Makale

Çevre Bilinci

Çevre Bilinci

Hamdi TEKELİ

Günümüzün çok tartışılan problemlerinden birisi şüphesiz ki çevredir. Bu konunun ortaya çıkışını bazı insanlar yakın tarihlerle temellendirmek isteseler de, çevre bilinci İslamiyet’in gelişiyle gündeme getirilmiştir. Çünkü İslam, insanların kalplerine şifa vererek onları küfrün karanlığından imanın nuruna kavuşturmak istediği kadar maddî dünyalarının da mamur ve nezih olmasını istemektedir.
Kur’an-ı Kerîm’de geçen kainatla ilgili ayetlere bakıldığı zaman bu konuda bilgi bulmak mümkündür. Bunlarda yakın çevreye-yeryüzüne- ve uzak çevreye- gökyüzüne-bakması için insanın dikkati çekilmekte ve onlar hakkında düşünüp ibret olmaya davet edilmektedir, incelendiği zaman bu ayetlerin zikredilmesinde dört ana hedef görülmektedir ki bunlardan birincisi tabii varlıklar ve olaylarla insana, Allah’ın varlık ve birliğine, ölümden sonra dirilişin var olacağı gibi bazı metafizik konulara delil getirmek, İkincisi kâinatın bizzat yapısı ve çeşitli tabiî olayların meydana gelişi hakkında doğrudan temel bilgi vermek, üçüncüsü kâinatın insan için yaratıldığını ve maddî ihtiyaçları için emrine müsahhar kılındığını hatırlatırken, dördüncüsü de tabiatın korunması gerektiğini öğretmektir0’.
Ağaç ve yeşilliğe İslâm büyük önem vermiştir. Bakınız, Kur’an-ı Kerim’de sadece “ağaç” lafzının geçtiği ayetlerin sayısı azımsanmayacak bir boyutta-yirmi sekiz adettir. Bu sayıyı, Isra Suresi 44. ayette geçen: “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu teşbih ederler, O’nu hamd ile teşbih etmeyen hiç bir şey yoktur; fakat siz onların teşbihlerini anlamazsınız. Doğrusu O, halîm olandır, bağışlayandır" emr-i İlâhîsi açısından değerlendirmeye tabî tuttuğumuzda Allah’ı teşbih eden varlıkları saymakla bitiremeyiz. Bu anlama kuvvet kazandıran başka ayet-i kerimeler de (Rahman 6; Hacc 18; Nahl 49; Nur 41) mevcuttur.
Kur’an’da Allah Teâlâ’nın ağaç ve bitki türlerine kasem etmesiyle bu varlıklara verilen önem dile getirilmekte ve böylece Allah’ın yarattığı her şeyin maddî değerinin yanısıra manevî bir değerinin de olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla her şey O’nun emrinde, O’nu zikreden ve O’nun varlığının müjdecisidir. Tüm varlıklar O’nun hikmetinin eseridir ve hiç bir varlık lüzumsuz yere yaratılmamıştır. Bundan dolayı varlıklar bir nevi kutsal olup onların keyfîce yok edilmesi dinimizce yasaklanmıştır. Nitekim Kamer Suresi 49. ayette her şeyin bir ölçüye göre yaratıldığı belirtilirken, Rum Suresi 41. ayette de insanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde bozulma-fesad çıkacağı hatırlatılmıştır.
Ekolojik dengenin korunması ile ilgili ayetlerin ışığında düşündüğümüz zaman ibadet hayatımızda da çevrecilik faaliyetlerine rastlamak mümkündür. Tüm ibadetlerinde Allah’a teslim olmaya çağrılan inananların bilhassa Hac ibadeti gibi dünyanın her tarafından gelen insanların bir arada bulunduğu iz- dihamlı anda bile ihramlı iken canlıları öldürmekten ve tabiata zarar vermekten sakındırılmış olmaları çok manidardır.
Hz. Peygamber (S.A.S.) Efendimiz hayatta iken bu konuda dabırakınız keserek, yakarak yok etmeyi-bize örnek olacak şekilde boş arazileri ormanlaştırmıştır. Belâzûrî eserinde şöyle nakleder: Rasulullah (S.A.S.) Zû- Kad gazvesinden dönerken-bir zamanlar orman olan-Zurey-bu’t-Tavîl’e geldiği zaman, Ensardan Harise oğulları: Ya Rasulallah burası bizim deve ve ko- yunlarımızın otlağıdır, kadınlarımızın çıktığı yerlerdir diyerek el- Gâbe’nin yerini kasdettiler. Bu konu üzerine Allah Rasulü “Kim buradan bir ağaç kesecek olursa, onun karşılığı bir ağaç diksin” diye emretmiştir.
Bundan sonra ağaçlar dikilmiş ve el-Gâbe (ormanı) meydana gelmiştir. (2)
Yine bu konuda “Elinizde bir ağaç fidanı varsa kıyamet koparken bile olsa eğer dikmeye fırsat bulursanız mutlaka dikin”® emriyle bizleri yönlendiren Peygamberimiz,
Medine ve Taif şehirlerini de sid alanı olarak ilan ederek koruma altına almıştır.
İslam hukukçuları da koruma düşüncesiyle mezarlık ve vakıf arazilerinden kamu yararına kullanılmak şartıyla ağaç kesileceği zaman yerine yenisi planlı bir şekilde dikilmek şartıyla istifade edilebileceğini belirtmişlerdir.
Ünlü müslüman alim Ibn Haldun da eserinde şehirlerin kurulmasından, iklimlerin insan karakterine olan etkilerinden bahsederken<4) ağacın hayatî önem taşıdığını bildirir.
Mutasavvıflar da bu hasus da ilk süfilerden itibaren gönüllü birer çevreci olarak faydalı hizmetler yapmışlar; Allah’ın yarattığı tüm canlılarla ilgilenerek onları korumuşlar ve dergâhlarını yaptıkları yerde ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Nitekim bazı yörelerde insanımızın doğum ve ölüm vesilesiyle hatıra ağaçlar dikmesi gelenek halini almıştır. Dikilen ağacın meyvesinden veya gölgesinden istifade edildikçe sadaka sevabına kavuşulacağı unutulmamalıdır.
Netice itibariyle içinde yaşadığımız dünyada beşikten mezara kadar olan agaç ihtiyacımızı karşılarken elimizde bulunan ormanları atalarımızdan miras değil, yavrularımızdan ödünç aldığımız bilinciyle kullanmalı, bu konuda israfa, cehalete, gaflete ve hıyanete düşmemeliyiz. Elimizde bulunan ormanları yok etmenin kolay, yetiştirmenin zor olduğunu, ormanların azaldığı ülkelerde erozyon, heyelan, düzensiz yağış, sel felaketi, kuraklık ve kıtlığın etkili olabileceğini hatırımızdan çıkarmamalıyız.

(1) Bayrakdar, Mehmet, Islâm ve Ekoloji, D.l. B. Yay. Ank. 1992, s.30
(2) el-Belâzûrî, Fütûhu’l-Buldan, Beyrut 1958,1/17
(3) Buhârî, Edebü’l-Müfred, kahire 1379 s. 168
(4) Ibn Haldun, Mukaddime, 1st. 1982 (Trc. Süleyman Uludağ) s. 177, 345 v.d.