Makale

ÇOCUK EĞİTİMİNDE AİLENİN ROLÜ

ÇOCUK EĞİTİMİNDE AİLENİN ROLÜ

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurutu Üyesi

Eğitim insandaki kaabiliyetleri dengeli bir şekilde geliştiren, toplumun gelişmesini hızlandıran kalkınmasını destekleyen, kültür değerlerini koruyan, geliştiren, nesilden nesile aktaran, milli birlik ve bütünlüğü sağlayan en etkin faaliyetlerden birisi ve en önemlisidir. Din eğitimi ise, genel eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır. (1)
Modem eğitime göre her insanın geçirdiği okul öncesi eğitim çağı, temel eğitim çağı ve gençlik çağı denilen Uç eğitim çağı vardır. Çocuğun okul öncesi eğitim çağı, aile eğitiminin sağlıklı bir şekilde uygulanabileceği en verimli çağdır. Zira çocuk bu dönemde çevresini algılamaya başlar. İlk bilgi ve görgüler bu yaşlarda benliğine yerleşir. Dinî duygular ve kavramlar anne ve babanın da yardımlarıyla bu çağda sağlıklı bir tarzda ortaya çıkar ve anlaşılır. (2)
Çocuğun bedenî gelişmesinde olduğu kadar zihhi gelişmesinde de ailenin rolü oldukça fazladır. Çünkü aile, dini inancın ortaya çıkmasında ve oluşmasında etkili olan kültürel faktörlerin en önemlilerinden birisidir. (3) Öyle ki aile çocuğa dinini öğretip, ondaki dini duygunun gelişmesini sağlayabileceği gibi, yönlendirir de. Peygamberimiz (S.A.S.) in "Her Çocuk fıtrat üzere doğar, sonra anne ve babası onu Yahudi, hristiyan veya mecûsilestirir..." (4) hadisi, ailenin, çocuğun inancı üzerindeki etkisinin derecesini çok güzel açıklamaktadır. Aile, çocukların yetiştirilmesi bakımından en etkili bir eğitim kurumudur ve tartışmasız olarak çocukların eğitimi en iyi biçimde aile yuvasında gerçekleşir. (5)
İşte bunun için anne ve baba henüz çevrenin olabilecek menfi etkilerine maruz kalmadan, yavrularına fıtratının gerektirdiği din eğitimi ve öğretimini vermelidir. Zira bu terbiye, Rasûlullah’ın ifadesiyle, anne ve babanın çocuklarına bırakacağı en değerli mirastır. (6)
Çocuk başlangıçta hiç bir şey bilmediğine göre davranışları pek tabiidir ki, büyüklerinden öğrenecektir. Bir çocuk büyüklerinden iki şekilde etkilenir: Ya onları taklid eder yahut da büyükler ona, ne yapması gerektiğini doğrudan doğruya öğretirler. Bunlardan birincisinde, çocuğun taklid ederek öğrenmesi, ikicisinde ise, büyüklerin çocuğa öğretmesi söz konusudur. Fakat öğretme yoluyla davranışların ve tutumların çocuğa verilmesi, onun ancak belli bir zekâ ve anlayış düzeyine ulaşmasından sonra olur. Burada özellikle çocuğa öğüt verilir ve bu konuda bilgi alabileceği şeyler okutulur. Ancak çocuk, düi bu derecede öğreninceye kadar ahlâkî davranışlar bakımından bir hayli yol almış olur. Düzgün konuşmayı ve okumayı, yazmayı öğrenmeden önce din ve ahlak konusunda pek çok tecrübeler edinir. Bu da büyük ölçüde taklit yoluyla olur.(7) Zira taklid kendi başına bir öğrenme şeklidir. İnsanın ilk çocukluk devresi (2-6 yaş arası) taklid devresidir denebilir. Çocuk bu devrede bilinçli veya bilinçsiz olarak davranışları ve gelenekleri taklide ve tekrara başlar, öyle ki, taklid yalnız hareketlerde olmaz, duygular ve heyecanlar da taklit edilir. (8)
Bunun için ailedeki kişilerin (anne-baba ve diğer aile bireyleri) dini davranışları, kullandıkları dini sözler, namaz, oruç gibi ibadet biçimleri çocukta derin izler bırakır. Çocuklar dini kaideleri inanç ve ibadet esaslarını ve ahlâk kurallarını, ilk önce ailelerinden ve yakın çevrelerinden, onları taklid ederek, onlar gibi davranmaya özenerek öğrenirler. Büyüklerin dini yaşantılarını taklit yolu ile öğrenip benimserler ve dini hayatlarını bu şekilde kurarlar.
İşte bu nedenlerdir ki, anne , baba ve diğer aile bireyleri dini yaşantılarıyla çocuğa örnek olmalıdır. Çocuklar sözden çok hareketlerin etkisi altında kalırlar. Büyüklerin yanlış hareketlerini gören çocuklardan başka türlü hareket istenmesi, onları şaşırtır ve onlarda iyi ve kötü hareketler hakkında sağlam bir fikir uyanmasına engel olur. Ayrıca gençlerin büyüklerin karşı güvenini sarsar. Bunun için çocuklardan istenilen her hareketin büyükler tarafından yapılması şarttır. (9) Nitekim Kur’an-ı Kerim, söyleyeni tarafından tatbik edilmeyen nasihatin bir şey ifade etmeyeceğini şöyle izah etmektedir. "Ey inananlar, niçin yapamayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapamayacağınız şeyi söylemek, Allah yaranda en sevilmeyen bir şeydir." (10)
Anne-babanın yalan söylemesi, ikiyüzlü olması, başkalarının haklarına saygı göstermemesi, içki kullanması, sigara içmesi, kumar oynaması vb. davranışlar göstermesi, çocuğun da bunları yapmasının en büyük etkeni olabilir. "Biz bunları yapıyoruz, ama bunlar kötüdür, sen yapma" demek problemi çözmez. Çocuk da aynı şekilde bunları yapmaya özenir.
Ashabını terbiye ederken bir eğitimci özelliğini sergileyen Hz. Peygamber (S.A.S.) de: "Yedi yaşına geldiği zaman çocuğa namaz kılmasını, on yaşına geldiği zaman da oruç tutmasını emredin" (11) buyurarak, eğitimcilerin üzerinde durduktan bir noktaya parmak basmıştır. Çünkü bu yaşlar, kalıcı alışkanlıkların kazanıldığı en önemli devredir. Onun için Kur’an-ı Kerimde Yüce Allah, Hz. Peygamberin şahsında babalara, kendileri namaz kıldıkları gibi, aile ve çocuklarını da namaza alıştırmalarını şöyle tavsiye etmektedir: "Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol..." (12)
Dinî eğitim için okul çağını beklemek, okulun başarısını tehlikeye atmak demektir. Okul, duygularını davranışlar şeklinde somutlaşmakta olduğu bir dönemde onları bilgi ile bağdaştıracak, bu yolla, yararlı olacaktır. Eğer okul öncesinde, ailede duygular geliştirilmemiş ve doğru yönlendirilmemişse, okulun verdiği bilgiler büyük çapta eğreti kalacak, çocuk onları ezberleyecek, fakat kendisine mal edemeyecektir. İyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı, güzeli-çirkini teorik olarak öğrenip, kaideleri, kuralları, kanunları ezberlediği halde, yalan söylemeyi, rüşvet almayı, çalmayı, şahsî çıkarını her şeyden üstün tutmayı sürdüren kimselerin varlığı, onların öğrendiklerini benimseyememiş olduklarını göstermektedir. (13)
Çocuklar ve gençler, bir milletin ümidi, istikbâlidir. Yarınları kendilerine emanet edeceğimiz bu zinde güç, ne kadar iyi yetiştirilir, dinine, vatanına, geleneklerine bağlı kılınırsa, istikbalden o derece emin olunabilir. Bir ölçüde bütün milletlerin ortak problemi olan bu konu, yalnız resmî bazı kuruluşlarımızı değil, aileler ve millet olarak hepimizi ilgilendirecek kadar önemlidir. Belli dönemlerde çocuğunu, gencini manevi ve milli değerleri istikametinde terbiye etmeyen, eğitiminden geçirmeyen bir millet, bunun doğuracağı problemleri çözmekte birçok sıkıntılara katlanmak zorunda kalacaktır.

DİPNOTLAR:
1- Din öğretimi Dergisi; Yıl. 1993, Sayı: 43 Sh. 24
2- Doç. Dr. M. Zeki DUMAN; Ailede Çocuk Eğitimi ve Lokman Hakim’in Oğluna Nasihatlerinin Düşündürdükleri; Diyanet İlmî Dergi C.27,Sayi: 3; S. 109
3- Prof.Dr.Kerim YAVUZ; Çocukta Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi; S.46
4- Buhari, Cenaiz; 80
5- Yrd. Doç. Dr. Hüseyin PEKER; Ailede Din Eğitiminin Psikolojik Esasları; Diyanet İlmî Dergi C: 21, Sayi:l, Sh. 21-22
6-Mişkatül-Mesabih, 218
7- E.GÜNGÖR; E.Işık, Ahlak; S.22; Yrd. Doç. Dr.Hüseyin PEKER; aynı makale. S. 22
8- Nedâ ARMANER Din’Psikolo-Jlsine Giriş C: 1;S: 82
9- Yrd.Doç.Dr. Hüseyin PEKER; aynı makale, S: 24
10- Saf Sûresi; Ayet: 2-3
11- Ebû Davûd, Salat; 494-495
12- Tana Suresi; Ayet: 132
13- Prof.Dr.Bevza BİLGİN; İslam ve Çocuk; S: 131