Makale

Okumak

Okumak

Resul PİRİZÂDE

İslam’ın okumaya verdiği önem büyüktür. Bu büyüklüğe, başta Hz. Peygamberin hayatı olmak üzere, bütün İslam Tarih’i şahittir. Bu şehadetlerden bazıları şunlardır:
Çok manidar, ehemmiyetli, üstünde önemle durulması gereken, ama maalesef her konudaki umursamazlığımız, değerlerimize aldırmamazlığımız gibi, ehemmiyet vermediğimiz bir şey, İslam’ın okumaya verdiği önemi göstermektedir. O da Kur’an-ı Kerim’in ilk ayetinin, ilk emrinin “Oku” olmasıdır.
O, kimsenin okumadığı, okumanın ne olduğunun bilinmediği mekanda, Kur’an’ın ilk emrinin oku olması, gerçekten büyük bir şeydir.
Gene İslam’ın okumaya verdiği önemi gösteren büyük şeylerden biri de, Hz. Peygamber’in, Bedir esirlerinden okuma-yazma bilenleri, on beş Müslüman çocuğa, onu öğretmeleri karşılığında serbest bırakmasıdır.
İslam’ın okumaya verdiği önemi anlatan bir diğer şey de,
Hz. Peygamber’in, çok bilinen, ezberlenmiş, bir halk deyimi haline gelmiş, “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz”, “İlim Çin’de olsa bile gidip arayınız”, “Hikmet Mü’minin yitik malıdır, nerde bulsa alır,” “En faziletliniz Kur’an-ı öğrenen ve öğretenlerinizde” hadisleridir.
Bir dinin peygamberi, bir şey hakkında bu kadar tavsiye ve emirde bulansa, kim o dinin o şeye engel olduğunu, geriliğin sebebinin o din olduğunu söyleyebilir. Söyleyenler hangi yüzle söylerler, şaşmak gerek.
Okumanın dinimizdeki önemini, dinimizin okumaya verdiği ehemmiyeti gösteren büyük delillerden biri de, bin dört yüz yıllık İslam Tarihidir. Bu dönemde yazılan kitaplara, yaptırılan kütüphanelere, açılan medreselere alim ve öğrencilere gösterilen saygı, kolaylık ve değere, öğrenme ve öğretme için yapılan harcamalara bakılsa, durum daha iyi anlaşılır.
Müslümanlar’ın Yunanlılar’ın bütün eserlerini felsefeden tıbba kadar, tercüme edip, şerhlerini yapmaları da, İslam’ın ilme ve okumaya gösterdiği önemi, güzel ifade etmektedir.
Hakikaten o zamanlar, Avrupa’nın unuttuğu, ilgilenip okumak bir yana, ismini dahi bilmediği, mezkur eserleri, Müslümanlar’ın tercüme edip, okuyup incelemeleri büyük birşeydir.
İlimle uğraşan Müslümanlar, büyük alimler yetiştirip, ilme büyük katkılarda bulunmuşlardır. Hatta bir çok ilmin kurucusu, ya da önemli geliştiricisi, Müslümanlar arasından çıkmıştır.
Ibn-i Sina da bunlardandır. Onun biyografisinde, tıp ilmine katkıları şöyle belirtilmektedir: "Ibn-i Sina tıp alanında yaptığı çok değerli araştırmalarla, çaresiz bazı hastalıklara yararlı ilaçlar bulup, bu suretle amansız bazı hastalıkları, tedavi edilir hale getirdi... O zamana kadar aynı hastalık olarak bilinen zatürre ile zatülcenbi birbirinden ayırdedip, ayrıca akciğer vereminin bulaşıcı olduğunu ileri sürdür. Ibn-i Sina, yine ilk defa, Aristo ve Galinos’un aksine, kanın gıda taşıyan bir sıvı olduğunu ileri sürerek, tıp konusundaki en önemli buluşlarından birini ortaya koydu. Ibn-i Sina’ya kadar, tıp biliminin tartışılmaz otoriteleri olarak kabul edilen, Aristo ve Galinos, kanı ruhun karargahı olarak kabul ederlerdi.
Bağırsak sistemi hastalıklarını, su ve toprak yoluyla yayılma gösterdiğine dikkat çeken Ibn-i Sina, bağırsak solucanı, menenjit, göğüsteki iltihaplanmalar ve karaciğer apsesi üzerinde de detaylı incelemeler yaptı."
Ibn-i Sina bunlardan başka, bilhassa ameliyatlarda, şiddetli ağrıları hafifletmek amacıyla, şuruba afyon, ban otu, sarı sabır ve Hindistan cevizi katarak, yeni bir ilaç geliştirdi."
Aslında Ibn-i Sina’nın buluşları sadece bunlar değil. Fakat konunun çok uzamasından korktuğumuzdan, bu kadarla yetinmek zorunda kaldık.
Bilime büyük katkılarda bulunan, Müslüman alimlerden biri de, Hazini’dir. Biyografisinde, bilime katkıları hakkında şöyle denilmektedir:
“Yer çekiminin, her cismi, yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç oluşuyla ilgili, bir görüş ileri sürmüştür ki bu, kendisinden yaklaşık beş yüz yıl sonra, Newton tarafından kanıtlanmıştır.
Yine onun yaptığı deneyler sonucunda ileri sürdüğü, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun daha fazla yoğunluğa sahip olduğu fikri de, kendisinden yüz yıl sonra gelen Roger Bacon (1214 - 1294) tarafından geliştirildi.
Öyle ki Hazini’nin olan, bu hassas teraziler, günümüzde kimya laboratuvarlarında kullanılan, modern hidrostatik ve piknometrelerin ilk örnekleridir."
Uluslararası Üne Sahip ve Özellikle matematik bilimine çok büyük katkılarda bulunan bir İslam âlimi de Harezmi’dir. Bilime katkıları için şöyle denilmektedir:
XVI. yüzyıl ünlü matematik bilgini Gerolamo Cardano (1501 - 1576)’nın dünyanın en büyük on iki düşünürü arasında yer alan bu bilginimiz Rönesans’a kadar, Avrupa’da alanında tek otorite olarak kalmıştır. Onun bilime yaptığı en büyük katkı, sistemli bir şekilde cebir konusunda ilk defa yazılan, ’El-Cebr ve’l Mukabele’ adlı eseridir.
O bu eserinde, ilkel durumdaki cebri canlandırıp bütün çözüm yollarını tamamen geometrik düşüncelerle temellendirmiş ve sistematik bir şekle sokmuştur. Batı bilim çevrelerine de bu bilim, Harezmi’nin mezkur eserinin çevirileriyle girmiştir.
Aritmetikte de, on tabanlı konumsal sistem veya va’zi sistem İslam dünyasından Avrupa’ya geçmiştir. Bunda da Harezmi’nin büyük rolü olmuştur. Orta Çag’ın bu ünlü bilgininin eserlerinde, l’den 9’a kadar olan rakamların yanında sıfır (0) rakamını da kullanmış olması bilim çevrelerinde matematik bilimine getirdiği en büyük yenilik olarak kabul edilir."
Bunlar sadece üç alimin katkılarıdır. Tarihte yaşamış binlerce alimin katkıları göz önüne alınırsa, bilimin Müslümanlar’a neler borçlu olduğu anlaşılır.
Üzerinde durulması gereken, Müslümünlar, bilimde güçlü oldukları dönemlerde dünyada da, milletlerarası konumda da güçlü ve söz sahibiydiler. Ne zaman ki bilimde gerilediler, güç ve kudretlerini de o gerilemeyle birlikte yitirdiler.
Tarihte, okuduğumuza göre, Müslümanlar güçlü oldukları dönemlerde, okumaya çok büyük bir önem vermişlerdir. Hatta Endülüs’te çıkan bir kitabın üç ay sonra Bağdat’a varmasını geç bulan bir alimin, “İlim ölmüş” dediği rivayet edilir.
Ne yazık ki, bugün bu önemi göremiyoruz. Türkiye ile gelişmiş ülkeler arasında, hem kitap okumada, hem de basımında büyük farklılıklar var. Hatta Türkiye’de kitap yayınlarının yıldan yıla düştüğü söyleniyor. Bu konuyla ilgili olarak bir ara gazeteden şöyle bir küpür kesmiştim: "1994 yılında, önceki yıla oranla, %33’ lük bir azalmayla tekrar basımlar dahil olmak üzere bin 506 kitap yayınlandı.
Pandora yayınları bünyesinde 1991 yılında oluşturulan kitap bilgi bankasının verilerine göre 1993 yılında 2 bin 217 kitap yayınlanırken, bu sayı 1994 yılında bin 506 olarak gerçekleşti.
Bu bir yana, gazetelerin trajı da, okuma seviyemizin azlığını göstermektedir. Türkiye’de tirajı, sadece haberle bir milyonu geçen gazete yokken, Japonya’da 14 milyonluk traja sahip bir gazetenin bulunması, Japonya ile Türkiye arasındaki gelişim farkını, bir ipucu olarak vermektedir kanaatindeyim.
Gene kütüphanelerimizin okuyucularının çok az olması, gelenlerin hemen hemen hepsinin kitap okumaktan ziyade, ders çalışması, şehirlerde en az bulunan dükkanların kitap dükkanları olması, trende, otobüste zamanını kullanmak için kitap okuyanların yok denecek kadar az olması, durumun vahametini göstermektedir.