıbbâ’ ve Ahbâb)

"Habîb" kelimesi, "hubb" .(sevmek) kökünden isim olup seven, sevgili ve dost demektir. Kur’an’da bir ayette çoğul şekliyle geçmiştir. Ayet şöyledir:

"Yahudi ve hıristiyanlar, ’biz Allah’ın oğulları ve sevgilileri/dostlarıyız’, dediler." (Maide, 5/18)

7. Karîn (Çoğulu Kur’ânâ’)

Bir şeyi bir şeye yanaştırıp bitiştirmek, iki şey veya iki şahıs arasını birleştirmek, beraber olmak, dostluk yapmak, mukayese etmek anlamındaki "krn" kökünden gelen "karin" kelimesi; dost, arkadaş, eş, koca, yaşıt anlam­larına gelir.12

Kur’ân’da sekiz ayette geçen bu kelime dost ve arkadaş anlamında kullanılmış, insan ve cin şeytanlarının dostluk ve arkadaşlığı söz konusu edil­miştir. Bunlar, insanlara kötülükleri güzel gösterirler, onları küfür ve isyana teşvik ederler. Konu ili ilgili ayetlerde şöyle denilmektedir:

"Kimin arkadaşı (karîn) şeytan olursa (bu kimse) çok kötü bir arkadaş edinmiş olur" (Nisa, 4/38).

"Biz onlara (Allah’ın düşmanlarına) arkadaşlar (kurenâ’) edindirdik. Bunlar, onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini onlara süslü gös­terirler" (Fussilet, 41/25).

Bu kötü dost / karin; arkadaşını, dostunu, şirke, küfre, isyana ve günah işlemeye teşvik eder. Buna uyan kimse bu kötü arkadaşıyla birlikte cehenneme atılır. Şu ayetler bunu ifade etmektedir:

"Kim Rahman’ın zikrinden (Kur’ân’dan) yüz çevirir / onu görmezlikten gelirse ona bir şeytanı musallat ederiz. Bu onun dostu / arkadaşı olur (karîn). Onlar, bunları, doğru yoldan çıkarırlar. Buna rağmen onlar, kendilerini doğru yolda sanırlar. Nihayet (o şeytan dostu) bize geldiği zaman (bu arkadaşına); ’Keşke benimle senin aranda iki dağ arası kadar uzaklık olsaydı, sen meğer ne kötü arkadaş(mış)sın’ (=fe bi’se’l-karîn) der". (Kendisine şöyle cevap verilir:) "Zulmettiğiniz için bu gün (pişmanlık) size hiçbir fayda vermeyecektir. Çünkü siz azapta ortaksınız" (Zuhruf, 43/36-39).

Kişi ile bu dostu arasında tartışma olur. Kişi, cehenneme atılmasını bu arka­daşının azdırmasından bilir, suçu onunu üstüne atmak iste. Bunun üzerine;

"Dostu/arkadaşı (Allah’a ortak koşan, hayra engel olan, haddi aşan ve şüpheci olan kimse için) (50/25-26), ’Rabb’imiz! Onu ben azdırmadım, fakat o kendisi sapıklık içinde idi’ der. Yüce Allah; ’huzurumda çekişmeyin, ben size daha önce uyarı göndermiştim’ der." (Kaf, 50/27-28).

Bu kötü arkadaşın, dostluğunu ve telkinlerini reddeden kurtuluşa erer.

8. Haden (Çoğulu Ahdan)

"Haden", gizli dost tutmak demektir. Nisa suresinin 25. ayetinde geçen bu kelime ile kadınların gizli dost (metres) edinmeleri yasaklanmaktadır.

9. Aşîr (Çoğulu Uşerâ’)

"Aşîr"; dost, arkadaş, akraba, eş, zevce demektir. Bu kelime, Kur’an’da Allah’tan başkasını dost edinme ile ilgili şu ayette geçmiştir:

"(Sapıklar), zararı faydasından daha yakın olana dua ederler. Bu ne kötü bir mevlâ ve ne kötü bir dost / arkadaştır (aşîr)” (Hac, 22/13).

10. Velîce

Girmek anlamındaki "vlc" kökünden gelen "velîce" kelimesi, kişinin ehlin­den olmayan güvendiği insan, sırdaş demektir. Kur’an’da sadece şu ayette geçmiştir:

"(Ey mü’minler!), Yoksa siz, Allah içinizden cihad eden ve Allah’tan, Rasulünden ve mü’minlerden başkasını kendisine sırdaş (velîce) edinmeyenleri bilmeden / ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız!" (Tevbe, 9/16).

11. Refîk (Çoğulu Rufekâ)

Faydası dokunmak, yardım etmek, lütufla muamele etmek, yumuşak davranmak, dost ve arkadaş olmak anlamındaki "rıfk" kökünden isim-sıfat olan "refik" kelimesi; dost, arkadaş demektir.

Kur’an’da sadece Nisa, 4/69 ayetinde geçmiştir:

"Kim Allah’a ve ilçi(sin)e itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler (ya da şahitler) ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel dost-arkadaştır, (refîk)."

Dost anlamım ifade eden; "velî", "vâlî", "mevlâ", "hülle", "halîl", "habîb", "hamim", "karîn", "sadîk", "refik", "bitâne", "ahdân" ve "velîce" kelimelerine ilave olarak "nasîr" (yardımcı) (Hac, 22/78), "hafîz" (koruyucu), "vekil" (Şûra, 42/6),"şefî " (aracı, kurtarıcı) (6/51), "vâki1 (koruyucu) (Ra’d, 13/37) kelimelerini de zikredebiliriz. Bu kelimeler Kur’ân’da dostluk anlamını ifade eden kelimelerle birlikte geçmiştir. Yardımcı, koruyucu, vekil ve şefaatçi olmak dostluğun sonucudur.

II. MÜ’MİNLERÎN DOSTLARI

I. Allah

Mü’minlerin gerçek dostu, velisi, mevlası, koruyucusu ve yardım edicisi Allah’tır. Bu konuda Kur’ân’da bir çok ayet vardır. Bir kaçının meali şöyledir:

"(Ey mü’minler!) sizin için Allah’tan başka ne bir velî ne de bir yardımcı vardır". (Bakara, 2/107, bkz. Tevbe, 9/116, Ankebût, 29/22).

"Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır".

(Bakara, 2/257),

"Allah, muttakilerin velisidir" (Câsiye, 45/19),

"Veli yalnız Allah’tır" (Şûra, 42/9, 28),

"Allah, iman edenlerin mevlasıdır" (Muhammed, 47/11; bkz Hadîd, 57/15; Tevbe, 9/51, En’am, 6/62; Yunus, 10/30),

"(Ey mü’minler!) Biliniz ki Allah sizin mevlanızdır, O ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır" (Enfal, 8/40),

"Dost olarak Allah (size) yeter, yardımcı olarak da Allah size yeter" (Nisa, 4/45),

"O, yardımcıların en hayırlısıdır" (Ai-i imran, 3/150).

"Allah, mü’minlerin velisi ve mevlasıdır" demek; mü’minleri sever, amel­lerinin karşılığını tam verir, kötülüklerden korur, onlara yardım eder, iman üzere sabit kılar, onlardan razı ve hoşnut olur demektir.

insanlar; iman edip salih ameller işlemek, Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uymak, Allah ve yaratıkların haklarına riayet etmek suretiyle Allah’ın dostluğunu kazanabilirler. Mü’min Kur’ân ve Sünnete ne kadar uyar ve günahlardan ne kadar sakınırsa o nispette Allah’ın dostluğunu elde eder. Yüce Allah;

"Onlar (mü’minler) için Rab’leri katında esenlik evi (dârü’s-selam=cennet) vardır. O (Allah), yaptıkları (güzel) ameller sebebiyle onların dostudur"

(En’am, 6/127),

"(Ey insanlar!) Biliniz ki Allah’ın velilerine korku yoktur ve onlar üzülmeye­ceklerdir. O dostlar ki iman ettiler ve (Allah’a karşı gelmekten, günahlardan) sakındılar. Onlar için dünya ve ahirette müjde vardır. Allah’ın kelimeleri değişmez, işte bu, büyük kurtuluştur” buyurmuştur. (Yunus, 10/62-64). insan; ölümü ve hayatı ile imtihan halindedir (67/2). Dünyadaki imtihanı, iman ve salih ameller işleyip işlememesidir. iman edip salih ameller işleyebilirse Allah’ın dostluğunu kazanır. Kur’ân’da bu konuda yüce Allah; Allah’ı birleyen (hanîf), müslüman (Al-i imran, 3/67), halîm, içli (evvâh), Allah’a yönelen (münîb) (Hud, 11/75), Allah’a itaat eden bir ümmet (ümmeten kâniten lillah), nimetlere şükreden, salih, mü’min, muhsin (Sâffat, 37/111) dosdoğru (sıddîk), insanlara önder (imam), (Meryem, 19/41) vefakâr (Necm, 53/37) ve dost (halîİ) (Nisa, 4/125) olarak nitelediği İbrahim Peygamberin (19/4) bizim için örnek olduğunu bildirmiştir.

Bakara Suresinin 124. ayetinde Allah’ın İbrahim Peygamberi bir takım "kelimeler" ile imtihan ettiği, İbrahim’in de bu imtihanı başarı ile tamamladığı bildirilmiştir.

İbrahim Peygamberin imtihan edilip başarı gösterdiği bu "kelimeler" (cüm­leler, nitelikler) nelerdir? Teberî’nin Ibn Abbas’tan yaptığı bir rivayete göre (I, 1/524) İbrahim Peygamberin imtihan edildiği şeyler; Tevbe, 9/112, Ahzab 33/35; Mü’minun, 23/1-11 ve Meariç 70/22-34 ayetlerinde zikredilen nitelik­ler ve görevlerdir.

a) Tevbe Suresinde Zikredilen Nitelikler

1. (Şirk, küfür, nifak ve isyandan) tevbe edenler (tâibûn),

2. Allah’a ibadet edenler (âbidin),

3. Allah’ı övenler (hâmidûn),

4.Oruç tutanlar (sâihûn),

5. Rükû1 edenler (râki’ûn),

6. Secde edenler (sâcidûn),

7. Ma’rufu (iyi, güzel, yararlı ve doğru söz, fiil ve davranışları) emredenler (âmirûne bi’l-ma’rufi),

8. Münkeri (kötü, çirkin, zararlı ve yanlış söz, fiil ve davranışları) men edenler (nâhûne ani’I-münkeri),

9. Allah’ın sınırlarını koruyanlar (hâfizûne li hudûdi’llah),

10. Müminler.

Bunlar, müminlerin özellikleridir. Ayet, "müminleri müjdele" şeklinde sona ermektedir.

b) Ahzab Süresindeki Nitelikler

1. Müslüman erkek ve müslüman kadınlar (müslimîn ve müslimât),

2. Mü’min erkek ve mü’min kadınlar (müminin ve müminât),

3. Allah’a itaate eden erkekler ve itaat eden kadınlar (kânitîn ve kânitât),

4. Özünde, sözünde ve işlerinde doğru olan erkek ve doğru olan kadınlar (sâdikîn ve sâdikât),

5. Sabırlı erkek ve sabırlı kadınlar (sâbirîn ve sâbirât),

6. Allah’a saygılı erkek ve saygılı kadınlar (hâşi’în ve hâşi’ât),

7. Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar (mütesaddikîn ve müte- saddikât),

8. Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar (sâimîn ve sâimât),

9. Irzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar (hafizine fürûce- hum ve hâfizât),

10. Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar (zâkirîn ve zâkirât).

Bu ayette de on görev zikredilmiştir: İslam, iman, itaat, doğruluk, sabır, saygı, zekat-sadaka, oruç, ırzı koruma ve Allah’ı zikir. Allah, bunlar için bağış ve büyük bir mağfiret hazırlamıştır.

c) Mü’minun Süresindeki Nitelikler

Bu suredeki âyetlerde kurtuluşa eren insanların özellikleri zikredilmiştir. Bunlar;

1. Mü’mindirler,

2. Namazlarında saygılıdırlar,

3. Lağviyattan (boş ve faydasız şeylerden) yüz çevirirler,

4. Zekat için, (zekat verecek hale gelmek için) çalışırlar,

5. Irzlarını korurlar,

6. Emanetlere riayet ederler,

7. Ahitlerine uyarlar,

8. Namazlarını korurlar,

9. Varislerdir,

10. Firdevs cennetine varis olacaklardır.

d) Meâric Süresindeki Nitelikler

1. Namazlarını kılanlar, bunlar;

2. Namazlarında devamlıdırlar,

3. Zekatlarını verirler,

4. Kıyamet gününü tasdik ederler,

5. Rab’lerinin azabından korkarlar,

6. Irzlarını korurlar,

7. Emanetlerine riayet ederler,

8. Ahitlerine uyarlar,

9. Şahitliği yaparlar,

10. Namazlarını muhafaza edeler,

Ayetin sonunda bu kimselerin cennetlerde ikram edilecekleri bildirilmiştir.

Görüldüğü gibi bu dört surede cennete girmeye ve Allah’ın dostluğunu* sevgi ve hoşnutluğunu kazanmaya vesile olan ameller zikredilmiştir. Bu ayetlerde zikredilenler İslâmî bütün görevleri genel hatlarıyİa içermektedir. Bu görevleri yapanlar Allah’ın dostluğunu kazanmış olurlar.

2. Melekler

Melekler; Allah’ın emir ve yasaklarına asla karşı gelmeyen (66/6), Allah’ı öven (Şûra, 42/5), O’na secde eden ve asla kibirlenmeyen (Nahl, 16/49) riürâriî varlıklardır, insanlar için dua ederler (Şûra, 42/5), ölüm zamanı gelen insan­ların canlarını alırlar (Nahl, 16/28,32), cennet kapılarında mü’minleri karşılayıp onları selamlarlar (Nahi, 16/32) ve müminleri cennetle müjdelerler (Ra’d, 13/22):

"Rabb’imiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru olanların üzerine melekler iner, (onlara), ’korkmayın, üzülmeyin, siz, va’d olunduğunuz cennetle sevinin, biz dünya hayatında (olduğu gibi) ahiret hayatında da sizin dostlarmızız, orada size canlarınızın çektiği her şey var, orada size istediğiniz her şey var’ defler" (Fussilet, 41/30-31).

Melekler, mü’minlerin dostlarıdır. Bu sebeple onlara yardım ederler (Enfal, 8/9, Al-i Imran, 3/124).

3. Peygamber ve Mü’minler

Peygamber ve mü’minler, birbirlerinin dostlarıdırlar. Yüce Allah, mü’min- lere hitaben şöyle buyurmaktadır:

"Sizin dostunuz, ancak Allah, O’nun Peygaimberi ve namazlarını kılan, zekatlarını veren, rükua varan mü’minlerdir" (Maide, 5/55).

Kafirler, zalimler, hıristiyanlar ve yahudiler, birbirlerinin dostları olduğu gibi (Enfal, 8/73, Maide, 5/51, Casiye, 45/19) mü’minler de birbirlerinin dost­larıdır (Enfal, 8/72, Tevbe, 9/71). Ahirette kafirler ve zalimler birbirlerinin düşmanı, muttakiler ise dünyada olduğu gibi yine birbirlerinin dostları olacak­lardır (43/67). Bu sebeple mü’minler, sadece Allah’ı, Peygamberi ve mü’minleri dost edinmelidirler.

"Allah’ı, Peygamberini ve mü’minleri dost edinenler, işte onlar, Allah taraftan olanlardır, galip gelecek olanlar da onlardır" (Maide, 5/56).

Peygamber (s.a.v.),

"Ancak mümini dost edin, yemeğini de ancak muttaki insan yesin" (Ebu Davud, Edeb, 19. v, 167, Ahmed, III, 38).

"...Salih dost koku satân kimse gibidir. Bu kimsenin sana bir hayrı dokun- masa bile kokusu isabet eder. Kötü dost ise demirci körüğünü çeken kimse gibidir. Onun siyahlığından sana bir şey dokunmasa bile dumanı zarar verir. (Ebu Davud, Edeb, 19. V, 166).

"Mü’min mü’minin aynasıdır, mü’min mü’minin kardeşidir" (Ebu Davud, Edeb, 57, V, 217) sözleri ile bize ancak mü’min, salih ve muttaki insanlarla dost olmamızı tavsiye etmektedir.

III. MÜ’MİNLERÎN DOST EDÎNEMEYECEĞÎ KİMSELER

Yüce Allah, Kur’ân’da mü’minlerin dostlarım, dost edinebileceği kimseleri bildirdiği gibi dost edinemeyeceği kimseleri de bildirmiştir. Bunlar; kafirler, münafıklar, müşrikler, zalimler, hıristiyanlar, yahudiler ve şeytanlardır.

1. Kafirler

"Ey mü’minler! Mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin" (Nisa, 4/144),

"Mü’minler, mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir dostluğu kalmaz"(Al-i imran, 3/28, bkz. A’raf, 7/3).

"Ey iman edenler! Kendinizden başkasını kendinize dost/sırdaş edinmeyin" (Al-i Imran, 3/118).

2. Münafıklar

"Onlardan (münafıklardan) dostlar edinmeyin...Onlardan ne dost edinin ne de yardıma" (Nisa, 4/89)

"Münafıklara, acıklı bir azap olduğunu bildir. Onlar, mü’minleri bırakıp kafirleri dost tutarlar..." (Nisa, 4/138-139).

3. Yahudi ve Hıristiyanlar

"Ey mü’minler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar, birbir­lerinin dosttandır. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardandır." (Maide, 5/51)

"Ey mü’minler! Kafirler ve kendilerinden önce kitap verilenlerden dininizi oyun ve eğlence yapanları dostlar edinmeyin” (Maide, 5/57).

4. Allah, Peygamber ve Mü’min Düşmanlan

"Ey mü’minleri Benim düşmanım ve sizin düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin..." (Mümtehine, 60/1).

"Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir toplumun- babaları, oğullan, kardeşleri veya akrabalan bile olsa-Allah’a ve Peygamberine düşman olanlara dostluk ettiğini göremezsin..."(Mücadele, 58/22).

Görüldüğü gibi yüce Allah, kafir, münafık, yahudi ve hıristiyanlar ile Allah, peygamber ve mü’minlerin düşmanlarını dost edinmeyi mü’minlere yasak­lamıştır. Bunun sebebini yüce Allah Kur’ân’da bildirmiştir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:

1. Kafirler, mü’minlerin inandığı değerleri kabul etmezler. Kur’ân’ın ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hak olduğuna inanmazlar (Mümtehine, 60/1).

2. Mü’minleri sevmezler, onlara karşı kin tutarlar, işlerinin fesada uğraması, gelişme ve kalkınmalarının önlenmesi için ne gerekiyorsa yaparlar. Onların sıkıntıya düşmelerini arzu ederler, (sosyal, ekonomik ve ahlaken çök­melerini isterler) (Ai-i imran, 3/118-119).

3. Mü’minleri doğru yoldan çıkarıp sapıtmalarını, (3/69) kendileri gibi inkâr edip kafir olmalarını isterler, (Bakara, 2/109, Nisa, 4/8, Mümtehine, 60/1) bu uğurda ne gerekiyorsa yaparlar.

4. Mü’minlerin, nimet, bolluk, refah ve huzur içinde olmalarım istemezler (Bakara, 2/105).

5. Mü’minlere düşmandırlar fırsat bulunca elleri ve dilleriyle onlara kötülük ederler (Mümtehine, 60/1).

6. Zalim ve fasıktırlar (Bakara, 2/254, Tevbe, 9/67).

7. Kötülükleri emredip iyilikleri nehy ederler (bkz. 9/67).

8. Kafirler, münafıklar, yahudi ve hıristiyanlar sadece birbirlerinin dost­larıdır, Şeytan da onların dostlarıdır, (Enfal, 8/73; Casiye, 45/19; Tevbe, 9/67).

9. Kafirler, dinlerini oyun ve eğlence yerine koymuşlardır. Dünya hayatı kendilerini aldatmıştır (En’am, 6/70).

Allah’ın dost edinilmesini yasak ettiği kafirler, mü’minlerin anası, babası, kardeşleri bile olsa yine onları dost edinemezler. Yüce Allah;

"Ey mü’minler! Eğer imana karşı küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) dost edinmeyin" buyurmuştur (Tevbe, 9/23).

"Kafirleri dost edinmek”; onların inanç, düşünce, ahlak, söz, fiil ve davranışlarını benimsemek demektir. Halbuki Allah, kafirlerin inanç, düşünce ve davranışlarını benimsemek şöyle dursun onlara en küçük bir meyil göster­meyi bile mü’minlere yasaklamıştır:

"Sakın zalimlere (kafirlere) en küçük bir meyil göstermeyin, sonra size ateş dokunur ve (bilin ki) sizin Allah’tan başka (gerçek) dostunuz yoktur" (Hud, 11/113).

Kafirleri dost edinenler zalim olurlar;

"Sizden kim onları (yahudi ve hıristiyanları) dost edinirse o da onlar- dandır” (Maide, 5/51). Çünkü küfrü sevmek ve ona razı olmak küfürdür.

insan, dost edineceği insandan dünyevî veya uhrevî, maddî veya manevî bir yarar bekler. Kafirin, dünyevî ve maddî bir yararı olsa bile asla uhrevî ve manevî bir yararı olmaz, yarar şöyle dursun aksine zararı olur. Kafir dost, mü’mini küfre veya en azından günaha sürükler. Deri imalatçısı (tabak) ile arkadaş olan ister istemez kötü koku; esans/güzel koku satan insan ile arkadaş olan kimse ise güzel koku koklar. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.), iyi kimse ile kötü kimseyi şu temsil ile anlatmıştır:

"iyi kimse ile oturup kalkan (dostluk kuran) kişinin ve kötü kimse ile dost/arkadaş olan kimsenin misali tıpkı güzel koku taşıyan ile demirci körüğünü yelleyip çeken kimse gibidir. Misk (güzel koku) taşıyan; ya sana koku sürer, ya sen ondan koku satın alırsın veya ondan güzel koku koklarsın. Körükçüye gelince o, ya elbiseni yakar veya ondan kötü koku koklarsın" (Müslim, Birr, 146).

Kafir ile dost olan onun inancından, huyundan, yaşantısından, söz veya davranışlarından bir şekilde etkilenir. Atalarımız, "üzüm üzüme baka baka kararın", "körle yatan şaşı kalkar" demişlerdir.

"Kafirleri dost edinmemek"; onlarla tamamen İnsanî ve sosyal ilişkileri kesmek, alış-verişi, ticareti, komşuluğu, bilim, teknik, sanat, üretim ve faydalı şeylerde onlardan yararlanmayı, iş birliği yapmayı, yardımlaşmayı, onlara iyi­lik yapmayı ve adaletli davranmayı terk etmek değildir (60/8). Haklara riayet etmek, ahde vefa göstermek, güzel muamelede bulunmak, adalet, ihsan ve mer­hamet... gibi güzel davranışlar, mü’minin şiarı, imanının gereğidir. Kafir de Allah’ın özene bezene yarattığı bir kuludur. Mü’min, kafir de olsa her insanın haklarına riayet eder, hiç kimseye zulmetmez. Herkesin hayrını ve yararını ister. Bütün insanları imana, salih amellere, güzel ahlaka ve güzelliklere davet eder.

Yasaklanan dostluk; mü’minlerin sırlarını, kafirlere vermek, kafirlerin İslam’a uymayan inanç, düşünce, eylem, söz ve davranışlarını benimsemek, bu sebeple onları sevmektir. Böyle bir davranışı gerçekten iman etmiş olan bir kimse yapamaz. Çünkü Allah, bunu yasaklamıştır. Bunu yapan kimse, zalim ve fasık olur. İsrail oğullarından, kafirleri dost edinenlerle ilgili olarak;

"Eğer onlar, Allah’a, Peygambere ve O’na indirilen (Kitab)a iman etselerdi o (inkar edenleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasık insanlardır" buyrulmuştur. (Maide, 5/81).

Kafirlerin dostluğundan hayır gelmez. Atalarımız "ayı derisinden post, kafirden dost olmaz" demiştir. Yüce Allah, kendisinden başkalarını (kafirleri, putları, tağutları ve şeytanları) dost edinenlerin dostluğunu örümceğin evine benzetmiştir:

"Allah’tan başka dost edinenler (kendilerine) bir ev edinen örümceğe ben­zerler. Evlerin en çürüğü, örümcek evidir. Keşke (bu gerçeği) bilselerdi" (Anke- but, 29/41).

Kafir, müşrik, münafık, yahudi ve hıristiyanları dost edinme yasağından bir şey istisna edilmiştir. O da mü’minin malına, canına ve ırzına bir zarar gelme tehlikesidir. Yüce Allah; "Mü’minler, mü’minleri bırakıp kafirleri dost edin­mesinler. Kim böyle yaparsa onların Allah ile bir dostlukları kalmaz" (Al-i imran, 3/28) dedikten sonra; "ancak onlardan (gelebilecek bir tehlikeden) korunmanız hariç, (şerlerinden korunmak için dost görünebilirsiniz)" buyur­muştur (Al-i imran, 3/28).

Ayette geçen "tükâten" kelimesi; insanın canım veya malını, düşman şerrinden koruması demektir.13

Bir kafir, bir mü’mine dünyaları verse ne dinine, imanına ve ahlakına ne de mü’min kardeşine en küçük bir zarar gelecek hiçbir şeyi kabul etmez ve yap­maz. Ancak iyi niyetinden dolayı gafil davranabilir. Hüsnü zannı ile aklanabi­lir veya bilgi eksikliği olabilir, farkına varmadan uygunsuz bir davranışta bu­lunabilir. Fakat bile bile kafirleri dost edinmez, onlara uymaz. Ancak kafirler­den; malına, canına veya ırzına, dinine veya din kardeşine bir zarar gelecekse veya bir zaruret varsa veya bir tehlike varsa veya bir zorlama ile karşı karşıya ise o zaman kafire, düşmana dost gibi görünebilir, tasvip etmediği söz ve dav­ranışlarda bulunabilir.14

Yalancı Peygamber Müseyleme, Peygamberin arkadaşlarından iki kişiyi yakalamış ve birine; "Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şahadet eder misin?" diye sormuş, o da; "evet evet evet" demiş. Sonra, "benim Allah’ın peygamberi olduğuma şahadet eder misin?" diye sormuş, ona da "evet" demiş. Müseyleme, kendisinin Hanif Oğullarının peygamberi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ise Kureyşin peygamberi olduğunu ileri sürdüğü için bu sahabîyi serbest bırakmıştır. Diğer sahabîye, "Muhammed’in Peygamber olduğuna şahadet eder misin?" diye sormuş, sahabî, "evet"-demiş; "benim peygamber olduğuma şahadet eder misin?" diye sormuş, sahabî bu sefer, "ben dilsizim, ben dilsizim, ben dilsizim" demiş. Müseyleme, bu sahabîyi öldürmüştür. Bu haber Peygamber (s.a.v.)’e ulaşınca; "şu öldürülen sıdk u yakîn üzere öldü, mübarek olsun, diğeri de Allah’ın ruhsatını kabul etti, buna da bir beis yok" demiştir.15

Bu misalden de anlaşılacağı üzere mü’min, canına, malına veya ırzına bir tehlike gelecekse kalbiyle razı olmadığı bir sözü söyleyebilir ve bir davranışta bulunabilir. Nitekim Kur’ân’da; "Kalbi imanla mutmain olduğu halde küfre zorlanan hariç kim, iman ettikten sonra Allah’ı inkar eder ve göğsünü küfre açarsa bunların üzerine Allah’tan bir gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır" buyrulmuştur (16/106). Al-i Imran Suresinin 28. ayetinde, "illa en tet- tekû minhüm tükâten" istisnası da "illâ men ükrihe ve kalbühû mutmainnün bi’l-îman" istisnası gibidir. Dolayısıyla Allah, mü’minlere bir zorlama, bir tehlike veya bir zararla karşı karşıya kalındığında dost gibi görünmeye ve kalben benimsemediği sözleri söylemeye müsaade etmiştir.

Mü’min, hem düşmanlarından hem de Allah’a karşı gelmekten, emir ve yasaklarına muhalefet etmekten de sakınmalıdır.

Allah, "illâ en tettekû minhüm tükâten" (ancak onlardan korunmanız hariç) ruhsatını vermekle beraber "Ve yühazzirikümüllâhü nefsehû" (Allah sizi kendisinden (emir ve yasaklarına karış gelmekten) sakındırır ve dönüş onadır"

(3/28) buyurarak mü’minlerin dikkatli olmalarını, asıl olanın Allah’a karşı gelmekten sakınmak olduğunu bildirmiştir.

Müslümanların dost edinemeyeceği varlıklardan biri de Şeytan ve aveneleridir.

5. Şeytanlar

Şeytanlar, insanların düşmanlarıdır. Allah, insanlara; şeytanlara uymayı ve onları dost edinmeyi yasaklamıştır. Kur’ân’da; şeytanı dost edinenler, kafirler olarak nitelenmiştir:

"İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkar edenler de tağut (şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Çünkü Şeytanın hile­si zayıftır" (Nisa, 4/76)

"O şeytan sizi kendi dostlarından korkutuyor. Eğer mü’minler iseniz, onlar­dan korkmayın benden korkun" (3/175).

"Kimin arkadaşı/dostu Şeytan olursa (bilsin ki) Şeytan çok kötü bir dost­tur” (Nisa, 4/38).

"Kim Allah’ın yerine Şeytanı dost edinirse, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır" (Nisa, 4/119).

"Şeytanlar, dostlarına sizinle (mü’minlerle) mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah’a ortak koşanlar olur­sunuz", buyurmuştur (En’am, 6/121).

Şeytan ve zürriyeti mü’minlerin düşmanıdır. Onları hak yoldan saptırır, günah olan söz ve fiillere teşvik eder, fuhşu (her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları) emreder, münkeri (Allah, Peygamber ve aklı selim tarafından iyi ve hoş karşılanmayan kötü fiil ve haramları) emreder (24/21). Şeytan ve zür- riyetini dost edinen hüsrana uğrar ve zalimlerden olur. Yüce Allah, "(Ey insan­lar!) Şimdi siz beni bırakıp onu (iblisi) ve zürriyetini dostlar mı ediniyorsunuz? Oysa onlar, sizin düşmanlarınızda. (Allah, yerine Şeytanı dost edinmek) zal­imler için ne kötü bir değiştirmedir" buyurmuştur (Kehf, 18/50).

Mü’minler, şeytanları dost edinemezler. Şeytanlar ancak, iman etmeyen­lerin dostlarıdır. Yüce Allah, "Biz şeytanları iman etmeyenlerin dostları yaptık" buyurmuştur (7/27). “Şeytanları dost edinenler, kendilerini doğru yol­da zannederler. Halbuki onlar hak yoldan sapmışlardır” (7/30). “Çünkü Şey­tan, onlara amellerini süslü gösterir” (16/63). "Şeyfan onlara va’d eder ve ümit verir. Fakat Şeytanın onlara va’di aldatmadan başka bir şey değildir. İşte onla­rın varacağı yer, cehennemdir. Asla cehennemden kaçmak imkanı bulamazlar" (Nisa, 4/120-121).

6. Tağutlar

Kendilerine tapılan varlıklara, insan ve cin şeytanlarına, insanları hak yoldan çıkaran azgın insanlara tağut denir. Tağutları ancak kafirler dost edinirler. Yüce Allah, "Kafirlerin dostları tağutlardır. Tağut da onları aydınlıktan karanlığa çıkarır. Onlar ateş halkıdır, orada ebedî kalacaklardır"

buyurmuştur (Bakara, 2/257).

7. Putlar

"Put", ağaç, taş, mermer, toprak vb. şeylerden yapılan, tanrı diye tapılan varlıklar, kendilerine kulluk edilen insanlar, Allah’ı inkâr ve O’na isyan pahasına uyulan arzu ve heveslerdir. Yüce Allah;

"(Ey Peygamberim!) De ki: O (Allah)tan başka kendilerine bir fayda ve zarar vermeyen (putları dostlar mı edindiniz?" (Ra’d, 13/16),

"Allah’tan başka dostlar edinen (müşrik)ler; ’Biz bunlara (putlara) sırf bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz’ diyorlar" (Zümer, 39/3).

"Beni bırakıp kullarımı kendilerine dostlar edinen kafirler (bunun kendile­rine fayda vereceğini mi) sandılar" buyurmuştur. (Kehf, 18/102).

Allah, mü’minlere, bu yedi smıf varlığı dost edinmeyi yasaklamıştır. Bunları kendisine dost edinenler aslında dost değil düşman edinmiş olurlar. Şimdi dostluğun zıddı olan düşmanlık kavramını görelim.

Dostluğun zıddı düşmanlıktır. "Düşman", kendisini inciten ve zarara sokan, ona kötülük eden ve olumsuz davranışlarda bulunan kimseye; "düşmanlık" ise; düşmanca duygu ve davranışlara denir.

"Düşman" ve "düşmanlık" kavramları; Kur’ân’da "adüvv" (çoğulu, a’dâ’ ) ve "udvân" kelimeleriyle ifade edilmiş; Allah’ın, Peygamberlerin, insanların ve mü’minlerin düşmanlarından söz edilmiştir. Varlıklar zıtlarıyla kaimdir. "Dostluğun" olduğu yerde "düşmanlık" da vardır. "Düşmanlık" insanın nefis sahibi, kötülük ve şerre yetenekli ve zayıf yaratılmış olmasından kaynaklanır.

Düşmanlığı teşvik eden ve alevlendiren iblis ve zürriyeti ile şeytanlaşan insanlardır. Hayrı, iyiliği, güzelliği ve dostluğu yaratan Allah olduğu gibi şerri, kötülüğü, çirkinliği ve düşmanlığı da yaratan Allah’tır. O, her şeyin yaratıcısıdır. Kur’ân’da Allah’ın, küfür ve azgınlıkları sebebiyle yahudi ve hıris- tiyanlar arasına kin ve düşmanlık (el-adâvetü ve’l-bağdâ’) koyduğu bildiril­miştir (5/14, 64). Bu bir cezadır. Aslında Allah, düşmanlıktan hoşlanmaz. Bu sebeple düşmanlığı, günahla birlikte zikredip "düşmanlık" ve "günah" konusunda yardımlaşılmasını yasaklamıştır:

"Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın" (Maide, 5/2).

"Ey mü’minler! Gizli konuştuğunuz zaman günah, düşmanlık ve Peygam­bere isyan üzerine konuşmayın" (58/9) buyuran yüce Allah;"günah, düşman­lık ve peygambere isyan üzerine gizli konuşanları (58/8), "günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşanları" (2/85) ve yarışanları (5/62) kınamıştır.

Yüce Allah, insanlar arasında "düşmanlığın" yok olması için kötülüğe bile iyilikle karşılık verilmesini istemektedir:

"İyilik ile kötülük bir değildir. (Sen kötülüğü) en güzel olan şeyle sav, o zaman (bakarsın ki) seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak ve candan bir dost oluvermiştir" (Fussilet, 41/34).

Allah’a, Peygambere ve salih insanlara "düşmanlık" iyi bir davranış değildir. Ancak, şeytanlara, Allah, Peygamber, iyilik, barış ve huzur düşmanı olanlara düşmanlık edilebilir. Bu düşmanlığın hedefi de zulüm ve savaş değildir. Allah, her türlü zulmü şiddetle yasakladığı gibi bütün insanları barışa çağırmış ve "Allah, zalimleri sevmez" (3/57), "Ey mü’minler! Hep birlikte barışa girin" buyurmuştur (2/208). "İslâm", kelimesinin anlamlarından biri de barıştır. Savaşa; ancak barışı, insan haklarını, din ve vicdan hürriyetini koru­mak için en son çare olarak izin verilmiştir.

İnsan, dostu kadar düşmanını da bilmelidir. Ona göre tedbirli olmalıdır. Şimdi Kur’ân’a göre Allah’ın, peygamberin, mü’minlerin ve insanların düşman­larının kimler olduğunu görelim.

1. Allah’ın Düşmanlan

Kur’ân’da Allah’ın düşmanlarından söz edilmiştir. Kur’ân’a göre; müşrik­ler, münafıklar ve kafirler Allah’ın düşmanlarıdır. Çünkü bunlar, ya Allah’ın varlığını ve birliğini veya ayetlerini veya peygamberlerini tanımazlar veya Allah’a başkalarını ortak koşarlar veya Allah’a iman eden insanlara sırf bu sebeple düşmanlık ederler. Yüce Allah;

"Ey mü’minler! Benim de düşmanım sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin" (Mümtehine, 60/1),

" (Ey mü’minler! Onlara (kafirlere) gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar (savaş araç gereçleri, tanklar, füzeler, toplar....) hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanım, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz" (8/60), ayetlerinde açıkça "Allah’ın düşmanı" (adüvvallah) kavramı zikredilmiştir. Ayetlerin öncesi ve sonrasından (8/59, 60/1) "Allah’ın düşmanı" ile kast edilenlerin kafirler olduğu anlaşılmakta ve bu husus Bakara Suresinin 98. ayetinde, "Allah, kafirlerin düşmanıdır" ayeti ile tasrih edilmiştir.

Yeryüzünde azan (20/43), Allah’ı, Peygamberini ve ayetlerini yalanlayan ve ilahlık iddia eden (79/21,24) Firavun için yüce Allah "düşmanım" (adüvvün lî); putlara tapan İbrahim (a)’ın babası için de "Allah’ın düşmanı" demiştir (Tevbe, 9/114).

"Allah’ın düşmanları"nın ahiretteki cezası cehenemdir: Yüce Allah;

"İnkar edenlere şiddetli bir azap tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsüyle cezalandıracağız. Bu, Allah düşmanlarının cezası, ateştir. Onlara ayetlerimizi inkar etmelerinin cezası olarak ebedî kalma yurdu (dâru’l- huld=cehennem) vardır” buyurmuştur (Fussilet, 41/27-28).

2. İnsanların Düşmanları

İnsanların birinci düşmanı iblis ve zürriyetidir. iblis, en güzel biçimde (95/4) ve yeryüzünde halife olarak yaratılan (Bakara, 2/30) insanların atası Adem’e

(a) Allah’ın secde emrini kabul etmemiş, isyan edip azmış ve kafir olmuştur. Bu sebeple yerilmiş, kovulmuş ve Allah’ın lanetine uğramıştır (A’raf, 7/11-18, Sad, 38/71-84). Bunun üzerine İblis, Adem’e (a) ve zürriyetine düşman olmuştur. Kur’ân’da 15 ayette (2/36, 168, 208, 5/91, 6/142; 7/22, 24; 12/5; 17/53; 20/117, 123; 28/15; 35/6; 36/60; 43/62) şeytanın insanın düşmanı olduğu bildirilmiş, ona uyulmaması ve onun düşman edinilmesi emredilmiştir:

"Şeytanın adımlarına uymaym. Çünkü o size apaçık bir düşmandır"

(Bakara, 2/168, 208; En’am, 6/142).

"Şeytana tapmayın. Çünkü o sizin apaçık düşmanmızdır"(Yasin, 36/60).

"Ey insanlar! Allah’ın va’di haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve çok aldatıcı (şeytan) Allah(ın affına güvendirmek sureti)yle sizi aldatmasın. Çünkü şeytan sizin düşmanmızdır. Siz de onu düşman edinin. O, taraftarlarım cehennem halkı olmaya çağırır" (Fatır, 35/5-6).

Şeytan; insanlara amellerini süslü gösterir (16/63; 6/43, 137; 8/48; 27/24; 29/38). Önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından insanlara yakla­şır (A’raf, 7/17) ve onları azdırır (Sad, 38/82). İçki ve kumar vasıtasıyla insan­lar arasında düşmanlık ve kin sokmak, namazdan ve Allah’ı anmaktan alıkoy­mak ister (Maide, 5/91). insanlara vesvese verir (Hud, 114/4) onları, fakirlikle korkutur ve kötülüklere teşvik eder (2/268).

Peygamberimiz (s.a.v.);

"Şeytanın ve meleğin Adem oğluna tesiri, etkisi, baskısı vardır, (lemme). Şeytanın baskısı, insanı şer ile korkutup tehdit etmek ve hakkı yalanlamaktır. Meleğin etkisi ise hayır va’d etmek ve hakkı doğrulamaktır. Kim meleğin etki­sini kalbinde bulursa bilsin ki bu Allah’tandır. Allah’a hamd etsin. Kim de şey­tanın baskısını kalbinde bulursa, kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın buyur­muş ve "Şeytan fakirlikle korkutur ve kötülükleri emreder" ayetini okumuştur. (Tirmizi, Tefsir, 2 (V, 219-220.)

Bir başka hadisinde ise; "Kanın bedende dolaştığı gibi şeytan da insana hulul eder" demiştir (Buharî, Ahkam, 21. Ebu Davud, Savm, 78).

Yüce Allah, "Eğer şeytandan kötü bir düşünce seni dürtüklerse Allah’a sığm" buyurmuş (7/200, 16/98) ve şeytanın vesvesesinden korunanları övmüştür.

"Allah’a karşı gelmekten sakınanlar (muttakiler), kendilerine şeytandan gelen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlarlar ve hemen gerçeği görürler" (A’raf, 7/201).

"(Şeytanın) kardeşlerine (dostlarına) gelince (şeytanlar) onları azgınlığa sürükler...(A’raf, 7/102). Şeytana uymayan ve ondan sakınan insan, kurtu­luşa erer (Maide, 5/90);; ,;

insanın, diğer bir düşmanı da kendi nefsidir. "Nefis daima kötülüğü emre­der (12/53). Peygamberimiz (s.a.v.), "Senin en büyük düşmanın iki böğrünün arasında seni kuşatan nefsindir" demiş16 ve "Allah’ım! Beni bir an nefsime bı­rakma" diye dua etmiştir.17

Nefs-i emmare’sine uyan, onun her arzusunu yerine getiren insan, onu tanrı edinmiş olur "Nefsini tanrı edineni gördün mü" (25/43) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. "Nefsini (şirk, küfür, nifak, isyan ve kötülüklerden) temizleyen (insan) kurtuluşa ermiş, onu (kötülüklerle) kirleten de ziyana uğramıştır" (91/9-11).

Kur’ân’da; Rabb’ının makamından korkan ve hefsini hevadan (kötü arzu ve isteklerden) alıkoyan kimseye cennet va’dedilmiştir (79/40-41).

Kur’ân’da insanın eş ve çocuklarından da insana düşman olanların bulun­duğu bildirilmiştir. Yüce Allah;"Ey mü’minler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar vardır. Onlardan sakının". (64/14).

Eş ve çocuklar, insanı harama sürüklüyor ve Allah’a ibadetten alıkoyuyor­larsa düşmanlık ediyorlar demektir.

3. Peygamberlerin Düşmanları

Peygamberler de insan olduğu için İblis ve zürriyeti en başta peygamberlerin düşmanıdır, insanlardan, peygamberlere ancak şeytanlaşan insanlar düşman olabilir. Yüce Allah;

"Her peygambere insan ve cin şeytanlarım düşman yaptık" (En’am, 6/112),

"Her peygambere mücrimlerden (kafirlerden) bir düşman var ettik" (25/31), buyurmuştur. Peygambere düşman olan Allah’a da düşmandır. Kur’ân’da;

"Kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa Allah (da) kafirlerin düşmanıdır," denilmiştir (Bakara, 2/98).

4. Mü’minlerin Düşmanları

iblis ve nefse ilave olarak; münafık, müşrik, kafir ve yahudiler de mü’min­lerin düşmanıdırlar. Yüce Allah;

"Gerçekten kafirler, sizin apaçık düşmanmızdır"(Nisa, 4/101, bkz. Mümtehine, 60/2).

"Onlar (münafıklar) düşmandır, onlardan sakının"(Münafikûn, 63/4).

"İnsanların mü’minlere en şiddetli düşman olanları yahudiler ve müşrik­lerdir" buyurmuştur (Maide, 5/82).

Ahirette, muttakiler dışındaki dostlar birbirlerinin düşmanı olacaklardır (Zuhruf, 43/67).

SONUÇ

"Dost"; bir insanı gönülden seven, onun iyiliğini isteyen, iyi ve kötü gününde yanında olan, ona yardım eden kimseye denir. Zıddı düşmandır. "Dostluk"; sevginin ilerlemiş şekline denir. Dost, ahbap ve yaren kelimeleriyle anlamdaştır, insan ancak sevdiği kimse ile dost olur.

Bir insanı sevmek, onunla dost olmak, içini dökmek, sırlarını paylaşmak, iyi ve kötü gününde birlikte olmak arzusu, insanın doğasında vardır ve insan bu­na muhtaçtır, insanın; canı sıkıldığı, morali bozulduğu, bir musibetle karşılaş­tığı zaman kendisini teselli edecek, yardımcı olacak, yol gösterecek, mutlu ve sevinçli, hayırlı ve başarılı işlerinde birlikte olacak, tebrik, takdir ve teşvik ede­cek bir dosta her zaman ihtiyacı vardır.

Dostlar, üç kısma ayrılır: a-Hakiki ve Vefakâr Dost. Bu dost, dostunun sa­adet ve musibetini kendi saadet ve musibeti gibi görür. Dostunun yardımına koşar, iyi ve kötü gününde onunla beraber olur. b-Menfaatperest Dost. Bu tür dost, menfaati olduğu sürece dostu ile beraber olur, onu sever. Menfaati bitin­ce dostluğu da biter, c- Hilekâr Dost. Bu tür dost, insana dost gibi görünür, gerçekte düşmandır. Fırsat bulunca aleyhte bulunur, kusurlarını ve sırlarını if­şa eder, iyiliklerini ise gizler.

"Dostluk", insanlar için çok önemlidir. Çünkü bir dost, insanı kurtuluşa da hüsrana da sürükleyebilir. Bu sebeple Kur’ân’da dostluk üzerinde çok durul­muş, dost edinilecek ve edinilmeyecek insanların vasıfları anlatılmıştır. Mü’minlerle dost edinmek teşvik edilmiş, müslüman olmayanlarla dostluk kur­mak ise yasaklanmıştır. Mü’minlerin aralarındaki dostluğun sürekli olması için iyilik edilmesi, iyi davranılması, kötülüğe karşı bile iyilik yapılması tavsiye edil­miştir.

"Dost" kavramı Kur’ân’da; "velî’", "vâlî", "mevlâ", "halîl", "hülle", "hamîm", "bitâne", "sadîk", "karîn", "velîce" "refik" ve "habîb" kelimeleri ile ifade edilmiştir.

Kur’ân’a göre mü’minlerin dostları; Allah, Peygamber ve mü’minlerdir. Dost edinemeyeceği kimseler ise; kâfir, münafık, müşrik, yahudi, hiristiyan, şeytan, put ve tağutlar ile Allah, peygamber ve mü’minlerin düşmanlarıdır.

Allah Kur’ân’da; kafirleri kendisinin ve mü’minlerin düşmanları olarak bildirmiştir. Peygamber ve insanların düşmanları ise şeytanlardır.

*Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi.

1 Taberî, Muhammed b, Cerir, Câmi’u’l-Beyân An Te’vîli Ayi’l-Kur’ân, XI, 19/89. Beyrut, 1988. II-XV. 30 cüz.

2 el-Münâvî, Feyzu’l Kadir, Şerhu Câmi’us Şağîr, II. 145. No: 1535.

3 {Levis Me’luf, el-Mimcid, s. 918-919.

4 Levis Me’luf, s. 919. Hazin, Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Tenzîl ft Meânî’t-Tenzîl, I, 401. Beyrut, tarihsiz. (Mecmûarü’n-Mine’t-Tefasîr)

5 Rağıb, eî-lsfehânî, el-Müfredât fı Garîbj’l-Kurânt s. 533.

6 Hâzin, I, 401.

7 Rağıb , s. 534. Tarihsiz.

8 Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, eUCâmi* Li ahkâmi’l-Kurân, II, 266. Kahire, 1935. Hazin, I, 390.

9 Yazır, Hamdİ, Hak Dîni Kur’ân Dili, II, 1162. Eser Neşriyat, İst. 1971.

10 Kurtubî, III, 178.

11 Nesefi, Abdullah b. Ahmed, Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl, IV, 481. Beyrut, tarihsiz. (Mecmûatü’n- Mine’t-Tefâsîr)

12 Levis Me’luf, s. 625. Kurtubî. V, 194.

13 Yazır, II, 1074.

14 Yazır, II, 1/74.

15 Yazır, II, 1074.

16 Gazalî, îhyâü Ulûmiddîn, Tere. A. Serdaroğlu,. III, 11.

17 Adûni, Keşfü’i-Hafa, No: 412.