Makale

PEYGAMBERİMİZ VE TEBLİĞ

PEYGAMBERİMİZ VE TEBLİĞ

Dr. Durak PUSMAZ
Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

Peygamberler hakkında vacip olan sıfatlardan biri de tebliğdir. Peygamberler Allah’tan almış olduktan hükümleri insanlara tebliğ ederler. Bu sebeple Peygamberlerin hayatları baştan sona kadar tebliğden ibarettir. Kur’an-ı Kerim bunun canlı misalleriyle doludur. Biz bu yazımızda Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.ÂS)1n tebliğ hayatından Enes b. Malik’in rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifi nakletmek ve bunun üzerinde bazı tesbitlerde bulunmak istiyoruz. Hadis-i şerif şöyle: Enes b. Malik (r.a.)’dan şöyle rivayet edilmiştir: "(Abdülkuddûs) adlı bir yahudi çocuğu vardı. Hz. Peygamber (S.A.S)’e hizmet ederdi. Bir ara çocuk hastalandı. Hz. Peygamber bunu ziyarete gelip başucunda oturdu ve çocuğa: "-Müslüman ol." buyurdu. Çocuk yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası oğluna: "-Ebu’l-Kasım (S.A.S)’in emrini kabul et.." dedi.
Abdul-kuddûs de hemen: "Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eş- hedü enne Muhammeden Resûlullah" deyip müsKlman oldu. Hz.Peygamber (S.AS) hastanın yanından çıkarken: "Şu çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Cenâb-ı Hakka hamdü senalar olsun." diyordu (1).
Bu rivayette dikkatimizi çeken bazı noktalara temas etmek istiyoruz:
Hasta ziyareti
Peygamber efendimiz (S.A.S) hasta ziyaretine büyük önem verirdi. Ashabının durumunu dikkatle izlerdi. Onlardan birini bir kaç gün göremeyince hemen diğer ashabına sorar durumunu öğrenirdi. Hasta olduğu söylenirse hemen onu ziyarete gider, hal ve hatırını sorar, iyileşmesi için duada bulunurdu. Hatta Peygamber efendimizin hasta ziyareti sadece müslümanlara mahsus değildi, gayri müslim hastalan da ziyaret ederdi. Bir adım ileri giderek şunu da kaydedelim ki o, hasta ziyaretinde büyük küçük ayrımı da yapmazdı. Hasta olan küçük çocukları bile ziyaret ederdi.
Çocuk sevgisi
Peygamber efendimiz çocuklan çok sever, onlara büyük adammış gibi değer verir, yolda veya başka yerde karşılaştığında kendileriyle ilgilenir, selam verir, ve latifede bulunurdu (2).
insanların hidayete ermelerine sevinmesi Resûlullah (S.A.S) gece gündüz insanları Allah’ın dinine davet ederdi. Buna rağmen inkarcılann küfürde ısrar etmelerine ve hak dini kabul etmemelerine karşı son derece üzülürdü. Bu yüzden sık sık Cenab-ı Hakk’m tesellisine mazhar olurdu. Nitekim müfessirlerin kaydettiklerine göre aşağıdaki ayet-i kerimeler Resülullah’ı teselli etmek için inmişti:
"(Ey Muhammedi) Sen on- iann hidayete ermelerini ne kadar istesen de Allah saptırdığım yola getirmez ve onlann yardımcıları da olmaz." (3) "Demek onlar bu söze inanmazlarsa, onlann peşinde (üzüle üzüle) kendini helak edeceksin (ha)!" (4)
"Mü’min olmuyorlar diye nerdeyse kendini helak edeceksin." (5)
İnsanların iman etmemekte direterek küfür ve şirk bataklığında boğulmaları, merhamet Peygamberi Resûlullah (S.A.S) Efendimizi ne kadar üzüyor, ne derece şiddetli hüzne boğuyorsa, iman ederek hidayete ermeleri de onu o nisbette sevindiriyordu. Yukarıdaki hadis-i şerifte bu husus açıkça görülmektedir. O, bir Yahudi çocuğunun müslüman olduğunu görünce son derece sevinmiş ve: "Şu çocuğu cehennem ateşinden kurtaran Cenâb-ı Hakk a hamdü senalar olsun." buyurarak bu sevincini etrafındakilere de ifade etmiştir.
Günümüzde İslâm’ı tebliğ eden mürşid ve vaizler de Resülullah’ı örnek alarak İslâm’ın güzelliklerini anlatabilmek için her fırsat değerlendirmelidir. Onları, içerisinde bulundukları kötülüklerden kurtarmaya vesile olduğu zaman da sevinerek Allah’a hamdü senâlar etmelidir.
Resülullah’ın, insanlığın hidayete ermesi o kadar içten dileği idi ki, kendisine kötülük yapanlara bile çok defa beddua etpıez, aksine onlann hidayete ermeleri için dua ederdi. Buna misal olarak şu iki olayı zikredebiliriz:
1- Hz.Peygamber (S.A.S), Peygamberliğinin onuncu yılında, Tâife gitmişti. Yanında azadlı kölesi Zeyd b. Hârise vardı Tâif Mekke’ye 120 km mesafede yüksek, yaylalık bir yerdi. Orada Sakîf kabilesi oturuyordu. Hz. Peygamber onlara İslâm dinini tebliğ etti, müslüman olmalarını, kendisini Mekke müşriklerinin zulmünden korumalarını istedi. Tâifliler Hz.Peygamler’i iyi karşılamadılar, hakaret ettiler. Hatta yolun iki yanma durarak Peygamber Efendimizi taş yağmuruna tuttular. Mübarek ayaklan kanlar içerisinde kaldı. Bu, Peygamber efendimizin peygamberlik hayatı boyunca karşılaştığı en şiddetli günlerinden biri idi. Nitekim Hz.Aişe validemiz ona:
"Yâ Rasülallah! Sana Uhud Gazası gününden daha şiddetli bir gün erişti mi?" diye sorunca: "Ya Aişe! Kureyş’ten gelen bir çok zorlukla karşılaştım. Fakat onlardan Akabe günü (Tâif dönüşü) karşılaştığım müşkül vaziyet hepsinden çetindi. Ben (Kureyş’ten gördüğüm eziyet üzerine Tâife gidip halkını lslâma davet ettim ve) Abd-i Külâl’in oğlu İbn Abd-i Yâlil’den beni korumasını istediğim zaman dileğime cevap vermemişti. Ben de kederli ve üzgün bir şekilde Mekke’ye dönmüştüm. Bu üzüntülü halim Kam-i Seâlib denilen yere kadar devam etti. Burada başımı kaldırıp göğe baktığımda bir bulutun beni gölgelendirmekte olduğunu gördüm. Buluta dikkatle baktığımda bunun içinde Cebrâü (a.s.) ın bulduğunu gödüm. Cebrail bana:
"Allah, kavminin senin hakkındaki dediklerini ve sana verdikleri cevabı muhakkak işitti. Allah sana şu dağlarla, görevli meleği gönderdi. Kavmin hakkında ne dilersen ona emredebilirsin." dedi.
Bunun üzerine (dağlar emrine verilen) melek seslenip selam verdi. Sonra: "Ya Muhammed, dedi, Cebrail’in söylediği bir hakikattir: Sen ne dilersen emrine hazırım. Eğer şu iki yalçın dağı onların üzerine çökertmemi istersen (hemen bunu yaparım)." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.S):
"Hayır, ben onu istemem. Ben, Allah’ın, bu müşriklerin sulbünden yalnız Allah’a ibadet eden ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayan bir nesil meydana çıkarmasını istiyorum" diye cevap verdi (6).
Görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz, "bunlar İslâmiyete karşı çıkıyor, peygamberliğimi kabul etmiyor", diye helak olma- lan için onlara bedduada bulunmamış, aksine onların nesillerinden Allah’a inanan ve ibadet eden kimselerin gelmesini istemiştir. Peygamber efendimizin bu içten dileği, samimi duası gerçekleşmiş, Tâif halkı Mekke’nin fethinden sonra İslâmiyete girmiş ve büyük hizmetleri dokunmuştur.
2- Uhud Gazvesi, Mekkeli müşriklerle yapılan ikinci büyük muharebedir. Hicretin üçüncü senesinde vuku bulmuştur. Düşman silah, teçhizat ve asker bakımından müslümanların üç katı idi. Buna rağmen müslümanlar kahramanca çarpışarak bunlara karşı koyuyorlardı. Bir ara müslümanlar güç durumda kalmışlar, paniğe kapılarak dağılmaya başlamışlardı. Öyle ki düşman müslümanların karargâhına kadar yaklaşmıştı. Peygamber efendimizin mübarek yüzü yaralanmış, dişi kırılmıştı. İşte Peygamber efendimiz böyle güç ve son derece sıkıntılı bir anda bile düşmanlarına beddua etmemiş, bilakis: "Yâ Râb! Kavmimi hidayete erdir. Çünkü onlar bilmiyorlar." diye dua etmiştir (7).
Peygamber Efendimizin en sıkıntılı ve üzüntülü anında yaptıktan bu mübarek dualan da Allah tarafından kabul edilmiş, Mekke müşrikleri hicretin sekizinci senesinde Mekke’nin fethinden sonra müslüman olmuşlardır.
Hayatını insanların hidayete ermesi için vakfeden Peygamber efendimiz, ashabını da insanların hidayete ermesi için çalışmaya, gayret göstermeye teşvik ederdi. Nitekim bir defa Hz.Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştu: "Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtanla Allah’ın bir kimseyi hidayete erdirmesi, binlerce kırmızı devenin senin olmasından daha hayırlıdır." (8)

DİPNOTLAR:
1- Tecrid-i Sarih Tercemesi IV, 527, Hadis No: 664
2- Bu konudaki bilgi için bkz. Diyanet Aylık Dergi, Nisan 1994, D.Pusmaz, "Hz.Peygamber Çocuktan Çok Severdi"
3- Nalh Sûresi: 16/37
4- Kehf Sûresi: 18/6
5- Şuarâ Sûresi: 26/3
6- Tecrid-ı Sarîh Tercemesi, IX, 3132. Biraz tasarruf edilerek ahn- mıştır.
7- Aynı eser, IV, 314
8- Buhârt, Cihad, 102 (IV, 58), 143 (IV,73)