Makale

BİR HADİS VE TARİHÇESİ

BİR HADİS VE TARİHÇESİ

Dr. Fahri DEMİR
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

Fıkıh kitaplarında Ebu Hüreyre’ den rivayet olunan bir hadis geçer. Bu hadis-i şerife göre Hz. Peygamber (S.A.S): "Ben sizin babanız yer indeyim. Sizden biriniz ayak yoluna çıktığında, ne yönünü kıbleye dönsün ne arkasını. Kıbleyi sağına veya soluna alsın. Silinmek için de en az Uç taş kullansın." buyurmuş; silinmek için gübre ve cam gibi, kirletici ve kesici şeylerin kullanılmasını ve taharetin sağ elle yapılmasını nehyetmiştir.
Fıkıh kitaplarında bu hadis, bir yandan su ile taharetten önce silinmek gerektiği hususuna delil olarak kullanılırken bir yandan da müslümanın tuvalet ihtiyacını giderirken kıbleye karşı dönmemesi veya kıbleyi arkasına almaması gerektiği hususuna delil olarak zikredilmektedir.
Başkanlığa sorulan bir soru vesilesiyle konuyu araştırınca, başka bazı hadis-i şerifler için sözkonusu olan bir durum karşımıza çıktı: İhti-lafu’l-Hadis.
Bu hadisin, "tuvalette kıbleye dönmek "le ilgili kısmı hakkında Ashabın ileri gelenlerinden:
a) Ebu Eyyub el-Ensari (r.a) Rasulullah (S.A.S)in: "Sizden biriniz tuvalet ihtiyacını giderirken kıbleye dönmesin; kıbleyi arkasına da almasın. Doğuya veya batıya dönünüz!" diye buyurduğunu bildirirken:
b) Abdullah b. Ömer (ı .a): "İnsanlardan bazıları, tuvalet ihtiyacını giderirken kıbleye ve Kudüse dönmeyiniz; buralara arkan zı da dönmeyiniz, diyorlarsa da, ben size ait binalardan birinin damına çıktığımda Rasulullah’ın iki tuğla üzerinde, yönü Kudüse dönük olarak çömelerek tuvalet ihtiyacını giderirken gördüm." demek suretiyle, böyle bir hadisi kabul etmiyor görünmekte;
c) Cabir b. Abdullah ise: "Rasulullah’ı, vefat etmeden bir yıl önce, kıbleye dönük olarak tuvalet ihtiyacını giderirken gördüm." diyerek böyle bir hadis varsa bile onun mensuh (hükmü kalkmış) olacağına işaret etmektedir.
Bu hadis-i şerifin, tarih sırasıyla fıkha nasıl girdiğini araştırdığımızda gördük ki, bu veya benzeri bir hadisi şerif:
a) Hanefi fıkhının en eski kaynaklarından Serahsi’nin "el-Mebsuf’unda (h. 5.yy)- Kasa-ni’nin "Bedayi"inde (h.6.yy.). ve Merginani’nin " el- Hidaye" sinde (h. 6.yy) yer almazken; görebildiğimiz kadarı ile, ilk defa İbnul-Human’ın "Fethu,l-Kadlr"inde (h. 7 .yy), şerhi ile meşgul olduğu "el-Hidaye"de "Istlnca" (taharetlenme) ile ilgili olarak işaret edilen Hadis-i Şerifi bütünüyle zikretme sadedinde, sadece hadisin kaydedilmesi ile yerinilmiş; hadiste geçen "kıbleye dönme" ile ilgili bir hükme yer verilmemiştir.
Daha sonraki fıkıh kitaplarında ise, Ebu Eyyub hadisinin "ihtilafsız" sahih ve muhkem bir haber olarak yer aldığı: daha geç çağlara geldikçe, delil olarak ele alındığı ve ondan detaylı hükümler çıkarıldığı görülmektedir.
Açıktır ki, konu, sonraki çağlarda ortaya çıkmış bir mesele olmadığı gibi. Abdullah b. Ömer ve Cabir b. Abdullah’tan gelen rivayet ve kanatlerin dikkate alınmadığı görülen bu kabil değerlerdirmeleri, sağlıklı ve yetkili değerlendirmeler olarak kabul etmek mümkün görünmemektedir.
b) İmam Şafü (h. 150-204) tarafından ise, konunun "İhtilafu’l-Hadis" çerçevesinde ve adı geçen iki büyük sahabinin rivayet ve görüşlerine de yer verilerek ele alınıp değerlendirildiği görülmektedir. İmamı Şafiinin bu değerlendirmesi, O’nun fıkha dair eseri olan el-Ümmde, yine "istinca" (taharetlenme) bahsinde, iki numaralı "hamiş" (dipnot) olarak yer almaktadır.
Sağlıklı ve yetkili bulduğumuz bu değerlendirmeyi, hem konuyu merak eden kişilerin aydınlanmaları, hem araştırmacıların yararlanmaları için, eş-Şah’i, el-Ümm, 1393-1973, Beyrut, İkinci Baskı, s. 23-24’ten aktarmayı faydalı görüyorum.
Burada şöyle denilmektedir:
İmam-ı Şafii, "Tuvalet İhtiyacını giderirken kıbleye dönme" konusunu " İhtilaf ui-Hadis"te açıklamıştır. Şöyle ki: Rebi’, Şafii’den; Şafii, Süfyan b. Uyeyne’den; O, Zühriden; Zühri, Ata b. Yezid el-Leysi’den; O da Ebu Eyyub el-Ensari (r.a)den rivayet ettiğine göre adı geçen sahabi şöyle demiştir:
"Resulullah (S.A.S). "Büyük veya küçük tuvalet İhtiyacını giderirken kıbleye dönmekten nehyetmiş; şarka veya garba dönünüz buyurmuştur. Şam’a gittiğimizde, yönleri kıbleye olan tuvaletlerle karşılaştık. Yan dönmeye çalışıyor; ayrıca istiğfar ediyorduk. Derken, Malik. Yayha b. Sa’id’den: O, Muhammed b. Yahya b. Hibban’dan: O, Amcası Vasi’b. Hibban’dan rivayet ettiğine göre, Abdullah b. Ömer: Bazı kimseler; "Tuvalet ihtiyacını gidermek için çö-meldiğinde, kıbleye de Mes-cid-i Aksa’ya da dönme!" diyorlar." dedikten sonra devamla: "Evlerimizden birinin damına çıkmıştım da Resulullah (S.A.S)’in, tuvalet İhtiyacını gidermek üzere iki tuğla üzerinde Mescid-i Aksa’ya doğru çömeldiğini gördüm." demiştir.
İmam Şafii der ki: Bu bilgiler ortada iken artık bu konu hakkında farklı görüş (ihtilaf) mevcut değilse de, rivayetlerde geçen ifadelerin açıklanmasında fayda vardır:
İmam Şafii Der ki: Halk bedevi idi. Tuvalet gelenekleri, "sahra" (açık hava) idi. Pek çoğu, siper edineceği çalı dibi bile bulamazdı. Tuvalete çıkan, kıbleye döner veya kıbleyi arkasına alırsa, o, ya ön ya arkasını namaz kılana döndürmüş oluyordu. Kıbleyi doğu veya batı yanlarına, almak suretiyle namaz kılana sağ veya sol yanlarını döndürmede, onlar için bir zorluk da yoktu. Dolayısıyla; kıbleyi doğu veya batı yanlarına almakla emrolundular. Evler (kapalı yerler) ise, "sahra" açık hava gibi değildir. Binanın içinde olunca, artık onu oraya girenden veya içeri doğru bakandan başkası göremez. Ayrıca, bina içindeki tuvaletler öyle, açık havada (sahrada) olduğu gibi, istediği yöne dönebilecek geniş mekanlar değildi. Abdullah b. Ömer’in, "Rasulullah’ın, Mescid-i Aksaya dönük olduğunu gördüğüne" dair verdiği bilgi, -ki bu durumda, Kabe arkasında kalmaktadır - göstermektedir ki, "tuvalet ihtiyacını giderirken yönünü kıbleye dönmekten veya kıbleyi arkaya almaktan neh-yetme" konusu, "sahra" (açık hava) ile ilgilidir; binalarla değil!
İmam Şafii der ki: Ebu Eyyub, Rasulullahtan bir söz işitmiştir. Ancak, Rasulullahın, "tuvalet ihtiyacını giderirken Mescid-i Aksaya dönük olduğuna dair". Abdullah b. Ömer’in bildiğini bilmemektedir. Bu durumda, kıble yönündeki tuvalette, bir tarafa yönelmeden doğruca çömelmenin günah olacağından korkmuş ve yönünü bir tarafa döndürmeye çalışmıştır. Duyduğu rivayetten başka bir bilgiye sahip olmadığına göre, böyle davranması da gerekliydi, öyle anlaşılıyor ki, Ebu Eyyub, hadisi işitmiş; Şam’daki uygulamayı, onların şahsi görüşü olarak algılamıştır. Esasen, bu uygulamayı, Rasulullah’a da dayandırmış değillerdi. Bir hükmü, her ikisi ile de amel edilmesi muhtemel iki yönüyle bilen, farkı hesaba katarak, her ikisi ile de amel eder. Nitekim, işaret ettiğimiz gibi, iki durum (açık hava ve kapalı mekan) arasında fark vardır. Bu da şunu göstermektedir ki, özel bilgiye çok az kimse sahiptir, özel bilgi ise, herkese pek nadir olarak mal olur. Tıpkı, Hz. Peygamberin, "arkasında ayakta ve oturarak namaz kılmakta olan kimselere, oturduğu yerde namaz kıldırdığına dair" hadis gibi.
Denilirse ki, Seleme b. Vehram, Tavustan: "Allanın kıblesine saygı göstermesi ve tuvalet ihtiyacını giderirken ona dönmemesi, her müslümanın boynunun borcudur." sözünü rivayet etmiştir. Denir ki, Bu hadis mürsel olup hadisçiler bunu varid kabul etmektedir. Varid olduğu kabul edilse bile, o takdirde, Ebu Eyyub hadisi gibi olur. Abdullah b. Ömer’in Rasulullahtan rivayet ettiği hadis ise, hasen bir isnadla müsned bir hadis olup, farklı bir hüküm bildirdiğine göre, onu kabul etmek daha doğru olur. Tavusun: "Allah’ın kıblesine saygı göstermesi ve tuvalet İhtiyacını giderirken kıbleye dönmemesi, her müslümanın boynunun borcudur." sözüne gelince, Allah bilir ya öyle anlaşılıyor ki o, Ebu Eyyub’un Rasulullah’dan rivayet ettiği hadisi işitmiştir de onu, "kıbleye saygı" olarak algılamıştır. Doğrudur: Sahrada, Ebu Eyyub hadisinde olduğu gibi, kıbleye bu saygı gösterilmelidir. Evlerde ise, hüküm, İbn. Ömer hadisinde olduğu gibidir. Dolayısıyla iki hadis arasında bir ihtilaf kalmaz.
İmam Şafii der ki: Bir izah ta şudur: Halk, yola dizdikleri taşlarla oluşturdukları çizgi ile mescidleri belirlerlerdi. Rasulullah, işte bu durumdaki yerlerde tuvalet ihtiyacını giderenlerin, kıbleye döndükleri takdirde, ya dizilen taşlarla belirlenen mescid içinde bu ihtiyaçlarını giderme durumunda olacakları yahut namazdaki kimselerin gözlerinin bu gibilerin ön veya arkalarına kayacağı yahut kokudan rahatsız olacakları için, bu "kıbleye dönme" yasağı getirilmiştir ki bütün bunlar "sahra" (açık hava) için sözkonusudur. Ki bu, sadece bu hadisle değil, benzer başka hadislerle de nehyedilmiştir: Yol, cami, ev ve ağaç gölgesi gibi, taş gibi, yol kıyısı gibi, insanların kullandığı yerleri ve şeyleri kirletmek... v.b. "İnsanların lanet okuyacakları davranışlardan kaçınınız.
Dört müctehid imamdan biri olan İmam Şafii’nin, bu hadis üzerindeki bu mütalaa ve değerlendirmesi her müslümana bir şeyler anlatmaktadır. Ancak, en büyük dersi, günümüz araştırmacılarına vermektedir.
Görüldüğü gibi, işin ehli alim, sahih senetle de olsa, her önüne gelen haberi olduğu gibi aktarmamakta; psikolojik, sosyololik, tarihi hatta fizik çevre şartlan yönlerinden ele almakta ve birbirlerinden farklı gibi duran haberlerin her birini, değişik şartlara ve durumlara göre değerlendirmektedir.
Onlar böyle vukuflu dikkat ve hassasiyet gösterdikleri için, hizmetleri de adlan da büyük olmuştur. Allah onlardan razı olsun.
Not: Bu kısa incelemeyi bitirince "Kütüb-i Sitte’den İbn. Mace’de, Hz. Aişe (r.a)’dan rivayet olunan bir hadis-i şerifi gördüm. Ki bu hadis, konu hakkındaki tartışmayı kökünden çözmektedir. Bu hadis-i şerifte Hz.Aişe diyor ki:
"Rasulullah’ın yanında, edep yerlerini kıbleye döndürmeyi mekruh görenlerden söz edilmesi üzerine Rasulullah (S.A.S): -Bakıyorum da yeni yeni işler çıkarmışlar. Çevirin, benim tuvaletimin yönünü kıbleye! buyurdu. (İbn. Mace, Tahara, 18)
Konuyu bugünkü dilde şöyle ifade etmek mümkündür. Bilindiği gibi müslümanların ibadet yönlerine "Kıble" denir.
Kıble Kabe’nin bulunduğu yöndür. Kabe, dinimize göre kutsal yerlerdendir. Ve ona saygı dinimizin gereğidir. Müslümanlar, namaz kılarken yöneldikleri yön olan kıbleye, ayak uzatıp yatmaktan bile çekinirler.
Tuvalet ihtiyacını giderirken de, mümkün mertebe, ne önlerini ne arkalarını kıbleye dönerler.
Tuvalet ihtiyacını açık arazide gidermek durumunda olan müslümanların, o yönde bir ihtiyaç yoksa, kıbleye dönmesi veya kıbleyi arkasına alması mekruh sayılmıştır.
Kapalı mekanlar için tuvaletin yönü konusunda bir kayıt mevcut değilse de, inşaat sırasında müslüman mimarlar, mümkün olduğu ölçüde, tuvaletlerin yönünün kıbleye gelmemesine özen gösterirler.
Mevcut binalardaki tuvaletlerin yönlerinin, dini gerekçe ile değiştirilmesi gerekli olmadığı gibi, bu yolda yapılacak masraf, "israf" sayılır. Ve dinen doğru olmaz.